Hızlı gelişen sayısız topluluğuyla birlikte kripto dünyasını değil anlamak, yön vermek bile oldukça zordur. Bu toplulukların aralıksız sözleşmeler ve ekonomik işlemlerle iktisadi insanı iyileştirmeye dönük tüm ısrarlarına rağmen çoğu, kendilerine ait alışılagelmiş işlemler ve yarı dinsel kutlamalarla doludur. Bu durum birçok antropoloğun ilgisini çekmektedir.
Bizler, bu yüzden, böyle bir antropolog olan Inês Faria’nın yıllar içinde büyüyen kripto toplulukları ile ilgili kendi etnografik çalışması hakkında görüşme yapmaya karar verdik. Inês, din, mit, inanç ve ritüel teorilerinden yararlanarak kripto topluluklarını neyin harekete geçirdiğini ve kendisinin ve ortak yazarlarının ifadesiyle "finans ve teknolojiye yönelik cazibe ve maddi romantizmi yeniden canlandırmada" blockhain'in oynadığı rolü anlamamıza katkıda bulunan bir dizi aydınlatıcı makale kaleme almıştır.
Evgeny Morozov
The Crypto Syllabus: Kripto toplulukların blokzincir teknolojilerine karşı yarı-dinsel romantizmini belgeleyen dikkat çekici bir makalenin (etnografik çalışmaya dayalı) ortak yazarlarındansınız. Şu açık ki bu dünyada çok sayıda mit, kader, popülerite ve ayin (ritüel) bulabilirsiniz. Bu topluluğun birçok önde gelen üyesi “Bitcoin peygamberi” olarak seçilmiştir, tabi ki kendi misyonerlik tanımları içinde.
Bu tür olguların kripto dünyası içinde kendilerini nasıl gösterdikleri ve sahip oldukları rolü nasıl açıkladıkları hakkında somut örnekler verebilir misiniz? Sizin de tartışmaya açtığınız üzere, eğer bazıları modern bir cazibe formu ise, bunun gerçekleşmesini sağlayan şey nedir? Kripto-topluluğunun incelenmesi günümüz dünyasının din, cazibe ve ritüellik rolü hakkında neler söyleyebilir?
Inês Faria: Makalede, biz (Inês Faria, Sandra Faustiona ve Rafael Margues) biraz daha derinlemesine incelenen bu tür tezahürlerin örneklerini verdik, ama kısacası, bu örneklerin bazıları döngüsel kutlamalardır, örneğin Bitcoin Yarılanması ve Bitcoin Pizza Günü gibi. Ama aynı zamanda kripto topluluğunu pekiştirme ve genişletme işlevi gören toplantılar ve ağ kurma gibi etkinlikleri içeren buluşma zamanlarıdır.
Makalede verdiğimiz örneklerden biri Amsterdam’daki Çarşamba Bitcoin etkinliği ile ilgili. O zamanlar (2016/17), zaten kripto para birimleri ve blok zincirlerle ilgili apaçık kolektif bir hayranlık vardı. Bu özel etkinlikte, Bitcoin evanjelisti olarak bilinen Andreas Antonopoulos konuşmaktaydı. Konuşmasında şahsiyetine özel merak uyandıran ve imrenilen özellikler olduğu kadar ses tonu da saygı uyandırıyordu. Konuşmasını dinledik ve konuşmacının kendi karizmasından ve abartılı Bitcoin ve blok zinciri yazılımını çevreleyen mistisizmden faydalanan, insanların anlamak ve üzerine bahis oynamak istedikleri, finansal aracıları baypas etme ve onları geçersiz kılma gücüne inandıkları bir saha konuşması olduğunu gördük. Bunlardan ikincisi Antonopoulos'un konuşmasındaki temel argümanlardan biriydi.
Teknik uzmanlık uzun süredir dini ve ruhani huşunun bir parçası olurken aynı zamanda güç ilişkilerini yaratmak ve güçlendirmek için bir araç olmuştur. Örneğin bu durumu, Alfred Gell tarafından keşfedilen Trobrianders kanolarının pruvalarında hatta bazı kiliselerin mimari ve dekoratif özelliklerinde görebiliriz. Bitcoin ve yaratılışındaki tüm atmosfer aynı özelliklere sahipti, diğer bir değişle yeniliğe, değişime, teknolojik hünere; sosyal, ekonomik, politik sorunları iyileştirmeye gücüne dönük, güçlü bir cazibe uyandırıyordu. Bu öyle bir cazibeydi ki sıklıkla farklı (ve çoğunlukla birbiriyle çatışan) ekonomik ve politik düzeylerden gelen insanları çekiyordu.
