Özet
İngiltere’de iktidardaki İşçi Partisi, Başbakan Keir Starmer liderliğinde ekonomik ve sosyal krizlerle mücadele etmeye çalışıyor. Ancak Starmerizm olarak adlandırılan ideoloji, radikal dönüşümler yerine mevcut kapitalist sistemin sınırları içinde çözümler üretmeye odaklanıyor.
Hükûmet, düşük büyüme, yatırım eksikliği ve kamu finansmanında büyük açıklarla karşı karşıya. Maliye Bakanı Rachel Reeves, kamu harcamalarında kesintiye giderek ve vergileri artırarak bütçe açığını kapatmaya çalışıyor. Öte yandan, işsizlik ve refah harcamalarına yönelik sert önlemler alınırken, sağlık hizmetlerinde özel sektörün rolü artırılıyor.
İşçi Partisi, konut kriziyle mücadele için yeni inşaat projeleri vaat etse de, büyük emlâk şirketleri arzı kontrol ederek fiyatları yüksek tutuyor. Ayrıca, hükûmetin büyüme odaklı projeleri, özel sektör yatırımlarını teşvik etmek için kamu varlıklarını özelleştirmeyi içeriyor.
Dış politikada ise hükûmet, İsrail ve ABD ile güçlü bağlarını korurken, artan askerî harcamalar ve Çin’den yatırım çekme stratejileriyle dikkat çekiyor. Göç politikaları sertleşirken, suçla mücadele adına polis yetkileri genişletiliyor ve yeni hapishaneler inşa ediliyor.
Son olarak, İşçi Partisi’nin ekonomi ve toplumsal refah konularındaki politikaları hem kendi seçmenini hem de sermayeyi tam anlamıyla tatmin edemiyor. Bu durum, gelecekte Nigel Farage’ın Reform Partisi gibi sağ popülist hareketlerin güçlenmesine zemin hazırlayabilir.
İktidardaki İngiliz İşçi Partisi ve Starmerizm; Hızlı Hareket Etmek ve İşleri Düzeltmek
İşçi Partisi’nin 2024 yılındaki hükûmetinde bulunan ama şu an dolandırıcılıktan hüküm giydiği için görevde bulunmayan ‘Eski’ Ulaştırma Bakanı Louise Haigh’in, platform kapitalisti Mark Zuckerberg’in sloganını bilinçsizce değiştirerek, İşçi Partisi’nin niyetinin “hızlı hareket etmek ve işleri düzeltmek” olduğunu açıklaması görevdeki hükûmeti anlamak için ilginç bir başlangıç noktasıdır. Başbakan Keir Starmer’in İşçi Partisi entelektüel açıdan tutarlı ya da Margaret Thatcher’ın temsil ettiği ideoloji kadar cesur bir fikri olmasa da, temsil ettiği Starmerizm ideolojisini ülkenin nasıl değiştirileceğine dair fikirler içeren bir gündem olarak kavramamız ve bu fikirlerin İngiliz ve küresel kapitalizmin kısıtlamaları tarafından nasıl şekillendirildiğini anlamamız kritik bir önem taşıyor.
Başbakan Starmer’in devraldığı durum vahimdir. Düşük büyüme, düşük üretkenlik, yatırım eksikliği, çökmekte olan altyapı, hasta ve yaşlanan bir nüfus ile karakterize edilen bir ekonomi devralmıştır. Britanya sokaklarında ırkçı pogromlar yaşanmakta ve İşçi Partisi’nin karşısına zaten giderek büyüyen hapishanelere ek olarak bir de kanun ve düzen sorunu çıkmıştır.
İşçi Partisi hükûmeti kapitalizmin yarattığı sorunlara karşı yine aynı mantık içinde çözümler üretmenin derdinde. Böyle bir ikilemle garip metodolojiler kullanarak baş etmeye çalışıyorlar. Bunları sizlere anlatmaya çalışacağım. Ancak Starmerizm ideolojisi, Britanya’yı kuşatan krizlerin büyüklüğü ile başa çıkma konusundaki yetersizliği yansıtan bir projedir.
