Loading...

Tayvan Sorunu ve Çin


ABD Temsilciler Meclisi adına Nacy Polosi’nin Tayvan’a ziyaretinden sonra Tayvan krizi bir kez daha patladı. Rusya’nın Ukrayna işgali devam ederken ABD, bu ziyareti çok masum göstermek istese de provokatif ziyaret Çin’in tepkisini çekti.

Tayvan; Doğu Asya’da, Çin’in güneyinde, anakaraya 160 km. uzaklıkta, 35.801 km2 yüzölçümünde, 23.046.177 nüfusa sahip bir ada devletidir. Tayvan ilk olarak 17.yüzyılda Çin’in tam kontrolü altına girdi. 1895’te Japonya’ya yenildikten sonra adayı Japonlara bıraktı. Ardından Japonya İkinci Paylaşım Savaşı’nı kaybedince Çin adayı tekrar aldı. İlerleyen yıllarda Çin anakarasında Kuamingtang hükümeti güçleri ile Mao ZEDUNG önderliğinde Çin Komünist Partisi arasında iç savaş başladı ve Komünistler 1949 yılında iç savaşı kazandı. Chiang Kai-Shek ve şürekası Tayvan’a kaçtı.

ABD’nin Tayvan provokasyonunun nedenlerini analiz ederken NATO’nun 2022 stratejik konsepti ve Rusya’nın Ukrayna işgali bağlamını gözden kaçırmamak gerekir. 2022 stratejik konsepti, ağırlıkla ABD’nin belirlediği tehditlere karşı NATO’nun ne yapacağına işaret eden, 2030’a kadar geçerli, 8 yıllık bir belgedir. 2022 NATO stratejik konseptinde Rusya “doğrudan tehdit” olarak başa yerleştirilirken, Çin Halk Cumhuriyeti NATO’nun güvenliğine ve değerlerine meydan okuyan, kurallara dayalı uluslararası düzeni yıkmaya çalışan kuvvet olarak tanımlanmıştır. Böylece ABD ilk kez bir strateji konseptinde Çin’e yer verip rakip ilan etti.

Amerikalı stratejist Zbigniew Brzezinski, “Ukrayna’nın jeopolitik bir eksen olduğunu savunurken, Moskova’nın Ukrayna üzerinde egemenlik kurması hâlinde, doğal kaynakları ve bir de Karadeniz’e geçit olması göz önüne alındığında, Avrupa ve Asya üzerinde güçlü, yayılmacı devlet olması için gerekli maddi kaynaklara kendiliğinden kavuşacaktır.” tespitini yapmıştır. Almanya-Fransa merkezli AB ise Ukrayna’yı Polonya’nın güvenliği, Polonya’nın güvenliğini de Batı Avrupa’nın güvenliği olarak değerlendirmektedir.

ABD Rusya’yı baş düşman ilan ederken, gerçekte Rusya’yı tehdit eden, NATO’yu Rusya’ya doğru genişleterek savaşı kışkırtan baş aktördür. Ukrayna üzerinde yeniden egemenlik elde etmesi hâlinde ABD’nin stratejik hedefinin, Ukrayna ve Gürcistan gibi ülkeleri de NATO üyesi yaparak Rusya’yı denizlerden karaya doğru geriletmek olduğu tüm stratejik belgelerinde yer alır. Diğer yandan NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in, “Rusya ile çatışma hazırlıklarını 2014’te başlatmıştık.” sözleri de kimin kimi tehdit ettiğini açıkça ortaya koymaktadır.

Çin ile Rusya aralarındaki, uzun süredir devam eden, Orta Asya sınırları ve güvenliği sorunlarını halletmemiş olsalar da son senelerde iş birliği içine girmiş görünüyorlar. Muhtemeldir ki Çin ile ABD arasındaki olası bir sıcak savaşta da bu birliktelik devam edecektir. ABD, Ukrayna sorununda Rusya’yı provoke etmekle, olası bir ABD-Çin kapışmasında Rusya’yı zayıflatarak Çin ile baş başa kalma stratejisini güdüyor.

