Loading...

Yarma Harekâtı


Dün yaşananlar dünyanın en uzun süreli, en büyük ve ırkçı açık hava gettosuna karşı gerçekleştirilen bir “yarma harekâtı”dır. Baş aktörü İslâmcı bir örgüt olsa da, direnişin sol kanadı da “harekât odası”nda olduğunu duyurmuştur. Modern çağın en uzun süreli ırkçı baskısına maruz kalmış bir halkın direnişine saygı duyulur.

Harekâtı stratejik olarak yanlış bulabilirsiniz fakat bu size, ezilen bir halka “nasıl ve ne yönde direnilmesi gerektiğine” dair yukarıdan konuşma hakkı vermez (zaten o halk da sizi ciddiye almaz). Bu harekât sırasında tasvip edemeyeceğimiz olaylar yaşanmış olabilir, yaşanmıştır da. Buna dair sözünüzü söylersiniz. Ama meselenin özünün yukarıda yazılan olduğunu gözden kaçırıp, “bunlar sivilleri öldüren İslâmcı barbarlar” söylemine kapılıp giderseniz, tam da ırkçı İsrail lobisinin arzu ettiği noktaya gelirsiniz. Gelmek de istiyor olabilirsiniz tabii… O zaman tartışmamıza, konuşmamıza gerek yok: Lekum dînikum veliye dîn [Sizin dininiz size, benim dinim de bana –en.]

Görünen güncel bir şiddete ve onun onaylanamayacak bazı sonuçlarına odaklanmak ırkçı İsrail devletinin uzun zamana yayılmış, artık vaka-i adiyeden sayılan, kanıksanmış ve karşılaştırılamayacak ölçüde kitlesel şiddetinin üzerini örtmeye yarıyorsa, on yıllara yayılan bir ırkçı-faşist getto ortamında Cenevre Sözleşmeleri hükümlerini aramak en hafifinden saflıktır. Mesele sivil-asker ikiliğine sıkıştırılamayacak kadar karmaşık ve “gri”dir. Dil önemlidir, nasıl düşündüğümüzü belirler. “Yerleşimci” değil de “kolonizatör” kavramı hegemonik olsaydı acaba aynı şekilde düşünür müydük?

Çok yakında ırkçı İsrail devletinin, zaten on yıllardır belli aralıklarla devam eden ağır zulmüne şâhit olacağız. O zaman da “işte olacağı buydu”, “iki taraf da şiddet sarmalını yükseltiyor” gibi garip ve zavallı tutumlara da şâhitlik edeceğiz. Muazzam teşkilâtlanmış bir ırkçı askerî makinayı paraşütlerin arkasına vantilatör takıp huduttan sızan militer güçlerle eşitleyen bu bakış açısı…

Tepkiler aslında çok katmanlı: İslâmcı hareketlere tepki duyan, memleketteki Arap mültecilerden hazzetmeyen, AKP’ye hayat tarzı üzerinden muhalefet eden vesaire… Bu tepkiler “baldırı çıplakların terörüne” yönelik derin orta sınıfın korkularıyla da ilişkilendirilebilir belki. Tüm bu birbiriyle ilişkili-ilişkisiz tepki hâlleri, solun on yıllardır Filistin halkına desteğini görmezden geliyor, bunun kökenlerinden haberdar değil ya da bu kökenlerle ilgilenmiyor. Twitter’dan “sallamayı” daha “politik” buluyor.

Kitleselleşecek bir sol partinin, “en geniş anlamda” bir eğitim siyasetine neden ihtiyaç duyduğunu gözler önüne seren bir vaka içindeyiz. Türkiye’de bu iki ihtiyacı (kitleselleşme/eğitim) bir ikilem olmaktan kurtaran tek politik hareket İslâmcılar oldu. Çeşitli nedenlere bağlı olarak solun işi bu konuda elbette daha zor. Ama bu meseleyle yüzleşmek kaçınılmaz. Bir yol bulmalı…

Ahmet Bekmen

@abekmen

8 Ekim 2023

Kaynak