Loading...

Birinci Mecliste Muhalefet


İlk dönem Cumhuriyet tarihi, ülkenin en karmaşık ve bilinmeyen dönemlerinden birini oluşturur. Savaşı başarıya ulaştıran Birinci Meclis içerisinde cereyan eden siyasi tartışmalar karartıldığı için doğru olarak bilinmez. Mustafa Kemal tarafından temsil edilen birinci grup ile Trabzon mebusu Ali Şükrü, Hüseyin Avni, Lazistan mebusu Ziya Hurşit’in de içinde bulundukları ikinci grubun (İkinci Müdafaa-i Hukuk Gurubu) siyasal yönelimleri, pragmatik görüşleri maalesef resmi tarihçe tahrif edilmiştir.

Resmi tarih görüşüne göre; İkinci grup ve onun önderleri Hüseyin Avni, Ali Şükrü, Ziya Hurşit Beyler hilafeti kurmak isteyen, Osmanlı kurumlarının muhafazasını amaçlayan şeriat yanlısı, dinci, gerici insanlardı. Mustafa Kemal önderliğindeki birinci grup ise; çökmüş Osmanlı kurumları ve kültürünü ortadan kaldırıp yerine modern, laik, devrimci demokratik kurumlarla,  rasyonel bir ideoloji ve mantalite getirme hedefiyle hareket eden ve sonunda bunu başaran radikallerin gurubuydu.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin en demokratik meclisi olan Birinci Mecliste bir yılı aşkın süre örgütsüz mücadele eden muhalif mebuslar 1922 Temmuz’unda İkinci Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Gurubunu kurarak, siyasal mücadelelerini meclisin tatil edildiği 1 Nisan 1923’e kadar örgütlü siyasal yapı içerisinde sürdürdüler.

İkinci Grubun Kurulması

Meclis çalışmaları içerisindeki kırılmanın esas nedeni, mecliste halkın egemenliği yerine kişi egemenliğine gidişatın bazı mebuslarca kabul edilmemesi olmuştur. 1921 Anayasasının vermiş olduğu bir yetkiyle, hem yürütme hem de yasamanın başı olan M.Kemal’e meclis yetkilerini kullanma hakkı gibi olağanüstü yetkiler de verilmişti. Bu durum yakın zamanda Enver, Cemal, Talat kişisel yönetiminin sıkıntılarını yaşayan bazı mebusların zihninde kuşkuya yol açıyordu. Bu mebuslar geçmişin de etkisiyle, tüm yetkilerin tek kişinin elinde toplanmasına karşı çıkıyordu. Anayasanın ayrı bir yasa ile düzenlenmesini öngördüğü Bakanlar Kurulunun görev ve sorumluluklarını düzenleyen yasanın çıkarılmamış olması, Meclis başkanlık divanının tarafsızlık sorunu ve İstiklal mahkemeleri iktidar ile muhalefet arasında sürekli tartışma konusu oluyordu.

1921 Mayıs’ından 1922 Temmuz’una kadar geçen sürede yoğun tartışmalara neden olan sorunları konu başlıklarıyla şöyle özetlemek mümkündür.

  Bakanlar Kurulunun görev ve sorumlulukları

  Meclise ait yetkilerin kullanılış biçimi

  Başkumandanlık yasası

  Milletvekili seçimlerinde aday gösterme yönteminin uygulanışı

  Meclis başkanlık divanının tarafsızlığı

  İstiklal mahkemeleri

  Temel hak ve Özgürlükler

Bu konu başlıkları daha sonra kurulacak olan İkinci Grubun 7 maddelik ilk programında aynen yer almıştır. Bakanlar Kurulunun görev ve sorumluluklarının düzenlenmesi konusu iktidar ile muhalifler arasındaki çatışmanın en önemlilerinden biridir. 1921 Anayasasının 7. maddesine göre Bakanlar kurulunun görev ve sorumlulukları için ayrı bir yasa çıkarılması hükme bağlandığından Anayasanın kabulünden 10 gün sonra Erzurum mebusu Hüseyin Avni Bey’in teklifi üzerine yasayı hazırlamak için komisyon kuruldu. Komisyonun hazırladığı yasa tasarısında, ”kuvvetler ayrılığı” ilkesinden hareketle yasama ve yürütme birbirinden ayrılıyor, kabine sistemine geçiş öngörülüyordu. 1 Aralık 1921 tarihli meclis oturumunda söz alan M.Kemal öneriyi ve kuvvetler ayrılığı ilkesini eleştirip reddini isteyince yasanın kabulü engellenmiş oldu.