Bu da teknolojiye yönelik romantik bakışı güçlendirerek onu bir aygıt, radikal bir değişim mecrası ya da spekülasyon ve hızlı para kazanma aracı olarak çok cazip hale getirdi. Bu çekicilik ve yeniden büyüleme fikriyle biraz uğraşırken, bunun gerçekten çeşitli faktörlerden kaynaklandığını düşündük: elbette kriz sonrası durum; ama aynı zamanda, diğer yazarların da gözlemlediği gibi, finansal kurumların ve finansallaşmış kumar uygulamalarının telafisine olanak tanıyan bir şeye duyulan ihtiyaç.
T.C.S: Bu ortak yazarlı makalede, Satoshi Nakomoto mitinin Bitcoin'in kuruluşunun sahip olduğu daha geniş yarı-dinsel rezonans için önemini de vurguluyorsunuz. Bu efsaneyi okumanın doğru yolu nedir? Bunu, Kral Arthur efsanesi ile karşılaştırmanıza neden olan şey tam olarak neydi? Özellikle Satoshi’nin, kimliğinin açığa çıkmaması, halka açık bir şekilde ortaya çıkmasını kabul etmemesi, ilk büyük Bitcoin miktarını harcanmamış bırakma kararı gibi eylemleri kripto topluğunun ilk zamanlarındaki ortaya çıkan gizeme sizce ne kadar katkıda bulunmuştur?
I.F: Bu efsaneyi veya paralel olarak kurduğumuz Kral Arthur efsanesini okumanın doğru veya yanlış bir yolu olduğunu düşünmüyorum. Biz efsaneyi -bu paralelliği niçin kurduğumuza da işaret eden- problemlere dönük çözümü gizemli araçlara başvurarak getiren, kriz ve gücün merkezi despotluğunun kurtarıcısı olarak bilinen, “asil bir fedakâr” ile ilgili bir efsane olarak belirli bir şekilde okuduk.
Kral Arthur efsanesi, insanların tam olarak anlayamadıkları ama sonuçlarını deneyimleyebildikleri bir hüner fikrini yankılamakta ve işleri yoluna koyma beklentisini bir karaktere yansıtmaktadır.
Kral Arthur efsanesi insanların sonuçlarını deneyimleyebildikleri ama gerçekte tam olarak anlamadıkları kahramanlık fikrini yankılamakta ve işleri yoluna koyma beklentisini bir karaktere yansıtmaktadır. Satoshi’de olduğu gibi, Kral Arthur’un etrafında da gizem vardır ve bu karakter hakkında anlatılan romantik masallar genellikle romantikleştirilmiştir ve tarihsel olmaktan çok, efsanevidir. Öte yandan bu efsanenin büyümesine izin veren tarihsel olaylar oldukça gerçekçidir. Örneğin, Sakson işgaline karşı duyulan kaygılar ve onlarla savaşan ve insanlara umut veren bir kahraman.
Satoshi'nin merkezi gücü aşmak için bir çözüm öneren asil bir fedakâr olduğu fikri, 2008 krizi sonrası dönemde merkezi finans ve güçle ilgili sistemik endişelere de hitap ediyor ve çeşitli ideolojik duruşlardan gelen insanlarda yankı buluyor. Bu, Bitcoin ve blok zincirinin adem-i merkeziyetçilik yetenekleri ve bunun sonucunda finansal krizle ilişkili finansal aracılardan özgürleşme etrafında güçlü bir anlatı oluşturularak yapılır.
Satoshi'nin ilgisiz konumu, anonimliği ve harcanmamış bitcoinleri, bu karakterin iyi olarak ahlakileştirilmesine ve bazı projelerin ahlâk anlayışının işleri doğru yapma kapasitesiyle özdeşleştirilmesine izin veriyor gibi görünen bir fedakârlık ve saf teknik deha hayalini besliyor. Dolayısıyla, bir akıl yürütme ve inanç biçimi olarak bu yeni değildir, ancak belirli bir teknolojiye ve kripto topluluğuna uygulandığında öyle görünmektedir.
