Jeremy Corbyn ve “Sol Popülizm” (2015-2019)
Miliband'in partiyi küçük düşüren yenilgisinin ardından Jeremy Corbyn, İşçi Partisi'ndeki sağ Blaircilikten kopmak adına, açıktan solcu olduğunu ilân eden bir zeminde aday olmaya niyetli olduğunu açıkladı. Corbyn, parti içi liderlik yarışını “o güne dek bir parti liderinin aldığı en büyük oyu alarak” kazandı.
NATO’dan çekilmek türünden önerileri askeri liderlerin sert eleştirisiyle karşılandı. Corbyn ile ilgili, onu olumsuz biri olarak gösteren, yalan haberler yapılmaya devam edildi. Londra Ekonomi Okulu’nun yaptığı bir araştırmaya göre Corbyn’in gerçek görüşlerini aktaran makalelerin onunla ilgili toplam makale içerisindeki oranı sadece yüzde 25’ti.
2016'da Brexit referandumunun yapıldığı sırada yürüttüğü kampanya çalışması esnasında bir süre tatile çıktı. Ünlü sosyalist, ayrıca AB’ye şüpheyle yaklaşan Tonn Benn türünden isimlerden övgüler alan Corbyn, süreç içerisinde partiye genç, üniversite mezunu ve kentli yeni çok sayıda kişiyi taşıdı. Tıpkı işçi sınıfı gibi bu kesim de 2008 ve 2011’deki yıkımdan ağır bir darbe almıştı, fakat işçi sınıfından farklı olan ilgili kesim, sosyal liberal görüşlere sahip, geleceğe dair umudu olan elitlerden oluşuyordu. Dolayısıyla bu elit kesim, Blaircilerden daha fazla sosyal liberal ama ekonomik açıdan onlardan daha solcuydu.
Bu anlamda İşçi Partisi’nin giderek daha fazla sosyal liberal olması ve daha önceleri AB’ye daha fazla entegre olma fikrini savunan Blairci partinin “AB’de kalalım” siyasetine dönük savunusu, esasen sadece finans elitlerinin ve Blaircilerin değil, Corbyn’in partiye taşıdığı o hevesli ve eğitimli elitlerin de sınıfsal çıkarlarının birer yansımasıydı. Her iki kesim de hareket serbestiyetini kendi hayrına görüyor, her ikisi de kendi kimliğini Britanyalı değil kozmopolit ve Avrupalı olarak tanımlıyordu.
Britanya nihayetinde ayrılma yönünde oy kullandığında Corbyn, referandumun sonucuna saygı duymaya karar verdi. Bu karar, Corbyn'in AB’de kalma siyasetine destek sunmaması sebebiyle gölge kabine üyesi 21 ismin istifa etmesine yol açtı. Neticede Corbyn, parti içerisinde güvenoyu için yapılan liderlik seçiminde 40 oy alırken, rakibi 172 oy aldı. Bu noktada Muhafazakâr Partili Başbakan David Cameron da -umulandan farklı bir sonuç çıktığı için- istifa etti; yerine Theresa May getirildi.
2016'da Corbyn'in tekrar kazanmayı başardığı bir liderlik seçimi daha yapıldı. Bunun nedeni, partiye yönelik genç seçmen akınıydı. Corbyn, daha sonra AB’den çekilme sürecini başlatmak için parlamentodaki parti üyelerinin Brexit oylamasına toplu olarak katılması emrini verdi, ancak 47 partili vekil bu karara karşı çıktı. Bu arada 2017 konsey seçimlerinde İşçi Partisi 400 meclis üyesi kaybetti.
