Avrasya, yerkürenin en büyük kıtasıdır. Jeopolitik olarak bir eksendir. Avrasya’ya egemen olan bir güç, dünyanın en potansiyelli üç bölgesinden ikisini kontrol edecektir. Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 75’i Avrasya’da yaşamaktadır. Ayrıca yer altı zenginlikleri bakımından da dünyanın en zengin bölgesidir. Avrasya dünya gayrı safi hasılasının yüzde 60’ına ve enerji kaynaklarının dörtte üçüne sahiptir. Avrasya aynı zamanda siyasal olarak dünyanın en iddialı devletlerinin bulunduğu bir bölgedir. ABD’den sonra en büyük 6 ülke Avrasya’da bulunmaktadır. Avrasya, üzerinde yayılma mücadelesinin sürdürüleceği bir satranç tahtasıdır. Çünkü Avrasya’ya sahip olan, bu yüzyıla da egemen olacaktır.
Avrasyalı bir güç olamayan ABD, Avrasya kıtasının üç çevre bölgesinde konuşlandırdığı güçler ve bölge ülkeleri üzerindeki egemenliğiyle şu anda uluslararası önceliğe sahiptir. Ancak ABD’ye potansiyel bir rakip yüzyılımızın oyun alanı olan Avrasya’dan çıkacaktır.
ABD, hem sınırsız kaynaklara sahip Avrasya’da denetimi sağlayabilmek hem de jeopolitik çıkarlarını güvenceye alabilmek için bölgede bir takım jeostratejik formüller geliştiriyor. Bunlar, göründüğü kadarıyla kendine bağlı devletler arasındaki çatışmalara engel olmak, bağımlılığı sürekli hale getirmek ve özellikle kendisine karşı gelişebilecek güçler arasındaki iş birliğini engellemek vs. olarak özetlenebilir.
Stratejik Oyuncular ve Jeopolitik Mihverler
ABD’nin emperyal çıkarları bakımından Avrasya’daki etkili jeostratejik oyuncular onun tek süper güç pozisyonunu etkileyebilecek ve ekonomik-siyasi çıkarlarını zedeleyecek yeteneğe sahip devletlerdir. Jeopolitik mihverler ise önemlerini güçlerinden değil coğrafi konumlarından alan devletlerdir.
Mevcut konjonktürde ABD çıkarları için kilit önemde 5 stratejik oyuncu ile 5 jeopolitik mihver vardır. Fransa, Almanya, Rusya, Çin, Hindistan etkin jeostratejik oyunculardır. Ukrayna, Azerbaycan, Güney Kore, Türkiye ve İran ise jeopolitik mihverdir. Bu anlamda Avrasya’nın batı ucunda kilit oyuncular Fransa ve Almanya’dır. Bunların her ikisi de birleşik ve ABD’den bağımsız Avrupa vizyonuna sahiptirler. Her ikisi de Avrupa’ya şekil vermek ve ABD merkezli statükoyu değiştirmek istiyorlar. ABD’den ayrılan kendi jeostratejik kavramları mevcuttur.
Rusya, zayıflamış durumuna karşın Putin döneminde kendini toparlamış olup, jeostratejik oyuncu olma pozisyonunu koruyacaktır. El değmemiş yeraltı kaynakları ve eski Sovyet toprakları içindeki bağımsız devletleri etkileme gücüyle uzun olmayan bir süreçte ABD emperyalizmini tehdit edecektir. Şüphesiz Çin de bölgesel/küresel bir güçtür. Çin’in ekonomik gelişimi birtakım dezavantajlarına karşın ona hem daha büyük fiziksel güç hem de büyüyen emperyalist ihtiraslar sağlıyor. Kuşkusuz Hindistan da tartışmasız en güçlü Güney Asya devleti olup komşuları ve Hint okyanusundaki ABD çıkarları karşısında jeostratejik vizyona sahiptir.
Avrasya satranç tahtasında yeni bir oyuncu olan Ukrayna, ABD açısından Rusya’yı güneyden kuşatma ve Avrupalılaştırma politikasında çok önemli bir oyuncudur. Nitekim bu stratejinin sonucu olarak Ukrayna Rusya’ya karşı kışkırtılmış ve Rusya’nın işgali sağlanmış, halen süren savaş ile de Rusya’nın etkisizleştirilmesi hedeflenmiştir.
Sınırlı büyüklüğü ve nüfusunun azlığına karşın enerji kaynaklarıyla Azerbaycan’da jeopolitik olarak önemlidir. O, Brzezinski’nin tanımıyla, Orta Asya ve Hazar denizini içine alan şişenin mantarıdır. O kadar ki ABD’nin Azerbaycan’ı denetim altına alamaması halinde hem Azeri petrolleri emperyalist sisteme eklemlenemeyecek hem de Orta Asya ve Hazar’dan gelecek enerji hatları tehlikeye düşecektir.