T.C.S: Bir antropolog olarak, kripto topluluğun kendisi için sıradan görünebilecek nesnelerin ve uygulamaların içindeki anlam katmanlarını ortaya çıkarmayı başardınız. Bu nedenle, örneğin, ‘white papers’ın [1] oynadığı kültürel ve sosyal rolü vurguladınız. Bu ‘white paper’lar kripto topluluğu için - bazı teknik süreçleri açıklamanın yanı sıra - başka ne tür bir işlev görüyor? Ortak yazarlı makalede ima ettiğiniz gibi, hangi yönlerden 'kutsal metinlere' benziyorlar?
I.F: White Paper’ların her projede önemli olduğuna ve titizlikle hazırlandığına inanıyorum. Bitcoin whitepaper'ı bir ilkti ve özellikle teknikti, ancak yine de ondan sonra gelen her şeyin temelini oluşturdu - bu whitepaper'ların teknik kaynaklar olmanın yanı sıra yaptığı çok daha fazla iş var.
Daha faydacı bir bakış açısından, White Paper bize daha çok bir projenin yaşam göstergesi gibi görünmekteydi ve karşılaştığımız takımlar ve projeler de onları böyle değerlendirdi: Bir taneye sahip olmanız gerekiyor ve bu iyi olmalı. Bunlar aynı zamanda her bir projenin değer matrislerinin ve ideolojik duruşlarının damgalandığı yerler ve senaryolardır ve projelerin potansiyel ve gelecekteki eylemlerinin yayılmasında kilit parçalardır. Son olarak ve daha da önemlisi, bunlar aynı zamanda onların kartvizitleridir. Proje anlatımının yürütme planına yerleştirilmiş kara kutulu tekniksel yönleri açıklayarak, teknik özgünlük gösterirler ve yatırım çekerler.
T.C.S: Blok zinciri teknolojisinin halk nezdinde giderek artan cazibesini, 2008 finansal krizinden sonra kurtarılan finans sektörüne yönelik artan şüphenin arka planına yerleştiriyorsunuz. Finans sistemi, her türlü etik söylem ve 'paydaş kapitalizmi' gibi muğlak projelere bağlılığı yoluyla imajını iyileştirmek için bazı proaktif önlemler almış olsa da, kripto topluluğu (bu genellemeye izin verirsek) bu etik dönüşü satın almamış gibi görünüyor ve bunun yerine blok zinciri aracılığıyla yeni 'algoritmik' doğruluk ve otorite rejimleri kurmayı umuyor. Bu dinamikleri biraz daha açabilir misiniz? Çeşitli blok zinciri toplulukları arasında kapsamlı etnografik çalışmalar yaptınız - belki de orada gözlemlediğiniz geleneksel finansa ve özellikle 2008 krizine yönelik tutumları yansıtabilirsiniz?
I.F: 2008 krizinin altında yatan finansal işlemler ve devamında gelen politik kurtarmalara dönük, sıklıkla üst üste geçmiş ve muğlak, birtakım tutumlar ve tavırlar gözlemledim. Bunların birçoğu, diğer daha kişisel, örgütsel ve ideolojik motivasyonlarla karışarak, araştırmam boyunca gözlemlediğim ve takip ettiğim vakaların gelişiminde rol oynadı. Bir yandan Bitcoin, finans ve finansallaşma uygulamalarına ilişkin farkındalığın arttığı bir ortamda - Bitcoin blok zincirinin ilk bloğunda da görebileceğimiz gibi - ana akım finans kurumlarının iktidar günlerinin sona erdiğinin ilan edildiği temiz bir sayfa olasılığı olarak ortaya çıktıysa, diğer yandan kripto para biriminin gerçek işleyişi, çeşitli çıkarlara sahip çok daha çeşitli bir kalabalığı kendine çekti.
Kriptonun bu az çok faydacı kullanım çeşitliliği içinde, finansal statükoya alternatifler arayan açıkça siyasallaşmış projelerin yanı sıra sayısız deney sürecinin gerçekleştiği finans kurumlarının yenilikçi laboratuvarları da vardı. Bu laboratuvarlar köklü bir değişiklik için çabalamaktan çok, ticari işler, yerleşim, dijital temsiliyet veya ödeme hizmetleri gibi işleri içeren bürokratik ana akım işler ve yazılımların dijital kurumsal araçların iyileştirme ihtimalinden kâr elde etmeyi amaçlıyorlardı. Fakat ana akım finans ve daha radikal blokzincir projelerinin arasındaki sınırlar teoride, pratikte olduğundan daha az geçirimli görünmektedir.
