Donbas’taki Rus azınlık hakkında çok şey söylendi. Ancak; Sovyet dönemi ve sonrasında (günümüze kadar) bölgedeki insanların karmaşık yaşamlarına ve aktif güçlere yakından bakmak bu kavramın ne kadar çok şeyi örttüğünü açıkça ortaya koyar.
Larisa beni 2014 Nisan ayında Donetsk yakınlarındaki memleketi Makiivka’dan aradı. Bölgedeki Rus yanlısı ayaklanmanın gelişmesinden dehşete düşmüş halde, Orta Ukrayna’ya gitmek üzere olduğunu söyledi. Bana “Rus yönetimi altında yaşamayacağım.” Dedi. “Ben Rusum, Rusya’nın ne olduğunu biliyorum.”
Gerçek şu ki, tam olarak ne kastettiğini bilmiyorum. Henüz bağımsızlığını elde etmemiş olduğu zamanlardan beri Ukrayna'da yaşayan ellilerinin sonlarında bir kadın olan Larisa, Sovyetler Birliği'ni hatırlayabilir ama Putin'in Rusya Federasyonu'nu değil. Onun açıkça korktuğu şey aynı zamanda güneydoğu Ukrayna'da, çoğunlukla Donbas olarak bilinen, özellikle Donetsk ve Luhansk bölgelerindeki pek çok kişi için coşku kaynağıydı.
2014 yılında, Ukrayna’nın bu en yoğun biçimde sanayileşmiş ve şehirleşmiş bölgesinde, Sovyet özlemi hala yaygındı, bölgede Sovyetler Birliği’nin 2. Dünya Savaşı sonrası zamanları şanlı günler olarak anılıyordu. Bu duygu, 1990’ların hızlı ekonomik düşüşünden kaynaklanıyordu. Yerel politikacılar, yıllarca, taraftarlarına Donbas'ı refaha ve görkemli günlerine döndürmenin tek yolunun Rusya ile bağları yeniden geliştirmek olduğunu söyleyip durdular. Bütün acıların kaynağı olarak Ukrayna’nın bağımsızlığını gösterdiler. Kapsamlı siyasi ve ekonomik değişiklikler sunmaktan aciz Ukraynalı elitler (yerelde ve Kiev’de) halkın en hassas olduğu dil ve kültür meseleleriyle ilgili memnuniyetsizliğinden faydalandı. Rus seçkinler de aynı sorunları istismar ederek Ukraynalı müttefiklerine yardım etmeye her zaman hevesliydi.
Donbas birçok göç dalgasına tanıklık etti. Büyük (II.) Katerina, yeni fethedilen bu topraklara, başta Yunanlılar ve Sırplar olmak üzere Osmanlı İmparatorluğundan gelen Hıristiyanları yerleştirdi. Alman yerleşimciler buraya bereketli Ukrayna toprakları vaadiyle davet edildi. Yirminci yüzyılın başında, Rus imparatorluğunun kısa süren sanayi devrimi esnasında, imparatorluğun dört bir yanından en yoksullaştırılmış ve pervasız insanlar toplu halde Donbas'a geldi. Bugünün Ukrayna'sının yerleşimin pek az olduğu bu en doğu kısmı zengin kömür yatakları, limanları ve gelişmekte olan demiryolu sistemi ile kendini birdenbire ilgi odağı olarak buldu. Ne var ki yaşama ve çalışma koşulları berbattı, bu yüzden Donbas nüfusu sürekli göç ve yüksek ölüm oranı nedeniyle dalgalı bir seyir izliyordu. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra gelen bir sonraki göç dalgası bölgenin mahvolmuş sanayisini yeniden inşa etmek için gönderilen genç komünistler ve siyasi tutsaklardan oluşuyordu. Derken gelişimin hızlandığı 1960'lar ve 1970'ler gelip çattı; bu tarihlerde Sovyetler Birliği'nin her yerinden gençler, Sovyet yönetimi sırasındaki en saygın sektörlerden biri olan kömür madenciliğinde çalışmak için Donbas'a akın etti.