Şu anki Maliye Bakanı Rachel Reeves, Muhafazakâr selefi Jeremy Hunt’ın geride bıraktığı kamu maliyesindeki 22 milyar sterlinlik ‘kara deliği’ kapatmak için hükûmetinin yılda 28 milyar sterlinlik iklim yatırımı taahhüdünden vazgeçmesi gerektiğini ısrarla vurgulamaktadır.
Keir Starmer ise ilk konuşmalarından birinde şunları söylemiştir: “En geniş omuzlara sahip olanlar daha ağır yükü taşımalıdır.” Fakat bu açıklamanın hemen ardından Starmer’in Sözcüsü kurumlar vergisini mevcut oranda tutma kararlılığını yineledi. Yani sermayeyi ürkütecek bir adım atılamadı. Bunun dışında İşçi Partisi, yönetiminin ilk günlerinde kamu sektörü çalışanlarının bir bölümüyle ücret anlaşmaları yaparken, emeklilere yapılan kışlık yakıt ödemelerini de kesti. Maliye Bakanı Rachel Reeves’in önceki Muhafazakâr Hükûmet Maliyecilerinden bile daha acımasız davranarak kışlık yakıt ödemelerinde kesintiye gitmesi emeklilerin seçimler için nispeten önemsiz olduğu gerçeğinden kaynaklanıyor olabilir ancak bu hareket İşçi Partisi’nin kamuoyundaki konumuna herhangi bir fayda sağlamadı. İşçi Partisi’nin eski liderlerinden James Callaghan’ın siyasî taktiklerini yansıtan Keir Starmer ve Rachel Reeves’in gündemi, ‘kamu’ ve ‘özel’ arasındaki klasik ikilikleri kullanarak büyüme ve üretkenliği artırma kisvesi altında devletin gelecekteki ‘özel’ reformlarına hazırlık olarak kamu sektörü işgücünü yatıştırmak maksadını güttüğü açık. Böylece kamu çalışanlarına biraz nefes aldırılarak var olan ve oluşacak olan muhalefetin tazyik gücü azaltılmak istenmiştir.
Ayrıca Maliye Bakanı Reeves vergileri 40 milyar sterlin artırmayı, borçlanmayı ise bu yıl 40 milyar sterlin, gelecek yıl ise 39 milyar sterlin artırmayı plânlamakta. Veraset Vergisi’nde ise reform gündemde. Sonbahar bütçesi şimdiden İngiliz ekonomisini büyütmek için gerekli olan yıllık %4’lük artışın çok altında büyüme oranlarını yansıtmakta. Büyümenin ulaşılabilir ya da arzu edilir olup olmadığını bir tarafa bırakırsak, Hükûmet Kabinesi’nde büyümenin başka kaynaklarla sağlanabileceğine dair bir algı da var.
Sermayenin işlerini bozmak istemeyen, Hazine’yi üzmekten çekinen ancak büyümeyi artırmayı amaçlayan İşçi Partisi, İngiliz işçisinin sağlığı, enerjisi ve verimliliğiyle ise alışılmadık bir şekilde ilgilenmeye başladı. Barnsley Konsül’ünün Pathways to Work Komisyon Raporu’na göre, ekonomik olarak aktif olmayanların sayısı resmî olarak işsiz olanlardan 6 kat daha fazladır. Yıllık refah bütçesi şu anda 266.1 milyar sterlindir ve Malî Araştırmalar Enstitüsü, çalışma çağındaki bireyler için engellilik ve maluliyet yardımlarına yönelik harcamaların 2028-29’a kadar 15.4 milyar sterlin daha artacağını bildirmektedir.
Bunun ışığında, Çalışma ve Emeklilik Bakanlığı (DWP) hastalık yardımında yıllık 1.3 milyar sterlin değerinde kesinti yapmayı ve iş göremezlik değerlendirmesini korumayı taahhüt etti – bu da iş göremezlik yardımı alan 450.000 kişiden 2028 yılına kadar yılda 4.900 sterline kadar kesinti yapılacağı anlamına geliyor. Starmer’ın eski İşçi Partisi lideri Jeremy Corbin’e karşı yaptığı karşı devrimini takiben, bu aynı zamanda Corbynizmin harekete geçirebildiği politika radikalizminin altını oyma projesidir. Çünkü, İngiliz Sosyal Tutumlar Anketi’ne göre, son on yılda refah devletine yönelik olumlu görüşler artmış, refah harcamalarına destek yükselmiştir. Hükûmetteki Çalışma ve Emeklilik Bakanı Liz Kendall’ın “Bakanlığı bir sosyal yardım departmanı olmaktan çıkıp bir çalışma bakanlığı hâline getirme” yönündeki ısrarı ise ilginç.