Genele vurulduğunda blokzincir teknolojisinin düzeltici gücüne dair kesin bir inanış var gibi görünmekteydi. Bu daha çok merkezi olmayan teklifler aracılığı ile ana akım finans alternatifleri arayan projeler ve finansal kurumların bölümlerinden hissediliyordu. Birçok yazar benzerlik gösteren ve şu sıralar yaygın olan anlatımlarla karşılaştı ki bu anlatımlarda vurgu sistemle alakalı teknik ve ve güvenlik işlevlerinin nasıl daha iyi bir finansal danışmanlık ile güvenli finansal işlemlere izin verebileceği üzerineydi. Aynı zamanda bu, birçok gelişen kripto projelerinden, blokzincir ile kripto para birimlerinde algoritmik aracılık ve yönetim sayesinde insan ön yargısı ve toplumsal kirlilikten kaçınılabileceklerini düşündükleri ekonomiler yaratmak için boşluklar gördükleri birçok kripto proje bölümlerinden hissediliyordu.
Fakat geçen zamanla ana akım finans kurumlarının araştırma ve yatırım çevrelerindeki varlıklarının yoğunlaşmasıyla birlikte daha çok teknokratik yaklaşımların hüküm sürmesine dönük eğilimler yaşandı. Bunların çoğu işlevsel boyutların iyileşmesiyle diğerleri ise finanslaştırma, kapitalizm veya finansal krizin kendisini ilgilendiren ve herhangi açık bir kamuoyu bağlamına sahip daha çok politikleşmiş ya da köklü platformların gelişmesiyle alakalıdır.
T.C.S: Daha geniş kripto topluluklarında ulusçuluğa karşı garip bir hayranlık var. Bu durum belki de Pasifik ve Karayipler ile birçok küçük ada ulus devletinin neden kripto eyleminde olduklarını gördüğümüzü açıklar (en sembolik çabalardan biri, tabi ki de, son zamanlarda internette yayınlanan kripto ülkesi videosudur). Bit-ulus olarak adlandırılan sanal ulusun ilk bilinen emeklerinden bir proje hakkında çalıştınız. Bunun ne olduğu hakkında ne tür bir gündemi nasıl bir hedef ile taşıdığı ve nihayetinde neden yayından kalktığı ile ilgili biraz daha açıklama yapar mısınız? Projenin arkasındaki insanların düşüncelerinde yönetme, egemenlik ve ulus ile ilgili ne tür iddialar yatmaktadır? Aynı zamanda proje kurucularının üzerindeki ideolojik/entelektüel faktörlerden bahseder misiniz?
I.F: Bit-ulus ve Tek kıta projeleri dijital yetki alanları ve ilgili hizmetler için anarko-kapitalist/Avusturya ekonomisinden esinlenen bir piyasa platformu (DAO) önerdi. Tüm hizmetler özel ve dijital uluslar ücretsiz yaratılabiliyor. Bunun altında yatan neden proje kurucularının demokrasi ve ulus devlet rolünde yaşadıkları hayal kırıklığı ile karmaşa ve sınırlamalardır.
Tek kıta platformu altında insanların zekice anlaşmalardan yola çıkarak belirli eylemlerinde gösterdikleri iyi davranışlara göre insanların derecelendirildiği bir sistemde para basmak vardır. Para basma, Lucy olarak adlandırılan iyi davranışları platform jetonuna dönüştüren bir bot tarafından kullanıcıların değerlendirmesi ile yürütülür. Platformun işleyişi kripto topluğunda yaygın bir inanış ile bağlantılıdır buna göre, paralar blokzincirlere dayalı yaratılabilir ve bu değişen paranın kim tarafından ve nasıl basılacağı dünyayı değiştirebilir.
Bit-ulus ve Tek kıta projeleri, merkezden uzak ve rekabete dayalı sosyal organizasyonların var olan yönetim şekillerinden daha iyi olduğunu varsaymaktadır. Platform devletsiz de kontrol gerçekleşebileceğinin teminatını parasallaştırılmış, algoritmayla yönetilen ve teşvik şeması içeren yumuşak bir dâhil etme veya dışlama mekanizması ile çalışan bir sistemle kanıtlamayı amaçlamaktadır. Bu neredeyse tam olarak Avusturya ülke ekonomisinin geniş toplum görüşlerine (Mises, Rothbard, Friedman) eklenmiş ve blok zincir teknolojilerinin merkezsizleşmiş vaatleriyle kesişen Hayek’in özel para teorilerinin kodlanmasıdır.
