Loading...

BlackRock Yatırım Fonu Küresel Enerji Krizini Nasıl Tetikledi?


“BM 2030 sürdürülebilirlik gündemine sadakat.” Trilyon dolarlık küresel petrol ve gaz sektöründe devasa yatırım kaybı.

 

Çoğu insan, petrol, gaz ve kömür fiyatlarının eş zamanlı olarak artması ve hatta kimya, alüminyum ya da çelik gibi büyük sanayi tesislerinin kapanmaya zorlanmasıyla birlikte yaşanan küresel enerji krizi karşısında afallamış durumda.

 

Biden yönetimi ve AB, her şeyin Putin ve Rusya’nın Ukrayna’daki askerî harekâtı sebebiyle olduğunda ısrar etmektedir. Fakat vaziyet böyle değil. Enerji krizi, distopik bir Yeşil Gündem adına sanayileşmiş ekonomileri parçalamaya yönelik Batılı şirket ve siyasî çevrelerin uzun süredir planladıkları bir stratejidir. Bunun kökleri, Rusya’nın Ukrayna’ya askerî harekât başlattığı Şubat 2022’den çok önceki yıllara dayanıyor.

 

BlackRock ESG’yi* Zorluyor

 

Ocak 2020’de, ekonomik ve sosyal açıdan tahrip edici kovid kapanmalarının arifesinde, dünyanın en büyük yatırım fonu olan BlackRock’ın CEO’su Larry Fink, Wall Street’teki meslektaşlarına ve şirket CEO’larına yatırım hareketlerinin gelişim yönü üzerine bir mektup yayınladı. Mütevazı bir şekilde “Finansın Temelden Yeniden Şekillendirilmesi” başlığını taşıyan belgede, o sırada yönetiminde bulunan yaklaşık 7 trilyon dolarla dünyanın en büyük yatırım fonunu yöneten Fink, kurumsal yatırımlar için radikal bir çıkış yolunu ilân etti. Para “yeşile dönecekti.” Fink, yakından takip edilmiş 2020 mektubunda şu açıklamalarda bulundu:

 

“Yakın gelecekte ve çoğunun tahmin ettiğinden daha erken bir zamanda sermayenin önemli ölçüde yeniden bölüştürülmesi söz konusu olacaktır. İklim riski yatırım riskidir.” Ayrıca, “Her hükümet, şirket ve hissedar iklim değişikliğiyle yüzleşmelidir,” dedi.[1]

 

Fink, BlackRock’ın yatırımcı müşterilerine gönderdiği ayrı bir mektupta, sermaye yatırımlarına ilişkin yeni ajandasını iletti. BlackRock’ın ABD ve diğer birçok ülkede en büyük elektrik kaynağı olan kömür gibi bazı yüksek karbonlu yatırımlardan çıkacağını bildirdi. BlackRock’ın petrol, gaz ve kömüre yapılacak yeni yatırımları BM’nin 2030 Ajandası’nın “sürdürülebilirlik” ilkesine uygun olup olmadıklarını belirlemek üzere tarayacağını da sözlerine ekledi.

 

Fink, dünyanın en büyük fonunun artık petrole, gaza ya da kömüre yaptığı yatırımları geri çekeceğini açıkça belirtiyordu. “Paydaşların taleplerine karşılık vermeyen ve sürdürülebilirlik risklerine işaret etmeyen şirket ve hükümetler zamanla piyasalar tarafından şüpheyle karşılanmaya başlayacak ve daha yüksek sermaye bedelleri ile yüzleşmek zorunda kalacaklardır,” diyor ve ekliyordu: “İklim değişikliği şirketlerin uzun dönem beklentilerinde belirleyici etken olmuş durumdadır, finansın kökten değişmesinin eşiğinde bulunuyoruz.”[2]

 

ESG yatırımı denen yatırım türü o zamandan beri ExxonMobil gibi şirketlerin karbondioksit salımını cezalandırarak hedge fonları, Wall Street bankaları ve State Street ve Vanguard gibi yatırım fonları arasında moda hâline geldi. BlackRock’ın işte böylesi bir gücü var. Fink, ExxonMobil’e şirketin petrol ve gaz işlerini sona erdirmeyi aklına koymuş dört yeni yönetim kurulu üyesi sokmayı da başardı.

