Loading...

ABD’nin Yeni Başkan Yardımcısını Yakından Tanıyalım


Başlık “Yeni Başkanını” veya “Yönetimini” şeklinde de okunabilir. Biden’ın yaşı ve mental durumu itibari ile Başkanlık görevini fiilen yardımcısı Harris’in yürüteceği, hatta bir süre sonra bu durumun hukuken de tescilleneceği açıktan konuşuluyor. Diğer yandan Harris’in mevcut kimliği ve ilişki ağı ile başkan yardımcısı seçilmesinin kendisi de yeni dönemin karakterine ışık tutuyor.

Harris’in yönetime gelmesinin önemi üç ana başlıkta özetlenebilir:

1- ABD’nin yeni dönem politikaları, kimlik politikası temelinde paketlenip servis edilecektir. Bu yöntem, ABD’nin kaynayan iç kamuoyuna hitap ettiği kadar dünya kamuoyuna da hitap etmektedir.

2- İçe kapanmacı ekonomik model, geri plâna itilecektir.

3- İçeride ve dışarıda, Obama programının kaldığı yerden devamı için çaba sarf edileceği beklenmelidir. Bu program, çok daha sıkı bir polis düzeniyle yürütülecektir ve revize edilecektir.

Laurence H. Shoup’un, 2019 yılında, ABD’de adaylık süreci devam ederken kaleme aldığı yazı, Kamala Harris’in detaylı bir portresini veriyor. Kariyer basamaklarını nasıl çıktığından sermaye kesimleri ile ilişkilerine kadar pek çok husus, yazıda detaylıca anlatılmış. Yazı, bu yönleri ile güncel ABD burjuva siyasal mekanizmasının da bir özetini ihtiva ediyor.

Yazıda resmedilen ilişki ağı, geçtiğimiz günlerde yaşanan Senato baskınına ilişkin işaretler de barındırıyor. Harris’in politik bağlarını ve yönelimini gözden geçirmek, baskın hadisesine karışan toplum kesimleri ve talepleri üzerine daha detaylı bir okumanın şart olduğunu ortaya koyuyor. Yüzeysel bir “Trump kışkırtması”, “cahil kalabalıklar” yaftalamasına şüpheyle yaklaşmak gerektiğine ilişkin pek çok işaret var.

Ekteki yazının tarihini ve kapsamını aşan bir diğer güncel konu, 2020’de baş gösteren Sars-CoV-2 salgını ve salgına eşlik eden ekonomi politik yönelimlerdir. Harris’in kampanya sürecinde destekçiliğini yapan, yazıda özetlenen, sermaye kesimlerinin yeni dönemde aldığı pozisyonları takip etmek, olan biteni anlamaya elverişli bir yol açabilir. Enerji, dijital teknoloji, hizmet ve medya sektörleri, Harris şahsında öne çıkıyor.

Fransa’da Sarı Yelekliler, Almanya’da Covid-19 tedbirleri karşıtları, İngiltere’de Brexit destekçileri ve ABD’de Trump yandaşları örneklerinde, henüz adı konmamış ortak bir eğilim, özellikle son beş yıldır yer yer belirip kaybolmakta. Adı konamıyor, zira karşı oldukları yeni kapitalist eğilimin bütünlüklü bir tarifi yapılabilmiş değil. Elde parçalı veriler mevcut: Kimlik ve çevre politikaları, esnek çalışma, sıkı polis gözetimi, eve kapanma, çok uluslu kurumların hâkimiyeti bir yana; asgari ücret talebi, uluslararası ekonomik regülasyonlara itiraz, klasik kolektif işyeri üretiminin savunulması, bölünmüş kimliklere tepki, liberal söylemli politikalara güvensizlik ve sokağa çıkma eğilimi diğer yana yazılabilir.

Hep birlikte daha derine bakmaya vesile olsun.

Tevfik Atmaca

27 Ocak 2021

***

Kamala Harris: Müesses Nizamın Bir Diğer Adayı

Uzun süredir şirketlerin çıkarlarına hizmet eden Joe Biden’ın müesses nizamın bir adayı olduğunu herkes bilir. Mark Zuckerberg gibilerin büyük katkılarından dolayı, “Silikon Vadili Senatör” olarak da bilinen New Jersey Senatörü Cory Booker gibi başka isimleri de bu listeye eklemek mümkün. Booker oyunu her daim, ait olduğu Vadi ve Büyük İlâç Tekellerinden yana kullanan bir kişidir.

