Loading...

Hasan Bodur ile Söyleşi


“Model Şehir Gaziantep” dosya çalışmamız kapsamında, rant temelli dönüşüme karşı evini, geçmişini korumaya çalışan; adliyeden belediye önüne kadar şehrin her noktasında sürdürdüğü direnişi birinci yılına yaklaşan Hasan Bodur ile Gaziantep Büyükşehir Belediyesi önünde sürdürdüğü eylem sırasında yaptığımız söyleşiyi yayımlıyoruz. Söyleşi metni içerisinde Hasan Bodur’un görüntülü mesajı da yer alıyor; sesinin yayılmasını, direnişinin duyulmasını umuyor.

 

Sosyalizm.org: Hasan Bey kolay gelsin. Öncelikle okurlar için kendinizi kısaca tanıtır, yaşadığınız sorunu anlatır mısınız?

 

Hasan Bodur: Benim ismim Hasan Bodur. 1970 doğumluyum. Çocukluğumuz Karşıyaka’da (Şehitkâmil) şimdi kentsel dönüşüm olan bölgede geçti. Orada bir sürü anılarımız ve hatıralarımız var. Ben iyi hatırlıyorum. Babam ve annem birinci katı yapmışlardı. Biz ikinci ve üçüncü kata yetiştik. Çünkü bizler çocuktuk. Geceleri omzuyla elleriyle briket, kum taşırlardı anamız babamız. Bu emekleri ve biraz paralarıyla 2 ve 3. katı yaptılar ki çocuklarımız burada barınsın; kira derdi, sağda solda sıkıntı çekmesin, çocukların başını sokacak bir evi olsun diye mücadele ettiler. Orada 3 katlı bir ev yaptılar.

 

Burası o zamanlar şehir merkezinde mi, yoksa dışında mıydı?

 

O zaman şehir bu kadar büyük olmadığı için hem merkezindeydi hem dışındaydı. Hani ilk zamanlar orası 69’larda ve sonra 79’larda ev yapılmaya başlandı. Bizimkisi de ilklerden bir tanesidir. İlk yapılan evlerden bir tanesi. Tabii sonradan genişleyince, etrafta yapılaşma olunca neredeyse şehrin merkezinde kaldı. Dediğim gibi 40-50 yıldır biz o mahallede oturuyoruz. Bizim çocukluğumuz geçti orada, güzel komşuluklarımız, yaşantılarımız oldu. Benim annem yaklaşık 25 yıl oldu vefat edeli.

 

Allah Rahmet eylesin.

 

Âmin cümlesinin. Babam da yaklaşık 2 yıl önce vefat etti. Şimdi mesela benim annem ve babamı getirmem mümkün değil. Ama annem ve babamın orada hatıraları var. Bu evde yaşanmışlıklar var. Bana hatırlatıyor yani.

 

Siz yetişkin olduktan sonra ne iş yapmaya başladınız?

 

El sanatları ile uğraştım, ondan sonra mandıracılık yaptım. Köylerden süt getirir, kendi mandıramıza yoğurt yapardık, peynir yapardık, onun satışını, pazarlamasını yapardım. 2000 yılına kadar bunu yaptım. 2000 yılında da yurt dışına çıktım. Yaklaşık 7 yıl yurt dışında kaldım. Sonra geri döndüm. Geri döndükten sonra züccaciyelik yaptım. Ondan sonra da böyle ufak tefek ticarî işler yaptım. Ondan sonra da belli bir dönem yaz Kur’an kurslarında öğrencilere İslâmî dersler verdim. İlâhiyat Fakültesinden ön lisans mezunuyum. Bundan yaklaşık da 7-8 ay önce Gaziantep Müftülüğünde vekillik sınavına girmiştim. Onu kazandıktan sonra görevlendirdiler beni.

 

Ne olarak görevlendirdiler?

 

Müezzin olarak. Vekil olarak ama öyle kadrolu falan değil. Yani bir nevî sözleşmeli öğretmen mesabesinde, o bazda. İşte bu yılın mayıs ayının 21’inde Deva Partisi’nin mitingi vardı. Ali Babacan gelmişti. Ben de o mitinge katıldım. Mitingin içerisine girdim. Pankartımı bir köşede açtım. Önce bir şey demediler yani. Güvenlik, emniyet bir şey demedi. Fakat polisler 5 dakika aradan sonra gelip beni çıkardılar. “Burada sadece Deva Partisi’nin pankartına izin vardır. Senin pankartın onunla bir alakası yoktur,” diye. Sonra işten attılar.

 

Sizin pankartta ne vardı?

 

Sadece bu yapılan rantsal dönüşümle alâkalı. Zulüm ile alâkalı.

 

Bu sorun ne zaman başladı?

 

Bu sorun şöyle başladı; orası 2012 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile kentsel dönüşüm ilân edildi. Yaklaşık 8-9 yıl bu şekilde sürdü. Orada bazı insanlar Almanya’da, bazısı ihtiyaç hâlinde olduğundan dolayı belediye ile anlaşıp satanlar oldu. Satınca da o almış oldukları evleri belediye yıktı. Yıkınca da çarpık yapılaşma olduğu için, bir tarafta diğer evlerde oturanlar sıkıntı yaşadı. Nasıl sıkıntı yaşadı? Hırsızlıklar oldu. Bir evin damından diğerine geçmek kolay oldu. Ondan sonra olumsuz insanlar, işte sokakta yaşayan insanlar, bu madde kullanan insanlar orada rahat ettikleri için oralara geldi. Oradaki aileler evleri vermek zorunda kaldı. Bazıları da mirasçı olduğu için anlaşmazlık oldu ve bir de yıldırma politikası oldu bu şekilde. Orada toz oldu, toprak oldu. İnsanlar mesela eşlerine, “buradan gidelim,” diye baskı yaptı.

