“Ebnâ-yi beşer birbirinin kardeşi... Hulyâ!
Olsun, ben o hulyâye de bin canla inandım.
İnsan eti yenmez; bu teselliye içimden
- bir ân için ecdâdımı nisyanla [unutarak]- inandım.”
[Halûk’un Âmentüsü, Tevfik Fikret]
Ölçek
Türkiye’de toplumsal ve ekonomik sahada belli bir ölçeğin üzerine çıkan her işte devletin ve sermayenin müdahalesini varsaymak zorundayız. Bahsettiğimiz ölçek oldukça küçüktür, zira devlet yaygındır. Askerin erişemediği Meksika ormanlarında, düzenin kurulamadığı Afganistan kırsalında, polisin hâkim olamadığı Belçika gettolarında yaşamıyoruz. Roma devleti İstanbul’a taşındığı için bin yıl daha hüküm sürmüş; Osmanlılar Anadolu’da pıtrak gibi bitip sönen Türk devletlerinin makus talihini yenerek 600 yıl yaşamıştır. Burada her özne devletin içinde, yanında, arkasında veya karşısında bir konuma yerleşmek zorundadır. Zihnini bu teorik zorunluluğa kapatanlar kendilerini kandırmaktadırlar.
İyi Adam
Bir şarkıcının “iyi” olması, geniş kitlelerin onu sevmesi ve sayması, düzen açısında bu kişinin “yarayacağı işi” belirler. Türkiye’de de devlet diğerleri gibi faydacı ve fırsatçıdır, zira “şahsi” düşünmez, şahsi kötülük yapmaz; bir sınıf platformudur, kolektif menfaati gözetmelidir. İyilik ise bireysel alana ait bir “ahlâk sorunudur.” Diğer yandan burada devlet, teknik ve ekonomik kapasite açısından Batılı örneklerinden ayrılabilir; kapasitesinin yetmediği yerde “iyi adamlara” daha çok müracaat eder. Vaktiyle tarikatlar, şeyhler; zamanla ünlüler, magazinciler, sivil toplum kuruluşları biraz da bu denkleme otururlar. Yetilemeyen yere yeterler; iş bölümü vardır. İş bölümü tabiatı gereği yarı açık, yarı örtüktür; dolayısıyla görmek istemeyen gözler zahmet çekmezler.
Haluk Levent de muhtemelen iyi bir adamdı. Söylediği şarkılar, kişisel tanıklıklar, söylentiler bu fikre meylettiriyor. Aynı zamanda parasal konularda “sıkıntılıydı.” Haciz, hapis, iflas onun magazin resminin ayrılmaz parçalarındandı. Birbiri ile çelişmeyen bu iki vaka, düzenin kapasitesi ve karşılaşılan olayların ölçeği şartlarında belli bir ilişki biçimini zorlamış olmalıdır. Örnekleri muhteliftir; kumar borcundan devşirilenlerle, çek borcundan devşirilenler bir kucakta buluşur.
“Milleti Haluk Levent’le mi kandıracaksınız?”
Bir yandan çevre sorunu, Susurluk kazası, Bush karşıtlığı gibi ortalama konulara değinen şarkılarla muhalifliği parlayan ve seküler genç kitlelerde karşılık bulan, diğer yandan çek borcundan uzun sayılabilecek bir süre hapis yatan, konserlerine haciz gelen, adı yavaş yavaş piyasadan silinen Haluk Levent önce “sol” bir isimle arz-ı endam eder, Anadolu Halk ve Barış Platformu’nu kurar. Bu isimle ilk çalışmalarını yürütür, kadro tutar. Zamanla bu ismin kısaltması olan nötr AHBAP, asıl isim hâlini alır.
