Loading...

ABD ve Birleşik Krallık Aşı Reaksiyonlarını Gizlemek İçin Gizlice Anlaştı


ABD Gıda ve İlaç Dairesi’nin Pfizer’ın COVID-19 aşısına onay vermesinden günler önce, aşının yan etkilerini gizlemek amacıyla, ABD ve İngiltere sağlık yetkilileri arasında “karşılıklı gizlilik anlaşması” imzalandı.

Süreç nasıl işledi, bir bakalım:

* ABD ve İngiltere sağlık yetkilileri, COVID-19 aşılarına bağlı “anafilaktoid reaksiyonları” ele aldılar ve konuyla ilgili olarak aralarında imzalanan “karşılıklı gizlilik anlaşması”na vurgu yaptılar.

* Haber, Bilgi Edinme Özgürlüğü Yasası (FOIA) davası sayesinde ABD Sağlık ve İnsani Hizmetler Bakanlığı’nın (HHS) 57 sayfalık, büyük ölçüde redaksiyonlu kayıtlarında ortaya çıktı.

* Hükümetin 14 Mayıs 2021 tarihli e-posta yazışmasında, hamilelik sırasında COVID-19 aşılarının diğer aşılarla birlikte uygulanmasına ilişkin endişeler ele alındı.

* Lisans başvuruları, Pfizer’ın Nisan 2021’de aşılarının etkinliğinin azaldığını bildiğini, ancak Temmuz 2021’in sonlarına kadar bunu kamuya açıklamadığını gösteriyor.

* Pfizer’ın COVID-19 aşıları için yapılan klinik öncesi çalışmalar da iskelet kaslarının parçalanması olan rabdomiyoliz konusunda uyarıda bulunuyorlardı, ancak deney raporunda “güvenlik endişesi olmadan tamamlandığı” bildirilmişti.

ABD Gıda ve İlaç Dairesi’nin (FDA) Pfizer-BioNTech’in COVID-19 aşısını onaylamasından günler önce, ciddi yan etkilerin görüldüğü vakaların gizli tutulması için bir anlaşma yapıldı.

ABD ve İngiltere sağlık yetkilileri, COVID-19 aşılarına bağlı “anafilaktoid reaksiyonları” ele aldılar ve konuyla ilgili olarak “karşılıklı gizlilik anlaşması” yaptıklarını belirttiler.

Haber, bir FOIA davası sayesinde 57 sayfalık büyük ölçüde redakte edilmiş HHS kayıtlarını elde eden Judicial Watch tarafından ortaya çıkarıldı.

Judicial Watch, ilk olarak Ağustos 2021’de bir FOIA talebinde bulunmuş ve özellikle, “Şu anda Pfizer/BioNTech, Moderna ve/veya Johnson & Johnson tarafından üretilen SARS-CoV-2 ve/veya COVID-19’un önlenmesi veya tedavisi için araştırma aşılarının yan etkileri, yol açtığı ölümler ve/veya verdiği hasarlarla ilgili olarak Aşılar ve Aşılarla Alakalı Biyolojik Ürünler Danışma Komitesi üyelerine gönderilen ve üyelerden gelen tüm e-postaların gönderilmesi”ni talep etmişti.

Talebin dikkate alınmaması, Amerikan ve İngiliz idarecileri arasındaki gizlilik anlaşmasının ortaya çıkmasına neden olan davanın açılmasına yol açtı.

“Aşıların yan etkileriyle ilgili bilgileri gizli tutmak için neden gizli bir anlaşma yapıyoruz?” sorusunu dile getiren Judicial Watch başkanı Tom Fitton, “Bunun rahatsız edici olduğunu düşünüyorum. Belgeler söze hacet bırakmıyor,” dedi.

ABD ve İngiltere yetkilileri, güvenlik sorunlarını gizli tutmak için anlaşma yaptılar

Anlaşma, Aralık 2020’de yapılan bir dizi e-posta yazışmasında ortaya çıktı. İngiltere İlaç ve Sağlık Ürünleri Düzenleme Kurumu’nun politika direktörü Jonathan Mogford’un ön ayak olduğu anlaşmanın metni, FDA komisyon üyesi Janet Woodcock ile Biyolojik Değerlendirme ve Araştırma Merkezi direktörü Peter Marks’a gönderildi.

Anlaşmanın haberini Judicial Watch şu şekilde geçti:

“Hikâyenin arka planını aktarmak adına Mogford, ‘geçmişinde güçlü bir alerjik reaksiyon öyküsü olan bireylerde görülen iki anafilaktoid reaksiyon vakası’ hakkında bilgi veriyor.

Marks, Mogford’a şu yanıtı veriyor: ‘Aşı Ofisimiz, karşılıklı gizlilik anlaşmamızın şartları uyarınca MHRA’dan [İngiltere İlaç ve Sağlık Ürünleri Düzenleme Kurumu] [redakte edilmiş] ek ayrıntılar alabilirse çok yardımcı olacaktır.