Buna karşın Kamala Harris’in müesses nizamın adayı olduğunu pek fazla insan bilmez. Kamala’nın kişisel politik hikâyesi, kampanyasını yürütmek için bir araya getirdiği ekibi, onu fonlayan ve onun lehinde olan medya ilgisinin de ortaya koyduğu biçimiyle Harris bu ilgiyi, öne çıkarttığı “sınıf politikaları” siyasetinden ziyade, pek çok kimlikten kaynaklanan güçlerden elde etmektedir.

Kamala Harris’in Politik Hikâyesi

Harris’in politik hikâyesinin ilk dönemi sır perdesi ardında saklı olsa da, kariyeri 1990’ların başında usta devlet adamı Willie Brown ile aşk ilişkisi vasıtasıyla başladığı vakit onun 29 yaşında tanınmamış bir avukat olduğunu biliyoruz (Los Angeles Times, 21 Ocak 2019; San Francisco Chronicle, 26 Ocak 2019). Brown, sadece Kaliforniya Eyalet Meclisi’nin sözcüsü değil, aynı zamanda San Fransisko Körfez Bölgesi Demokrat Parti siyasî mekanizmasının merkezinde yer alan bir sima idi. Anlaşılan o ki Brown, Harris’in hem güzelliğini hem de kimlik politikası ile ilgili potansiyelini görmüş; kadın, Afrikalı-Amerikalı ve Asyalı-Amerikalı kimliklerinin nadir görülen bir bileşkesi. Parlak, iyi eğitimli ve hırslı; Harris ve ailesi, genellikle zengin ve güçlülere hizmet edip onlara katılmaya çalışan meslek sahibi sınıftan geliyor. Anne tarafından büyükbabası Hindistanlı bir diplomat, Jamaika doğumlu babası Standford’da ekonomi profesörü, annesi ise kanser bilimcisi.

Siyaset simsarı Brown, Harris’i az bir iş karşılığında iyi ücret getiren iki devlet kuruluna (Kaliforniya İşsizlik Sigortası Temyiz Kurulu ve Tıbbî Yardım Komisyonu) atıyor. Brown ayrıca onu, kendisine seçim kampanyasında arka çıkabilecek, fon sağlamada ve çalışacak insan bulmada yardımcı olabilecek, Körfez’deki Demokratik Parti siyasî mekanizması içindeki Dianne Feinstein ve Nancy Pelosi gibi diğer kilit isimleri ve mekanizmanın zengin destekçilerine takdim ediyor. Brown ile ilişkisi bitmesine rağmen, bu ona, San Fransisko Bölge Savcılığı (2004-2011), Eyalet Başsavcılığı (2011-2017) ve Birleşik Devletler Senatörlüğü (2017-) için başarıyla çalışma yürütme noktasında sahip olduğu zekâyı ve yeteneği kullanabileceği alanı temin ediyor. Bir kere göreve geldikten sonra Harris, kampanya ve diğer fonları birinci sınıf uçak seyahati ve rutin olarak geceliği 800 ilâ 1000 dolar tutan lüks oteller için kullanan, şahsi savurgan hayat biçimiyle tanınan biri hâline geliyor; bir defasında tek gecelik konaklama için yaptığı 1.722,59 dolarlık harcama ile rekor bile kırıyor. O günlerde eski yardımcısı, “Kamala varlık içinde yaşamayı talep ediyor,” yorumunda bulunuyor.

Savcı olduğu vakit Harris, kolluk güçleri dâhil kamu hizmetinde çalışan herkesin gerçek amacı olması gereken, geniş kesimler için sosyal ve ekonomik adaleti sağlama noktasında başarısız oluyor. Bunun yerine, 2009-2015 arasında OneWest Bank’in CEO’su olarak milyonları vuran Steven Mnuchin (şimdi Trump’ın Hazine Bakanı) gibi şirket suçlularının safını tutuyor. Harris’in Kaliforniya Eyalet Başsavcılığı ofisindeki savcılarca ipotekli ev satımları ile ilgili yürütülen soruşturmalarda, OneWest’in çok sayıda önemli belgede yasadışı biçimde tarihlerle oynadığı, ihbar ve bekleme sürelerini ihlâl ettiği; bunun yanı sıra, on binlerce Kaliforniyalının mülklerini ellerinden almak için satım işlemleri gerçekleştirdiği tespit ediliyor. Elbette ki bunların hepsi, Mnuchin ve OneWest’in menfaatine olan işlemler.