Bunun yanı sıra İşçi Partisi işyerlerinde ücretsiz sağlık muayenesi yapılacağını duyurdu, yüksek kafeinli enerji içeceklerinin ve tek kullanımlık elektronik sigaraların yasaklanması fikrini ortaya attı, 16 yaşından küçüklere elektronik sigara ve abur cubur reklâmı yapılmasını yasakladı ve belediyelere okulların yakınında yeni fast-food satış yerlerini engelleme yetkisi verdi. NHS’ye yani Sağlık Bakanlığı’na günlük harcamalarda 22.6 milyar sterlin ve sermaye harcamalarında 3.1 milyar sterlinlik bir artış sağlanırken, Sağlık Bakanı Wes Streeting, özel sektörün artan varlığını içeren ve maddî olarak en iyi durumda olanların sağlık hizmetlerine erişimini ayrıcalıklı hâle getiren iki kademeli bir sistem olan “önce önleme” yaklaşımına geçileceğini açıkça belirtti. İşsizlere işe geri dönmeleri için kilo verdirici iğneler yapılacağı duyuruldu. Obezite ve işsizliğe karşı koyabilecek yeni tedaviler geliştirmek için büyük ilâç şirketleri ile işbirliğine gidilerek beş yıl sürecek bir çalışma kapsamında 3,000 obez hasta işe alınacak ve ilâçların üretkenliği artırıp artıramayacağı, daha fazla insanı işe geri döndürüp döndüremeyeceği araştırılacak. Görünüşe göre zenginler sağlık sisteminin nimetlerinden faydalanırken, toplumun çalışan kesimleri NHS’yi yani Sağlık Bakanlığı’nı giderek artan bir şekilde işgücü verimliliklerini artırmak için bir araç olarak görecekler.
Gelişmiş kapitalist ekonomilerde, yaşlanan, hastalanan ve küçülen nüfuslar norm hâline gelmekte, üretkenlik azalmakta ve ekonomik büyüme aleyhine ters rüzgârlar esmektedir. Sendika kesimlerinden gelen iyi dileklere rağmen, İşçi Partisi’nin çalışma, refah ve sağlık politikalarının sentezi, devletin zorlayıcı ve baskılayıcı politikalarını yansıtmaktadır. Starmer hükûmeti, egemen sınıfların işçileri üretken amaçlara yönlendirmek için nasıl bir mühendislik yaptığını ortaya koymaktadır. William Baumol’un “maliyet hastalığı” kavramının hâkim olduğu, ekonominin temellerinin büyük bir kısmının özelleştirilmiş bakım ve yeniden üretime dayanması nedeniyle verimlilik artışlarının marjinal olduğu bir hizmet ekonomisinde, bu hamlelerin başarılı olup olmayacağı ciddi bir şüphe konusudur.
Yeni bir Düzenleyici İnovasyon Ofisi kuran Starmer’in büyüme odaklı altyapı projeleri; rezervuarlar, hastaneler, okullar, demiryolları, Northern Powerhouse demiryolu, HS2’nin tamamlanması, Aşağı Thames geçişi ve Donald Trump destekçisi Stephen Schwarzman tarafından yönetilen bir özel sermaye şirketi tarafından finanse edilen ve kuzeydoğu İngiltere’ye 4.000 iş getiren 10 milyar sterlinlik bir yapay zekâ veri merkezinden oluşuyor. Bu, İşçi Partisi’nin rantiye dostu bir parti olarak, ne pahasına olursa olsun İngiltere’nin bina altyapısını yeniden canlandırmak için varlık yöneticilerini ve özel sektör yatırımlarını teşvik etme fikrine açıkça bağlı olan ana içgüdüsünü yansıtmaktadır. Starmer yeşil kuşağı koruma sözü vermiş olsa da, yeni kentler ve yılda 300.000 konut inşa etme vaadinin hem kahverengi hem de yeşil alanlara inşaat yapılmasını içereceği konusunda da net.