Projenin daha geniş organizasyonunun çok açık işleyişi içinde, 2018'in sözde 'kripto kışı' ve ICO'da beklenen başarının olmamasıyla kesişen proje yeniden yapılandırıldı ve görünüşte canlı olan takipçi topluluğu kayboldu.
Genel olarak konuşacak olursak kendisine ihtiyaç duyan ve güvenen tek bir topluluk olmadan hiçbir proje veya yeni para teklifi kolaylıkla başarılı olamaz. Bit-ulus ve Tek kıta projeleri, ekonomik, ilişkisel ve alım satım arasında değişimi bu tür değişimler isteyen birleşmiş bir topluluk olmadan değiştirmeye çalışan girişimlere benzemektedirler. Bu durum, projelerin, paraların ve dönüşüm önerilerinin belirli yerler ve toplumlarla birlikte ve onlar için nasıl daha iyi planlanabileceğine ve daha sonra sorunlarına çözüm olarak nasıl pazarlanamayacağına ışık tutmaktadır.
Dutch Blockchain Hackathon, 2017 – Inês Faria'nın izniyle
T.C.S: Son zamanlardaki birçok tartışma, blokzincir tabanlı projelerin yönetim mekanizmaları tokenizasyona odaklansa da sizin çalışmanız tokenları [2] itibar kazanmanın ve ölçmenin yeni formlarıyla bağlantı kurarak konuyu birkaç adım daha öteye taşımaktadır. Sizce bu tür token destekli itibar sistemleri hakkında yeni olan şey nedir? Bunları daha geniş bir tarihsel ve politik bağlamda nasıl konumlandırabiliriz? Örneğin onları Foucalddian bir bakış açısı ile nasıl değerlendirebiliriz?
I.F: Diğer numaralandırma veya ölçme işlemleri ile karşılaştırıldığında, bence bu çeşit itibar sistemi çeşitlerindeki yenilik şudur. Onlar söylendiğine göre daha akışkan veya esnek, ilişkilerdeki güven bağı araçlarını ve sosyal itibarı değiştirmeyi amaçlamaktadır ve sabit, sayılabilen ve paraya dönüştürülebilen bir özelliği insanlar arasındaki sosyal ilişki bileşenlerine katmayı amaçlamaktadırlar. Bu bence programcıların veya proje kurucularının iyi veya kötü olarak nitelendirdikleri insan davranışlarının özelliklerini ödüllendiren yeni bir sabit değerlendirme sürecini oluşturmaktadır. Bu insanların gönüllü bir şekilde devamlı gelişen kolektif denetim sistemine dâhil olmalarıyla gerçekleşir.
Zaten eğer tepkisellik, sıralama, değer biçme ve sayılarla yönetmeye dair sayısız çalışma olursa, buna benzer itibara dayalı para birimleri ile halkla ilgili sabit itibar skorları beraberinde yeni kaygılar getirir. Özgürlük ve gönüllülüğün vurgulandığı anlatımların altında, bir DAO’da algoritmik sağlanan itibar sistemleri bir çeşit hapishane olarak görünür ki bu hapishanede kişi her zaman görünür, kısmen irdelenebilir ve normlara dayalı davrandığı için ve iyi olarak düşünülmüş şeyler için ödüllendirilebilir. Bu bir çeşit teknolojik determinizm ve sosyal yaşamların yoğrulmasını katılaştıran tehlikeli sıralama mekanizmasıdır.
Dolayısıyla aslında, benzer çeşitleyici itibar sistemlerinde, bireyler sosyal norm kapilarite çeşitleri altında belli başlı ideolojik güç unsurlarının gönüllü katılımcıları olurlar. Bunlar, yapısöküme uğratılmadıkları ve hakkında konuşulmadıkları takdirde insanların hayatlarını dramatik bir şekilde etkileme gücüne sahiptir.
Benim bakış açıma göre, verilerimize dayalı sayısallaştırılmış teşvik ve itibar ve puanlama mekanizmaları dijital yaşamlarımızda ve etkileşimlerimizde giderek daha yaygın hale gelirken, aynı zamanda ekonomik ve sosyo-politik yaşamlarımızda da çok gerçektir -örneğin, hedef odaklı reklamlar, kredi puanlama ve profilleme, sosyal medya ve politika, sosyal medya yankı odaları veya sosyal kredi sistemleri için siyasi pilotlar- ve insanların birbirleriyle ve dünyayla nasıl etkileşimde bulunduklarını etkiler ve etkiler.