Haluk Levent, AHBAP’tan sonra kritik zamanlarla kritik yerlerde görünür. Bursa Metal İşçileri Kurulu, devlet sendikacılığı düzenine baş kaldırır, sendikayı sarsar, bir süreliğine patronları dize getirirler. “Metal Fırtına” dindikten sonra, devlet sendikası Türk-Metal, bir dizi etkili operasyonla peyderpey sosyalistlerin etkisini kırarak sahada hâkimiyetini yeniden tesis eder. İşçilerin ceza davalarıyla yıldırılmaya çalışılması, sahadaki devrimcilerin kriminalize edilmesi gibi adımları, 2020’de toplu sözleşme görüşmeleri öncesi Türk-Metal’in Bursa meydan mitingi takip eder. Metal işçisinin genel grev talebinin karşısına Haluk Levent konseri konur. “Milleti Haluk Levent’le mi kandıracaksınız?” şeklindeki soruyu sormak “vicdan sahibi” orta sınıfın değil, mücadele eden işçi sınıfının aklına gelir.
Yeni Mecralar, Yeni İhtiyaçlar, Yeni Yüzler
Levent, bir yandan da akçeli işlerine devam eder. Piyasayı yeniden tanzim işinde yeni bir aparat olarak kullanılan, en küçük maddî birikimleri kayıt altına alan ve yukarı doğru vakumlayan, enflasyon karşısında ezilen alt tabakanın çaresizliğini kullanarak “keriz silkeleyen” kripto firmalarının adı önce AHBAP bağışçısı olarak anılır.
Aylar sonra Haluk Levent bu piyasanın reklâm yüzü olur. Bu ilişkiyi mümkün kılan “iyilik, güven, yardımdır.” Ciddi sermaye hareketlerine şâhit olunan ilaç piyasası Levent’in yardım kampanyalarının bir diğer mecrasıdır.
Aklı evveller veya çaresizlikten inanmak isteyenler; herkesi merkezsiz finansa, kriptonun güvenilirliğine, devlet dışılığına ikna etmeye çalışmaktadır. Oysa kripto piyasa, sermaye adına klasik sermaye düzeninin erişemediği kılcal damarlara erişmektedir. Yeni mecralara güven veren yüzler gerekmektedir.
* * *
Migros işçisinin Türkiye’de iki büyük grevi vardır. 1987 grevi, işçi sınıfının 12 Eylül karanlığından çıkışında işaret fişeklerinden birisidir. Sendika öncülüğünde direnilir ve Koç’la Devletin ortak kurumu olan Migros’a karşı zafer kazanılır.
İkincisi 2022 yılındadır. İşçiler direnirken, sendika bu işi Haluk Levent’e ihale eder ve direniş biter. Direniş biter dedik, çünkü bu sefer Migros depo işçilerinin grevi bağımsız, kendi başına bir ücret grevinden fazlasıdır. Pandemi ile birlikte etkinliği giderek artan gig ekonomisine karşı işçi sınıfının Türkiye’de ilk ciddi başkaldırısını temsil eden; Yemeksepeti, Trendyol, Scotty, Banabi, Hepsijet kuryelerinin başlattığı grev dalgasına Migros gibi sembolik ağırlığı da olan köklü bir iş yeri dâhil olmuştur. Bu süreç, devlet ve sermaye için yenidir. İşçilerin kıdem tazminatı, ücret güvencesi, sağlık hakkı gibi temel işçilik haklarının ellerinden alındığı, işçi olmaktan çıkarıldıkları, “paydaş” hâline getirildikleri bu yeni sektörde sendika değil AHBAP gibi “çözüm ortaklarına” ihtiyaç vardır. Yoksa yeni düzen kurulmadan bozulur. Nihayetinde zafer, piyasanın ihtiyacına binaen “Haluk Abi”ye yazar. Onun zafer twitinde Migros’un adı ve etiketi vardır; sendikanın adı ve etiketi yoktur. Olayın etkisi geçtikten ve olan olduktan sonra, soranlara gösterilsin diye sendikayı da pış pışlayan bir twit daha atacaktır tabii. Kendi beyanına göre kimse onu davet etmemiştir, kendisi zuhur etmiştir, Yemeksepeti grevini çözmeye de adaydır.[1] O, yine düzenin yetişemediği yere yetişir, düzensizliğe müdahale eder.