Konut inşası, savaş sonrası inşaatların yüksekliğine göre azalmış olsa da, her 2.25 kişiye bir konut düşmektedir. Nick Bano’ya göre, hızla artan kiralar, sanayi sonrası çağda, özel mülkiyeti ve kapitalistleşmeyi destekleyen politikalar ve yasalar tarafından mümkün kılınan, konut yardımı ile finanse edilen rantiye ve ev sahibi gücünün bir ürünüdür. Unutmamak gerekir ki devlet, ülkenin tahmini 63 milyar sterlinlik kira faturasının 23.4 milyar sterlinini ödüyor. Emlâk Geliştirme Sektörü, İşçi Partisi’nin konut inşasını artırma hedefini memnuniyetle karşılarken, düzenleyiciler ve sektörün önde gelenleri de önceliklerinin arzı kontrol etmek ve fiyatları yüksek tutmak olduğunu açıkça belirtiyor. Financial Times’a göre, özel satış için ev inşa eden en büyük yedi firma üretimlerini yaklaşık beşte bir oranında azaltarak ortalama satış fiyatlarını yüzde 2 oranında artırdı. Daha da kötüsü, en büyük ticarî konut inşaatçılarının hepsi plânlama izni verilmiş arazi stoklarını ellerinde tutuyor.
Düşük ücretler ve en alttakiler için yüksek risk üzerine kurulu bir ekonomide ev sahibi zenginliğinin çoğalmasını sağlayan bu düzenleme ile Starmerizm, hızlı hareket eden ve işleri düzelten ama dönüştürmeyen bir imaj çiziyor. Hükûmetin düzenlediği yatırım zirvesi bu amaçların ayrı bir göstergesi. Başbakan Starmer ve Maliye Bakanı Reeves, ülkenin altyapısını vergi teşvikleri ile özel şirketlere açmaya niyetli. Bunun dışında kamu altyapısından geriye kalanları varlıklara dönüştürmek, tüketici maliyetlerini yükseltmek ve her türlü kamu kontrolünü daha da azaltmak da gündemlerinde.
Starmerizm, göçmen işçiler arasında ise yasadışılık ve kayıt dışılık biçimlerini güçlendirerek ve aynı zamanda onları alenen insanlıktan çıkararak, onların yaşam koşullarını tahrip ederken, aynı zamanda daha geniş işgücü piyasasında güvencesizliği artırmaktadır. Ancak yoksulluğun etkilerinin de kontrol altına alınması gerekmektedir. Suç ve Polislik yasa tasarısı, hükûmetin polisin görünürlüğünü artırma, “ısrarcı yetişkin suçluları” şehir merkezlerinden men etme, daha fazla hapishane inşası ve mahkûmiyetin önündeki engelleri yıkma çabası olarak okunabilir. Bugün, suç oranı genel olarak sabit kalırken, Ulusal İstatistik Ofisi’ne göre, geçtiğimiz yıl sokak hırsızlığı %40, mağaza hırsızlığı ise %30 oranında artmıştır.
İşçi Partisi lideri Starmer, Siyonist İsrail Devleti’nin Gazze’ye yönelik yok edici saldırısını ve Lübnan ve İran’a yönelik yayılmacı emellerini defalarca savundu. Dışişleri Bakanı David Lammy, İsrail’e 30 ihracat lisansını askıya almasına rağmen, daha fazlasını askıya almayı reddetti –özellikle de İsrail’in Gazze’yi yok etmesinde kesinlikle etkili olan F-35 uçak parçaları bu gruptadır. Yeni hükûmetin 2020’ler boyunca askerî harcamaları %40 artırma ve Ukrayna’nın savaş çabalarına mevcut destek seviyelerini sürdürme vaadinden oluşan dış politika taahhütleri, ABD hegemonyasına olan inatçı hevesini ve yeniden silâhlanmaya doğru gidişini simgeliyor. Yine de, Maliye Bakanı Rachel Reeves, bir Çin casus skandalını savuşturarak Çin’den daha fazla yatırım çekmenin derdindedir. Donald Trump’ın ikinci dönem için seçilmesi ve ABD’den ithal edilen tüm mallara %20 gümrük vergisi getirmesi, Britanya gibi küresel tedarik zincirlerine açık bir ekonomiye büyük bir darbe vuracak ve Ulusal Ekonomik ve Sosyal Araştırma Enstitüsü’ne göre ekonomik büyümeyi %0,7 oranında düşürecektir.