T.C.S: Bununla bağlantılı olarak, makalelerinizin birinde, kendi kripto para birimi olan Pangea Arbitration Token (XPAT) ile özgürlükçü DAO benzeri bir oluşum olan Pangea’yı tartışmaktasınız. İçeriğinde, Pangea’nın merkezileşmemiş itibar odaklı tokenize sistemini Çin’in merkezi sosyal kredi sistemiyle karşılaştırarak çok ilginç bir yorumda bulunuyorsunuz: her ikisi de itibar olgusu için sosyo-ekonomik düzende hırslı vizyonlar üretmenin bir kaynağı şeklinde muamele yapar. Geleceğin yönetim mekanizması ile inşa edilecek olan itibarın hammadde olması ile şimdi geri dönüşü olmayan noktayı geçtik mi? Sizce kripto topluluğun özgürlükçü bölümü yönetim amaçlı itibar sistemlerinden fayda sağlamak için neden bu kadar heyecanlı?
I.F: Bence hissedar değer yönetim modelleri, finansal kapitalizmin tümü, insan profillendirme ve kredi oranlarının en üst düzeye yükseltilmesiyle geniş bir düzlemde zaten bunun için bir eğilim vardı. İnsanların günlük yaşamlarında Pazar etkileşimlerinin dijital varlığı bunu genişletti. Geri dönüşü olmayan noktayı geçtiğimizi düşünmüyorum ve genel olarak itibar sistemlerinin problemlerine ve özellikle de parasallaştırılmış ve açıkça dışlayıcı olanlara karşı duyarlı olmanın, neden geri dönüşü olmayan bir noktayı geçmediğimizin sebeplerinden biri olduğuna inanıyorum. Bunların ötesinde çok daha fazlasının olduğuna inanıyorum ve insanlar her zaman bir şeyler yapmanın/yapmamanın ve sınırlamaları aşmanın yollarını bulurlar.
Fakat politik ve kurumsallaşmış bir bakış açısından, bu itibar sistemlerinin daha çok sorunlu olduğunu düşünüyorum. Bence özgürlükçü eğilimli kripto toplulukları bunları cazip buluyor çünkü piyasa temelli merkezi olmayan yönetime kolay bir çözüm olarak görünüyorlar, laissez-faire [3] ve para kazanma söylemine uyuyorlar, ancak pratikte bunu gerçekten yapmıyorlar, çünkü itibar sistemini programlayan ve platformu idealize eden kişi önemli ölçüde güce sahip.
-DAO İçinde algoritmik bir şekilde aracı olan itibar sistemleri bir nevi dağıtılmış hücre gibi düşünülebilir. Burada kişi her zaman görünür, kısmen incelenebilir ve iyi olarak bilinen şeylere göre ödüllendirilebilir-
T.C.S: Çalışmanızda oldukça aydınlatıcı bulduğum şey şu ki katılık/esneklik kavramlarını açıklarken, teoride, dijital dünya oldukça esnek iken, blokzincir/akıllı anlaşmalardan ortaya çıkan itibar bazlı katman içinde katılığı yeniden yaratıyor. Bu katılık için güdülen çaba şaşırtıcı da değildir zira daha geniş bir istikrar/bozulma diyalektiğinin kapitalist sisteme kazınması muhtemeldir. Kripto-anarşizmin anarşist yönü ile ‘itibar ile yönetme’ yi bağdaştırmak anlaması biraz güç bir durum. Ki bu çalıştığınız bazı projelerin daha geniş ideolojisi hakkında bilgi vermektedir. Haber kaynaklarınız insanları katı itibar sistemlerine sokma ihtiyacını genel anarşist bakış açılarıyla nasıl bağdaştırdı?
I.F: Sanırım bunun çeşitli olası cevapları var. Bana göre itibar sistemi öneren projelerin gerekçeleri kripto-anarşist bir spektrumda bile bir projeden diğerine değişebilir. Fakat konuştuğum insanlara dayanarak, en azından kamusal bir bakış açısından, bu bağ kurmada çok fazla çaba veya gerginlik yok. Yine itibar daha çok planlamanın teknik bir seviyesine ve yürütme düzeyine bir nevi havale edildi. Gönüllü katılım ve Bit-ulus/Pangea durumunda düşünüldüğünde ne kadar çok anarşist kısım yansıtılırsa projenin geniş anlatımına, belirli işlevsel kuralların uydurulması, hizmetlerin alınması ve akıllı-anlaşma ile etkileşimde olmak da o kadar artar. Dolayısıyla, anarşizmin bu pazar/kapitalist yönü yönetim pazarına yerleştirilmiş parasallaştırılmış itibar sistemine uymaktadır. Bu bağlamda bunun tüm katılığı, şekillenebilen sosyal itibarın ve güven dinamiklerinin yer değiştirmesi için yapılan bir girişim gibi görünmekte.
