Loading...

Bangladeş’in Rab’bi: Hızlı Aksiyon Taburu


Halk Savaşı

Bangladeş’in güneybatı ve kuzey bölgelerindeki “Sharbahara” (proletarya) grupları tarafından yürütülen silâhlı Halk Savaşı’nın (Janajuddha) en etkili önderlerinden Mofakkhar Chowdhury, 16 Aralık 2004 sabahı başkent Dakka’da tutuklandı. Chowdhury, namı diğer “Pravakar Yoldaş”, ülkede Komünizmi kurmayı amaçlayan yirmi yıllık bir silâhlı mücadelenin ideoloğu olarak biliniyordu. Sol politik kamptaki pek çok kişi, onun “silâhlı mücadele” tezine karşı çıksa da Marksist-Leninist (ML) literatüre hâkimiyeti herkesçe kabul edilmekteydi. Tutuklandığında evinde kitaplar, broşürler, posterler ve parti belgeleriyle dolu çuvallardan başka bir şey bulunamamıştı.[1]

Chowdhury bir devlet düşmanıydı. Onun savaşı, periferideki Sharbaharaların merkezin dayattığı siyasî ve ekonomik düzeni devirmeyi amaçladıkları bir savaştı (Banerjee, 1982). ML kuramın rehberliğinde, insanları büyük şehirlere göç etmeye zorlayan ekonomik eşitsizliğe ve sosyo-politik adaletsizliklere şiddet kullanarak tepki veriyorlardı. Kuşkusuz Devlet de boş durmadı; kendisinin şiddet tekelini tehdit eden bu iç düşmanları ortadan kaldırmak için “ölüm mangası” (death squad) formunda yapılar oluşturmaya yöneldi.

İllegal Doğu Bengal Komünist Partisi’nin (Purba Banglar Communist Party-PBCP) –kısaca “Janajuddha” olarak tanınan– ML kanadının önderi Chowdhury, tutuklanmasının ardından Batı Bengal’deki Kushtia kasabasına götürüldü ve 17 Aralık günü bir çeltik tarlasının yakınında vurularak öldürüldü. Yüksek profilli bu siyasî cinayetin arkasında, Komünist önderleri ölüm listesinin en başına koyan Hızlı Aksiyon Taburu’na (Rapid Action Battalion-RAB) bağlı RAB-3 ve RAB-6 timleri vardı.

Temiz Kalp Operasyonu

RAB’tan önce Komünizmle mücadele görevi, “Bangladeş’in Uyanmış Müslüman Kitleleri” partisine (Jagrata Muslim Janata Bangladesh-JMJB) bağlı ölüm mangaları tarafından yürütülüyordu. Sağcı Halide Ziya hükûmeti tarafından desteklenen JMJB, Rajshahi, Naogaon ve Natore’deki Sharbahara gruplarının en az 36 üyesini öldürdü. Daha sonra ilginç biçimde Bangladeş hükûmetine karşı cihat ilân eden JMJB, 2004 yılında terör örgütü ilân edilip yasaklandı.

Bangladeş’te, ulusal güvenlik aygıtının ayrılmaz bir parçası olarak bir ölüm mangası kurma süreci 2002 yılında başladı. Ülke 1975’ten 1990’a kadar askerî rejimler tarafından yönetilmişti. 1991’de parlamenter demokrasiye geri dönüşle birlikte, eski güvenlik aygıtı Soğuk Savaş sonrası dünyadaki önemini yavaş yavaş yitirdi. Buna karşılık, 11 Eylül saldırılarının ardından Bangladeşli generaller “terörizme karşı küresel savaş” zemininde ulusal güvenlik meseleleri üzerinde daha fazla söz sahibi olmayı istediler. Bir Ulusal Güvenlik Konseyi kurulmasını ve güvenlik politikaları üzerinde mutlak kontrol kurmalarını sağlayacak seçkin bir özel kuvvet oluşturulmasını önerdiler (Habib, 2002).

