Loading...

Sosyoloji Dümbeleği


Usul Dersi

Umur Bugay, Çöpçüler Kralı’ndan yaklaşık 10 yıl sonra Bizimkiler dizisini kaleme alır. İki yapıt, birbirini takip eder. Her iki hikâyeye de toplum sınıflarının gerilimleri hâkimdir. Bu gerilim, yapıtların toplumca tutulmasını sağlar. Bizimkiler, 1989’dan 2002’ye kadar yayında kalır. Bugay, bu başarının sırrını soranlara, “Bu bir film kurgusu ya da tasarısı gibi yapay bir şey değil. Çoğu başımdan geçmiş, yaşadığım ve çevremde olup bitenleri gözlemlediğim gerçek olaylar,” der.[1]

Eserin kendi bünyesinde de bir gerilim vardır; sınıfsal çelişkilerin yanında “sosyolojik okumalar” sık sık zuhur eder. Mülk sahibi/kapıcı, patron/işçi, ev sahibi/kiracı ilişkisinde, sosyolojinin soğukkanlı bakış açısıyla, kapıcı, işçi, kiracı da yadırganır yer yer. Bu anlarda fırsatçılık, ahlâkî düşüklük, cehalet eleştirisi yükselir. Bu açıklık, Dizinin 1997’den itibaren hızla 28 Şubat operasyonuna çekilmesini kolaylaştırır. Ancak işin mayası hiçbir zaman tam mânâsıyla bozulmaz.

Bizimkiler’in 28 Şubat 1997 MGK bildirisinden bir yıl önceki bölümünde (25 Şubat 1996 - Açık Görüş) emekli mızıka astsubayı Sabri Bey, apartman yöneticiliği seçimini henüz kaybetmiş; doktor Türkan Hanım yönetici seçilmiştir. Bu arada apartman bir süredir kömürle ısınmayı bırakmış, kazan otomatik çalışır olmuş; kapıcının ek iş yapacak zamanı doğmuştur ancak Sabri’nin ceberut yönetimi altında kapıcı Cafer başka işlere el atma fırsatı bulamaz.[2] Yoksa hakkında “zabıt tutulacak ve kapının önüne konacaktır.” Doktor Türkan’ın acemi yönetimini istismar eden Cafer, hemen işe koyulur ve ek iş olarak Katil’in himayesinde bir manav şubesi açar. Sınıf atlayacağını çevresine deklare edecek kadar umutludur artık.[3]

Yöneticilikten düşen Sabri, kızgın ve kaygılıdır. Boşluğa düşmüştür. Apartmanın elden gitmesi ve “paranın çarıklıların eline geçmesi” onu derinden etkilemiştir. İlk şoku atlattıktan sonra paraya ulaşma yarışına kendisi de katılır; evinde müzik dersi vermek için gazeteye ilân verir.

Bir süre sonra apartman kapısında “korkunç” bir tip belirir. Elinde şaibeli bir çanta vardır. Çantalı kişiyi camdan gören Baykuş Cemil, binaya bomba atılacağını duyurur. Sabri, adamı görünce büyük bir korkuya kapılır. Cafer ise Sabri Beyden aldığı talimatla, çekine çekine dış kapıyı açar. Kısa süre sonra bu “korkunç adamın” gazete ilânı üzerine gelen bir öğrenci olduğu anlaşılır. Sabri’nin tavrı birdenbire değişir, hızla içeri davet eder ve koskoca adama “çocuğum” diye hitap etmeye başlar. Ancak, “çocuğun” elindeki siyah çanta müphemliğini hâlâ korumaktadır.

Yerine oturan öğrenciden çantasında ne olduğu sorulur. Gerilim sürmektedir. Çantadan aniden dümbelek çıkar. Ayla Hanım irkilir, Sabri Bey şaşırır ve bu şaşkınlık içinde müstakbel öğrencisine, dümbelek öğrenmeye mi geldiğini sorar. Çocuk cevap verir: “Hayır hocam, usul dersi almaya geldim.” Adam, bir solistin arkasında iyi bir iş bulmanın peşindedir. Sabri rahatlar, deneme için bir parça söyler, adam parçaya dümbeleği ile derhal uyum sağlar.

Dümbelek, Sabri’nin varoluş biçimini, taklalarını temsil etmektedir. Yolunu bulmanın usulü tam da ondan öğrenilmelidir; devam eden bölümlerde darbukacıya başka sazlar da eşlik etmeye başlayacaktır; dersten memnun kalınmıştır.