Bu süreçte Başsavcılık Tüketici Hukuku Bürosu yöneticileri tarafından “yaygın suiistimal” şeklinde özetlenen binlerce hukuksuzluk yaşanıyor. Savcılar, banka aleyhine haciz işlemi tavsiyesinde bulunuyorlar, hatta bir taslak başvuru dilekçesi bile kaleme alıyorlar, fakat savcıların ısrarlarına rağmen, Harris ceza davası açmayı reddediyor. Mnuchin ve OneWest yatırımcısı milyoner George Soros, Harris’in yaptıklarından ötürü ona teşekkürlerini sunuyor, neticede her iki isim de Harris’in 2016 Senato kampanyasına cömert bir katkıda bulunuyor.

Şirketlere ve zenginlere yumuşak davranan Harris, bu tutumuyla karşıtlık arz eden bir yaklaşım dâhilinde, suçlamalar yöneltilen sıradan insanlara yalancı şahitler ve mahkûm etme amacıyla kullanılan tahrif edilmiş deliller üzerinden, sert ve merhametsiz bir tavır sergiliyor. San Fransisko Hukuk Fakültesi Profesörü Lara Bazelon tarafından derinlemesine çalışılıp hikâye edilen uzun süreç, New York Times’ta 17 Ocak 2019’da yayımlanıyor. Kamala Harris’in “ilerici bir savcı” olmadığı sonucuna ulaşan Bazelon, yazıda şunları söylüyor:

“Zamanla ilericiler, ondan bölge savcısı ve daha sonra eyalet başsavcısı olarak ceza adalet reformlarına sahip çıkmasını talep ettiklerinde, Bayan Harris onlara karşı çıktı veya sessiz kaldı. En rahatsız edici olanıysa, Bayan Harris’in delil tahrifatı, yalan tanıklık ve savcılar tarafından önemli bilgileri gizlemeyi içeren resmî görevi kötüye kullanma fiilleri ile temellendirilmiş haksız mahkûmiyetleri savunmak için dişiyle tırnağıyla mücadele etmesiydi.”

Kaliforniya Eyalet Yasama Meclisi tarafından kendisine çağrıda bulunulduğunda dahi polisin karıştığı ateşli silâhla yaralama/öldürme vakalarını soruşturmayı bile reddeden Harris, bir Orange Bölgesi federal yargıcı tarafından verilen ölüm cezasının anayasaya aykırı olduğu yönündeki kararı temyiz ediyor ve tuhaf bir biçimde, mahkeme kararının savunma haklarını tehlikeye attığını savunuyor.

Ayrıca, çocukları okulu astıklarında ebeveyn davranışının kriminalize edilerek cezalandırılmalarını sağlayan bir yasayı gündeme getiriyor ve bu konuda muvaffak oluyor. Bazı aileler gerçekten soruşturmaya tâbi tutuluyorlar. Okulu asmanın (yoksulluk, uyuşturucu kullanma, ebeveynler açısından hayatta kalma sorunları, kamu desteğinden yoksunluk gibi) gerçek nedenleri, düşük gelirli beyaz olmayan insanları orantısız biçimde etkileyen bu yasa tarafından görmezden geliniyor.

Başkanlık Yarışı İçin Ekip Kurma

Kamala Harris’in önceki kampanyaları ve lehine adaylıktan çekilme anlaşmaları kendisine, başkanlık yarışı için gereken ve kilit konumda bulunacak kampanya ekibini kurma imkânı sunuyor. Bu noktada, Hillary Clinton’la kurduğu gayriresmî ittifaka duyduğu güven ile birlikte aile üyeleri merkezî konuma geliyorlar. 2016’da Clinton ve Harris birbirlerini destekliyor, Clinton’ın coşkulu bir destekçisi olan Harris, kendi kampanyası için Clinton’ın ekibinden bazı kişileri görevlendiriyor.

Bu iki tema, Harris’in kız kardeşi ve başkanlık kampanyası başkanı Maya Harris şahsında bir araya geliyor. Önceden Ford Vakfı’nın resmî bir görevlisi olan Maya Harris, şu anda başkanlık kampanyasını takip eden, kablolu yayın yapan üç önemli haber kanalında (Fox, CNN ve MSNBC’de) yorumcu olarak çalışıyor. ABD’de medyanın tuttuğu adaylar için olumlu haber takibi, başkanlık kampanyasının en önemli özelliğidir ve bu tür bir avantaj elde etme imkânı için bir bağlantıya sahip olmak, başarılı bir kampanya için merkezî önemdedir.

Maya Harris, ayrıca diğer önemli politik ağlarla da güçlü bağlara sahiptir. 2015’te Clinton kendisini, 2016 kampanyasının gündemini olgunlaştırmak üzere küçük bir politik danışma ekibine liderlik etmesi için atadı. Daha sonra 2016’da Clinton’ın kıdemli politika danışmanı koltuğuna oturdu. Maya Harris, aynı zamanda “Wall Street’in düşünce kuruluşu” olan Dış İlişkiler Konseyi (CFR) üyelerini beş binden fazla kapitalist düşünce kuruluşu ile buluşturdu.