Generallerin istediklerini alması uzun sürmedi. Ekim 2002’de, Halide Ziya hükûmeti “terörle mücadele” konusunda büyük bir proje başlattı: 40.000’den fazla askerî personelin katıldığı ülke çapında güvenlikçi bir baskılamayı temsil eden “Temiz Kalp Operasyonu” (Operation Clean Heart). 16 Ekim 2002 günü başlayan operasyonlar sırasında ordu, ülke çapında yüzlerce hızlı gözaltı gerçekleştirdi ve okullar ve stadyumlar gibi halka açık yerlerde işkence/sorgulama merkezleri kurdu. Bu merkezler, 10.000’i aşkın şüpheliyi (siyasî aktivistler, adi suçlular ve illegal Komünist partilerin üyeleri) mahkeme kararı olmaksızın tutuklamak için kullanıldı. Operasyonlar 9 Ocak 2003 günü sona erdiğinde 50’den fazla tutuklu işkenceyle öldürülmüştü. Resmî açıklamalar, hepsinin de ölüm sebebini “kalp krizi” olarak bildirmektedir (Pathania, 2003).

Meclis, Temmuz 2003’te güvenlik güçlerine ve hükûmet yetkililerine, Temiz Kalp Operasyonu sırasında meydana gelen “herhangi bir zayiat, can ve mala zarar, hak ihlâli, fiziksel veya zihinsel hasar” için kovuşturma veya kınamadan genel dokunulmazlık veren Müşterek İnisiyatif Teminat Kanunu’nu (Joint Drive Indemnity Ordinance) kabul etti (HRW, 2006).[2] Bu kanun, ne temel hakları askıya alan ne de güvenlik güçlerine olağanüstü yetkiler veren bir kanundu. Daha ziyade, geriye dönük olarak güvenlik güçlerine mutlak yasal dokunulmazlık tanıyarak bir “istisna hâli” (state of exception) yaratıyordu. Temiz Kalp Operasyonu, BNP liderliğindeki hükûmete, dokunulmazlık yoluyla bir istisna hâli yaratma formülünün yanı sıra orduyu “sivil iktidara yardım” edecek şekilde konuşlandırarak kanun ve düzeni militarize etmek için bir model sağladı.

Hızlı Aksiyon Taburu

Yine de Temiz Kalp Operasyonu suçu yeterince kontrol altına almayı başaramamıştı ve şüpheli suçlulara karşı uyanıklık yeniden başladı. Buna cevaben, hükûmet Ocak 2003’te “Hızlı Eylem Ekibi” (Rapid Action Team-RAT) adı verilen komando eğitimi almış özel bir polis birimi kurdu. Ancak bu özel polis gücü, eğitimli profesyonellerin eksikliği, teşkilât düzensizliği ve kuvvetteki yolsuzluk nedeniyle suçla mücadelede başarısız oldu. Hükûmet, Temiz Kalp Operasyonu’ndan elde edilen deneyime dayanarak, orduya “kolluk kuvveti” rolü vermek için bir dizi adım attı.

2 Haziran 2003’te, Kabine Kanun ve Düzen Komitesi, RAT yerine RAB (Rapid Action Battalion-Hızlı Aksiyon Taburu) adını verdiği yeni bir yapı teşkiline karar verdi. Sekiz ay sonra, 26 Mart 2004’te resmen kurulan RAB, aynı yılın haziran ayında nihayet operasyonel hâle gelmişti.

RAB’ın kuruluşunda komutan yardımcısı olarak görev yaptıktan sonra Kuvvetler İstihbarat Genel Müdürlüğü’nde karşı istihbarat direktörlüğüne atanan Tuğgeneral Fazlul Bari, 2006 yılı başında kendisini ziyaret eden ABD Büyükelçisi Patricia A. Butenis’e RAB’in kuruluşunu anlatır: “İlk plânlamada oradaydım,” diyen general, bu özel kuvvetin siyasî destekçisinin adını da verir: Bangladeş Milliyetçi Partisi (BNP) lideri, Başbakan Begüm Halide Ziya. Başbakan RAB’ın kuruluş sürecine o kadar ciddi bir şekilde dâhil olmuştu ki siyah RAB üniformasını –altı alternatif tasarım arasından– bizzat seçmişti.