Mogford, daha sonra şöyle cevap veriyor: ‘Ekteki [redakte edilmiş] bilgiler, umarım bu arada yardımcı olur. Hatırlatmam gerekirse, bunlar, gizlilik anlaşmamız kapsamında paylaşılan bilgiler.’ […]”

14 Mayıs 2021 tarihli bir e-posta yazışmasında da hamilelik sırasında COVID-19 aşılarının diğer aşılarla birlikte uygulanmasına ilişkin endişeler ele alınıyor.

Judicial Watch’a göre:

“CDC’den [ABD Hastalık Kontrolü ve Önleme Merkezleri] Dr. Amanda Cohn, Aşı Araştırma ve İnceleme Ofisi Direktörü Marion Gruber ve Biyolojik Değerlendirme ve Araştırma Merkezi Direktörü Peter Marks’a ‘Hamilelik Sırasında COVID-19 Aşılarının Diğer Aşılarla Birlikte Uygulanması’ konulu bir e-posta gönderdi.

Gruber cevabında şunu yazdı: ‘Benim açımdan bu kullanılan dilde bir sorun yok.’

Marks, daha sonra Cohn ve Hastalık Kontrolü ve Önleme Merkezleri’ndeki (CDC) meslektaşı Sarah Mbaeyi’ye şu yanıtı verdi: ‘Benim için de sorun değil. Bugün ilerleyen saatlerde yan etki sorunu hakkında bağlantı kurmak isterseniz, lütfen bana haber verin. Görünüşe göre çalışmalar hâlen devam ediyor, ama beni gene de bilgilendirin. Teşekkürler.’

Cohn şu yanıtı verdi: ‘Saat 3:30’da Rochelle [muhtemelen CDC Direktörü Rochelle Walensky’den bahsediliyor] ile bir şey söyleyip söylemememiz ya da daha kesin bilgiler elde edene kadar beklememiz konusunda bir toplantı yapacağız. Nereye varacağımızı size bildireceğim. Bu sorunun doğru bir yanıtı olduğundan pek emin değilim.’ […]”

Fitton, bir basın açıklamasında şunları söyledi:

“Biden yönetiminin, COVID aşılarının güvenliğine ilişkin olarak halkın bilmeye hakkı olduğu bilgileri, büyük ölçüde redakte edilmiş olsa da, teslim etmesi için yine bir dava açılması gerekti.

Bu rahatsız edici yeni belgeler, COVID aşısının güvenlik sorunlarıyla bağlantılı olan saklı tutulan bir gizlilik anlaşması ile aşılar ve hamilelik hakkında yeni soruları gündeme getiren e-postaları ifşa etmiştir.”

Pfizer, etkinlik eksikliğine ilişkin verileri sakladı

2020’nin sonlarında COVID-19 aşılarının %95 etkili olduğunu iddia eden Pfizer’ın COVID-19 aşılarının sadece %39 oranında, üstelik hızla azalan bir korumaya sahip olduğu ortaya çıktı.

Bu rakam, Temmuz 2021’de İsrail Sağlık Bakanlığı tarafından bildirildi. Pfizer, Temmuz 2021’in sonlarında “aşı etkinliğindeki düşüş eğilimini” yineledi, ancak Nisan 2021’deki düzenleyici dosyalar, Pfizer’ın aşıların başarısızlıklarından aylar önce haberdar olduğunu ortaya koyuyor.

Maryland Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde doçent olarak çalışan Peter Doshi, Adelaide Üniversitesi’nde eski bir tıp bilimcisi ve Avustralya’daki ABC News’in eski muhabiri olan Doktor Maryanne Demasi’ye, “Belgelerden, bu analizlerin kamuoyuna açıklandığı vakit yaklaşık 4 aylık olduğu anlaşılıyor,” dedi ve devamında şu tespitini aktardı:

“Pfizer da yasal düzenleyiciler de, İsrail ve Massachusetts’te yeniden baş gösteren salgının aşının performans düzeyinin düştüğünü açıkça ortaya koyduğu gerçeğine sırtlarını dönerek, eldeki bu türden verileri gizlediler. Bu tutumları hayal kırıklığına yol açtı.”

Pfizer’ın 1 Nisan 2021’de yayınlanan altı aylık faz III deneme verileri bile aşıların azalan etkinliği konusunda hiçbir şey söylemiyordu.

Üstelik o dönemde sağlık yetkilileri, hâlâ aşının COVID-19 bulaşmasını durduracağını iddia ediyorlardı. Mayıs 2021’de Dr. Anthony Fauci, “Aşı olduğunuzda, sadece kendi sağlığınızı korumakla kalmazsınız […] virüs için bir çıkmaz sokak hâline gelirsiniz,” diyordu.