Yetkilerin kullanılış biçimiyle ilgili en temel tartışma konularından birisi de Başkumandanlık sorunudur. Cephelerde savaşın kötüye gittiği bir dönemde M.Kemal Meclis yetkilerini kullanma gibi olağanüstü yetkilerle donatılarak Başkumandanlığa getirilmişti.   Muhalif mebuslar M. Kemal’in Başkumandanlığa getirilmesini desteklemekle birlikte Meclis yetkilerinin sınırlı bir süre için dahi olsa bir kişiye devrini kabul etmemişlerdir. Muhaliflerin ikinci grup olarak örgütlenmelerinde bu yasanın önemli rolü olmuştur.

Olağanüstü yetkilerle kurulan İstiklal Mahkemeleri ve bu mahkemelerin yaptığı haksız uygulamalar da bir başka tartışma konusu olmuştur. İstiklal Mahkemeleri 11 Eylül 1920’de asker kaçakları sorununu çözmek amacıyla kurulmuştu. Mahkemelerin nerdeyse her konuda yetkili olması, keyfi ve vahşi uygulamalar yapması Mecliste tepki uyandırmış, yetkilerinin sınırlandırılması için önergeler verilmiştir.

Muhalif mebuslar ülkede yasa hakimiyetinin sağlanması, kişi hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınması konusunda da duyarlık gösterip sert eleştiriler yapmışlardır.

İkinci grubun kuruluşundan sonra muhalifler daha önce eleştirdikleri uygulamaları kendi görüşleri doğrultusunda çözmek amacıyla çeşitli girişimlerde bulunmuşlar ve bunların önemli bölümünden sonuç almışlardır. Örneğin bu çaba sonucunda, Bakanların seçiminde M. Kemal tarafından aday gösterme yöntemi, Başkomutana verilen sınırsız yetkiler ve İstiklal Mahkemeleri kaldırılmış, en önemlisi hukukun üstünlüğü ile kişi hak ve özgürlüklerini güvence altına alan Hürriyet-i Şahsiye yasası çıkarılmıştır.

Tartışma konuları ve tarafların görüşleri incelendiğinde tartışmanın ana temasının Demokratik Cumhuriyetçiler, Muhafazakar Hilafet-Saltanatçılar çatışması olmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Kaldı ki ikinci grup kurulmadan önce yapılan yasal düzenlemelerle de saltanat sorunu büyük ölçüde çözülmüş bulunuyordu. O noktadan sonra tartışılan esas olarak yeni Türkiye’nin rejimi ve onun taşları idi. Temel çatışmada yanlardan birisini yürütmenin üstünlüğünü savunan bürokratik seçkinciler, diğerini ise yasamanın üstünlüğünü savunan “demokratlar” teşkil ediyordu.

Ali Şükrü Bey’in  Katli

26 Mart 1923 günü akşamı ikinci grup sözcülerinden Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey aniden ortadan kaybolur. İkinci gruba mensup mebusların ısrarlı talepleri karşısında Başbakan Rauf Bey harekete geçer ve yapılan soruşturmada cinayeti M. Kemal’in muhafız komutanı Topal Osman’ın işlediği anlaşılır. Cinayet failinin, M.Kemal’in muhafız komutanı olması, en tepeden örgütlü bir cinayetin gerçekleştirildiğini zihinlerde çağrıştırır. Ortamın gerginleşmesi üzerine katilin yakalanması kararı alınır. Muhafız bölüğü Komutanı İsmail Hakkı tarafından, Topal Osman teslim olmasına karşın 9 adamıyla birlikte infaz edilir. Böylece Deli Halit Paşa cinayetinden sonra bir cinayet daha tarihin kirli sayfalarında yerini alır.

Ali Şükrü Bey, Trabzonlu olup, 1844 yılında doğmuştur. Bahriye zabiti olup, 1904 senesinde Deniz Kurmay Subayı olarak orduya katılmıştır. Saltanatçı ve Hilafetçi olan Ali Şükrü Bey, İttihat ve Terakki’nin kendinden olmayanı barındırmak istememesi üzerine askerlikten istifa etmiştir. Ali Şükrü Bey, aktif siyasi hayatına son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda başladı. Parlamento tarihimizin en kısa ömürlü (12 Ocak 1920-16 Mart 1920) meclisinde Trabzon Mebusu olarak görev yaptı. Meclisin feshinden sonra Birinci Büyük Millet Meclisine Trabzon mebusu olarak iştirak etti.