Fazlul Bari, Dakka’daki ABD’li diplomatlarla mükemmel ve samimi ilişkilere sahipti. Onlardan birinin 2005’te Washington’a gönderilen bir diplomatik telgrafta yazdığı gibi, “Bari, iki Birleşmiş Milletler (BM) barışı koruma operasyonunun gazisi olan bir Bangladeş ordusu subayına yakışır şekilde, açık sözlü, kendinden emin, kontrollü ve misafirperverdir.” Chelsea Manning tarafından WikiLeaks’e sızdırılan bu telgraf, RAB’ın Dakka havaalanı yakınlarındaki merkezinde bir saat süren bir toplantının özetiydi. Bari, yine WikiLeaks’e sızdırılan bir başka toplantıda, iki ABD’li diplomata yargısız infazların önemi ve gerekliliği hakkında uzunca bir seminer vermişti. Diplomatların, 2004 İnsan Hakları Ülke Raporu’nun da dâhil olduğu hukukî konulara dair bir kutu dolusu kitabı takdim etmek için gelmiş olmaları, ziyarete dair ironik bir ayrıntı olarak kaldı.


RAB üyeleri ya da “Siyah Giyimli Adamlar” (HRW, 2006)

RAB’ın operasyonları, Temmuz 2003’te Meclis tarafından kabul edilen ve –askerî yönetim döneminden kalma– 1979 tarihli Silâhlı Polis Taburları Kanunu’nu değiştiren aynı adlı kanuna dayanmaktadır. RAB, revize edilmiş kanunun 3. maddesine göre oluşturulurken; 13. maddede, “bu kanun kapsamında iyi niyetle yapılan veya yapılması amaçlanan herhangi bir şey için [RAB]’ın herhangi bir üyesine karşı hiçbir dava, kovuşturma veya diğer yasal bir işlem yapılmayacaktır” şeklinde bir cezasızlık (impunity) hükmü yer almaktadır. Hükûmetin RAB operasyonlarında görev alacak personeli korumak için sevk ettiği bu madde, dayanağını Anayasa’nın 46. maddesinden alıyordu. Buna göre, yasama organı “Bangladeş’in herhangi bir bölgesinde düzenin korunması veya yeniden sağlanması ile bağlantılı olarak yaptığı herhangi bir eylemle ilgili olarak herhangi bir kişiye güvence vermek için hüküm koyma” yetkisine sahipti.

Dahası, kanun RAB personeli üzerinde münhasır yargı yetkisine sahip özel dâhili mahkemeler kurmakla, onları adli yargıya karşı korumaya aldı. Yine de bu mahkemeler cinayet ve diğer ağır suçlarla (tecavüz hariç) ilgili davalara bakma yetkisine sahip değildi. Bu suçlar, RAB üyelerinin yargılanacağı suçlar listesinden kasıtlı olarak çıkarıldı. Kanun, RAB personeline ciddi suiistimaller için kovuşturmaya karşı kalıcı dokunulmazlık sağlamak için tasarlanmıştı (Khalil, 2016: 20). Amaç, orduyu elit bir polis gücüne eklemleyen yenilikçi bir hukuk stratejisi aracılığıyla kanun ve düzenin (yeniden) “militarize” edilmesidir. RAB, suçu önleme, terörle mücadele ve “iç güvenlik” adına iç düşmanlarla savaşmak için tasarlanmış bir güçtü.

Yeni kanun, RAB’ı polis genel müfettişinin ve buna bağlı olarak içişlerinden sorumlu bakanın emrine verdi. Kanun, RAB’ın polis genel müfettiş yardımcısı rütbesinin altında olmayan bir subay veya ordu, donanma, hava kuvvetleri veya diğer “disiplinli kuvvet”ten eşdeğer rütbeli biri tarafından komuta edilmesini öngörmektedir. RAB’ın temel görevleri (md. 6) şunlardı:

*İç güvenliği sağlamak,

*Suç faaliyetlerine ilişkin istihbarat yürütmek,

*Yasadışı silâhları toplamak,

*Suçluları ve silâhlı çete üyelerini tutuklamak,

*Diğer kolluk kuvvetlerine yardımcı olmak,

*Hükûmet tarafından emredilen herhangi bir suçu soruşturmak.