CFR, dünyanın en güçlü özel organizasyonu. ABD’nin baskın plütokratik milyoner sınıfının en büyük şebeke, sosyalleşme, strateji plânlama ve uzlaşı sağlama kurumu, ayrıca tekelci finans kapitalin düşünce kuruluşu olarak CFR, en önemli Amerikan şirketleriyle, ana akım medyayla, en iyi üniversitelerle, güçlü kâr amacı gütmeyen kuruluşlarla, vakıflarla, başka düşünce kuruluşlarıyla ve uluslararası organizasyonlarla, Bilderberg grubu, Trilateral Komisyonu ve Davos gibi toplantı gruplarıyla güçlü bağlara sahip (Bkz. Laurence H. Shoup, Wall Street’s Think Tank: The Council on Foreign Relations and the Empire of Neoliberal Geopolitics 1976-2019, Monthly Review Press).

Şirketlerin ve CFR’nin bağlantılarına somut bir örnek olması açısından şu hususa işaret edilebilir: Maya’nın işvereni olan MSNBC, General Electric’in NBC birimi ile Microsoft’un ortaklığı olarak 1996’da kuruldu. Microsoft sonra payını çekerek, tüm yetkilerini GE/NBC’ye bıraktı. GE, CFR ile birçok bağa sahip. Üstelik MSNBC içerisinde Brian Williams, Mica Brzezinski, Joe Scarborough ve (Konsey üyesi Alan Greenspan’ın eşi) Andrea Mitchell gibi önemli görevlere sahip olan kişiler de Konsey üyesidirler.

CFR’nin sahip olduğu geniş ağ, önemli dergi ve gazeteleri bünyesinde barındırmakta, bu da kimi adaylıklar için avantajlar sunması muhtemel gazete köşelerinin kullanılmasını sağlamaktadır. Mesela, bir “dünya ticaret gazetesi” olan Financial Times’ın (FT) Konsey ile özel bir ilişkisi vardır, FT bünyesinde, kendisi için fikir yazıları yazan CFR liderlerini, kadrolarını ve aktif üyelerini bulundurur ve Konsey, FT’nin önemli kadrolarını iki merkezinden birinde konuşma yapmak üzere sıklıkla davet eder.

Misal, 22-23 Haziran 2019’da FT’nin hafta sonu baskısında, Kamala’nın “çok açık biçimde büyük bir politik yeteneğe sahip olduğu” sonucuna varan ve bir siyasî stratejistten alıntı ile biten Kamala ile ilgili uzun bir makale yer almıştı (Financial Times, 22/23 Haziran 2019 “Life and Arts”: 18-19). Bu makale, diğer bir FT yorum yazarının, eğer “seneye Donald Trump’ı yenecek birini arıyorsanız, tartışmasız en net cevabın Kaliforniya Senatörü Kamala Harris” olduğunu ifade etmesine müteakip yayımlandı (Financial Times, 29/30 Haziran 2019:9).

Kampanya yöneticisi olan kız kardeşinin aynı zamanda CFR üyesi olması, esasen bize şunu söylemektedir: Kamala Harris’in oluşturacağı hükûmet, büyük olasılıkla birçok CFR üyesine yer verecek ve bu isimler, politikaların oluşturulacağı süreçte önemli görevlere sahip olacaklar. FT’nin sizin tarafınızda olması, varlıklı kampanya bağışçılarının ve diğer medya kuruluşlarının sizi ciddiye alacağı anlamına geliyor.

Kamala’nın ailesinin yönetici büyük sermaye sınıfı ile bağlantıları kız kardeşiyle bitmiyor, zira babası bir IBM uzmanı, kendisi önde gelen bir şirket avukatı olan Tony West, Maya’nın eşidir. West, siyasî mânâda Kamala’ya yakındır, Kamala’nın 2016 Senato kampanyasını birlikte yönetti ve onunla ile yüzde yüz beraber olduğunu yeni ifade etti (San Francisco Chronicle, 14 Temmuz 2019). West, şimdiki işine girmeden önce çokuluslu şirket olan Pepsi Cola’da baş danışmandı. Şu anda Uber’ın yüksek maaşlı baş danışmanıdır.

