Loading...

1 Mayısın Ruhuna İhanet


1880’li yıllar, ABD’de ağırlıklı olarak kol emeğinin kullanıldığı ve çalışma saatlerinin çok kötü olduğu yıllardı. Çocuklar da dahil işçiler 14-15 saate kadar çalışırlardı.

1881 yılında kurulan ve 500 bin işçiyi bünyesinde toplayan Uluslararası İşçi Derneği ve Amerikan İşçi Federasyonu 8 saatlik iş günü mücadelesini ülke geneline yaymak için mücadele kararı aldı. Fabrikalarda peş peşe grevler olmaya başladı. İşverenler grevleri kanla bastırmaya çalıştı ve birçok işçi katledildi. Saldırılar mücadele ateşini söndürmedi aksine körükledi.

1886 senesine gelindiğinde, emek örgütleri Amerikalı işçilere 8 saatlik işgünü talebiyle bir gün işi bırakma ve genel greve çıkma çağrısı yaptılar. 1 Mayıs’ta genel greve çıkılacak ve ondan sonra bir daha 8 saatten fazla çalışılmayacaktı. 1 Mayıs 1886 günü 350 bin işçi greve çıktı. Tüm ülkede hayat durdu. İşçi sınıfının böylesine örgütlü ve kararlı tepkisine ilk kez tanık olunuyordu. İşçiler üretimden gelen güçlerini kullanıyordu.

1 Mayıs 1886’da Chicago’da 80 bin işçinin katıldığı bir gösteri düzenlendi. 3 Mayıs günü, Mc Cormick’in Fabrikasında grevde olan işçilere ateş açan polis 6 işçiyi katletti. Bunun üzerine işçi örgütleri ertesi gün Haymarket’te bir protesto düzenlemeye karar verdiler. Miting sırasında polis aracına bomba atıldı ve polisler öldü. Bunun üzerine polisler rastgele ateş açarak birçok işçiyi katletti. Bombalama provokasyondu ama suç 8 işçi önderinin üzerine atıldı. Kendi mitinglerinde bomba atmakla suçlanıyorlardı. Hızla düzmece mahkeme ve jüriler hazırlandı. 4 işçi önderi idama mahkum edilip 11 Kasım 1887’de idam edildiler.

ABD’de yaşanan bu olaylar uluslararası işçi örgütlerini harekete geçirdi. 1889’da Paris’te düzenlenen 2.Enternasyonal Kongresinde, Amerikan işçilerinin mücadelesini desteklemek amacıyla dünya çapında gösteriler düzenlenmesi ve 1890’dan başlamak üzere 1 Mayıs’ın “ULUSLARARASI, BİRLİK, MÜCADELE VE DAYANIŞMA ” günü olarak kutlanması kabul edildi.1890’dan itibaren dünyanın hemen her köşesinde 1 Mayıs anlamına uygun olarak kutlanmaya başlandı.

Anadolu’da 1 Mayıs ilk kez Osmanlı döneminde 1905 yılında İzmir ve 1910’da İstanbul’da, anlamına uygun kutlandı. Daha sonraki senelerde de kutlanmaya devam etti. 1925 senesinde çıkarılan Takrir-i Sükun Kanunu sonrasında kutlamalar yasaklandı.

En kitlesel 1 Mayıs, 1976 senesinde DİSK öncülüğünde 400 bin kişinin katılımıyla Taksim Meydanı’nda kutlandı. 1977 senesi Taksim kutlamasına 500 bin kişi iştirak etti. Yapılan provokasyon sonucu 37 kişi yaşamını kaybetti. 1978 yılında önceki yıl yitirilen 37 insanın acısını içinde yaşayan yüz binler yine Taksim meydanındaydı. 1979 yılında Sıkıyönetim Komutanlığı izin vermediği için İzmir’de kutlandı. 1989 senesinde Taksim’de bir araya gelen kitleye saldırıldı, Mehmet Akif Dalcı isimli devrimci işçi katledildi. 1990’da Taksim’e yürümek isteyen kitleye saldırıldı, Gülay Beceren felç oldu. 1996’da 1980 sonrası en kitlesel miting gerçekleştirildi. Kadıköy’ü dolduran 150 bin kişiye polis saldırdı ve 3 kişi yaşamını yitirdi. 1990 sonrası da emekçiler Kadıköy ve Şişli’de kitlesel katılımlarla kutlamalar yaptı.

Son senelerde ise 1 Mayıs Maltepe’de kutlanmaya başlandı. Süreç içerisinde kutlamalar “Birlik, Mücadele ve Dayanışma ”amacından saptırılarak şölen, piknik havasına büründürüldü. Sınıfın olmadığı, siyasi kurumların bölük pörçük olduğu ruhsuz, amaçsız kutlamalar birbirini izledi. Bunda, kutlamaların düzenleyicisi, sınıf ve toplumla bağlantısı kalmamış, devlet kurumu, CHP’nin arka bahçesi haline gelerek yozlaşmış DİSK’in belirleyici rolü oldu.

1 Mayısın amacından saptırılarak kutlanmasında her ne kadar DİSK’in rolü olsa da asıl neden 1980 sonrası kitlelerin hakim sınıflarca depolitize edilmesi ve daha da önemlisi yırtıcı küreselleşmenin yol açtığı tahribat olmuştur.

Küreselleşme ile birlikte ekonomi ve toplumsal ilişkilerde yaşanan dönüşüm, toplumsal muhalefet üzerinde de etkili oldu. Buna bağlı olarak, küreselleşme süreci ile birlikte işçi hareketleri ve sendikalar da dönüşüm geçirdi. Uluslararası şirketlerin tüm dünyayı etkileyen bir biçimde gelişim göstermeleri ile birlikte sermayenin akışkanlığı arttı, ulusal ekonomiler ve buna bağlı olarak da ulus devletlerin yapısal olarak yeniden biçimlendirilmesi gerçeği ortaya çıktı. Ekonomik yapıdaki değişim toplumsal ve siyasal süreçleri derinlemesine etkiledi. İşçi sınıfı ve sınıf örgütleri de bu süreçten olumsuz bir biçimde etkilendi. Neo-liberal politikaların tüm dünyada yaygın bir şekilde uygulanması için, muhalefet eden toplumsal sınıflara karşı ulus-devletler baskıcı şiddet içeren politikaları uygulamaya soktu.

Küreselleşme süreci sınıf hareketinin güçsüzleştirilmesini hedefler. Ulus ve uluslararası bağlamda sendikalara yönelik saldırılar, sendikaları etkisizleştirip sınıf ile ilişkisini kopararak iktidarların denetimindeki aygıtlara dönüştürmeyi amaçlamaktadır. Sınıf bilincinden yoksun kitlelerin yaratılmasına hizmet eden sendikalar sadece ekonomik çıkarlar bağlamında iktidarlarla görüşen uzlaşmacı aracılara dönüştürüldü.

Küreselleşme tüm bu olumsuz etkilerinin yanında, dünyada proleterleşmenin yaşanmasını da beraberinde getirdi. Emperyalist kapitalizmin bu yeni aşaması, ezilenler üzerinde kurduğu etkin baskı biçimleriyle sömürüsünü acımasızca devam ettiriyor. Sınıfsal sömürünün yoğunlaşması sınıf mücadelesinin yeniden güçlü bir biçimde yükselmesini beraberinde getirecektir. Proleterleşen toplumsal sınıfların eşitlik ve özgürlük istemiyle yeniden örgütlü bir sınıf mücadelesi başlatmaları yeni bir dünyanın kurulmasının önünü açacaktır.

Ahmet Hulusi Kırım

22 Mayıs 2023