Deprem ve Danışıklı Dövüş
Tarihin en sarsıcı depremlerinden birisini yaşayan Türkiye’de devletin yetmediği, yetmek için de sermayeyi hırpalamadığı bir gerçektir. Deprem için çıkarılan OHAL; tüm vinçlere el koyma, gıda ürünlerinin fiyatlarını belirleme, marketleri halka açma, çadırları ücretsiz dağıtma hakkı vermektedir. Bunun yerine bugüne kadar iki karar alınmıştır: Gözaltı süreleri uzamış ve devlete sorgusuz inşaat yetkisi verilmiştir.
Halkın aç ve açıkta olduğu koşullarda devletin iki kaynağı vardır: sermaye ve emek. Sermayeden almayacağını gördük. İşçi sınıfından açıktan alması için ek vergiler koyması gerekir. Ek vergilerin yıllardır ekonomik kriz altında ezilen, geçimini ancak günü gününe sağlayan geniş kitleler açısından ciddi tepkilere yol açacağı ortadadır. Bunun yerine dolaylı bir yola sapılmıştır. Halk, sahte bir kavga ile aldatılmıştır. Hem asıl sorumluların tartışılmaması için dikkatler bu kavgaya çekilmiş, hem de AKP ve kurumlarına güvenmeyen geniş halk yığınlarının paralarının alınması için güvenli bir mihrak inşa edilmiştir. Merkez Bankası’nın TV’de yaptığı bağış ne kadar gerçekse AHBAP üzerinden koparılan fırtına da o kadar gerçektir; aslında her ikisi de tek bir olaydır.
Sözüm ona AKP/MHP iktidarının AHBAP’a en yoğun saldırıları yaptığı günlerde, Haluk Levent’in milletin parasıyla Kızılay’dan yemek ve çadır satın aldığını biz daha yeni öğreniyoruz; MASAK’ın kriptoyla bir sorunu olmadığını da. Kripto piyasası için yardım kampanyası vesilesiyle bir ilk yaşanmıştır. Devlet; hazırlıksızlığını, acil kaynak sorununu, sermayeyle karşı karşıya gelme tehlikesini, güya kavga ettiği “sivil” toplumla örtmektedir.
Bu yeni sorun karşısında ilk günden itibaren Haluk Levent’in ön plana çıkmasının nedenini anlamak için, onun yukarıda özetlediğimiz yakın dönem faaliyetlerini, bu faaliyetlerin devletin ve sermayenin yeni ihtiyaçlarıyla bağı irdelenmeli, bu faaliyetlerin bu topraklardaki devlet geleneği ile bağlamı kurulmalıdır. Bağlam kurulmazsa, deprem felâketinin üçüncü haftasında AHBAP’a bağış yapan muhaliflerin ağzında oluşmaya başlayan ekşi tat da yerini zamanla uyuşmaya bırakacaktır. “Kandırıldık mı?” sorusuna makul cevaplar üretilecektir. AHBAP’ın “sürdürülebilir dayanışma modelleri”, AHBAP olabilmek için getirilen “siyasî tartışma yasağı” üzerine daha geniş düşünmek şarttır.[2]
Bu olayda görmek isteyen gözler için ibretler olduğu gibi, Tevfik Fikret misali, inanmak ve unutmak isteyenler için de teselliler vardır. Ve fakat hakikat şu ki, sermaye insan eti yemektedir.
Gökçe Kutlu
27 Şubat 2023
Dipnotlar:
[1] “Ortalık gergindi. Gerginlik çözümsüzlüğe gidiyordu. İki tarafa da ‘Arabulucu olmamı ister misiniz?’ dedim. ‘Lütfen’ dediler… Sırada Yemeksepeti var. Ona başlamayı düşünüyorum.” “Haluk Levent: Sırada Yemeksepeti Var”, 22 Şubat 2022, HalkTV.
[2] “Ahbap yaşam hakkı tanımı çerçevesinde, sürdürülebilir dayanışma modelleri üzerinde çalışma grupları kurup, projeler geliştirecektir… Siyasetle hiçbir bağı yoktur. AHBAP’a siyaseti karıştırmaz, tartışmasına girmez.” AHBAP Ortak Zemini.