Uber’ın iş modeli, işçi sınıfından sürücülerin Uber’ın işçileri olmadığı, böylelikle ücret ve sosyal haklar konusunda düzenlemelere tâbi olmadıkları bir düzenin tesis edilmesi fikri üzerine kurulu. Bu, West’in sömürülen sürücülerin taleplerine karşın şirket sahiplerinin menfaatlerini savunan merkezî bir figür olduğu anlamına geliyor. Birçok Uber sürücüsü, asgari ücret, ücretli izin, sağlık hizmeti ve diğer sosyal haklara ulaşabilmek için işçi statüsü talep ediyorlar. Avustralya işyeri düzenleme kurumu, Uber şoförlerinin işçi olmadığına karar verdi, buna karşın bir İngiliz mahkemesi, işçi olduklarına hükmetti. Başdanışman Tony West tarafından yönetilen Uber’ın hukuk ekibi, kısa süre önce bu hüküm aleyhine Yüksek Mahkeme’ye başvurdu.

Kamala Harris’in diğer ekip üyeleri, Körfez Bölgesi Demokratik Parti siyasî mekanizması, Barack Obama’nın eski memurları ve Hillary Clinton’un eski ekip üyeleri ile bağlantılı kişilerin bileşimini temsil ediyor. Clinton’la özel ve yakın bir ilişki olduğu görülmektedir. Maya Harris’in yanısıra ve Kamala’nın en azından diğer dört üst düzey ekip üyesi, Clinton’ın 2016 seçim kampanyasında benzer roller oynadılar. Genel danışman Mark Elias, Clinton’ın 2016’da genel danışmanıydı; iletişim yöneticisi Lily Adams, 2016’da Clinton’ın Iowa iletişim yöneticisiydi; medya danışmanı Jim Margolis, 2016’da Clinton için aynı görev dâhilinde hizmet vermişti, geliştirme yöneticisi Joyce Kazadi ise 2016’da Hillary’ye aynı görev bünyesinde hizmette bulunmuştu.

Kamala Harris’in Hillary Clinton ile bağını en açık biçimde bir reklâm firması üzerinden görmek mümkün. Legion AVS isimli firma, Hillary’nin kampanyası “Amerika İçin Hillary” için çalıştı. Harris, kampanyanın ilk mitingi olarak Oakland’da yapılacak mitingin organizasyonu için bu firmayı tuttu. Yapılan haberlere göre Legion AVS’e açıkça müsrif bir etkinlik olan bu mitingi organize etmesi için 485.000 dolar ödendi. Ayrıca Oakland Emniyet Müdürlüğü’ne 187.000 dolar verildi ve başka harcamalar da yapıldı. Böylelikle tek başına bu etkinlik, Harris kampanyasına böyle bir iş için oldukça büyük bir tutar olan 672.000 dolar üzerinde bir paraya mâl oldu.

Fonlar

ABD’deki özel siyasî kampanya fonlama sistemi, varlıklı ve muktedir büyük sermaye sınıfına, “büyük bir itina” ile yönetilmekte olan “demokrasi”nin işleyişi dâhilinde siyasetçilere nüfuz etmeleri konusunda önemli bir imkân sunmaktadır. Pek çok ülkede kamu tarafından fonlanan seçim sistemleri çok daha demokratik, ama ABD’de bu sistem asla demokratik değil.

Başarılı bir başkanlık seçim kampanyası yürütmek, özellikle ekip kurma ve siyasî reklâmlar gibi işler, ciddi miktarda paraya ihtiyaç duyuyor. Bir aday bu parayı aldığı an, asla sona ermeyecek olan o biat süreci de başlamış oluyor. Kamala Harris, siyasî tarihinde ve kurduğu ekipte de görüldüğü üzere, büyük sermaye sınıfının temsilcisidir. Aldığı fonlar, bunun kanıtıdır.

2020 kampanyasında Bernie Sanders küçük bağışların kralı ise Harris de büyük bağışların kraliçesidir. Kampanyalara sağlanan fonları inceleyen Open Secrets’in tespitine göre çalışmanın yapıldığı dönem itibarıyla, 2020 başkanlık seçimi kapsamında yarışta olan on altı aday içerisinde en fazla bağışı Harris almıştır (Joe Biden’ın aldığı fonlar henüz rapor edilmemiş).

Hassas Politika Merkezi’nden (CRP) gelen veriler, daha fazla ayrıntı ortaya koyuyor. CRP, 2019 Nisan ortası itibarıyla Harris için yapılan bağışların yüzde 85’inden fazlasının bin dolar ve üzeri tutarlarda, çek biçiminde geldiğini tespit etmiş. Çok uluslu Paul Weiss hukuk firmasının avukatları, Harris için tek seferde en büyük tutarı bağışlamışlar. Firmanın önemli müvekkilleri arasında GE, Exxon-Mobil, IBM ve Avon bulunuyor. DLA Piper ve Venable LLP gibi diğer üst düzey hukuk firmaları üyeleri de ağırlıklı olarak Harris’e bağışta bulunuyorlar.