 

Fink’in 2020’nin Ocak ayında yayınlanan mektubu büyük finans sermayesinin geleneksel enerji endüstrisine savaş ilânıydı. BlackRock TCFD’nin (İklimle ilişkili Malî İfşaatlar Görev Gücü) kurucu üyesi ve BM’nin desteklediği bir yatırımcılar ağı olan ve yatırım kararları alınırken çevre, toplum ve yönetim faktörlerinin devreye alınmasının gözetilmesine işaret eden son derece yozlaşmış bir ESG ölçütünü kullanarak yatırımcıları sıfır karbon yatırımlarına zorlayan BM PRI’nin (Sorumlu Yatırım İlkeleri) imzacılarından biri. Bir şirketin ESG’si için ortaya konabilecek sahte veriler hiçbir nesnel denetime tabi değil. BlackRock, Vatikan’ın karbon fiyatlama rejimlerini savunan 2019 tarihli açıklamasını da imzalamış durumda ve ayrıca 2020 yılında 40 trilyon doları yöneten yaklaşık 400 yatırım yöneticisinden müteşekkil bir birlik olan İklim Hareketi 100’e de katılım sağladı.

 

O meşum Ocak 2020 CEO mektubuyla birlikte Larry Fink küresel petrol ve gaz sektöründen trilyon dolarlık dev yatırımların çekilmesi sürecini tetiklemiş oldu. Aynı yıl BlackRock’tan Fink’in Klaus Schwab’ın BM 2030 Sıfır Karbon Hedefi’nin kurumsal ve politik bir unsuru olan distopik Dünya Ekonomik Forumu’nun mütevelli heyetine de seçilmiş olması dikkate değer. Haziran 2019’da Dünya Ekonomik Forumu ve Birleşmiş Milletler 2030 Hedefi’nin uygulanmasını hızlandırmak amacıyla bir stratejik ortaklık çerçevesine imza attılar. Dünya Ekonomik Forumu’nun 2030 Hedefi’nin 17 Sürdürülebilir Gelişme Hedefi’ni içeren bir Stratejik İstihbarat platformu bulunuyor. 

 

Fink, 2021 yılında yayınladığı CEO mektubunda petrol, gaz ve kömüre yönelik saldırılarını bir kat daha arttırarak şunları yazdı: “Enerji dönüşümünün her şirketin büyüme hedefleri açısından taşıdığı öneme bakarak şirketlerden iş modellerinin net sıfır ekonomisi ile nasıl uyumlulaştırılacağını gösteren bir plan açıklamalarını bekliyoruz.” Bir başka BlackRock yöneticisi de kısa zaman önceki bir enerji konferansında, “BlackRock nereye giderse, diğerleri de onu takip edecektir,” dedi.[3]

 

Sadece iki yıl içinde, 2022 yılı itibariyle tahminen 1 trilyon dolar küresel ölçekte petrol ve gaz araştırma ve geliştirme yatırımlarından çekilmiş bulunuyor. Petrol çıkarmak pahalı bir iş ve BlackRock ve diğer Wall Street yatırımcıları tarafından dışarıdan yapılan yatırımların kesilmesi endüstrinin yavaş yavaş ölmesi sonucunu doğuruyor.

 

Biden: BlackRock Başkanı mı?

 

Başkanlık yarışı için yürüttüğü kampanyanın enerji ve çabadan yoksun ilk dönemlerinde Biden, 2019 yılının sonuna doğru Fink’le basına kapalı bir görüşme gerçekleştirmiş ve bu görüşmede Fink’in adaya, “burada size yardım etmek için bulunuyorum,” dediği söylenmişti. BlackRock’tan Fink’le gerçekleştirdiği uğursuz toplantının ardından aday Biden “fosil yakıtlardan kurtulacaklarını” ilân etti. 2020’nin Aralık ayında Biden, henüz daha 2021’in Ocak ayında resmîleşecek olan görevini devralmamışken, BlackRock Sürdürülebilir Yatırımlar Küresel Başkanı Brian Deese’i Başkan Yardımcısı ve Ulusal Ekonomik Konsey Direktörü olarak ilân etti. Böylece, Obama’nın 2015 yılında Paris İklim Anlaşmasına taslak biçimini vermesinde kilit bir role sahip olan Deese, Biden’ın enerji savaşına da sessizce yön verme imkânına kavuşmuş oldu.