Sonuç olarak, Starmerizm otoriter araçlarla yürütülen büyüme odaklı bir ekonomi vizyonu olsa da, Hazine’ye, rantçı sermayeye ve gerileyen dünya düzenine bağlılığı ile temayüz ediyor. Dünya büyük bir değişim hâlindedir. Eski neoliberal konsensüs tehlikede ve kendi çelişkileriyle boğuşuyor: ABD liderliğindeki dünya düzeninin çöküşü, tüm dünyada yaşam standartlarının düşmesi, iklim değişikliğinin giderek artan etkisi ve demografik gerileme bunlardan birkaçı. Britanya’nın ekonomik modeli sadece çökmekle kalmıyor, Thatcher, Blair ve ardından Cameron’ı iktidara taşıyan toplumsal sözleşme de çatırdıyor. Yüksek konut maliyetleri, artan faiz oranları ve demografik yaşlanma, neoliberal sosyal sözleşmenin temelini oluşturan ve milyonlarca insanın yaşlı ve sosyal bakımı, tüketimi ve çocuklarının geleceğini finanse etmek için kredi aldığı özelleştirilmiş refah devletini paramparça ediyor. Britanya’nın taşralaştırılması ruhuna uygun olarak, bu gidişat küresel bir tablonun göstergesi olmayabilir ancak –tüm gelişmiş kapitalist devletler arasında– Britanya bu durumla başa çıkmak için en az donanımlı olanıdır. Bütçe Sorumluluk Ofisi (OBR), ortaya çıkan bu eğilimlerin önümüzdeki 50 yıl içinde Britanya’nın borç dağını üçe katlayarak millî gelirin %270’inden fazlasına çıkaracağı konusunda uyarıyor.
Bu koşullar ve İşçi Partisi’nin bu koşullara verdiği yanıt, iktidarlarının gerçekte ne kadar zayıf olduğunu ortaya koymaktadır. Seçimler bize bir ipucu da verdi. Filistin yanlısı, kemer sıkma karşıtı beş bağımsız milletvekilinin yükselişi ve bu yeni parlamenterlerin, eski milletvekili Jonathan Ashworth gibi İşçi Partisi’nin önde gelen isimlerinden sürekli olarak gördükleri saldırılar Starmerizm için büyük bir utanç kaynağı. Yeşiller 40’a yakın seçim bölgesinde İşçi Partisi’nin gerisinde kalırken, çiftçi protestoları, Trump’ın seçilmesi ve basının bitmek bilmeyen ilgisiyle güçlenen Nigel Farage’ın Reform Partisi neredeyse 90 sandalye ile İşçi Partisi’ni takip ediyor. Starmerizm’in Britanya’yı rantiyeciliğe peşkeş çekmesi, göçmen düşmanlığı ve teknokratik rejim konusundaki içi boş ısrarı, Nigel Farage’a 2029’da Downing Street’e kimin gireceği konusunda söz sahibi olma yolunu açıyor.
İşçi Partisi’nin kriz yönetimi ise kimseyi memnun etmiyor. Doğal destekçi tabanının cebinden para alıyor, çiftçiler gibi sık sık karşı karşıya geldiği kesimleri düşmanlaştırıyor ve sermayenin kendisinden talep ettiği beklentilerin hiçbirini karşılayamıyor. Kısaca ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranamayan bir İşçi Partisi portresi var.
Jonas Marvin
28 Ocak 2025
Çeviri: Ergin Kurt