DLA Piper, 40 değişik ülkedeki ofisleriyle diğer bir global hukuk firmasıdır. Fortune dergisinin 250 isimlik zenginler listesinin yarısından fazlası Piper’ın müvekkili. Firma aynı zamanda, toplam birleşme ve alım işlemleri kapsamında en fazla iş yapan kurum. Piper ayrıca Cohen iş danışma grubu ile stratejik bir ittifaka sahip. Bir Cumhuriyetçi ve CFR’nin eski bir yöneticisi olan William Cohen, başkan yardımcıları ve kıdemli danışmanlarının da aralarında bulunduğu başka birkaç Konsey üyesini de kapsayan bu grubun başkanı ve CEO’sudur.

Venable LLP, Kamala Harris’in eşi Douglas Emhoff’un hukuk firmasıdır. GE, Time-Warner, Oracle, Met Life, Fiat Chrysler, American Express, American Airlines, Allianz ve Hilton gibi önde gelen şirketler için çalışan lobi yönetimlerine yüksek tutarlarda ödemeler yapılmıştır. Bu şirketlerin, Harris yönetiminde epey avantaja sahip olacağı açıktır.

Kamala Harris’e yüksek tutarlarda bağışlarda bulunmuş olan firmalar arasında Time-Warner, Alphabet/Google, Wells Fargo Bank ve Apple bulunmaktadır. Microsoft ve Rupert Murdoch’a ait olan, 2016’da Trump’ın seçilmesine katkıda bulunan News Corp şirketi de bu listede yerini almıştır. Tüm bu dev şirketler, muhtemel bir Demokratik Parti hükûmetine etki etmeye çalışma konusunda kendileri için hayırlı kimi gerekçelere sahiptirler. Bir örnek olması açısından, Alphabet/Google tekelleşme karşıtı yaptırımları ihlâl ettiği için Avrupa Birliği tarafından 8 milyar doların üzerinde para cezasına çarptırıldı, muhtemelen şirket, ABD’de de benzer bir cezayla yüzleşecek (Financial Times, 6 Haziran 2019:14).

Ayrıca 2019 Mayısı sonunda Harris, petrol milyarderi Gordon ve Ann Getty’nin ev sahipliğinde düzenlenen ve aynı zamanda Körfez Bölgesi Demokratik Parti siyasî mekanizmasının parçası olan Kaliforniya Valisi Gavin Newsome’ın katıldığı bağış toplama etkinliğinin yıldızıydı. (San Francisco Chronicle, 26 Mayıs 2019:A15). Dahası Newsome, Harris’in başkan adaylığını da destekledi. Bağış yapan ve büyük olasılıkla çok varlıklı yönetici sınıfa mensup olan diğer katılımcıların listesi, henüz ortaya çıkmış değil.

Politika Önerileri ve Bağlamı

Harris’in (ya da herhangi bir başkan adayının) siyasî hedeflerini bütünüyle kavramak için öncelikle, Amerikan toplumunun karmaşıklığı ve güç dinamikleri ile ilgili bazı önemli gerçekleri anlamak gerekmektedir.

ABD, 2010 nüfus sayımına göre halkın yaklaşık %56’sı Avrupa (“beyaz”) kökenli, %16’sı Latin kökenli, %13’ü Afrika (“siyah”) kökenli, %5’i Asya ve sadece küçük bir kısmı Yerli Amerikalı, Yerli Hawaili, melez ve “diğer” kökene dayanan ırksallaşmış, çok kültürlü, sınıflı bir toplumdur. Bu gerçekler, kadınları mağdur eden ve uzun süredir varlığını sürdüren ataerkillik; Afrikalıları mağdur eden, yüzyıllara yayılmış kölelik ile Yerli Amerikalılara uygulanmış olan soykırım ile birlikte ele alınmalıdır.