Sosyoloji Usulü

Sosyoloji de dümbelek kıssasının dinamiklerini taşıyor; onunla her fikre eşlik etmek, her takla mümkün. Son günlerde bir sosyal medya röportajı ile meşhur olan sosyolog Zeliha Burtek’in yoksullukla ilgili sorulan soruya verdiği yanıtı ele alalım. Kendisine toplum içine düştüğü geçim derdi sorulur. Sosyolog hanım, iktisadî meseleyi reddeder; sorunu “sosyal çürüme” ve ahlâk yitimine bağlar. Bu sorunun temeline de göçü ve mafyayı yerleştirir. Güya bu olgular yenidir ve bozulmanın amil ve işaretleridir.[4]

Hâlbuki ortada toplumsal artığa çökmenin tezahürleri vardır; sorun, sosyolojinin reddettiğinin aksine en temelde iktisadidir. Göç, ucuz emek sömürüsü içindir; kapılar siyasî bir kararla açılmıştır. Sermayenin uluslararası iş bölümündeki değişimler de etkendir bu meselede. Mafya, modern devletli düzenin ayrılmaz parçasıdır; aşırıya kaçtığında veya istenmeyen klikler tasfiye edildiğinde parmaklar ona uzanır, görünür olur. Çürümenin temelinde, finansallaşmış dünyanın oyunlarına karşı üç kuruşluk maaşı ile karşı koyma yolları arayan emekçinin çaresizliği vardır; kumar, coin, borsa, dolandırıcılık bu kapıdan girer.

Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı hercümercin merkezinde emek sömürüsünün derinleşmesinin yattığını görmemek için her yana çekilmeye müsait sosyolojik tespitler yapmak mecburidir. 2023 Mayıs’ında geride bırakılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından, “muhalefet” yeni içişleri bakanının mafya karşıtı icraatlarını övmekle meşguldür. Röportajın bağlandığı “Güney Amerika ülkesi olma” korkusu düzene biat ile sonlanan bir çevrimin merkezinde durmaktadır. Sosyolog Burtek, bu ortamda meşhur olabilmiş; orta sınıfların ihtiyaçlarına binaen konuşmuştur.

Kaynak: MKK, 14 Aralık 2023, X.

Merkezî Kayıt Kurumu’nun 14 Aralık’ta yayımladığı verilere göre, Türkiye’de kısmetini borsada arayanların sayısı geçen seneye göre %144,14 artarak 8 milyon 600 bin kişiyi aşmıştır. Pandemiden hemen önce bu sayı 1 milyon 200 bin kişi civarındaydı ve bu eşikte şirket kârları ciddi biçimde düşmekteydi. Aradan geçen üç yılda şirket kârları ve buna bağlı olarak devletin bütçe gelirleri patlamıştır. Çaresizleşen toplum, bir umut girdiği resmî kumar masasında varını yokunu bir avuç piyasa belirleyiciye kaptırmaktadır. Sosyoloji bu gelişmeyi açıklayamaz ancak üst yapı kurumlarının çarpık bir manzarasını sunarak örter veya örtülmesinde menfaati olanlara argümanlar sağlar. Hâlbuki yüzeyde teşhis edilen ahlâk sorunu, sosyolog hanımın iddiasının aksine, çaresizlik ikliminin değişmesi ile gerileyecektir; özümüzden kaynaklı bir hastalık değildir. Aksini kabul edersek ya ülkeyi boşaltmamız ya da sömürgeciliği yüceltmemiz gerekecektir.

Sosyoloji Neyi Takip Ediyor? Filistinliler Hakkında Ne Diyor?

Coğrafyamız için yapılan sosyolojik çalışmaların önemli bir ağırlık noktası Filistin toprakları ve mücadelesi üzerinedir. Halk mücadelelerinin tanımlanması tepeden aşağı bir seyir izlemektedir. Terör kavramını merkezine alan konferansların milâdı, 1960’lı yılların sonudur.[5] 60’lı yıllar boyunca ABD genelinde suç ve terör konulu, doğrudan etkileri bugün Türk polis mevzuatının dönüşümüne kadar uzanan pek çok sosyolojik deney ve konferans tertip edilir. 1979’a gelindiğinde bu tür konferansların ilk uluslararası örneği Kudüs’te yapılır.