Hükûmet, RAB’ı ordudan (kara, hava ve deniz kuvvetleri), polisten ve Bangladeş’in çeşitli kolluk birimlerinden (sınır muhafızları ve paramiliter kırsal güvenlik birimi Ensar) geçici görevlendirme yoluyla seçilen personelden oluşan bileşik bir güç olarak tanıttı. İçişleri Bakanlığı’na (daha doğrusu, Bangladeş hükûmet sisteminde içişlerinden sorumlu devlet bakanına) bağlı olarak kurulan RAB’ın ilk genel müdürü Anwarul Iqbal oldu. Onun yerine, 24 Nisan 2005’te eski Yugoslavya’da BM barış gücünde görev yapmış üst düzey bir polis şefi olan Muhammed Abdul Aziz Sarkar atandı. Keza, müdür yardımcısı da yurtdışındaki BM misyonlarında görev yapmış bir subay olan Albay Mahbubul Alam Mollah idi. 31 Ekim 2006’da, dönemin geçici hükûmeti, Muhammed Sarkar’ın yerine Ceza Soruşturma Dairesi’nin eski başkanı Khoda Baksh’ı atadı [Genel müdürlük görevi, 7 Ağustos 2024’ten beri AKM Shahidur Rahman tarafından yürütülmektedir].

Görünüşte ortak bir “kuvvet” olmasına karşın RAB polisten ziyade ordu tarafından kontrol edilmektedir. Eski genel müdürler Sarkar ve Baksh dışında, üst düzey RAB yetkililerinin çoğu silâhlı kuvvetler mensubudur. Bazı yerel medya hesapları, Mayıs 2006 itibariyle RAB’daki askerî personelin oranını %46 olarak bildirirken yabancı gözlemciler, Kuvvet’in %70’inin asker, %30’unun polis olduğu görüşündedir (HRW, 2006). RAB, ordu özel kuvvetlerinden komando eğitimi almakta olup, personeli, ordu yetkililerinin “FBI, MI6 veya Scotland Yard ile aynı seviyede dünyanın en modern silâh, teçhizat ve kolluk eğitimi” olarak tanımladığı bir operasyonel kapasite ile donatılmış durumdadır.

RAB’ın bu kapasiteye salt yerel imkânlarla ulaştığını düşünmek yanıltıcı olur. ABD ve Birleşik Krallık’ın RAB’ın eğitimine katılımına dair diplomatik yazışmalar, Aralık 2010’da WikiLeaks üzerinden medyaya sızdırıldığında bir grup hukukçu, RAB’a verdiği desteğin insan haklarıyla ilgili uluslararası yükümlülükleri ihlâl ettiği gerekçesiyle İngiliz hükûmeti aleyhine dava açtı. Sızan yazışmalar, İngiliz polislerin “soruşturmacı mülâkat teknikleri” ve “angajman kuralları” konusunda RAB’a eğitim verdiğini gösteriyordu. Eğitimin en azından bir kısmı, üç yıl önce Birleşik Krallık polisliğinde iyi uygulamaları teşvik etmek ve denizaşırı polislerle paylaşmak için kurulan Ulusal Polislik Geliştirme Ajansı’nın himayesinde Bangladeş’e seyahat eden polis yetkilileri tarafından sağlanmıştı. Yine yazışmalardan anlaşıldığı kadarıyla, ABD, RAB’ın terörle mücadele operasyonlarında ideal bir ortak olacağına inanmakla birlikte, ağır insan hakları ihlâllerinden sorumlu denizaşırı askerî birliklere eğitim veya malî destek verilmesini yasaklayan kanunlar nedeniyle Birleşik Krallık’ın sağladığı türden bir yardım sunmaya yanaşmamıştı.

Khalil’in (2016: 20) tahmini hesaplarına göre, 2014 yılında Bangladeş genelinde 15 operasyonel birimde (karargâh artı 14 tabur) 10.000’den fazla RAB üyesi konuşlandırılmış durumdaydı. RAB komutanlarının neredeyse tamamı ve personelin %40’ından fazlası silâhlı kuvvetlerden geçici statüde görevlendirilmiş; geri kalanlar polis ve diğer güvenlik güçleri arasından seçilmişti. RAB birimleri, 2004 ve 2014 yılları arasında ülke genelinde 900’den fazla kişinin yargısız infazını gerçekleştirdi.

