Bugün bilimselcilerin, ilericilerin bir zaferini daha idrak ediyoruz, gözümüz aydın! Bundan böyle, önüne gelenin her istediğini konuşmasını engelleyecek bir yasamız var, bugün yürürlüğe girdi. Şöyle emrediyor:
“Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Fail, suçu gerçek kimliğini gizleyerek veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlemesi hâlinde, birinci fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır.” [Türk Ceza Kanunu madde 217/A.]
Endişe, korku, panik saiki (eyleme sevk eden iç güdü) nasıl tespit edilecek? Bilginin gerçeğe aykırılığına kim, hangi kritere göre karar verecek? Sorular böyle uzatılabilir ama önemli değil, teferruatlar sonra hâlledilir. Ne de olsa bir adım atıldı, artık “düz dünyacılar”, “şüpheciler”, “uyumsuz solcular” konuşamayacak. Ortalık işinin ehli bilim insanlarına, akredite gazetecilere kaldı:
“Yukarıdaki maddelerde tanımlanan suçların basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranına kadar artırılır. Ancak, haber verme sınırlarını aşmayan ve eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.” [Türk Ceza Kanunu madde 218.]
Madem televizyon ekranına çıkıp sosyal medyada arzı endam edip fikir yayılacak, onu da ancak “gerçek” gazeteciler ve bilim insanları yapmalı. Her fikri olanın siyaset yapamayacağı, her okuyanın eleştiremeyeceği, her yaşayanın müşterek hayat hakkında başkalarını etkileyemeyeceği “liyakatli” günlere bir adım daha yakınız. Önceden de düzeni bozmak, nizama uymamaya davet etmek pek tabiî suç olarak kabul edilmişti ama yetmiyordu:
“Halkı kanunlara uymamaya alenen tahrik eden kişi, tahrikin kamu barışını bozmaya elverişli olması hâlinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.” [Türk Ceza Kanunu madde 217.]
“Kanunlara uymamaya alenen tahrik” ifadesinin esnetilmesi daha güçtü. Söz gelimi maske kullanmanın faziletlerine aykırı davranan ve hatta bunu alenen propaganda eden kişinin hapsedilmesi pek mümkün olmuyordu, zira ortada maske takmayı zorunlu kılan bir kanun bulunmuyordu. Bu nedenle 217. maddeye bir “A” harfi eklendi, yeni bir yasak getirildi. Artık kanunun emrini ihlâl edilmiş mi diye bakmaya gerek kalmayacak. Örneğin İçişleri Bakanlığı’nda bir müdürün imzaladığı herhangi bir genelgeye uyulmaması için halka çağrı yapmak artık rahatlıkla ceza davasına dönüşebilecek; tutuklama, ev hapsi, yayın yasakları, erişim engelleri de peşi sıra gelebilecek. Öyle ya, bizim ABD’den neyimiz eksik:
G. Hahn adlı ABD’linin jüri görevi sırasında maske takmadığı için hapse atıldığını bildiren güncel bir haber
İktidara, sermayeye, bilim otoritelerine, mahkemeye göre “gerçek olmayanı” söylemek örgütlü biçimde yapılmışsa ceza artacak. Zaten bu yeni yasağın bir iki madde ilerisinde (220. madde) örgüt ve üyeliği suçları kucağını açmış bekliyordu. Terör konseptinin su sızdıran yerleri kapatılıyor şeklinde de okuyabiliriz. Bugün yürürlüğe giren yasak, örgüt kurma suçunun yer aldığı Türk Ceza Kanunu’nun “Kamu Barışına Karşı Suçlar” başlığı altına yerleştirildi.
Şu şekilde de okuyabiliriz: Terör konsepti “barış zamanı” iç düzenin tesisine hizmet ediyor; “savaş zamanında” ise iç düzen “cephe gerisi” hâline geliyor. Bir yerde cephe gerisini tanzim eden bu düzenleme, iktidar-muhalefet iş birliği içinde tam bir millî vazife şuuruyla Meclis’ten dertsiz tasasız geçtiğine göre; muhalefet yasa görüşmeleri esnasında Meclis’te hazır bulunmadığına, iktidar da “ne olur ne olmaz muhalefet gelir” korkusuna kapılıp vekillerini Meclis’te tam takım hazır etmeye kalkışmadığına göre, fact-checkerların/teyitçilerin koşa koşa seferberliğe yazılacakları günlere yakınız demektir.
Öyle ya, ne zamandır “barış döneminde” teröre karşı savaşta, komünizme karşı savaşta, virüse karşı savaşta, bidon kafalılara karşı savaşta, bilim karşıtlığına karşı savaşta, cehalete karşı savaşta edindikleri tecrübeleri “savaş zamanında” düşman orduları önünde de sergilemekten kaçınmayacaktır küçük burjuvalarımız; idmanlarının hakkını vereceklerdir. Şüphe duyulmasın. Şöyle serzenişler, bugün yürürlüğe giren yasakla gönüllerinin bir olduğunu göstermiyor mu aslında:
“Yanlış bilgiyle mücadelenin yolu caydırıcı yasalar ve cezalar değil, eleştirel dijital okuryazarlıktan geçiyor. Çünkü yanlış bilgiye karşı en güçlü savunmamız, gelişmiş medya okuryazarlığı ve eleştirel dijital okuryazarlık becerilerimiz. Eğitim sistemine bu becerileri kazandırmayı hedefleyen kampanyaları entegre eden Finlandiya gibi ülkeler buna iyi bir örnek.” [Can Başaçek, 15 Ekim 2022, Teyit.]
Dediğimiz gibi, önemli olan ortak amaç, teferruatlar sonradan hâlledilir; yasağın ertelendiğine dair kirli bilgi dolaşıma girer girmez, teyitçilerimiz içimize su serpiyor, titresin meczuplar:
Öyle ya, az mı emek harcadı akıl-bilim emekçisi fact-checkerlar, bu günlere kolay gelmedik, bu yasak silâhına bir günde kavuşmadık. Üzülmesinler, “Türkiye yalan habere karşı artık dirençli.”
Teyitçiler 3 Nisan 2018 ve 9 Kasım 2018’de üstteki gibi dert yanıyordu örneğin, fikirleri nihayet dört yıl sonra iktidar oldu, tam istedikleri gibi olmasa da bir yasaya kavuştular (Kaynak: Teyit; Teyit). Bu tür aydınlatma faaliyetlerinden sonra; en çetin mücadelelere giriştikleri, en dertli oldukları pandemi günlerinde de şu emekleri harcamışlardı:
Artık bu haberler de sahipsiz değil, ihbar olarak kabul edilebilirler. Hatta doğrudan bir bavul içinde savcılığa teslim edilebilirler. Steril ve güvenli bir cephe gerisine artık daha yakınız. Elbette burada adını sayamayacağımız daha nicelerinin, anlı şanlı kurul üyelerinin, gazetecilerin, “bilim karşıtlarının” bildiri dağıtmasını engelleyen solcuların emeği var bu kazanımda. Herkesin gözü aydın!
Onur Şahinkaya
17 Ekim 2022