Çin’in ABD’yi tehdit ettiği safsatasına gelince: Çin, emperyalist bir ülke olmasına karşın, askeri gücü itibariyle henüz ABD’yi tehdit eder aşamaya gelmemiştir. Özellikle askeri uzay sanayi ve açık deniz gücü yetersizdir. ABD’nin, Çin’in etrafında onlarca üssü, onlarca savaş gemisi ve Japonya, Güney Kore gibi ülkelerde 90 bin askeri konuşlanmıştır.

Dünya nüfusunun büyük bölümü Asya-Pasifik bölgesinde yaşamaktadır. Amerika’nın ticaretinin büyük bir bölümü (%40’ı) Pasifik kıyısındaki ülkeler iledir. Yeni sanayileşmekte olan birtakım Asyalı ülkelerde buradadır ve tekstilden elektroniğe kadar, Amerikan imalat sanayinin her yönünü etkilemektedir. ABD’nin bölgede ekonomik ve siyasi çıkarları olağanüstü geniş kapsamlıdır. Böyle olunca, Doğu Asya ve Pasifik’in güvenliği (ana deniz yolları ve Birleşik Devletler’in çıkarlarını korumak) ABD için önem taşır.

ABD, soğuk savaş yıllarında SSCB'ye karşı yürüttüğü “çevreleme-kuşatma” stratejisini, bugün de esas rakip olan Çin’e karşı uygulamaya çalışıyor. ABD bu kuşatmayı bölgedeki askeri varlığıyla da uyguluyor. ABD’nin bugün esas hedefi, Çin’in sekiz yıl önce ilan ettiği “Tek kuşak, Tek yol” projesidir. Kara ve deniz yoluyla, Pekin’den Londra’ya iki koridor inşası demek olan “Tek kuşak, Tek yol” stratejisi, Çin’in küresel ticaretteki payını daha da büyüteceğinden, ABD açısından baş tehdit hâline gelmiş durumda. ABD bu nedenle “Tek kuşak, Tek yol” stratejisini engellemek istiyor.

Engellemenin olabileceği noktalar Hint yarımadası, Ortadoğu ve Balkanlar üzerinde. ABD bu amaçla, birincisi tarihsel olarak var olan Çin-Hindistan çekişmesinden yararlanmaya, ikincisi Ortadoğu’da Çin’in enerji transfer ettiği İran’ı kuşatmaya ve üçüncüsü de Balkanlar’da bir barikat inşa etmeye çalışıyor. ABD’nin Çin stratejisinde 4 hedefi vardır:

1-Baş rakip gördüğü Çin’i çevrelemek istiyor.

2-Çin’e çok yakın coğrafyalarda asker bulundurmak istiyor.

3-Kriz zemini üzerinden varlık bulundurma gerekçesi üretiyor.

4-Bu kartı farklı konulardaki müzakerelerde Çin'e karşı koz kartı olarak elde tutmaya çalışıyor.

Tüm bu hedeflere ulaşabilmeyi de zayıflayan kendi “tek kutuplu dünya düzenini” sürdürebilmek için istiyor.

Tayvan ve Malakka Boğazı’nın Önemi

Tayvan, ABD dış politikası için çok önemli olan Amerikan bölgelerinin bir listesini içeren “birinci ada zinciri” içinde bulunuyor. Tayvan ekonomisi dünya için son derece büyük bir önem taşır. Çünkü telefondan dizüstü bilgisayara, saatler ve oyun konsollarına kadar dünyanın günlük elektronik ekipmanlarının çoğu Tayvan’da üretilen bilgisayar çipleri tarafından desteklenir. Tek bir Tayvanlı şirket dünya pazarının yarısından fazlasını kontrol eder. Bu nedenle, başta ABD olmak üzere, batılı ülkeler Çin’in Tayvan’ı işgal ederek dünyanın en önemli endüstrilerinden biri üzerinde daha fazla kontrol sağlayacağından korkuyorlar. Diğer yandan çiplerin, savunma sanayi ve siber savaşlardaki önemiyle de birleşince, yarı iletken sanayi bir ulusal çıkar unsuru hâline gelir. Dolayısıyla ABD ve Çin arasındaki küresel egemenlik mücadelesinin uzun vadede Tayvan adasının statüsünden çok, her iki ülkenin de tekeline almaya çalıştığı küresel dijital dönüşümün ekonomi politiği üzerinden cereyan etmesi muhtemeldir.