Paramiliter bir ölüm mangası olan RAB, yasal koruma altında terör eylemleri düzenlemek üzere tasarlanmıştı. RAB personeli tepeden tırnağa siyah giyinir: Siyah bandanalar, siyah güneş gözlükleri, siyah üniforma ve siyah botlar. RAB tarafından gerçekleştirilen işkence ve yargısız infazları araştıran sürgündeki Bengalli gazeteci Tasneem Khalil (2006), şiddet konusunda havalı bir uzmanlığa sahip olmakla övünen RAB personelini tanımlamak için “Siyah Giyimli Adamlar” (Men in Black) deyimini kullandı.

Muhalefetteki Awami Birliği, hükûmeti siyasî muhaliflerini hedef alacak bir güç oluşturmakla suçladı. Temmuz ayında parti liderliği, RAB’ın “Awami Birliği’ni ortadan kaldırmak için bir hile ve insan haklarını ihlâl etmek için benzersiz bir strateji” olduğunu savundu.

RAB’ın kuruluşunu, hükûmetin orduyu polisiye hizmetler için seferber etmesinin bir yolu, hatta “kılık değiştirmiş sıkıyönetim” olarak değerlendiren muhaliflere karşılık, hükûmet RAB’ın suçla mücadele için gerekli olduğunu savunuyordu. RAB’ın kurulmasında etkili olan Hukuk, Adalet ve Parlamento İşleri’nden sorumlu bakan Moudud Ahmed, “Polisimiz yetersiz; ne gelişmiş silâhları ne de yeterli eğitimleri var,” derken RAB’ın gerekliliğini “tüm polisi yeterli bir standarda yükseltmenin mümkün olmaması” ile açıklamaktadır (Khalil, 2016: 19).

RAB’ın faaliyete geçmesinin üzerinden çok geçmeden muhaliflerin endişelerinde haksız olmadığı anlaşıldı: İlk başlarda kentsel alanlardaki küçük mafya grupları ve çetelere karşı infazlar gerçekleştiren RAB, muhafazakâr kitlelerin desteğini kazandı. Bunun hemen arkasından başlayan muhalif liderlere yönelik yargısız infaz ve tutuklamalar onlar için sorun teşkil etmiyordu. RAB, 2004 yılında Komünist Sharbahara gruplarına karşı baskısını artırdı. Sadece birkaç yıl içinde, bu grupların çoğu yargısız infazların sistematik olarak kullanılmasıyla ortadan kaldırıldı. Özetle, bunlar hedefli siyasî cinayetlerdi.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) ve Benetech HRDAG tarafından (2004, 2005 ve 2006 verilerine dayanarak) yapılan istatistiksel bir analize göre, çoğu erkek olan RAB kurbanlarının %71’i 20-39 yaşları arasındaydı. Çoğunluğu başkent Dakka bölgesinde gerçekleşen infazların en genç kurbanı 14; en yaşlı kurbanı 65 yaşındaydı. RAB terörünün (kaçırma, işkence ve infaz) kurbanları üç ayrı kategoride toplanmaktadır: Muhalefet partisi aktivistleri, yeraltı suç dünyasının üyeleri (mafya ve çeteler) ve illegal Komünist gruplar.

Pravakar Yoldaş gibi Komünistlerin katledilmesi, çoğunluğu dindar olan Bengal toplumunda fazla infial uyandırmasa da Awami Birliği’nin gençlik kanadı liderlerinden Sumon Ahmed Majumder (23) RAB tarafından tutuklandığında (15 Temmuz 2004) ortalık karıştı. Majumder ve iki kuzeni, Dakka’ya birkaç kilometre uzaklıktaki sanayi kasabası Tongi’de RAB tarafından derdest edilmişti. Görgü tanıkları, kurbanların önce gözlerinin bağlandığını ve ardından bir minibüse bindirildiklerini anlatmaktadır. Uttara’daki RAB kışlasına götürülen üç kişi, bir işkence odasının içinde coplar ve metal çubuklarla acımasızca dövüldü. İşkence saatlerce sürdü. Kışla içindeki açık bir alanda Majumder’in sağ baldırı elektrikli matkapla delindi ve kuzenleri de işkenceyi izlemeye zorlandı. Tongi’deki bir hastaneye kaldırılan Majumder birkaç saat sonra öldü (HRW, 2006).

