Loading...

Eğlence ve Sol


“Eğlence, televizyondaki her türlü söylemin üst-ideolojisidir. Neyin gösterildiğinin ya da hangi bakış açısının yansıtıldığının hiçbir önemi yoktur; her şeyin üstünde tutulan varsayım, hepsinin bizim eğlenmemiz ve haz almamız gözetilerek sunulmasıdır.”[1]

I.

Bir eğlence sektörü olarak televizyon, her türlü olayı belirli kalıplar içerisinde sunmaktadır. Trafik kazalarından iş cinayetlerine, aklınıza gelebilecek her türlü olay ekrandan “eğlenceli” bir biçimde sunulur. Ülke yerelinde en önemli ve acıklı örneğini Müge Anlı’nın gündüz kuşağı programında görebileceğimiz bu durum, aile içi de dâhil olmakla birlikte her türlü ızdırap, işkence, cinayet vb. olayı gayet eğlenceli bir biçimde sunabilmektedir. Sağlıklı işleyen bir toplumsal yapıda hukukî, psikolojik ve ahlâkî anlamda gösterimi ve konuşulmasının sakıncalı olması gereken bir sürü vaka her gün 85 milyonluk nüfusa boca ediliyor. İzleyici, bir müddet sonra gördükleri karşısında şaşkınlık duymuyor, durumu kanıksıyor.

Bu ekranların müdavimleri ağırlıklı olarak yoksul kesimlerden oluşuyor; maruz kalınan olaylar döngüsü zihinlerde muazzam bir tahribata yol açıyor. 7’den 70’e izleyen herkesi olumsuz anlamda etkiliyor olması reddedilemeyecek bir gerçeklik. Maruz kalmanın yarattığı vahim tabloyu özetlemek gerekirse i) kapitalizm şartlarında oldukça sınırlı bir biçimde muhafaza edilebilen akıl sağlığının yitirilmesi, ii) adı geçen fenomen sunucunun, programın içeriği gereği âdeta gazeteci, psikolog, sosyolog, polis, avukat/yargıç, hatta istihbarat memuru gibi bir çok mesleği “simgesel” olarak tek başına temsil etmesi ve bunun izleyicide yarattığı “ilâhî kahraman/kurtarıcı” imgesi ve iii) mevcut burjuva iktidarının Batı ile entegre biçimde zor aygıtını her geçen gün zenginleştirdiği; XXI. yüzyılın çatışma ve mücadele alanı olan kentleri sürekli ordulaşan polisle donattığı, bırakın radikal hareketleri, en ufak bir işçi grevinden üniversite öğrencilerinin temel demokratik hak arayışlarını kullanmaya çalışırken maruz kaldığı şiddet ortamında, bunun meşru olmadığı düşüncesini zihinlerden atacak biçimde pompalanan polis sevgisinin şırınga edilmesi.

Bu sonuncusu bizce en önemlisi ve sanıyoruz Arka Sokaklar dizisi ile entegre çalışan bir mekanizmanın kolu. Geçerken belirtelim; Müge Anlı bu cinayet/sorgu-polis işlerini çok sevmiş olacak ki, birkaç ay evvel İstanbul Asayiş Şube Müdürü ile evlendi.[2] Ondan önce de magazin dünyasında “her türlü kapıyı açan adam” dedikleri Burhan Akdağ ile evlenmişti.[3] Hakkını teslim edelim, burjuvazi için oldukça kullanışlı ve başarılı bir medya aparatı.

Kurgu basit. İzmir’den Ardahan’a kadar memleketin her bir köşesinde sürekli cinayet ve kayıp vakaları yaşanıyor; bu olayları çözüme kavuşturmak ise her gün ekranlarda boy gösteren beyaz tenli, sarı saçlı, “cici” bir kadın kurtarıcıya düşüyor. Hafta içi her gün yaşanmakta olan bu olay, üretim faaliyetinin, dolayısıyla toplumun dışında tutulan, evlerinde tecrit edilen ve büyük bir çoğunluğu kadınlardan oluşan yoksul kesimlerin zihinlerine karşı gerçekleştirilen fakat bununla sınırlı kalmayan bir saldırıdır. Her zaman ve her ortamda teşhir edilmelidir.