Türkiye ve İran, ABD için birinci derecede önemli jeopolitik mihverdir. Türkiye, Karadeniz’de Rusya’nın sıcak denizlere geçişini kontrol etmekte, Rusya’yı Kafkasya’da frenlemektedir. Bugünkü konjonktürde Türkiye’nin istikrarsızlaşması, Balkanlarda daha fazla şiddetin ortaya çıkmasına, Kafkasya’da bağımsızlığını kazanmış devletler üzerinde Rusya’nın yeniden denetim kurmasına yol açabilecektir. Keza İran da ABD için sadece rejimi, doğal kaynakları ve İsrail’in güvenliği için sınırlı bir hedef değil, daha önemlisi Hazar ve Orta Asya enerji kaynakları ile Ortadoğu enerji kaynakları arasındaki bağlantı için denetim altına alınması gerekli en önemli engeldir. İran’ın denetime alınması halinde hem Ortadoğu ve Orta Asya arasında bağlantı kurulmuş olacak hem de Rusya güneyden kuşatılarak Rusya-Çin-Hindistan arasındaki olası cepheleşme önlenecektir.
Avrasya Balkanları
Balkanlar sözcüğü her zaman için etnik çatışma ve büyük güçlerin bölgesel çatışmalarını çağrıştırır. Avrasya’nın da kendi Balkanları vardır. Ancak Avrasya Balkanları daha büyük, kalabalık, etnik ve dinsel olarak daha heterojendir. Bunlar, ABD’nin yaşamsal emperyal ihtirasları bakımından istikrasızlığın odağını oluşturan Orta Asya, Güney Asya, Basra Körfezi çevresini kapsayan coğrafyanın içine yerleşmişlerdir. Bu bölgenin zenginlikleri ABD’nin iştahını kabartmaktadır. Avrasya Balkanları jeopolitik olarak da önemlidir. Altın ve büyük miktardaki doğalgaz-petrol rezervleri bölgenin önemini çok daha artırmaktadır. Avrasya Balkanları; Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan ve Afganistan’dır.
Kuzey Avrasya’nın Balkanlaştırılmasına ilişkin bir projeksiyon haritası
Şu anda bilinen petrol rezervlerinin, yıllık yüzde 3 tüketim artışıyla 25 sene içinde tükeneceği tahmin edilmektedir. Orta Asya bölgesiyle Hazar havzasının diğer bölgelerdeki enerji kaynaklarından çok daha fazla doğalgaz ve petrol rezervlerine sahip olduğu bilinmektedir. Bu kaynağa erişme ve onu sömürme dürtüsü ABD’nin yayılmacı özlemlerini kışkırtmakta ve bölgedeki diğer stratejik güçlerle rekabeti kızıştırmaktadır.
ABD, Sovyet sonrası Avrasya’da jeopolitik çıkarları nedeniyle giderek daha saldırgan bir oyuncu oldu. Sadece bölgenin zengin yer altı kaynaklarının sömürülmesiyle değil, aynı zamanda Rusya’nın, bölgenin jeopolitik alanına egemen olmasının engellenmesiyle de ilgilidir. Her iki amacını gerçekleştirmek üzere önce SSCB döneminde kapalı olan bölgeyi ulaşıma açarak güvenliğini sağlamakla işe başladı. Zira ana boru hatlarının Rus topraklarından geçip Karadeniz’deki Novoroski’ye devam etmesi halinde bunun siyasi sonuçları kendisini hissettirecek ve ABD’nin Avrasya kaynaklarına ulaşma olasılığı riske girecekti. Ama boru hatlarının Hazar denizini geçip Azerbaycan-Türkiye üzerinden Akdeniz’e ve Afganistan-Pakistan üzerinden Hint okyanusuna ulaşması durumunda Avrasya’nın ABD elebaşılığındaki emperyalizmin sömürüsüne açılması kolaylaşacaktır.
Sonuç olarak, yazdıklarımız doğrultusunda, ABD’nin 21.yüzyıldaki stratejik hedefleri açısından şu saptamaları yapmak mümkündür:
1-Başka bir gücün bu jeopolitik alanda kontrolü ele geçirmesine engel olmak ve bu bölgedeki mali ve ekonomik sömürüyü güvence altına almak ABD’nin birinci önceliğidir. Boru hatları ağı, bölgeyi doğudan yani Akdeniz ve Hint okyanusu üzerinden ABD’ye bağladığı zaman jeostratejik hedef gerçekleşmiş olacaktır.
2-Avrasya’nın orta alanının, ABD güdümündeki Avrupa’nın etki alanına çekilmesi ve bloklaşma yaşanmaması halinde ABD yüzyılımıza damgasını vurabilecektir. Orta alanın (Rusya-Ukrayna) Avrupa’yı reddetmesi ve doğulu oyuncularla (Çin-Hindistan) ittifak kurması halinde ise ABD’nin Avrasya satranç tahtasındaki oyuna katılımı sona erecektir.
Ahmet Hulusi Kırım
14 Kasım 2022
Kaynakça :
Zbigniew Brezezinski-Satranç Tahtası.
Richard Folk-Yırtıcı Küreselleşme.
Ahmet Davutoğlu-Stratejik Derinlik.
Aleksandr Duğin-Rus Jeopolitiği.