Majumder’in öldürülmesi, insan hakları grupları ve muhalefet partilerince geniş çapta kınanan RAB tarafından plânlanmış bir siyasî cinayetti. RAB, 2004’ten 2006’ya kadar Awami Birliği’nin lider ve aktivistlerini rutin olarak kaçırdı, işkence etti ve öldürdü. Kaçırma, işkence ve infaz vakaları, insan hakları grupları tarafından titizlikle belgelenmiş olup, yaygın bir istismar örüntüsü sergilemektedir. Bu vakaların hepsinde de kurbanların bedenleri acımasız işkence izleri taşıyordu:  Bacaklarda, ayakların altında ve sırtta ciddi morluklar; kırık elmacık kemikleri; şişmiş ve morarmış parmaklar; el ve ayak parmaklarında delikler; sırt, omuz ve kollardan soyulmuş deriler (HRW, 2006).

İçeride ve dışarıda yaygınlaşan eleştirilere aldırmaz görünen Başbakan Halide Ziya, 10 Ekim 2004 günü yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında RAB’ı ve eylemlerini kutsadı: “RAB, terörizmi engellemek için cesur ve partizan olmayan bir kampanya yürütüyor. Halk, elde ettiği başarılar nedeniyle rahat bir nefes alıyor [...] Korku şimdi suçluların kafasında gizleniyor. En büyük teröristlerin çoğu şimdi başka ülkelere kaçtı.”

Hükûmet, öldürdüğü insanların kanun ve düzeni tehdit eden suçlular olduğunu söyleyerek RAB’ı savunmayı sürdürdü. “Suçlular hiçbir insan hakkına sahip olamaz,” diyen içişlerinden sorumlu devlet bakanı Lutfozzaman Babar, Mart 2005’teki RAB’ın birinci yıldönümü kutlamalarında insan hakları örgütlerine saldırdı: “Suçlular çatışmalarda öldürüldüğünde insan hakları örgütleri konuşuyor. Ama polisler suçlular tarafından öldürüldüğünde kimse insan haklarından bahsetmiyor.” Babar’ın sözleri, derin sınıfsal ayrımlar ve yoksullukla cebelleşen bir toplumda yaşamanın muhafazakâr kurgusunu yansıtıyordu.


Ekim 2004’te RAB-7 tarafından öldürülen şüpheli çete üyeleri, Chittagong’daki bir polis karakolunun önünde teşhir ediliyor (HRW, 2006)

Kadrolarına yönelik sistematik kıyıma karşın varlığını sürdüren –merkez sol görünümlü– Awami Birliği, 2008’deki genel seçimlerde BNP karşısında ezici bir zafer kazandı. Aynı zamanda ülkenin kurucu cumhurbaşkanı Muciburrahman’ın kızı olan Awami lideri Şeyh Hasina Vecid, muhalefette bulunduğu süre boyunca RAB’ın ve onun imzasını taşıyan yargısız infazların en sesli eleştirmenlerinden biriydi. Uzun süren devr-i iktidarında (6 Ocak 2009–5 Ağustos 2024) ise ezeli rakibi Halide Ziya’nın kurduğu bu ölüm mangasının en sadık patronlarından biri olacaktı.

Şeyh Hasina’nın patronajı altında, RAB terör repertuarına bir araç daha ekledi: “Zorla kaybetme” (enforced disappearance). Muhalefet partisi (BNP) kadrolarının zorla kaybedilmesine ilişkin ilk üç vaka 2009’da rapor edildi. 2014 yılı sonu itibarıyla toplam kayıp sayısı 170’e ulaşmıştı. Bu vakaların en az 94’ünde, görgü tanıkları, RAB’ın BNP lider ve aktivistlerinin kaçırılmasına katıldığını doğruladı. Çoğu gece baskınlarında evlerinden ya da sokaklardan alınan kurbanlar, geride herhangi bir iz bırakmadan sonsuza dek ortadan kaybolmuşlardı (Ganguly, 2015). Yerel insan hakları gruplarına göre, Şeyh Hasina’nın iktidara gelmesinden bu yana (Ağustos 2021), çoğu Awami Birliği iktidarına yönelik eleştirileriyle tanınan yaklaşık 600 kişi RAB güçleri tarafından zorla kaybedildi. Bazı kurbanlar haftalarca veya aylarca gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakıldı veya mahkemeye çıkarıldı; diğerleri ise çatışma sırasında öldüğü açıklamasıyla yargısız infazların kurbanı oldu (HRW, 2021).