II.

Televizyon örneğini bugün ayrıca YouTube için de kullanabiliriz ve kullanmalıyız da. Merkez, sağ ve sol soslu medyadan aforoz edilen gazetecilerden, hiçbir vasfı olmayan sosyal medya veletlerine kadar çok geniş bir toplam YouTube ve benzeri mecralardan canlı yayınlarla karşımıza çıkıyor. Buluştukları ortak nokta, tamamının “eğlenceli” olması. “Komünist” olduğu iddiasında bulunan sol aktörler de bu yapay “eğlence” sektörüne farklı bir yerden eklemleniyor ve benzer biçimde burjuvazinin değirmenine su taşıyor.

Basılı yayınların egemen olduğu dönem Yorum Çağı olarak adlandırılıyor. Biz ise epey uzun bir zamandır Gösteri Çağı’nı yaşıyoruz. Burada gerçek, imaja yenik düşüyor. Siyasal programlar, ilkesizliğin tavan yaptığı boş nutuklara teslim oluyor. Her şeyin “eğlenceli” bir biçimde sunulması, aslında her şeyin içeriksizleşmesi ile sonuçlanıyor. Esasen burjuvazinin istediği de tam olarak bu. Burjuva ideolojisi yukarıdan aşağıya, doğrudan inmiyor. Arada bir yerlerde kendini köprü misyonuyla var etmeye çalışan sağ ve sol küçük burjuva unsurlar var. Tabana yayılması bu unsurlar eliyle gerçekleştiriliyor. Buna dair çarpıcı örnekler her gün önümüze düşüyor.

III.

Genç bir tiyatrocu, 2013 yılında Kim Milyoner Olmak İster isimli yarışmaya katılıyor. Henüz bıyıkları terleyen genç, 125 bin lira kazanıyor.[4] Kendisiyle meslekî anlamda tanışmak durumunda kalan bir tanıdığın aktardığına göre, bu para ile küçük burjuvaların pek sevdiği Beşiktaş’ta mülk sahibi oluyor. O mülk sahipliği, bölgede konuşlanmış bir küçük burjuva sol örgütün kadrosu/“profesyoneli” olmasının da yolunu açıyor. Yarışmadan sonra Gezi Başkaldırısı patlak veriyor. Politik bir kişiliğe bürünmemek mümkün mü? Bugün o yoldaş, profesyoneli olduğu örgütün YouTube kanalında soL TT isimli bir program sunuyor.[5] Tam da konumuza örnek olacak biçimde, gündemde olan meseleleri “eğlendirici” bir üslupla içeriksizleştirme görevini ifa ediyor. Arka plânda ise pahalı alkollü içkiler vitrini süslüyor. AKP korkusundan sofradaki rakıyı gizleyenlerle[6], onu vitrine koyanlar esasen aynı madalyonun iki farklı yüzünden ibaret. Birileri alkol düşmanlığı üzerinden “gerici” oluyorsa, birilerinin de alkol hayranlığı üzerinden “ilerici ve laik” olması gerekiyor.

Bu içi boş soyut tanımlamaların literatüre sokulması, “sınıf” kavramının ihracını gerektiriyor. Pek sevdikleri “her şey sınıfsaldır” nakaratı, anlamsız bir tekerlemeye dönüştürülüyor. Dedik ya, Gösteri Çağı’nda yaşıyoruz. Bir insan, “komünist” olduğunu iddia eden bir örgütte bu tür bir program sunabiliyorsa, bu meyanda banka reklâmında oynayarak mesleğini gönül rahatlığıyla icra edebiliyorsa, üstelik de parti “profesyoneli” ise, ortada kendi mesleğini aşan bir tiyatro dönüyordur. Hayırlı işler yoldaşlar…

Bir örnek de BSM TV kanalından verilebilir. Yakın zamanda 120 Dakika isimli bir programa başlanmış. Kurgu benzer. Sanıyoruz akademisyen olan ve birbirlerine yakın “fraksiyonlarda” yer alan dört kişi, kendi aralarında gırgır-şamata ile harmanlanmış nutuk atıyorlar. Normalde rakı sofralarında “körler sağırlar birbirini ağırlar” minvalinde gerçekleşen akademik-entelektüel gevezelikler artık canlı yayınlarda yapılıyor ve işçi sınıfının ekran başında “aydınlanması” bekleniyor. Şaşırmıyoruz. Bu arkadaşlar kararname ile devrim olacağını düşünen, üstelik bir de üşenmeyip bunun filmini çekecek kadar da işlerini bilen insanlar. Bu “işler” bizim zihin dünyamızı aşıyor ne yazık ki…