 

Bu petrol ve gaz endüstrisi için yıkıcı bir durum. Fink’in adamı Deese, 2021 yılının Ocak ayında Biden’ın daha ilk günden petrol karşıtı önlemleri içeren bir kararname yayınlamasında parmağı olan biri. Bu önlemler arasında sadece Teksas değil, Kanada rafinerilerinden de günde 830.000 varil taşıyacak olan devasa Keystone petrol hattının kapatılması ve ANWR’da (Kuzey Kutbu Ulusal Vahşi Yaşam Koruma Alanı) yeni yerlerin kiralanmasının durdurulması da vardı.  Biden 2015 yılında Deese’in Obama adına müzakereleri yürüttüğü ve Trump’ın iptal ettiği Paris İklim Anlaşmasına da tekrar dâhil oldu.

 

Aynı gün Biden, “Karbonun Toplumsal Maliyeti” dedikleri olguyu değiştirmek üzere karbondioksitin tonu başına petrol ve gaz endüstrisine 51 dolarlık ceza öngören bir uygulamayı başlattı. Kongre’nin onayı olmadan sırf yürütmenin otoritesine dayanarak gerçekleştirilmiş olan bu hamle, daha iki yıl öncesinde dünyanın en büyük petrol üreticisi olan ABD’de petrol ve doğalgaz yatırımlarına yıkıcı bir maliyet getirmiş oldu.[4]

 

Rafineri Kapasitesinin Ortadan Kaldırılması

 

Daha da kötüsü, Biden’ın agresif çevre kurallarının ve BlackRock’ın ESG dayatmalarının ABD’deki rafineri kapasitesini ortadan kaldırması oldu. Rafineriler olmadan Stratejik Petrol Ürünleri Rezervi’nden kaç varil petrol aldığınızın hiçbir önemi bulunmuyor. Biden’ın başkanlığının ilk iki yılında ABD günlük 1 milyon varile yakın benzin ve dizel yakıt rafine etme kapasitesini ortadan kaldırdı; bu durum kısmen ABD tarihindeki en hızlı düşüşü doğurmuş olan kovid’e dayalı talep çöküşü ile ilgiliydi. Rafineriler kalıcı olarak kapatıldı. 2023 yılında ise buna günlük 1.7 milyon varillik bir kapasitenin BlackRock ve Wall Street’in yatırımların ESG kriterlerine dayalı olarak geri çekilmesine dair politikaları ve Biden’ın düzenlemeleri nedeniyle heba olma noktasına gelmesi eklendi.[5]

 

Chevron CEO’su 2022 Haziran’ında yaptığı bir konuşmada Wall Street’in petrol yatırımlarını büyük ölçüde geri çekmesine ve Biden’ın petrol karşıtı politikalarına parmak basarak ABD’de bir daha bir tek bile yeni rafineri açılacağına inanmadığını belirtti.[6]

 

Klaus Schwab’ın Dünya Ekonomik Forumu’nun yönetim kurulu üyesi Larry Fink’e AB de katıldı; AB Komisyonu Başkanı, yozlaşmışlığıyla namdar Ursula von der Leyen, 2019 yılında Dünya Ekonomik Forumu kurul üyeliğini AB Komisyon Başkanlığı için bırakmıştı. Leyen’in Brüksel’deki ilk büyük hamlesi AB 55’e Uygun Sıfır Karbon hedefini dayatmak oldu. Bu adım AB dâhilinde petrol, gaz ve kömüre Rusya’nın Şubat 2022’de Ukrayna’ya karşı başlatmış olduğu harekâtın çok öncesinde epey yüksek vergiler ve başka birtakım kısıtlamalar getirmiş oldu. Fink’in Biden yönetimi eliyle yürüttüğü hile hurda dolu ESG ajandası ve AB Sıfır Karbon çılgınlığının müşterek etkisi tarihteki en kötü enerji ve enflasyon krizine yol açıyor.

 

F. William Engdalh

16 Kasım 2022

Kaynak

 

Dipnotlar

 

* ESG İngilizce çevresel (enviromental), toplumsal (social) ve yönetim (governance) sözcüklerinin baş harflerinde oluşturulmuş bir kısaltmadır.

 

[1] Larry Fink, “Finansın Kökten Değiştirilmesi, CEO’lara Mektup”, Ocak, 2020, BlackRock.

 

[2] a.g.y.

 

[3] Tsvetana Paraskova, “Yatırımcılar Fosil Yakıt Projelerine Neden Sırtlarını Dönüyorlar?”, 11 Mart 2021, Oilprice.

 

[4] Joseph Toomey, “Enerji Enflasyonu Bilerek Yaratıldı”, Eylül, 2022, RealClear.

 

[5] a.g.y.

 

[6] “Chevron CEO’su ABD’de bir daha petrol rafinerisi inşa edilmeyebileceğini söylüyor”, 3 Haziran 2022, FoxBusiness.