Loading...

İşçi Sınıfı Hareketi ve Bürokrasi Sorunu (I)


İşçi hareketindeki bürokrasi sorunu, kabaca işçi örgütlerinin bir aygıt sorunudur. Örgütlerdeki sürekli görevliler ve orta ya da üst kademedeki idarî görevleri giderek ellerinde toplayan küçük burjuva aydınları sorunu olarak karşımıza çıkar.

İşçi örgütleri, marjinal gruplar hâlinde kaldığı müddetçe aygıt yoktur. Sürekli görevliler olmadığı için de sorunun ortaya çıkması olanaksızdır. Ne var ki bu sürekli görevliler ve memurlar aygıtı yaratılmadıkça da işçi hareketinin gelişmesi ve sendikal ya da siyasî kitle örgütlerinin ortaya çıkması mümkün değildir. Aygıtın varlığı ise potansiyel olarak bürokratlaşma tehlikesini içerir. O hâlde daha başlangıçtan itibaren bürokrasi olgusunun en derin köklerinden biri işin içine girmektedir: kapitalist toplumda iş bölümü.

Kapitalist toplumda iş bölümü, proleterlerde kol emeği ile kafa emeğinin ayrılmasıyla oluşur; kültür üretimi öteki sosyal sınıflara özgülenmesi şeklinde oluşur. Fiziksel açıdan, günün büyük bölümünde yapılan yorucu çalışma, işçi sınıfının aklî bilimlerin ileri düzeyine ulaşmasına ya da sürekli sosyal ve siyasî faaliyet yürütmesine izin vermez. İşçi hareketinin gelişmesi, uzmanlaşmış bilgileri, işçi sınıfının bu az gelişmişlik durumunun yarattığı boşlukların doldurulmasında gerekli olan ve sınıf mücadelesinin sürdürülmesi açısından, ister istemez, vazgeçilmez olan görevlilerin ve bir aygıtın oluşturulmasını zorunlu kılar.

En genel biçimiyle bürokrasinin, uzmanlaşmadan doğduğu söylenebilir. Bazı kişilerin, profesyonel olarak işçi sınıfı politikacılığı ve sendikacılığı yapmaya başladıkları anda, potansiyel olarak bürokrasinin ve bürokratizmin gelişme olasılığı var demektir.

Bu uzmanlaşma, meta üretiminin hâkim olduğu bir toplumda, daha derin bir düzeyde fetişizm ve şeyleştirme (yabancılaşma) olguları yaratır. Görevlerin aşırı ölçüde farklılaşmasına dayalı, işçilerin yaşamı boyunca aynı hareketleri tekrarladıkları bir toplumda, işçinin davranışında da bunun ideolojik yansıması görülür. Faaliyetlerini başlı başına bir amaç olarak görmeye başlarlar ve toplumu bütün olarak kavramaları olanaksızlaşır. Aynı şekilde başlangıçta araç olarak görülen örgütsel yapılar da sürekli görevliler tarafından amaç olarak görülmeye başlanır.

İşçi Devletlerinin Bürokratlaşması

Geçiş döneminde işçi devletlerinin (proletarya diktatörlüğü) bürokratlaşmasında üç aşamalı bir süreç görülür:

1) Önce sadece, teslim alınan devlet aygıtı içindeki iktidar tekelinden gelen otorite ayrıcalıkları ve siyasî avantajlar elde edilmesi,

2) Sonra, özellikle geri kalmış bir ülkede, maddî alanda olduğu kadar kültürel alanda da bürokratik ayrıcalıkların doğuşu,

3) Son olarak da, yönetimin artık bu olguya karşı direnmediği, bilinçli olarak onu kabul ettiği, onunla bütünleştiği, itici gücü hâline geldiği ve ayrıcalıklarını artırmaya çalıştığı bürokratik yozlaşma.

Marx, tarihsel deneylerin fazla olmayışından ötürü bürokratlaşma sorununun bütün görünümlerini kesin bir biçimde anlayamadı. Yine de birkaç ay süren Paris Komünü deneyiminden iki kural çıkardı:

1) Maddî ayrıcalıklara ve aşırı ücret farklılıklarına karşı mücadele.