TBMM’nin en faal, ateşli, muhalif mebuslarından olan Ali Şükrü Bey, siyasi tartışmalarda çok sık konuşan ve mevcut hükümeti fütursuzca eleştiren kişi olarak temayüz etti. İlk icraatı olarak Meclisin açılışından hemen sonra “Men’i Müskirat Kanunu’nun (İçkinin yasaklanması kanunu) çıkarılmasına önayak oldu.

Ali Şükrü Bey’i ölüme götüren en önemli iki neden, Bursa’nın Yunanlılar tarafından işgali üzerine, Meclis de yapılan gizli celselerde hükümete ve komutanlara yönelik sert eleştirileri ile Lozan müzakerelerinin kesilmesi üzerine Mecliste, hükümete ve M. Kemal’e aşırı saldırganlığıdır. Bursa işgalinde sorumlu komutanların cezalandırılmasını istemiş, Lozan müzakerelerinde ise Misak’ı Milli’den taviz verilmesini şiddetle eleştirmiş hatta bir keresinde M.Kemal ile yumruk yumruğa gelmiştir.

Bursa tartışmaları, gurupların bir daha uzlaşmalarına imkan olmayacak surette ayrılmalarına sebep oldu. Bu ayrılık, Lozan Konferansı kesildiğinde, Meclis’deki gizli celselerde had safhaya varacak, muhaliflerin elebaşısı olarak gözüken Ali Şükrü’nün 20 gün sonra caniyane bir surette katledilmesine kadar sürüp gidecektir. Kısaca ifade etmek gerekirse, bütün faaliyet ve mücadeleleri meyanında, bu iki gizli celse müzakerelerindeki tartışmalar, O’nun bazı muktedir çevrelerce ortadan kaldırılmasını düşündürtecek ve istetecek bir olumsuz siyasi gelişmeye neden olmuştur.

Ali Şükrü bey’in katlinin yarattığı olumsuz havanın da etkisiyle 1 Nisan 1923’de Meclis seçimlerini yenilenmesine karar verilir. Seçim kararının alınmasından sonraki en önemli gelişmelerden biri de Hıyanet-i Vataniye kanununun değiştirilmesidir. İkinci grubun direnmesine karşın yasa kabul edilmiştir. Bu değişiklikten sonra artık birinci grup dışında ki siyasi grup ve örgütlerin faaliyetlerini sürdürme olanağı kalmamış ya da en azından vatan hainliğiyle suçlanma tehlikesi doğmuştur.

Mevcut gelişmeler sonucu, ikinci grubun seçimlere grup olarak katılmama kararını almasını takiben birinci grup yalnız başına kalmış, iki dereceli güdümlü seçimler sonucu ikinci grup tarih sahnesinden silinmiştir.

İkinci Grup Niçin Tasfiye Edildi?

Kurutuluş savaşı döneminde kalıcı bir sistem olarak M. Kemal tarafından tek parti yönetimini kurma yönünde irade belirlenince bu yönetim biçiminin önünde engel oluşturacağı açık olan ikinci grubun niçin tasfiye edildiği hemen anlaşılır. Çoğulculuğu reddeden seçkinci anlayış muhalefet odaklarını hoş karşılamamış ve bu odakları ortadan kaldırmıştır.

İkinci grup faaliyet gösterdiği süreçte dönemi olağanüstü kılan konularda muhalefet etmemiş, muhalefetini esas olarak iç politikada kurumsallaşma eğilimi gösteren otoriter yapıya yöneltmiştir. Grup M. Kemal’in kişi tahakkümü anlayışına tavır almış, Meclis egemenliği kavramına dayanarak ülkede kanuna dayalı, temel hak ve özgürlüklere saygılı yönetimin kurulması için siyasal çaba göstermiştir.

Ali Şükrü ve Topal Osman’ın katliyle M.Kemal bir taşla iki kuş vurmuş, hem azılı bir muhalifini ortadan kaldırtmış hem de Topal Osman’ı öldürterek ilk cinayetin kanıtlarını ortadan kaldırmıştır.

İkinci grubun verdiği siyasal mücadele Birinci Meclisin günümüzde de ülkenin en demokratik Meclisi olarak anılmasını olanaklı kılmıştır.

 

Ahmet Hulusi Kırım

12 Aralık 2022

 

Kaynakça

Ahmet Demirel-Birinci Mecliste muhalefet

Falih Rıfkı Atay-Çankaya

Kadir Mısırlıoğlu-Ali Şükrü olayı.

Cemal Şener-Topal Osman olayı.