“Arapları terörizmle ilişkilendirme çabaları, ilkin 1979’da Kudüs’te gerçekleştirilen Uluslararası Terörizm Konferansı eliyle ortaya kondu. O aşamada esas olarak FKÖ ve Arapların terörizme yakınlaşan tutumları üzerinde duruldu. Konferansta sadece bir konuşmacı ‘İslamî terörizm’den bahsetti. Onun haricinde konferansta İslam, merkezde duran bir olgu değildi. O konuşmacının adı Mordehay Abir’di. ‘Arap Dünyası, Petrol ve Terörizm’ başlıklı konuşmayı yapan Abir, sonrasında Kudüs Halkla İlişkiler Merkezi’nde çalışmaya başladı.”[6]

İkinci Uluslararası Terör Konferansı 1984’te, terörün kaynağında, yani ABD’de yapılır. Artık açık açık terör, şiddet, Araplar ve İslam bir arada ele alınır. Bugün cari olan terör konsepti bu izlekte inşa olunur. Bu izlek, 2023’te Aksa Tufanı’ndan günler sonra aşağıdaki gibi paylaşımların yapılması mümkün kılar.

Göçmen Filistinlilerin suç oranlarından ve aldıkları parasal yardım miktarlarından, onların özünde suça meyilli oldukları çıkarılabilir; diğer yandan bu verilerle onların mağduriyetine de delalet ettirilebilir. Dümbelek gibi, her şarkıya uyabilir bu verileri eline alan. Aksa Tufanı’nın ilk günlerinde bu veriler yayınlandığına göre, İsrail korosuna eşlik edilmektedir. Koro, kafası kesilmiş İsrailli bebekler yalanını söylerken, suça meyilli Filistinli rakamlarından dem vurulur bu örnekte.

Dedik ya, sosyoloji dümbelek usulü işlev görüyor; her şarkıya uyum sağlıyor; Aksa Tufanı ve devamındaki gelişmeler hakkında Kürt ulusal hareketinin siyasal tercihlerine de eşlik edecek bir sosyolojik yorum getirilmesi mümkün oldu. Ortadoğu: Bir Şiddet Tarihi, Ortadoğu’nun Siyasal Sosyolojisi gibi çalışmaları ile bilinen Hamit Bozarslan, kendi camiasının korosuna şu analizlerle dâhil oldu:

“Hamas tarafından öldürülenlerin çoğu sivil ve çok büyük bir kısmı dans partisine katılan gençler… Bizim gibi Filistin davasının meşruiyetine inanan, bunu bilen, söyleyen insanların sesi duyulmuyor. Başta da söylediğim gibi, Hamas’ın yaptığını hiçbir şekilde kabul edemem ama esas mesele artık bunun ötesinde; Filistin lehine seslerin ve söylemin işitilemez hâle gelmesi… Sadece etnik temizlik değil, Gazze gibi bir sahanın tümüyle hukuksuz, iktidarsız, çetelere teslim olmuş bir sahaya dönüştürülmesi söz konusu… Şu ana kadar Avrupa’da Filistin yanlıları hiç bu kadar izole olmamıştı.”[7]

Bozarslan’ın dayandığı, müzik festivalinde öldürülen siviller gibi “olgular”, aradan kısa zaman geçtikten sonra bizzat olay yerinde bulunanlar tarafından yalanlandı; İsrail’in açtığı rastgele helikopter atışlarının görüntüleri dahi ortaya çıktı. Bu bir yana, ilk günlerin Siyonist psikolojik harp saldırısı etkisini yitirmeye yüz tutunca, Batı şehirleri tarihin gördüğü en büyük Filistin yanlısı eylemlere sahne oldu. Neticede bölge üzerine ciltlerce analiz kaleme almış bir akademisyenin ileri sürdüğü büyük büyük fikirlerin günler içinde tuzla buz olması, sosyoloji gibi disiplinlerin hakikate ulaşma aracından çok dizayn aracı olmalarından kaynaklanmaktadır. Bozarslan, bir grup medya yüzü ve siyasetçi ile birlikte, hadisenin sıcak günlerinde olayın Kürt halkı üzerinde bırakacağı etkinin tayin edilmesi işinde rol almış, görevlerini ifa etmişlerdir; mazlum halkların bir diğeri ile kuracağı empati, bugün genel siyasetle uyumlu değildir maalesef. Sosyoloji dümbeleği yine eşlikçiliğini yapmıştır.

