Popüler bilim yayınlarından öğrenilmiş paralel evren, solucan deliği, sicim teorisi, duble yarık deneyi, kuarklar ve oğulları (aslında plazma deniyor) anti-madde muhabbetlerine çok öfkelenirim. Evreni çözmek üzere filan değiliz.
Bir kısım İslâmcıların, batı felsefesi çalışınca kendisini batı felsefesinin ortağı, beş vakit namaz kılınca da dinin kendisi zannetmesi gibi aynı, popüler bilim yayınları okuyanlar kendisini “bilim” zanneden bir kısım insanımız da. İlahiyat fakülteleri yokmuş ve ilahiyat fakültelerinde felsefe okunmuyormuş gibi, İslâm ve felsefeyi bu zıpçıktılar keşfeder. O nedenden bir kısım diyor, kıymetli hocalarımızı tenzih ediyoruz.
Teknolojik ilerlemelere düşkü fütürist tipler de aynıdır. "Yedi yıl sonra bugün kullandığımız bir sürü telefon, teknoloji, kavram, duygu ve terimler olmayacak" aşmışlığı vardır bunlarda da. Ortağı olmuşlar medeniyetin.
Popüler bilim yayınlarından öğrenilmiş evren tasavvurları ile bir yere varamayız. “Durmaksızın genişleyen evren” gibi sayma yetimizi iç edecek büyüklükte sayılarla insanı hiçleştiren, değersizleştiren bir diskur hâkim popüler bilimcilikte. Bildiğin mitoloji...
Evren, o kadar sonsuz ve o kadar çok işi var bir yapı ki bilemezsiniz. Popüler bilimcilikte, ayna evresinde çocuk gibi bir şeyiz. Üçüncü bir kişiye ihtiyaç var burada. Tanrısız evren olmaz, anlaşılamaz ve algılanamaz. Başımız döner.
Tanrısız bir evrende telaş yapmak mümkündür insan için. "Hemen Tayp-2 tipi medeniyete geçelim, evrimleşelim" telaşları olur. O kadar büyük ve sonsuz ki evren, bir an evvel yetişelim galaksilerinin uzaklaşma hızına!
Evreni sürekli büyüterek anlama ihtimalimiz yoktur. İnsanın vazifesi ve işlevinden başka derdimiz de yoktur. Uzaklaşan galaksiler, supernovalar, beyaz cüceler ve yutananalar (kara deliği çevirirken serbest davrandım), insanın eşref-i mahlûkat olmasına engel midir?
Eşref-i mahlûkat değilsek, hafta tatilimizi bile elimizden alırlar. Musa'nın tanrısının hediyesidir. Aşı kampanyası gibi olur, "Evren genişliyor lan, hepimiz çalışmazsak bu lanet gezegende kalırız" diye eşek gibi çalıştırabilirler bizi.
Eşref-i mahlûkat değilsek, dehşet dışında bir şey vermez bu evrene dair bilgi bize. “Dehşete düşen insan da tanrıları ve dinleri ve ölümden sonraki hayatı icat etmiştir” diyordunuz ya hani; dikkatli olun da din sahibi olmayın kazara.
Eşref-i mahlûkat değilsek, Hıristiyan kardeşimizin (tasvip etmeyip kınarız) çarmıhta oğlunu insanlık için feda eden Baba'sı da olmuyor. Bizim neyi kaybettiğimizi düşün bir de.
Ehlibeyt sevgimiz boşa düşüyor ki uzatmak yersiz. Manyak mısınız siz!
Popüler bilimcilikte ikinci tehlike ise teolojide “yaptıkaçtıcılık” olarak ortaya çıkar. Yaptıkaçtı tanrı anlayışı da sonsuz evrenden büyülenince (ki bazıları buna deizm demektedir) tanrıyı nedenden ibaret görür.
Tanrı, o kadar ve o kadar büyük ve kalender ki buralarla ilgilenmiyor. Yaptı, kaçtı. Nereden biliyorsun bunu? İşim var hayatım, deyip başka galaksilerde dost bulmuş olmasın kendine!
Beni sevmeyen tanrıyı neyleyim ben, bana peygamber göndermeyen tanrıyla ne işim olur? İyi veya kötü olmasından bana ne o tanrının? Mağaranın girişine örümcekler ağ, güvercinler yuva kurmayacaksa bana ne o tanrıdan?
Yasası olmayan tanrıya gerek de yoktur. Sevmeyen tanrıya gerek olmadığı gibi, yasası olmayan tanrı da tanrı olmaz. İnsanı tanımak lâzım her şeyden önce. İnsan sever olmak lâzım. Biz ki yaratıcıya "Güzelliğin on par'etmez bu bendeki aşk olmasa" diyebilen bir türüz.
Dücanelikte anlaşılmaz, "Anılmazdı Veysel adı, o sana âşıg olmasa" diyor büyük Veysel. Tanrı yoksa, sıkılganlık veya umursamazlıktan kaçtıysa ya da insan da anılmaya değer bir şey olmuyor.
Zeki S.
@Stavr0gin_
17 Aralık 2022