*          *          *

Yalnızca iki örnek verdik fakat geldiğimiz noktada mesele neredeyse tamamen eğlence biçimine bürünmüş, hiçbir ciddiyet ve gerçekliğin olmadığı bu vaziyet sol içerisinde hayli yaygın bir alana sirayet etmiş ve gösteri dünyasına teslim olunmuştur. Bu ciddiyetsizlik aslında siyasal anlamda iflas etmiş olmanın bir tezahürüdür. Teorik kısırlık ve politikasızlık bu şekilde gizlenmektedir. Yukarıda andığımız yayını 12 bin kişi izlemiştir. Vahim olan da budur.

IV.

Okumak, genel mânâda değil tabiî, bilimsel ve edebî değeri olan metinleri okumak, düşünceyi derinleştirir. Tartışmak, fikir alışverişinde bulunmak bunu zenginleştirir. Ciddilik ve tutarlılık, bunu sürekli kılmak için elzemdir. Elzem olan bir diğer önemli husus ise, yalnızca belirli bir ideolojik bakış açısına, dar anlamda söyleyecek olursak “örgüt risalesine” bağlı kalmamaktır. Bu olmaz ise, düşünsel kısırlaşma kaçınılmazdır. Cemaatleşme burada zuhur eder.

Neil Postman, 1980’li yıllarda yeni yayımlanmaya başlayan USA Today isimli ulusal bir gazeteden bahsediyordu. Dediğine göre bu gazete tamamen televizyon formatını model almıştı. İçindeki haberler olağanüstü derecede kısa, tasarımı ise renkli görsellerden oluşmaktaydı.[7] Bugün yukarıda adı geçen örgüte ait haftalık gazeteyi takip ettiğimizde bu benzerlik hemen göze çarpıyor. Gündeme dair herhangi bir analizin olmadığı, sayfaların yarısının görsellerden oluştuğu ve ilginçtir, basım maliyetlerinin bu denli yüksek olduğu bir ortamda tamamı renkli biçimde basılıyor.

*          *          *

Gösteri Çağı veya Toplumu, her halükârda gerçeğin görüntüye karşı teslim bayrağını çektiği zamanlarda yaşıyoruz. “Eğlence” kültürünün(?) etkisi altında kalan, az okuyan, çok izleyen ama her şeyi de “bilen” insan modelidir arzu edilen. Adı Müge Anlı olan aparat nasıl ki evde oturan yoksul kadınları aptallaştırmakla mükellefse; birilerinin de siyasetle ilgilenen ve sola meyilli olan kitleyi benzer bir operasyonla hizaya getirmesi, sınırları göstermesi, “mücadele ediliyor” imajını diri tutması, yani kısacası; burjuvazinin değirmenine su taşıması gerekmektedir. Bize düşen ise bu soytarılığı teşhir etmektir.

Agop Efendi

25 Kasım 2022

Dipnotlar:

[1] Neil Postman, Televizyon: Öldüren Eğlence, Çeviren: Osman Akınhay, Ayrıntı Yayınları, 2018 (8. Basım) s. 112.

[2] “Müge Anlı polis müdürü Şinasi Yüzbaşıoğlu evlendi!”, 26 Haziran 2022, İnternetHaber.

[3] Hürrem Elmasçı, “Müge Anlı’yı eşi vasıtasıyla tanıdım”, 01 Nisan 2020, OdaTV.

[4] “Kim Milyoner Olmak İster: Mehmet Okuroğlu”, 01 Nisan 2013, YouTube.

[5] “Gericilerden İnciler, Taksitle Mont, Namaz Molası, Deprem Rakısı, Okula Aç Giden Çocuklar”, YouTube.

[6] “AKP korkusu bu kareye de sıçradı”, 15 Mart 2018, soL.

[7] Neil Postman, a.g.e., s. 139.