Bu sınıflı toplumun ekonomik ve siyasî güç hiyerarşisinin en tepesinde, toplam nüfusun yaklaşık %5’ini teşkil eden çok varlıklı kapitalist ailelerin (kapitalist egemen sınıfın) oluşturduğu, nispeten küçük bir grup bulunmaktadır. Bu grup, ulusal işgücü piyasasına girmeden iyi yaşamak için yeterli sermayeye sahiptir. Bu %5’lik dilim, ABD’deki servetin %63’ünü elinde bulundurur. Bir sonraki güçlü grup ise nüfusun %30’unu oluşturan ve çoğunlukla bu yönetici kapitalist sınıfa hizmet eden, uzmanlardan oluşan (hatalı biçimde “orta sınıf” olarak adlandırılan) meslek sahibi sınıftır. Bu toplam %35’lik en üstteki kesim, iyi eğitimlidir ve ağırlıklı olarak Avrupalı-Amerikalılardır. Nüfusunun geri kalan %65’i ise işçi sınıfı olarak adlandırılır, az miktarda mülkleri vardır ve işgücü piyasasına girmek zorundadır. Bu işçi sınıfı, göreceli olarak yüksek maaşlı hem de asgari ücret ve altında kazananlar da dâhil olmak üzere ırksal, etnik ve ekonomik olarak çeşitlilik arz eder.

İşçi sınıfı arasında var olan kültürel, politik ve dilsel başka pek çok çatlak, kendi çıkarları için sınıfın birleşmesini zorlaştırır. Bu zorluk, eğitimin ve iletişim araçlarının (özellikle üniversiteler ve kitle iletişim araçlarının) tümüyle kapitalist sınıf ve onların meslek sahibi sınıf içindeki müttefikleri tarafından kontrol edilmesiyle daha da vahim hâle gelmektedir.

Muktedirlerin toplumun çoğunluğuna iletmek istedikleri mesaj, kişinin ekonomi ve toplum dâhilinde sahip olduğu maddî/sınıfsal konumun değil; ırksal/etnik kökeni, cinsiyeti, dini, yaşı, cinsel yönelimi ve kültürü gibi toplum tarafından inşa edilen ve vurgulanan bireysel karakter özelliklerinin merkezi olduğu yönündedir. Müştereklik değil, farklılıklar olumlanmaktadır.

Sınıf bilincinin oldukça yüksek olduğu egemen kapitalist sınıf haricinde sınıf meselesi, çoğunlukla tartışmanın dışında tutulur ve esasen halkın bilincinde silinip gider. Bu, ülkelerin ve dünyanın yöneticileri tarafından uzun süredir kullanılan, “böl ve yönet” emri üzerine kurulu strateji ve taktiklerle yüzyıllardan bu yana uyumlu işleyen bir süreçtir. Dolayısıyla kimlik politikaları, büyük şirketler eliyle sömürülen beyaz işçiler gibi, kendilerini güçsüz hisseden, mazlum veya korku içindeki belirli bir toplum kesimini veya hâkim unsur tarafından ırk ayrımcılığına uğramış ve ezilmiş Afrikalı-Amerikalılar gibi toplum kesimlerini kendi içinde birleştirmenin en kolay yoludur.

Birey üzerine odaklanma, en tepede denetimi elinde tutanların istediği gibi, güçlü toplum bağları olmaksızın işçi sınıfının çoğunluğunun kendi arasında kavga ettiği bölünmüş bir toplum yaratır. Toplumsal ittifaklar da çoğunluğu teşkil eden işçi sınıfının muhtemel birliği ve kudreti değil, bölünmüş kimlikler temelinde kurulur. Bu yaklaşım, kimlik politikalarının sağ kanat beyaz ulusalcı biçiminin ilerlemesine ve güçlenmesine izin verir, çünkü beyazlar çoğunluktur ve genellikle ABD’nin Ortabatı ve kırsal bölgelerinde yoğun olarak bulunmaktadırlar. Tam da bu sebeple ABD’de ve dünya genelinde önemli bir sağ kanat teorisyeni olan Steve Bannon, “Solun ırk ve kimlik politikalarına dair laflarını dinlemeye doyamadığını, kimlik politikaları hakkında ne kadar çok kelâm ettikçe solcuların o ölçüde kendisinin ağına düştüğünü, onların her gün ırkçılık hakkında konuşmalarını istediğini,” söylemektedir.

Sağa karşı koymak için çeşitlilik meselesi bütünsel ele alınmalıdır, zira kişisel (kimlik) ve iktisadî (sınıf temelli) yaşantımız, kültürel ve ekonomik bütünlük içerisinde kaynaşmıştır. Bu nedenle, sıklıkla terk edilen sınıf meselesi, muhabbete kat’i surette dâhil edilmelidir. Kimlik politikalarına sebebiyet veren kapitalist toplumsal ilişkileri tersine çevirmek en doğrusudur ve halkın gerçek sorunları, kapitalizmle, büyük sermayeyle ve diğer güçlerle yüzleşerek çözülebilir.