Malakka Boğazı

Diğer yandan, Tayvan’ın gerek Çin’e yakınlığı gerekse Malakka boğazı nedeniyle, önemli bir jeo-stratejik konumu da vardır. ABD’nin ekonomik çevrelemede en önemli kozu, 7. filonun denetimindeki Malakka Boğazı’nı olağanüstü bir durumda Çin’e kapatabilme kozudur. Malakka Boğazı anakara ile Tayvan arasında 805 km uzunluğunda dar bir boğazdır. Gerek ekonomik açıdan gerekse stratejik önemi bakımından dünyanın en önemli denizyolları arasında yer alır. Tüm Hint-Pasifik bölgesi için coğrafi olarak kilit bir rol oynar. Uzak Doğu ile Hint Okyanusu arasında en kısa nakliye rotasıdır. Deniz taşımacılığının %60’ı bu boğazdan geçer. Çin’in petrol ithalatının %80’i bu boğazdan geçer ve bu ticaret yolu askeri anlamda savunmasızdır. Bu nedenle, Çin ve ABD dâhil bölgedeki birçok ülke Malakka Boğazı’na bağımlıdır.

Son Yerine

ABD’nin emperyal gücünde meydana gelen zorlanma, düşüşte olan ekonomik hâkimiyetiyle birlikte ilerliyor. ABD, Roma’da olduğu gibi barbarlar tarafından yıkılmamış olsa da onun yabancı finansman ve müttefiklerdeki açıklara dayanması neredeyse aşılamayacak bir kırılganlık. İkinci Paylaşım Savaşı’ndan beri ABD’nin dünya ekonomisindeki payı yüzde 50’den yüzde 25’lere düştü. Çin ekonomisi ise 1978 yılından başlayarak 35 yıl boyunca yılda ortalama yüze 10 büyüdü. Bu hızlı büyüme sonucunda, Çin ekonomisi 1990 yılında dünyanın 11. büyük ekonomisi iken, 20 yıl içinde ABD’den sonra dünyanın ikinci büyük ekonomisi oldu. GSHY rakamlarına göre 2014 yılında 18 trilyon dolar ile dünyanın en büyük ekonomisi konumuna gelmiş bulunuyor. Çin bir yandan ekonomisini geliştirirken, diğer yandan çeşitli coğrafyalarda doğrudan yatırımlarıyla da yayılıyor. Önümüzdeki senelerde makasın daralacağı ve Çin'in her alanda ABD'yi geçeceğini söylemek kehanet olmayacaktır. Nitekim bu gerçekten hareketle makas daralmadan Çin ile yüksek yoğunluklu bir savaşa girilmesi senaryoları bugünlerde tartışılmakta. ABD ile Çin arasındaki çekişmelerin gelecekte sıcak bir savaşa dönüşme olasılığı göz ardı edilemeyecek düzeyde bulunuyor. Bu konu da dikkat çeken bir çalışmada, son 500 yılda, dünyada yeni bir gücün yükselerek egemen güce yaklaştığı 16 durumun 12’sinde sonucun savaş olduğu belirleniyor ve bundan, Çin ve ABD için de bu olasılığın yüksek, hatta kaçınılmaz olduğu sonucu çıkartılıyordu.

Günümüzdeki gelişmeleri, ABD ve AB’nin Ukrayna işgalindeki provokasyonunu hatırladığımızda, 3. Paylaşın Savaşının birinci raundunun başladığı tespitini yapmak herhâlde gerçekçilik olacaktır.

Tarih, Yükselen Ve Düşen Güçlerin Çatışmadan Kesiştiği Az Örneğe Sahiptir.

 

Ahmet Hulusi Kırım

25 Ağustos 2022



*Bu yazı daha önce www.gazetekok.com ‘ da yayınlanmıştır.


Kaynaklar

Yeni Dünya Düzeni-Parag Khanna.

Amerikan Dış Politikası-Steven Hook.

Çin Yeni Büyük Güç-Fatih Oktay.

Büyük Güçlerin Çöküşü-Paul Kennedy.

Amerikan Hegemonyasının Sonu-Mehmet Ali Güller.

Adam Smith Pekin’de-Giovanni Arrighi.