Sonrasında Theresa May, “güçlü ve istikrarlı” bir hükümet kurmak için 2017'de erken genel seçim çağrısında bulundu. Seçimi kazandı ama herkesi şaşkına çeviren bir sonuç dâhilinde çoğunluğu elde edemedi çünkü Corbyn, sadece genç ve eğitimli seçmenlerin desteğini artırmakla kalmadı, aynı zamanda eskiden beri İşçi Partisi’ne oy veren ve Kızıl Duvar olarak anılan bölgelerde işçi desteğini de artırdı. Eğitimin ücretsiz olması, kamu sektöründe çalışanların ücretlerinin artırılması, ev fiyatlarının düşürülmesi, kemer sıkma politikasına son verilmesi, demiryollarının millileştirilmesi ve okul öğrencilerine ücretsiz öğle yemeği gibi politika önerileriyle sadece profesyonel sınıf ve üniversite eğitimi almış seçmene değil işçi sınıfına da hitap etmeyi bildi. Lakin bu süreçte SNP İskoçya’da zemin kaybetmiş olmasına rağmen Corbyn, bu bölgeye Blair'in 1997'de başardığı kadar girebilme imkânı bulamadı.
Corbyn, İşçi Partisi'nin Londra'daki performansını 45 sandalyeden 49 sandalyeye çıkarttı. Ülke genelinde aldığı yüzde 40'lık oy oranı (%9,6'lık bir sıçrama) ile 1997'den bu yana İşçi Partisi'nin sandalye ve seçim oylarındaki ilk kazanım oldu. Ama yine de kaybetti. Sadece bu da değil, Muhafazakârlar ülkenin ortasındaki şehirlerden ve Kızıl Duvar bölgelerinden yedi milletvekili çıkarmayı bildi. Nihayetinde Theresa May, Kuzey İrlanda’da faal olan Demokratik Birlikçi Parti (DUP) ile koalisyon hükümeti kurdu.
Ne var ki yaşanan antisemitizm skandalı, Brexit'i ya da sol politikalarının çoğunu destekleme fikrine karşı çıkan, Corbyn’e düşmanca yaklaşan parti içi kadim güç odaklarının faaliyetleri, ayrıca halktan destek görmeyen kültür politikaları ile birlikte Corbyn’e dönük destek seçim sonrasında iyice azaldı.
İşçi Partisi, bu süreçte Corbyn’e -AB ile çıkış anlaşmasının müzakere edilmesi sonrası seçmenlere AB ile yapılacak anlaşmayı kabul etme veya AB’de kalma imkânı sunacak- “ikinci referandum" önerisini desteklemesi çağrısında bulundu. Gelgelelim, Corbyn bu çağrıya şiddetle karşı çıktı fakat bir süre sonra İşçi Partisi konferans düzenledi ve bu konferansta bu öneriyi destekleyen bir önerge kabul edildi (Hatırlanacağı üzere, bu önergeye eğitimli ve hevesli elitler ile üyelerin çoğunluğunu teşkil eden Blairciler sınıf çıkarları gereği destek vermişlerdi.) Devamında “AB’de kalalım” diyen, bazı isyankâr milletvekilleri partiden ayrılıp ChangeUK grubunu kurdular.
Blaircilerle birlikte, ikinci referandumun en çok ses getiren destekçilerinden bazıları Guardian köşe yazarı Owen Jones ve -seçimini sınıfsal gerekçelere bağlı olarak yapan ve Brexit’i “kültür savaşı” olarak niteleyen- Novara Media yazarı Ash Sarkar’dı.
Blairciler ve Corbynciler aynı madalyonun iki yüzü idi. Madalyonun bir yüzünde “AB’de kalalım.” diyenlerin ekonomik çizgisi, diğer yüzünde aynı siyasetin kültür çizgisi kazılıydı (Bu durum esasen duyarcı kimlik politikasının sadece statükonun güçlenip sağlamlaşmasına katkı sunduğunu ortaya koyuyor.) Her iki çizgi de Kızıl Duvar bölgesindeki işçi seçmenin karşısında konum alıyordu çünkü işçi sınıfı söz konusu bölgede ağırlıklı olarak Brexit’ten yana oy kullandı. Zira Brexit, işçi sınıfına sadece göçmen akışını kontrol altına alma fırsatı sunmakla kalmıyor, aynı zamanda Corbyn’in, AB’nin hazırladığı Maastricht Anlaşması üzerinden eli kolu bağlanan politikalarının yürürlüğe konulması için gerekli zemini sağlıyordu.
