Son 10-15 yıldır dünya genelinde kadın mücadelesinin geldiği nokta baz alındığında yazılan yazılar, çizilen resimler ne yazık ki kadınların derdini anlatmaktan çok uzakta. Cinsiyet temelli yaklaşımlar, artısıyla eksisiyle geçmişini 18. yüzyıla dayandıran kadın hareketlerinin çoğunu ne yazık ki bitirme noktasına getirdi. Kadının, emeğinden azade bir canlıymış gibi insan olmanın doğasına aykırı bir üslup oluştu. Her ideolojik kesim sanki bir yemekmiş gibi kadını tariflemeye koyuldu. Muhafazakâr kanadın kadını, doğurup yuvasını kurması gereken biyolojik bir canlı; sol/liberal kanadın kadını ise, kapitalist düzende maaşlı bir işe dâhil olursa özgürleşebilen bir canlı oluveriyor (Ev içi emek diye bir kavram yokmuşçasına). Feministler için; feminist olmanın şahlandığı, kadınların tüm çilelerinin “Patriyarka”ya bağlandığı, öfkenin doruğa ulaştığı, erkeklerin “sırf eziyet olsun diye” kadınları içinde tuttuğu esaretin reddedildiği günün kahramanı oluyor kadın. Her yıl sanal ortamlarda 8 Mart günü Clara Zetkin’den başlayıp giden destansı olaylar örgüsüyle başlayıp biten cümleler yığınıyla yad ediliyor kadın mücadelesi. Biri diğerinin gölgesi altında eziliyor. En çok da feminizmin ve giderek trans-feminist fikirlerin baskısıyla mücadele kavramı silikleşiyor. Kendisi de kadın olan diş hekiminin yanında çalışan teknisyen Gönül’ün asgari ücretini hesabından çekip elden yarısını geri vermesiyle ilgilenilmiyor artık. Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nden önce “emek” çıkarıldı ve pek yakında “kadın” da çıkarılacak. Çünkü kimse kadının cinsiyetinin yok edilmesiyle ilgilenmiyor; spor müsabakalarında, olimpiyatlarda kadınların, sonradan kadınlaştığı varsayılan erkekler tarafından dövülmesinden rahatsız olmuyor. Sosyal medyada gün aşırı güzellik ve estetik pompalanması yapılarak kadınların maruz kaldığı kimyasal kirliliğin yarattığı tahribatı süslü oyuncumsu kadınlar havalı reklâmlar çekerek görünmez kılıyor. Kapitalizmin kadın-erkek fark etmeksizin sömürebildiği her şeyi ve hatta canlıyı sömürdüğü gerçeği berraklığını yitiriyor. Listemiz uzayıp gidiyor… Her 8 Mart günü vicdanların rahatlatılması tamamlanıyor, perde kapanıyor. Geriye, kadının neredeyse her alanda yok edilmesine vesile olan gerçek faillerin yer almadığı pankartlar ve afişler yığını kalıyor.
Haykırmak gerekiyor:
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü; emeğiyle çalışan kadına: patronuna, kapitalist sermayeye küfretmek yerine, kocalarınıza küfretmeyi aşılatma günü değildir!
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü; feministlerin kortejlerden erkekleri kovmayı marifet sayma günü değildir!
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü; feministlerle transların kol kola girip “özgür seks” sloganları atma günü değildir!
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü; tek başına yaşamanın yüceltilip özgürlük sayıldığı pankartlar taşımak değildir.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü; aile olmanın kölelik sayıldığı, çocuk doğurmanın gericilik sayıldığı gün değildir!
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü; eşimizden, dostumuzdan tebrik kartları ve çiçek böcek hediyeleşme günü değildir!
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü; geceleri geç saatte dışarı çıkmanın tek dert sayıldığı gün değildir!
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü; solumsu partilerin kadın kollarının sokaklarda, yoksullaşmanın ve şiddetin failinin erkekler olduğunu söyletmek değildir!
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü; Kadıgillerin Akşenerlerle kız kardeşlik bağı kurduğu gün değildir!
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü; tekellerin reklâmlarında “asırlık kadın emeği ve mirası” güzellemelerine alkış tutmak değildir!
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü; açık havada yapılan bir kadın matinesi değildir!
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü; kadın işçi ve emekçilerin omuz omuza verip kapitalizmin sömürü sistemine karşı erkek yoldaşlarıyla yürümesi gereken bir mücadele günüdür. Emekçilerin cinsiyeti yoktur, sınıfı vardır. Aynı sınıfa ait devrimci kadınların emekçi günü kutlu olsun, selâm olsun!
Azime Molak
8 Mart 2025