Doshi’nin açıkladığı gibi:

“İzin verildikten bu kadar kısa bir süre sonra etkinliğin azaldığını kamuoyuna açıklamak, aşıların pandemiyi sona erdirme kabiliyetine büyük güven duyan yetkililerin güvenilirliğini sarsabilirdi.”

Ancak Demasi, şeffaflık ve Amerikalıların aşılar konusunda tüm verilerle birlikte kendi seçimlerini yapabilmeleri için aydınlatılmış onamdan yana olmak yerine,

“Başkan Biden, Pfizer’ın etkinliğin azaldığına dair verilerini yayınlamasından birkaç hafta sonra, tüm merkezi hükümete bağlı çalışanlara (ve yüklenici firma çalışanlarına) 75 gün içinde aşı olmalarını, aksi takdirde cezaya çarptırılacaklarını ya da işlerine son verileceğini söyledi.”

Aşıların beyin üzerindeki etkileri 2020’den beri biliniyor

mRNA COVID-19 aşıları, hücrelerinize, antikor üretimi de dâhil olmak üzere bağışıklık tepkisini tetikleyen bir protein veya protein parçası üretmeyi öğretir.

Yani doğal mRNA kolayca parçalanırken, bu deneysel gen terapisi, vücut hücrelerine ulaşması için özel bir dağıtım sistemine ihtiyaç duyuyor.

Aşılarda bu amaçla, polietilen glikol (PEG) içeren lipid nanopartiküller kullanılıyor. mRNA, onu hücrelerinize taşıyan lipid nanopartiküllere (LNP’ler) sarılır ve LNP’ler “PEG’lenir”, yani, istikrarı artırmak için PEG moleküllerine kimyasal olarak bağlanır.

Genellikle, vücudunuza RNA enjekte ederseniz, enzimler onu hemen parçalayacaktır, ancak COVID-19 aşıları, bunun olmaması için özel olarak tasarlanmıştır. Başlangıçta COVID-19 aşılarının “kolda kalacağı” ilân edilmiş olsa da, Pfizer, en azından Kasım 2020’den beri, aşıların beyni etkileyebileceğini biliyordu.

Pfizer, COVID-19 aşılarından elde edilen LNP’lerin [lipid nanopartiküller -çn.] beyin, gözler, kalp, yumurtalıklar ve diğer organlar dâhil olmak üzere diğer bölgelere hızla gittiğini tespit eden hayvan çalışmaları yürütmesi için Acuitas Therapeutics [Kanada merkezli biyoteknoloji şirketi -çn.] ile sözleşme imzaladı.

Doğal iyileştirme tekniklerinin uygulandığı terapi anlamında Naturapati uzmanı olan Colleen Huber’ın meseleye dair izahatı şu şekilde:

“Artık mRNA yükleriyle birlikte BBB’yi [kan-beyin bariyerini -çn.] geçip beyne ulaşan LNP’lerimiz olduğuna göre, bunlar nöronları çevreleyen sıvıya ulaştıklarında ne yapacaklar? Gerisi LNP’ler için kolay bir yolculuk. Nöronlar LNP’leri alırlar ve bunu apolipoprotein E aracılığıyla yüzde 100 alımla çok verimli bir şekilde ve genellikle bu noktada bağışıklık reaksiyonu olmadan yaparlar.

Apolipoprotein E, beyinde bol miktarda bulunur ve astrositler tarafından üretilir. Alım mekanizması, nöron zarının yaklaşan LNP’yi yuttuğu veya sardığı endositozdur. Bu durum, en azından 2013 yılından beri gözlemlenmektedir. Bu şekilde, LNP’nin Truva Atı içeriği, nöronal membrana iyi görünen bir paket içinde bulunduğu için iletilir.”

COVID-19 aşılarının ardından, aralarında iskemik inme, Bell felci [bir çeşit yüz felci -çn.], kulak çınlaması ve Guillain-Barré [sinir sistemiyle ilgili bir hastalık -çn.] sendromunun da bulunduğu bir dizi nörolojik hasar durumu bildirilmiştir.

Beyin hasarının mekanizmalarından birine gelince, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde kıdemli araştırma bilimcisi olarak görev yapan Stephanie Seneff, COVID-19 aşılarının getirdiği genetik değişikliklerin bağışıklık hücrelerini dolaşıma büyük miktarlarda eksozom salmaya teşvik edebileceğine inanıyor.

Eksozomlar, protein, DNA, RNA ve diğer bileşenleri içeren hücre dışı keseciklerdir ve diken proteini yanında mRNA da içerebilirler.

Seneff ve meslektaşlarına göre:

“Doğal bulaştan farklı olarak aşılamanın, insan sağlığı üzerinde çeşitli olumsuz sonuçları olan tip I interferon sinyalizasyonunda derin bir bozulmaya neden olduğuna ilişkin kanıtları sunuyoruz.