Joseph Rowntree Vakfı'nın hazırladığı grafiğe bakıldığında, Brexit en fazla desteği düşük gelirli ailelerden, el işçilerinden, işsizlerden, üniversite mezunu olmayanlardan ve yaşlı seçmenden almış. Bu arada Brexit'e çoğunlukla yüksek gelirli kesimler, profesyonel sınıf, genç seçmenler ve üniversite mezunları karşı çıkmış.
Theresa May’in istifası ardından Boris Johnson başbakan olunca “Britanya’nın AB’den çıkış işini halledeceğini açıktan dile getirdi (Başbakan bir yandan da bölgesel eşitsizliği azaltacağını, Britanya yurtseverliğine destek sunacağını söyledi.) Ayrıca Brexit için seçime gidebileceğini beyan etti. Öte yandan medyada çok az ilgi gören, Brexit için sunduğu desteği çeken, parti içinden ağır bir dille eleştirilen, medyayı karşısına alan Corbyn 2019’da kenara itildi. Bu dönem, tarihe İşçi Partisi’nin 1935 yılından beri tanık olduğu en kötü performansın tecrübe edildiği dönem olarak geçti.
İlgili döneme ilişkin hatırda tutmamız gereken bir husus daha var. Bu dönemde Muhafazakârların elde ettiği zafere en çok da İşçi Partisi kitlesini bölen ve kimi şehirlerde Boris Johnson’ın kazanmasını sağlayan, başını Nigel Farage’ın çektiği yeni Reform Partisi’ne kayan Brexit yanlısı İşçi Partisi seçmeni katkıda bulundu.
Parti, 2019 seçiminde İskoçya’da ciddi güç kaybetti, Kuzeydoğu bölgesinde silindi, Kızıl Duvar denilen bölgede de yıkıma uğradı. Parti, ayrıca orta bölgedeki şehirlerde de ciddi oy kaybetti. Seçimde İşçi Partisi sadece 202 koltuk kazandı. SNP 48 koltuk elde etti. Bunun sonucunda Boris Johnson 365 koltukla mecliste çoğunluğu elde etti. Buna karşılık Corbyn Londra’da 49 koltuğu korumayı bildi. Bu gelişme, bir yandan da parti içerisinde yeni bir gruplaşmanın ortaya çıktığının deliliydi. Neticede Corbyn, utanç içerisinde hazırladığı istifa mektubunu partisine sundu.
Keir Starmer ve Statükocu Siyaset (2019-günümüz)
Corbyn'in yıkıcı sonuçlar doğuran yenilgisinin ardından, insanların toplumsal politikalarda daha çok, ekonomi politikalarında daha az güdülen aşırı sol siyasetin yol açtığı sapmayı ortadan kaldıracağını umduğu Keir Starmer, İşçi Partisi başkanı seçildi. Corbyn döneminde partinin ekonomi politikaları halktan destek görse de Brexit, iç çekişmeler, kültürel meseleler ve Corbyn'in kendi popülerliği partiye ciddi bir oy getirmedi.
Peki Starmer ne yaptı? Starmer, mali kısıtlama politikası önerisiyle halkın desteğinden uzak olan Blairci ekonomiye geri dönüş yaptı (Merkez sağ partinin bütçede açığa yol açacak harcamalara destek verdiği dönemde merkez sol parti mali kısıtlama önerisinde bulunuyordu.) Bir yandan da Starmer -Corbyn döneminde tabu olarak görülen- Britanya yurtseverliğine destek vermek ama bir yandan da “Siyahların Hayatı Önemlidir” türünden radikal örgütlere destek vermek gibi birbiriyle çelişen politikaları benimsedi. İstemeye istemeye ılımlı ve ilerici kesimlerin gönlünü almak zorunda kalan Starmer, halkçı ekonomi politikalarını terk etme yönünde kimi sinyaller verdi. İkinci referandumun en önemli destekçilerinden biri olan Starmer, Koronavirüs’ün Britanya’yı kasıp kavurduğu dönemde arkasındaki desteği önemli oranda yitirdi.