Halkın sorunları, ezilmişliği ve verdiği tepkiler üzerine yapılan sosyolojik çıkarımların, bu çıkarımları yapanı da aldatan bir yanı var. Antropolojik modellere, kontrol gruplu çalışmalara odaklanarak toplumsal alanı mercek altına alan çalışmalar, tam da Filistinliler vatanları için bin bir cefaya katlanırken şu gibi sonuçların sözcüsüne dönüşebiliyor:

“Tümüyle güvendiğiniz bir şeye asla kendinizi adamazsınız. Kimse yarın güneşin doğacağını fanatik biçimde haykırmaz. Çünkü güneşin yarın doğacağını herkes bilir. İnsanlar, politik ya da dinsel inançlar ya da başka tür dogmalar yahut amaçlar için kendilerini fanatikçe adıyorsa, bunun nedeni daima bu dogmaların ya da amaçların kuşkulu olmasıdır.”[8]

Bazen insanlar, güneşin tekrar doğacağını fanatik biçimde haykırmak zorunda kalır hâlbuki. Filistinliler, nesillerdir oturdukları evlerinin kendilerine ait olduğunu ölümüne savunmak zorunda kalırlar örneğin. Chesterton, şöyle koyar meseleyi:

“İki kere ikinin dört ettiğine tanıklık etmek için ateşler yakılacak. Yaprakların yazın yeşil olduğunu kanıtlamak için kılıçlar çekilecek. Sadece insan yaşamının inanılmaz erdemlerini ve akıllılıklarını değil, daha da inanılmaz bir şeyi, gözümüzün içine bakan bu devasa imkânsız evreni savunmak zorunda kalacağız. Görünür harikalar için sanki görünmezlermiş gibi savaşacağız. İmkânsız çimenlere ve gökyüzüne garip bir cesaretle bakacağız. Görmüş ve yine de inanmış olanlardan olacağız.”[9]

Bu sözlerin sosyolojide karşılığı var mıdır? Bulmak zor olur herhâlde ama vaziyet tam da budur. Neticede, Hikmet Kıvılcımlı’nın tespit ettiği üzere, sosyoloji toplum mühendisliğinin bir aparatıdır; yapılmak istenilen müdahalenin çeşidi kadar sosyolojik analiz vardır. Toplum ise beşerî hakikatin beşiğidir; kapı aralığından bakarak tanımlanabilecek bir yabancı değildir.

Onur Şahinkaya

19 Aralık 2023

Dipnotlar:

[1] Umur Bugay, Oğlum Adam Olacak / Anılar – Öyküler, Tarihçi Kitapevi, İstanbul, 1. Baskı, 2017, s. 219.

[2] Dizinin “sosyolojik okuma” gücü bu örnekte de kendisini gösterir. Kapıcı Cafer kısa süre sonra iş ortağı olacak komşu apartman kapıcısı “Penguen”e çalıştığı apartmanın da otomatik kazana geçmesi için maliklere baskı yapmasını öğütlemektedir. Umur Bugay tarafından, başlangıç aşamalarında yakalanan yeni çelişki, ilerleyen yıllarda kapıcıların hukuk uyuşmazlıklarında Yargıtay içtihatlarını belirleyen bir fenomen hâline gelmiştir. Kapıcının değişen teknoloji sayesinde artan zamanının ele alınışı, sosyolojik bir okumaya dayanacaktır. Hukukta değişen toplumsal ilişki dinamiklerine göre kurallara anlam verme işine “sosyolojik yorum” denmektedir. Sosyolojik yorum temelde, değişen koşullar karşısında, mevcut kuralın ömrünü uzatmaktadır.

[3] Kapıcı Cafer bu girişiminde, ileriki bölümlerde asalak finans sermayesi tarafından istismar edilecek; “kural tanımazlığının” bedelini ödeyecektir.

[4] Dr. Zeliha Bürtek’in sokak röportajı, 18 Aralık 2023, Youtube.

[5] Orhan Gazi Ertekin, Modern Demokraside “İstisna Durumu”nun Yeniden Doğuşu: “Terörizm İstisnası”nın Yaratılması ve Hukuk Düzeninin Egemen İnşası, Doktora Tezi, 2006, s. 170 vd.

[6] “İslamcılık Terimi”, 15 Ekim 2023, İştirakî.

[7] “Hamit Bozarslan: Gazze için etnik temizlikten çok daha büyük bir tehlike var”, 22 Ekim 2023, ArtıGerçek.

[8] Robert M. Pirsig’den aktaran Muhsin Altun, “Kutsalı Savunmak”, 16 Ekim 2023, Karar.

[9] Gilbert Keith Chesterton, “Concluding Remarks on the Importance of Orthodoxy”, Chapter 20, Select Passages from Chesterton’s Heretics 1905 [“Ortodoksluğun Önemi Üzerine Son Sözler, Bölüm 20, Chesterton’un Sapkınları’ndan Seçme Pasajlar 1905”], DBU.