Şeyh Hasina hükûmetleri de RAB operasyonları konusunda uluslararası kamuoyundan yükselen çağrılara karşı aynı umursamaz tutumu benimsedi. Hukuk, Adalet ve Parlamento işlerinden sorumlu bakan Shafique Ahmed (2009-2013), BNP’li seleflerinin izinden giderek RAB’ın sadece suçluları öldürdüğünü savunmayı sürdürürken Denizcilik Bakanı Shajahan Khan, sık sık yaşanan “çapraz ateşte” ölümlerle ilgili olarak, “Elbette her insanın yaşama hakkı vardır. Ancak terörizmi ülkeden söküp atmak için biraz çapraz ateşe ihtiyaç olduğunu düşünüyorum,” demekteydi (HRW, 2014).

RAB tarafından işkence ve yargısız infazın yanı sıra zorla kaybetmenin sistematik olarak kullanılması, BNP’yi ve Cemâat-i İslamî (BNP liderliğindeki merkez sağ koalisyonun küçük ortağı) dâhil olmak üzere diğer muhalefet partilerini felce uğrattı (Curtis & Hossain, 2013). BNP ve tüm büyük muhalefet partilerinin Ocak 2014’teki genel seçimleri boykot etmesi, Şeyh Hasina ve Awami Birliği’ne Meclis’in mutlak kontrolünü verdi. Böylece, Halide Ziya’nın yarattığı RAB, ironik bir şekilde Şeyh Hasina tarafından kendisine karşı kullanılan başlıca terör aracı hâline geldi. O kadar ki Halide Ziya, 13 Mayıs 2014 günü yaptığı bir konuşmada, “Bu gücün [RAB], insanlara karşı durdukları için artık herhangi bir zorunluluğu yok. Bu güç orada olduğu sürece insanlar panik içinde kalacak,” diyecekti. Geçmiş büyüklerin “ayarını bozduğun kantar, gün gelir seni tartar” sözü deneysel olarak doğrulanmıştı.

Sonuç

Bir devletin, adalet ve eşitlik konusunda ısrar eden birey ve gruplara nasıl muamele ettiğine bakarak o ülkedeki sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi hakkında fikir edinmek mümkündür. İktidar iki elit kadın arasında gidip gelirken küresel yoksulluk liginin üst sıralarındaki yerini koruyan Bangladeş, bu konuda bir tür laboratuvar işlevi görmektedir.

Siyah Giyimli Adamlar’dan oluşan RAB, Bangladeş’in ulusal güvenlik bürokrasisinin bugüne kadar geliştirdiği en etkili devlet terörü aracıdır. Bu araç, iki temel hedefe ulaşmak üzere tasarlanmıştır: Gandi’nin “Kara Yasa” (Black Law)[3] olarak nitelediği düzenlemeler üzerinden kalıcı bir “istisna hâli” yaratmak ve kanun ve düzen kavramlarını militarize etmek. Bangladeş’e hükmeden sınıf iktidarı, bu iki hedefe ulaşarak yönetişim sistemi olarak varlığını sürdürmektedir. Bu yönetişim sistemi, Halide Ziya (BNP) ya da Şeyh Hasina (Awami) gibi seçkinlerin, Fazlul Bari gibi şiddet uzmanlarını asayiş sorunlarını, muhalefeti ve itaatsizliği bastırmak için yaygın ve sistematik şiddeti ustaca kullanan kurtarıcılar olarak atamasını sağlar.

Nitekim hem RAB’ın kurucusu Halide Ziya hem de –kitlesel gösteriler karşısında 5 Ağustos günü ülkeyi terk eden Şeyh Hasina– aynı terör makinesine komuta ederek kitleler üzerinde kendi sınıfları adına tahakküm kurdular. Demokratik seçimler, hükûmetleri değiştirse de RAB’ın ölümcül çalışma tarzını değiştirmedi. Bilâkis Bangladeş’in bu iki kadın lideri arasındaki her kapışmanın ardından RAB daha da güçlendi.