Asıl kötü olansa sözde işçi sınıfının partisi olan İşçi Partisi’nin arkasındaki işçi desteği, zamanla sınıfın Muhafazakâr Parti’ye kaymasıyla birlikte iyice azaldı.
Partiye son darbeyi Kızıl Duvar bölgesinde yer alan Hartlepool'da 6 Mayıs günü yapılan seçim indirdi. Burası Corbyn'in bile elinde tutmayı bildiği bir kaleydi. Esasen Ed Miliband’e kıyasla bu kasabadaki oy oranını artırmış olan Starmer, ancak yüzde 29 oy alırken Muhafazakâr Parti’nin oyu yüzde 52’ye çıktı.
Ayrıca son dönemde sağlık emekçileri arasında yapılan anketler, bu kesimin artık yüzünü Muhafazakâr Parti’ye çevirdiğini ortaya koyuyor. İşçi Partisi’nin oluşturduğu Ulusal Sağlık Sistemi’ne bağlı çalışan emekçiler bugün sağa örgütleniyorlar. Bu emekçilerin yüzde 82’si 2019 seçiminde İşçi Partisi’ne oy vermişti. Gelgelelim iki yıldan az bir zaman içerisinde bu kesim içerisinde Muhafazakâr Parti’nin oyu yüzde 42’ye çıktı.
“Ne Yapmalı?”
İşçi Partisi artık işçi sınıfının partisi değil. Kendisine geleceğe uzanan bir yol çizmeden önce bu gerçeği kabul etmelidir. Şu anda İşçi Partisi'nin seçmen tabanı, ülkelerinden nefret eden sosyal liberal, üniversite eğitimi almış ve profesyonel sınıfa mensup kentli seçmenlerden oluşuyor. Kendilerini İngiliz vatandaşı olmaktan ziyade küresel vatandaş olarak görüyorlar, kültür politikaları alt ve orta sınıf İngilizlerle çelişiyor, sınıfsal konumları uyarınca geliştirdikleri ekonomi politikaları, en iyi ihtimalle işçilerin önüne kırıntıları atmayı vaat ediyor.
Esasen genel manzara, insanların size inandırmak istediğinden daha da basit: İşçi sınıfını veya Britanya halkını hakir görüyorsanız, onu küçümsüyorsanız, onların oyunu alamazsınız. Demek ki Yeni İşçi Partisi’nin mezarına toprak atılmalı. Ed Miliband, Jeremy Corbyn ve Keir Starmer’ın bu partinin gerçekte zerre hükmü ve karşılığı bulunmayan evlatları olduğu görülmeli. Bu tür bir siyasetin maddi koşulları ortadan kalktı, artık neoliberal dönem sonrasını kucaklayacak yeni bir konsensüse ihtiyaç var.
Kültürel açıdan muhafazakâr ve ekonomik olarak sosyalist olan, İşçi Partisi içinde faaliyet yürüten Mavi İşçi Partisi isimli baskı grubu, partide bunu tercih etmesi hâlinde, kendisine yol açma imkânına sahip. Şu an kurumsal destekten mahrum olan grubun vizyonunu Lordlar Kamarası içerisinde sadece bir isim (Maurice Glasman) destekliyor.
Özetle, İşçi Partisi'nin kültür ve ekonomi politikaları ile profesyonel sınıf yerine işçi sınıfına hitap edebilmesi, onun desteğini alabilmesi için partinin köklü bir değişime uğraması gerekiyor, aksi takdirde partiye dönük ilgi tümüyle ortadan kalkacak, sınıfla arasındaki bağlar hepten kopacak. Ya parti son kez kurtarılacak ya da yeni bir parti kurmak için o feshedilecek. Görünen o ki zaten statüko, partinin ölümüne uzanan yolu açmakla meşgul.
-yazı dizisi sonu-
Alexei Arora
7 Mayıs 2021
İngiltere İşçi Partisi İşçi Sınıfını Nasıl Kaybetti? - I -