Babam, Ukrayna'nın güneyinde, Kırım yakınlarındaki bir kollektif çiftlikteki evinden kaçmak için ilk müsait trene bindiğinde on dört yaşındaydı. Trende, Kursk'ta inip askeri koleje girmesini öneren bir grup gençle karşılaştı. Ancak Kursk’a gittiğinde kabul döneminin zaten bittiğini öğrendi. Birisi kömür madenciliği öğrenmek için Donbas'a gitmesini önerdi. Ve böylece babamın yolculuğu Donetsk'te son buldu.
Bu hikâyede tipik olan sadece kolhozdan kaçan bir gençten söz etmesi değil. Belarus ve Ukrayna kökenli babam Donetsk'e geldikten sonra anadili olan Ukraynaca konuşmayı bıraktı. Çoğunluğu Rusça konuşan, çok ırklı ama çelişkili şekilde oldukça şovenist bu yeni çevrede, ortama uyum sağlamanın tek güvenli yolu, ortak Sovyet dilini aksansız şekilde konuşmaktı. Bu sürecin bir sonucu olarak, 1991 yılına gelindiğinde bu potada eriyenlerin çoğu kendilerini yalnızca Sovyet halkı veya Donbas halkı olarak görmeye başlamışlardı. Rus ya da Ukraynalı olmak neredeyse hiçbir şey ifade etmiyordu.
Sovyet Ukrayna'sında Ukraynacanın çoğunluğun dili olması amaçlanmıştı. Ancak şehirleşmiş, ağırlıklı olarak Rusça konuşan Donbas'ta Ukraynacaya geri kalmış köylerin veya aşırı Ukrayna milliyetçiliğinin dili gözüyle bakılırdı.
1989'a gelindiğinde, Sovyetler Birliği ekonomik çöküşüne yaklaşıyordu ve Sovyet elitleri demoralize olmuştu. Fakat yeni siyasi hareketlerin ekonomik bir gündemi yoktu. Etnik dayanışmayı temel ilkelerinden biri sayan Sovyet devletinin, kanlı etnik çatışmaların alanı haline gelmesi sadece birkaç yıl aldı. Donbas madencileri gibi etnik gururdan değil, yalnız ekonomik tatmin için yollara dökülenler neredeyse yalnız bırakıldılar. Ancak etnik olmayan Donbas nüfusu için, yerel ekonominin durumu, özellikle de efsaneleştirilmiş kömür madenciliği, aynı zamanda itibarla da çok ilgiliydi.
Ukrayna'nın bağımsızlığı fikri Donbas'ta popülerlik kazanıyordu, ancak 1991'in sonu itibariyle işler dramatik bir şekilde değişmişti. Sovyetler Birliği'nin çöküşü, beklenen gelişmeleri getirmek yerine, yerel endüstriyi felaketin eşiğine getirdi. Ekonomik bağların şok edici bir hızla kopmasını, dörtnala yükselen enflasyon, alışıldık yaşam biçiminin yıkılması ve Ukrayna'da yeni bir tür kanlı çatışma izledi: mafya savaşları. Aniden geleceğe dair umutlarını kaybeden ve yalnızca pratikte bir faydası olmayan yeni siyasi, ekonomik ve kültürel özgürlüklerle baş başa kalan ortalama Sovyet erkek ve kadınları için tüm bunlar yabancı ve küçük düşürücüydü.
1991’de Doğu ve Batı Ukrayna, belli bir mesafeden de olsa, ilk kez birbirlerinin yüzüne baktılar. İkisi de gördüğünden hoşlanmadı. Her birinin yekdiğeri hakkındaki fikri onyıllarca çarpıtılmış bir halde kaldı ve bu da basmakalıp yargıları besleyip karşılıklı hakaretlere ve suçalamalara kaynaklıık etti. Ukrayna için, Donbas sevilmeyen bir çocuktu, uluorta uygunsuz laflar etme huyunu bir türlü değiştiremediği bir çocuk. Yine de ailedendi.