T.C.S: Madalyonun öteki yüzünde de çalışmalarınız oldu örnek verecek olursak, merkez bankaları ve düzenleyiciler gibi geleneksel kurumların bu yeni kripto alanını nasıl yönlendirdikleri hakkında araştırma yapmak gibi. Hollanda örneğini yazarken, yetkililerin düzenleyici ‘regülasyon oyun alanı’ fikrine verdikleri önemi vurguladınız. Hakkında çalıştığınız başa çıkılması kaçınılmaz bir güç olarak blokzincir ve kriptopara ile ilgili yetkililerin sahip oldukları öngörüleri açar mısınız? Ne gibi düşünceler gelecek hakkındaki hayal güçlerini şekillendirmekte?
I.F: Endüstri oyuncuları ve finansal danışmanların kriptopara ve blokzincirin Pazar oluşturmadaki ortak bağımlılığı için kaçınılmaz bir nihai güç potansiyeli ile ilgili duruşları ve düşünceleri var. Bu, zamanında, şüphe, ihtiyat ve ilgiye sahipti. Farklı kurumlardan görüştüklerim, araştırma ve inovasyon merkezi açma ve katılma, yardımcı yazılım test etme ve değerlendirme, piyasaya açılma ve diğerleriyle bağlantı kurma bilhassa startuplar gibi işler olan teknoloji ile uğraşıyorlardı, dolayısıyla eğer teknolojik bir şey ana akıma dönüşürse bu trendin gerisinde kalmazlardı. Danışman da parasal ve denetleme veya düzenleyici amaçlar güderek aynı işi yapardı. Regülasyon oyun alanları denetlenmiş ve güvenli bir araştırma alanı gibi görünmekte ve bu ortak değerler sistemi, ortaklığın kendisini de dâhil etmek üzere birçok amaca hizmet ettiği gibi aynı zamanda iki düzeyde meşrulaştırma arayışıdır.
Bunlardan ilki, kara para aklama, kayıt dışı ve yasadışı ticaret ve finansın 'görülmemesi gereken' kişilerle dolu bir kripto evreninde blok zinciri teknolojisinin meşrulaştırılmasıydı. İkincisi ise blok zinciri teknolojisini kullanan fintech projelerinin meşrulaştırılmasıydı - düzenleyici kurumun da işin içinde olması fikri, şeffaflık ve güvenlikle ilgili söylemler kadar teknolojiye ilişkin ihtiyatlılık da önemliydi.
Buradaki tahayyül çeşitlerinin katma değer felsefeleri (hissedar değerini maksimize eden kurumsal yönetimle ilgili), dijitalleşme ve teknolojinin birlikte çalışabilirliği ile ilgili olduğuna inanıyorum. Bu bağlamda, bunların devrimci önerilerden ziyade faydacı ve teknokratik tahayyüller olduğunu düşünüyorum. Gelecek hayali yenilikçilik, ortak çalışma, ekosistemler oluşturma ve rekabet (yetki alanı olarak ve şirketler arasında) hakkındaydı fakat farklı bir anlatım altında statükoyu sürdürmek değildi.
T.C.S: Hollanda blok zinciri ekosistemi hakkındaki makalenizi okurken, kripto konusunda daha geniş bir politika belirlenmesinde resmi demokratik süreçlerin veya vatandaş katılımının olmaması beni şaşırttı. Elbette yetkililer ve girişimciler arasında birçoğu gayri resmi olarak gerçekleşen toplantılar var. Yine de yetkililerin kriptoyu kalıcı ve Hollanda'yı kripto girişimcileri için daha cazip hale getirmek amacıyla kullanılması gereken bir şey olarak gördükleri hissine kapılıyor insan. Etnografik çalışmanızda, incelediğiniz bürokratların, örneğin kriptonun muazzam enerji maliyetleri veya diğer tartışmalı yönleri hakkında görüşlerini alarak, kripto topluluğunun ötesinde halkla gerçekten etkileşim kurma çabalarını fark ettiniz mi? Aynı şekilde, bu kripto toplulukları içinde çalışanların, ekonomik faaliyetlerinin potansiyel siyasi ve demokratik sonuçları hakkında bazı şüphelerini veya endişelerini dile getirdiklerini fark ettiniz mi?