Bağışıklık hücrelerinin, uzak bölgelerdeki alıcı hücrelerde bir sinyal yanıtını tetikleyen kritik mikroRNA’larla birlikte diken proteini içeren büyük miktarlarda eksozomu dolaşıma saldığı mekanizmayı açıklıyoruz.

Ayrıca protein sentezinin düzenleme amaçlı kontrolünde ve kanser taramasında ortaya çıkması muhtemel kapsamlı bozuklukları da tespit ediyoruz. Bu bozuklukların nörodejeneratif hastalık, miyokardit, immün trombositopeni, Bell felci, karaciğer hastalığı, bozulmuş adaptif bağışıklık, artan tümörigenez ve DNA hasarı ile potansiyel olarak doğrudan nedensel bir bağlantı içerisinde olduğu ortaya konulmuştur.”

COVID aşıları kasları eritiyor

Pfizer’ın COVID-19 aşıları için yapılan klinik öncesi çalışmalar da iskelet kaslarının parçalanması anlamına gelen rabdomiyoliz konusunda uyarıda bulunmuşlardır. DailyClout’ta yazan Dr. Robert Chandler’ın bildirdiğine göre:

Pfizer belgeleri, Wistar Han farelerinde BNT162b2’nin [Pfizer’ın COVID-19 aşısı] tekrarlanan doz enjeksiyonlarına ilişkin 17 günlük bir çalışmanın sonuçlarını içermektedir. Histopatolojik olarak miyonekroz ve enflamasyon tespit edilmiştir. Görünüm ‘Pıhtılaşmış olarak tanımlanmıştır (Tablo 3), bu da rabdomiyolizin 17 gün sonra nasıl görüneceğine dair bir fikir vermektedir.”

Chandler, bu ve enjeksiyon bölgesinde mevcut fibrozis, enflamasyon ve miyofiber dejenerasyonu gibi diğer endişe verici bulgulara rağmen yapılanları şu şekilde izah ediyor:

“BNT162b2 için Acil Kullanım İznine ilişkin 10 Aralık 2020 tarihli Aşılar ve İlgili Biyolojik Ürünler Danışma Komitesi (VRBPAC) toplantısında bu veriler nasıl sunuldu? […] Güvenlik endişesi olmadan tamamlandı.”

ABD Aşı Yan Etkileri Raporlama Sistemi (VAERS) verilerine dair inceleme de COVID-19 aşılarının piyasaya sürülmesinin ardından rabdomiyoliz raporlarında dramatik bir artış olduğunu ortaya koyuyor.

Chandler’a göre:

“Bildirilen tüm rabdomiyoliz vakalarının %79’u EUA’in [Acil Kullanım İzni] Aralık 2020’de onaylanmasından sonraki iki tam yılda (2021 ve 2022) meydana gelmiştir.

Aralık 2020’de Diken Üreten Genetik Tedavi Ürünleri ile toplu aşılama başladıktan sonra, yıllık rabdomiyoliz vakası oranında 37 katlık dramatik bir artış meydana gelmiştir.

COVID-19 (2020), 2001-2020 yıllarına kıyasla VAERS’te rabdomiyoliz raporlamasında bir artışa neden olmamıştır.”

O zamandan beri, Pfizer’ın COVID-19 aşısının ilk dozundan iki gün sonra 16 yaşında bir erkekte ve ilk COVID-19 aşısından bir gün sonra 21 yaşında bir erkekte olmak üzere, “COVID-19 mRNA aşılamasına bağlı rabdomiyoliz” ile ilgili bir dizi vaka raporu yayımlanmıştır.

Pfizer ve hükümet yetkililerinin ciddi yan etkilerden ve COVID-19 aşılarının etkinliğinin azaldığından haberdar oldukları, ancak bunu kamuoyu ile paylaşmaktan imtina ettikleri yönündeki bulgular, halk sağlığı yetkililerine duyulan güveni daha da sarsacaktır.

COVID-19’a karşı uzun süreli sokağa çıkma yasaklarının etkilerini bilimsel olarak eleştiren Great Barrington Bildirgesi’nin ortak yazarı Martin Kulldorff’un Demasi’ye söylediği gibi:

“Halk sağlığında halka karşı dürüst olmak önemlidir. Pfizer’ın 1 Nisan 2021 tarihli basın açıklamasında aşı etkinliğindeki düşüşü bildirmesi gerekirdi, zira bunu o tarihte açıkça biliyorlardı.”

Aynı şekilde, aşılarla bağlantılı çok sayıda yan etkiyle ilgili rapor da şu anda ölüm vakaları sayısındaki aşırı artışla ilişkilendirilmektedir.

Dr. Joseph Mercola

2 Mayıs 2023

Kaynak