 

Sözde kentsel dönüşüm. Adı kentsel dönüşüm fakat özde rantsal dönüşüm. Yani kentsel dönüşüm maskesi altında rantsal dönüşüm. Zaten şu anda da belli. Oraya mesela herhangi bir park yapılmadı. Ondan sonra okul yapılmadı. Zaten orada kamu yararı gözetilmediğinden dolayı idare mahkemesinin kararı var vatandaş lehine. Danıştay’ın kararı var. Kamu yararı olmadığı, yürütme kararı olduğu hâlde Belediye ne yaptı?

 

Bazen öğleden önce, bazen öğleden sonra başladım. O zaman vekillik yapmıyordum. Vekillik yapmadan önce tam gün  yapıyordum eylemi. Vekillik yapınca da öğlene kadar yapıyor, sonra gelip dinleniyor, ardından tekrar gidiyordum. Saat beş buçuk altıya kadar yapıyordum. Bu vekillik olayı çıkınca da o zaman yarım gün yaptım. Çünkü öğlene kadar yapıyordum;  ondan sonra görev yerine gidiyordum. Öğlen ezan vaktinde müezzinlik görevim için camiye gidiyordum. Güneş Mahallesi var Antep’in, oraya gidiyordum.

 

İşte yaklaşık orada 7 ay yaptıktan sonra, bu nedenlerden dolayı beni görevden aldılar. Yani sadece eylem yaptığım ve vali  beyi (Davut Gül’ü) eleştirdiğim için. Çünkü Antep valisi öyle bir durumda ki; mesela ne diyeyim size, sanki Gaziantep’in AK Parti İl Başkanı gibi hareket ediyor. Biz mesela kendisine gidiyoruz, “Sayın Vali Bey, evraklar var, yapılan işlemler kanunî değil, resmî evraklar,” diyoruz. Bana diyor ki, “Bana resmî evrak falan göstermeyin.” Düşünebiliyor musunuz? Aslında az önce yarım kaldı. Hukuk böyle yani Türkiye’de. Yani oradaki kanunlar imar yasası ve diğer kanunları sanki orada metinde süs için. Hâlbuki orada riskli yapı meselesi değil.

 

Mahallenizde gerçekte ne yapılması düşünülüyor? Size gelen duyumlar nedir?

 

Önce şu şekildeydi, orada yerinde kentsel dönüşüm olacaktı, işte daha güzel bir şehrimiz olacak, Karşıyaka’mız güzelleşecekti. İnsanların önceleri ifadeleri bu şekildeydi. Ama sözlerine sadık kalmadılar. İnsanları kandırmışlar meğerse... O bir politikaymış yani. Orada 1300 tane ev vardı. Şu anda orada yüksek evler dikiliyor. 40 yıldır, 50 yıldır oturan insanlardan bir tanesi orada oturmuyor. Anlatabiliyor muyum? Öyle bir şey ki bak, orada nice olaylar yaşandı.

 

Bizim komşumuz vardı Nazlı Teyze. Kadın yaklaşık 80-85 yaşlarındaydı. Bundan 3-4 ay önce; kadın gece gündüz beddua ederdi, “Evimizi yıktınız eviniz başınıza yıkıla.” Sonra 1 km ileride bodrum gibi bir yere taşındı oğlu ile beraber; giderken bana dedi ki, “Oğlum Hasan, ben orada fazla yaşamam,” dedi. Kadın oraya gittikten 2 ay sonra vefat etti. Düşünebiliyor musunuz? 2 ay sonra vefat etti. Ondan sonra başka bir Mehmet Amca. Evi yıkılırken kepçenin yanına geldi, hıçkıra hıçkıra ağladı ve 3 ay sonra kalp krizinden vefat etti. Başka bir Muhammet Şirin Amca aynı o şekilde. Yani burada sadece evleri değil, insanların hatıralarını yıkıyorlar. İnsanların geçmişlerini yıkıyorlar ya. Geçmişi kim geri getirebilir? Orada yaşanmış anıları. Bunları mahvediyorlar. Hani komşuluklar ölmeyecekti? Cumhurbaşkanı öyle diyordu. Komşuluk, mahalle kültürü devam etsindi. Sadece lafta arkadaş. Dediğim gibi orada mesela şu anda 1 daireyi kaça satıyorlar? 2+1 daireyi? 1 milyon 400 bin. 3+1’i 1 milyon 800 bine satıyorlar. Benim ise 3 katlı bir de teras katı evimde 3 aile barınıyordu zaten. Zorda kaldığım zaman 4. bir aile barınır. Bana verdikleri en son fiyat 800 bin lira. 240 bin liradan 800 liraya çıktı. Ben orada 2+1 yarım daire bile alamıyorum. Düşünebiliyor musunuz? Bu zulüm değildir de nedir?

 

Zulümdür.

 

Ve ben de diyorum ki burada, bak pankartım da ne? İsrail usulü zulüm diyoruz. İsrail de aynısını yapmıyor mu? “Ben güçlüyüm,” diyor, oradaki Gazzellilerin, Filistinlilerin ecdatlarından kalan 50-60 yıllık evlerine Yahudi yerleşimleri yerleştiriyor, değil mi? Aynı olay. Orada mesela İsrail kendi vatandaşına yapmıyor. Kendi halkına yapmıyor. Bizim kendi vatandaşımız ya, kendi halkımız ya... Aynı dindaşız ya… Aynısı burada. Bu daha beter, değil mi? İnsanın kardeşinin, mesela diyelim ki belediye başkanının zulmetmesi daha beter, değil mi? Onun için İsrail’den daha beter diyoruz.

 

Kolay gelsin.

 

Sağ olun.

 

17 Haziran 2022