Ben 1990'lar ve 2000'lerde tüm bunlarla büyüdüm. Ben de diğer Donbaslılar gibi dünyaya Donbas merkezli baktım yıllarca. Babamın köyündeyken kuzenimin Rusça ders kitabındaki hatalara gülerdim. Okulumda, Rus edebiyatının en büyük metinlerinin Ukraynacaya çevrildiği ders kitaplarını görünce şaşkına döndüm. Şahsen Ukraynacayı akıcı bir şekilde öğrenmiş olmam bile önemli değildi. 2010'lara kadar Donbas'taki bu dışlayıcı siyasi, ekonomik ve kültürel çevrede, bizden çok uzakta olmayan Ukrayna'da, Rusça bilmeyen ve bilmesi gerekmeyen çocukların olduğunun farkında değildik.
Ama yeni Ukraynaca ders kitapları azdı. Yerel kütüphanelerimiz 1970'ler ve 1980'lerden beri hâlâ Marx, Tolstoy ve Shevchenko ile doluydu. Ülkemizin bağımsızlığını kazanmasından yıllar sonra bile Ukrayna kültürü Rus kültürü ile karşılaştırıldığında, geri kalmış olarak algılanıyordu. Yaşadığım bölgede ve içinde bulunduğum sosyal sınıf bakımından internet erişimi sınırlı olduğundan Sovyet sonrası Ukrayna edebiyatını ancak 2000'li yılların ortalarında öğrenebildim. Donetsk’te kitap raflarında Serhiy Zhadan veya Yuri Andrukhovych'un kitaplarını bulmak kolay değildi. Yerel politikacılar tarafından ilan edilen ve iyi savunulan Rusça'yı koruma hakkımız, pratikte cahil ya da saldırgan bir şekilde Ukraynalı olan her şeyle aramıza sınır koymamız anlamına geliyordu.
Bu arada 2018'de Rusya'yı ilk kez ziyaret ettim. Moskova Ukrayna'yı yörüngesinde tutmak için hiçbir zaman yumuşak güç kullanmadı. Karşılıklı canlı yayınlar düzenlemek yerine halka devlet televizyonu yayınları izletildi; bağımsız politikacılarla müzakere etmek yerine siyasi kuklalar finanse edildi; her iki taraf için de ekonomik olarak avantajlı olacak sözleşmeler aramak yerine gaz teslimatlarını kullanarak fayda sağlandı. Milyonlarca Ukraynalı’nın modern Rusya hakkındaki fikri medyadan geliyordu, şimdi ise sokaklarımızdan geliyor.
Almanya'nın eski dışişleri bakanı Sigmar Gabriel'in, son zamanlarda diğer Avrupalı politikacılar gibi, Ukrayna'nın "Donbas'taki Rus azınlığın" çıkarlarına uymaktan başka barışa giden bir yolu olmadığı konusundaki ısrarıyla ne demek istediğini merak ediyorum. Bunu söylerken Rusların şu anda hava saldırıları ve ağır silahlarla imha ettiği bölgeyi de mi kastediyordu? Ukraynalı vatanseverlerin çoğunun Rusça konuştuğu ve birçok işbirlikçinin Ukraynalı soyadları taşıdığı mevcut durumda şehrimdeki bu “Rus azınlık” kimler acaba? Kimse Larisa’ya ne istediğini sordu mu?
Bunlar Donetsk halkının şimdi şehirlerinin en iyi günleri olarak hatırladığı gelişim yılları sayılan 1960'lar ve 1970'ler değil. Acıyla boğulmuş oldukları şu halde bile Donetsk'in de ev sahibi olduğu 2012 Avrupa futbol şampiyonasını hatırlıyorlar yine de. İşçi barakalarından ortaya çıkana kadar herhangi bir tarihsel geçmişi bulunmayan bu yer birdenbire süper modern bir metropole, geleceğin parlayan şehrine dönüştü. Şimdi bu gelecek, Donbas “Ruslarının” korunması için atılan Orwellci sloganlar altında defalarca işkence görmüş, tecavüze uğramış, yağmalanmış, tahrip edilmiş, sürgüne uğramış, öldürülmüş, harap edilmiş halde.
2 Temmuz 2022
Yulia Abibok
Yulia Abibok, Donetsk'ten bir araştırmacı ve gazetecidir. 2020'de IWM'de misafir öğretim üyesiydi.