Kimlik politikaları gerçekte, ezilen grupların gerçek çıkarları için zarar vericidir, çünkü dikkati gerçek sorunlardan uzaklaştırır, bölünme ve kafa karışıklığı yaratır. İşçi sınıfının “herkes için ve herkesin iyiliği için” diyen sınıf temelli politikalar vasıtasıyla oluşturulacak azami birliği, ilericilerin ve solcuların gerçek gayesi olmalıdır.

Harris’in Politika Önerileri - Detaylar

Kamala Harris, Demokratik Parti’den başkan adayı olma yarışında gerekli desteği arkasına alma noktasında kimlik politikaları denilen yola sıkı sıkıya bağlı olan bir isimdir. Bu durum, onun kapitalist büyük sermaye sınıfının bir parçası olduğu gerçeğini gizlemektedir. Politik önerilerinde, kadın sorunu (kürtaj ve eşit ücret), göç hayali kuranların savunuculuğu, “ılımlı” sağlık hizmeti reformu, silâh satımında iyi hal sorgusu, evlilikte eşitlik konusunda atılacak ileriye dönük adımlar, daha yüksek asgari ücret, hapishane reformu (Harris gayretli bir savcıydı, “durumdan vazife çıkarmaya olabildiğince yakın olduğunu” bile ifade etmişti, fakat sonradan, bir kere bir mağdur kilit altına alınınca, Harris dışarı hayatı için eğitimi ifade eden “reform” fikrini uygun bulmaya başladı) gibi detaylara odaklanır.

Harris’in kimlik politikası yaklaşımını en yalın şekilde ortaya koyan örnekse, Demokratik Parti aday adayları arasında yapılan ilk münazarada çevre semtlerdeki okul çocuklarının merkezî okullara taşınması üzerine, diğer başkan adayı Joe Biden ile gerçekleştirdiği tartışmaydı; orada Harris, bir Afrikalı-Amerikalı çocuk olarak okula otobüsle gidip geldiğini dile getirdiğinde ilk elden bunun neye benzediğinden bahsediyordu. (Tartışma) Fakat orada Harris, belirli toplum kesimlerinin zorunlu olarak farklı alanlarda ikamet ettirilmesi, yoksulluk ve işçi sınıfından olanlar için kurulmuş fakir okulları gibi, otobüsle taşımanın arkasında yatan merkezî ve daha kapsamlı sorunlara değinmedi.

Harris’in çevre ve temiz enerji yaklaşımı, Yeşiller Partisi’nin Yeni Yeşil Düzen önerisinin Demokratik Parti eliyle üretilmiş sınırlı versiyonu türünden programları hızlandırmak için “piyasa güçlerini” etkili bir şekilde kullanmak üzerine kuruludur. Tüm bunlar Harris’in, kimlik politikalarının ve kapitalist piyasa güçlerinin baskın olduğu ve sınıf sorunlarının önemsizleştirildiği veya tümden dışarıda bırakıldığı neoliberal programın liberal kanadını temsil ettiği gerçeğini teyit eden olgulardır.

Özet ve Sonuç

Bu makale, politik hikâyesi, ekip kurma süreci, aile ilişkileri, kampanya finansmanı ve siyasî pozisyonları vasıtasıyla Kamala Harris’in müesses nizamın bir adayı, muktedir büyük sermaye sınıfı ve müttefikleri tarafından desteklenen bir Clinton kopyası olduğunu bazı detayları ile resmetti. O, kampanya sloganında da ifade edildiği üzere, “halktan yana”ymış gibi görünüyor. Dahası, Harris işçi sınıfının politik birliği yerine bölücü kimlik politikasına odaklanarak sağın ekmeğine sağ sürüyor. Oysa bir insan hakkı olarak herkese sağlık hizmeti, geçinmeye yetecek ücretlerin ödendiği, tam istihdamın sağlandığı emek düzeni, ücretsiz eğitim, federal hükümet tarafından temin edilen düşük maliyetli konut, yeterli emeklilik fonu ve temiz bir çevre ile Yeni Yeşil Düzen’in en güçlü versiyonu temelinde dünyamızı korumak için ihtiyaç olan şey, sınıf temelli bir programdır.

Bu programın yürürlüğe konulabilmesi için büyük sermayenin ve zengin muktedirlerin karşısına dikilmek gerekmektedir. Büyük çoğunluğun birliği ancak bu sayede sağlanır, Trump ancak bu şekilde mağlup edilebilir, doğayla ilişkisi sağlıklı olan adil bir topluma ancak bu yolla geçilebilir.

Laurence H. Shoup

6 Eylül 2019

Kaynak

Çeviri: Tevfik Atmaca