I.F: Hollanda’daki araştırmamı yürüttüğüm aylarda Hollanda blokzincir ekosistemi oluşturma çabalarının erken dönemindeydi ve var olan çabalar tanımlarında belirttiğimiz gibi katılımcı yaklaşımın herhangi bir yönüne bağlı olmaktan ziyade daha çok iş veya alt yapı odaklıydı. Yine de bazı ilgili olmayan etkinlikler, oturumlar, konuşmalar ve denk geldiğim kriptoya daha çok katılımcı bir yaklaşım güden birkaç proje vardı.
Aslında kripto toplulukları arasında, dolandırma, para aklama ve enerji maliyetlerinden sonra sürdürülebilirlik hakkında kaygıları olan ve daha eleştirel yaklaşımlara sahip kişilere denk geldim. Fakat çoğu büyük finansal aktörlere bağlı değildi veya daha çok bağımsız projelere dâhil olmuşlardı. İşin daha çok girişimcilik tarafında ‘saha’ bağlamını vurgulayan baskın bir teknoloji var gibiydi çünkü birçok küçük veya büyük proje o vakitler ortaya çıkmaktaydı. Genel olarak bunlar için birçok kaygı teknolojinin politika, demokrasi veya ekonomik aktivite üstündeki sonuçları değil daha çok nasıl ilerletilmesi ve alanda nasıl yarışçıl olunacağı ile ilgiliydi. Sonuçlar genel olarak teknokratik yaklaşımın yenilik laboratuvarları, startuplar veya düzenleyici regülasyon oyun alanları dâhilinde bir parçası olarak analiz edildi. Finansal denetleyici açısından tabi ki bir sistematik risk kaygısı vardı.
T.C.S: 2010’ların ortalarından beri kripto topluluklarını yakından izlemektesiniz. İdeolojik bakış açıları ve politik inançları bakımından çok fazla değişiklik görüyor musunuz? Günümüzde sistemik yaklaşım karşıtı tutumlar daha mı yaygın yoksa daha mı az?
I.F: Sistem karşıtı yaklaşımların başlarda daha güçlü olduğunu düşünmekteyim. Bu noktada diğer mücadeleler içinde örneğin uygulama ve hayatta kalma için daha yıkıcı projeler görebilirsiniz. Projelerin işlemesi, maddi açıdan desteklenmesi, düzenleyici çerçevelere ayak uydurması ve asıl yetkilerde iş görebilmesi açısından yumuşatıcı ve politik bir bağlama ihtiyaç var gibi görünmekte. Projelerin devamı için, radikal bağlamların silinmeye meyilli olduğunu ve daha çok girişimsel bir hal almaya başladığını gözlemledim. Durum her zaman bu şekilde olmasa da sıklıkla böyleydi. Ayrıca, belirli kentsel bölgelerle sınırlı pilot uygulamalar şeklinde daha küçük, daha katılımcı projelerle de karşılaştım.
Dipnotlar
[1] “White Paper”, genellikle bir şirket veya kâr amacı gütmeyen kuruluş tarafından bir çözümün, ürünün veya hizmetin teknik özelliklerini tanıtmak veya vurgulamak için yayımlanan bilgilendirici bir belgedir. Örneğin Satoshi Nakamato, Bitcoin’i bir white paper yayımlayarak duyurmuştu.
[2] "Token" kripto para alanında kullanılan bir sözcüktür. Aslına bakılırsa Bitcoin'in "kripto token" veya buna benzer bir şekilde tanımlanmıştır; çünkü teknik açıdan tüm kripto varlıklar aynı zamanda token olarak da tanımlanabilir. Token, sıklıkla Bitcoin ve Ethereum dışındaki (bunlar da teknik açıdan token olsalar da) tüm kripto paraları ifade eder.
[3] “Bırakınız yapsınlar” anlamına gelir.
[Inês Faria, Lizbon Üniversitesi CSG-SOCIUS/ISEG'de araştırmacıdır. 2016'dan beri Finansın Ötesinde Gerçek ve Kurgu projesinin bir parçası olarak blok zinciri teknolojisinin kullanımları hakkında araştırmalar geliştiriyor. Şu anda Inês, Avrupa ve Sahra altı Afrika bağlamlarında finans ve ekonominin yanı sıra sağlık alanlarında da teknoloji ve toplum arasındaki ilişkiler üzerinde çalışmaya devam ediyor.]