Bangladeş, kısa süre önce Şeyh Hasina hükûmetini çekilmeye zorlayan yoğun bir toplumsal hareketliliğe sahne oldu. Rakibinin devrilmesinin ardından medyadaki görünürlüğü artan Halide Ziya, “modern bir Bangladeş inşa etmeliyiz” diyerek siyasal anlamda yeni bir sayfa açmayı vadetti. Ölüm mangası RAB’ın bu inşa sürecindeki rolünün ne olacağını ise hep birlikte bekleyip göreceğiz.

Muhsin Altun

11 Ağustos 2024

Dipnotlar:

[1] Bangladeş Komünist hareketi, büyük ölçüde 60’lı yıllarda, Kruşçevci revizyonizme karşı verilen tarihî mücadelenin ve Mao Zedung’un önderlik ettiği Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin etkisi altında gelişti. Bugün parçalı bir görünüm arz eden Komünist hareket, Halk Savaşı alanındaki parlak rolüne karşın silâhlı mücadelenin yürütülüş keyfiyetine dair ciddi politik ve askerî hatalardan mustarip görünmektedir (Marxist Internet Archive, 2004).

[2] Müşterek İnisiyatif Teminat Kanunu, 13 Eylül 2015’te Bangladeş Yüksek Mahkemesi tarafından anayasasının temel ilkelerini ihlâl ettiği gerekçesiyle iptal edildi. Böylece RAB gözetimi altındayken ölen kişilerin aile üyelerinin, ölümlerden sorumlu olanlara karşı dava açmasının önü açılmış oldu (Papri, 2015).

[3] Kara Yasa terimi, ilk kez Mohandas Gandhi (1869-1948) tarafından, şüphelilerin iki yıla kadar yargılanmadan önleyici gözaltında tutulmasını, mahkeme kararı olmadan tutuklama ve aramayı, alışılmadık derecede düşük bir ispat yüküyle jürisiz yargılamaları ve basının sıkı kontrolünü ve sansürünü meşrulaştıran bazı İngiliz sömürge yasalarını tanımlamak için kullanıldı. Gandhi’ye göre, kara yasalara “en üst düzeyde direnilmelidir” (Khalil, 2016).

Kaynakça:

Banerjee, S. (1982). Bangladesh's Marxist-Leninists: I. Economic and Political Weekly, 17(32): 1267-1271.

Banerjee, S. (1982). Bangladesh’s Marxist-Leninists: II. Economic and Political Weekly, 17(33): 1311–1313.

Butenis, P.A. (2006). Former Commander Looks Back on RAB’s Origins and Mission. Leaked US diplomatic cable [06DHAKA2078], Dhaka, 13 April 2006, available via WikiLeaks.

Curtis, L. & Hossain, M. (2013). Combating Islamism in South Asia: Keeping Bangladesh on the Democratic Path. The Heritage Foundation, 20 December 2013.

Ganguly, M. (2015). Dispatches: Forcibly Disappeared in Bangladesh (March 25, 2015 10:01AM EDT).

Habib, H. (2002). Ruling with the Army. Frontline, 7–20 December 2002.

HRW (2006). Judge, Jury, and Executioner: Torture and Extrajudicial Killings by Bangladesh’s Elite Security Force (December 13, 2006).

HRW (2014). Letter to Prime Minister Sheikh Hasina Re: Bangladesh Rapid Action Battalion (July 18, 2014 5:35PM EDT).

HRW (2021). Bangladesh: 86 Victims of Enforced Disappearance Still Missing (August 16, 2021 8:00AM EDT).

Khalil, T. (2006). Justice, Bangladesh style. The Daily Star, 1(2): December, 2006. 

Khalil, T. (2016). Jallad: Death Squads and State Terror in South Asia. London: Pluto Press.

Marxist Internet Archive (2004). Situation of the Maoist Movement in Bangladesh.

McCullough, D.C. (2005). Meeting with RAB A/DG: ‘Due Process is Our Objective’. Leaked US diplomatic cable [05DHAKA2603], Dhaka, 6 June 2005, available via WikiLeaks.

Papri, J. (2015). Bangladesh Court Declares Indemnity Act Illegal. Benar News, August 14, 2015.

Pathania, J.M. (2003). Bangladesh: Operation Clean Heart. South Asia Analysis Group (paper 674), May 1, 2003.

UNDP (2022). 2022 Global Multidimensional Poverty Index (Posted on: October 17, 2022).