Özellikle işçi devletinin siyasî görevlileri, kalifiye bir işçinin ücretinden yüksek ücretler almamalıdır. Marx, bu tedbirin amacının kariyerizmi, yani kamu görevlerine bir sosyal ve kişisel ilerleme aracı olarak yaklaşılmasını önlemek olduğunu belirtmiştir.

2) Her kademedeki görevlilerin seçimle işbaşına gelmesi ve her zaman seçmenler tarafından görevden alınabilmesi, bu hakkın soyut ve sözde kalmaması için bağlayıcı kullarla korunma.

Bu saptama Lenin tarafından düşünülen, görevlilerin sürekli değiştirilmesi kuralı ile tamamlanabilir. Bu kural, sınıflar ortadan kalkıp ve her yurttaş idarî görevlerin yürütülmesinde somut deney kazanırken devletin giderek yok olmasını kolaylaştıracaktır.

Sorunun devrimci Marksist çözümü Leninist parti teorisinde bulunmaktadır. Bu çözüm, işçi sınıfı hareketindeki bürokratlaşma eğiliminin nesnel tabiatının açık ve seçik olarak kavranmasına dayalıdır ve harekete, bu eğilimle başarılı bir şekilde mücadele etmek için gerekli olan araçları vermektedir.

Lenin’in parti teorisi ilk kez Ne Yapmalı?’da geliştirildi, ama Rus işçi hareketi 1905 Devrimi sırasında büyük çapta bir kitle hareketinin ilk devrimci deneyini geçirdikten sonra Lenin görüşlerini derinleştirdi. Leninist parti teorisine göre, öncü müfrezelerin ve ancak küçük azınlık partisi olabilecek olan öncü partilerin gerekliliğini kavramak gerekir. Aynı zamanda öncü müfrezenin kendini yığınların yerine koymaksızın ve sadece yığınların gerçekleştirebileceği görevleri kendi üzerine yüklenmeksizin yığınlarla bütünleşmesi şarttır. Proletaryanın kurtuluşunun ancak kendisinin eseri olacağı tezi ne teoride ne de pratikte, devrimci partinin proletaryayı kurtarmakla ve işçi devletini proletaryanın adına, önce onun adına ve belli tarihsel durumlarda ona karşı kurmakla yükümlü olduğu teziyle değiştirilmemelidir. Öncüyle yığınlar arasındaki diyalektikte ve devrimci partinin proleter kitlesiyle olan ilişkilerinin kavranılmasında, bazı tarihsel görevlerin ancak proletaryanın çoğunluğunun bilinçli desteği sayesinde gerçekleşebileceği olgusu vurgulanmalıdır.

Gerçek Leninist parti teorisi, bu diyalektiğin bir bütün olarak kavranılmasında yatar. Bundan da belli bir örgütlenme biçimi ve profesyonel devrimciler sorununa belli bir bakış tarzı çıkar.  Devrimcilerin işçi sınıfından kopmamaları gerekir; bu bürokratlaşma tehlikesinden de önce zaten onların örtük vaziyette anarşistleşme veya liberalleşmemeleri için şarttır; fabrikaya dönebilmelidirler. Böylece onların yaşadıkları deneyi başka proleterlerin yaşamalarına olanak sağlanmış olacaktır. Bu da öncü ile sınıf arasında tam bir taze kan dolaşımı sağlayacaktır.

Kapitalizmden sosyalizme geçiş dönemindeki işçi devletleri için de aynı şey söz konusudur. Geri kalmış ve tecrit olmuş bir toplumda şekilsizleşme eğilimi kaçınılmazdır. Ama kaçınılmaz olmayan şey bu eğilimin yozlaşmaya dönüşmesidir. Bu şartlarda öznel etkenin rolü yine belirleyici olmaktadır. Eğer devrimci öncü, bürokratlaşma tehlikesinin bilincindeyse, bununla her düzeyde mücadele edecektir. Devletin siyasî örgütlenişi düzeyinde, işçi demokrasisi ve çalışanların devlet yönetimine katılış biçimlerini artıracak, uluslararası düzeyde proleter devrimin tecrit olmuşluğunu kırmak için devrimin yayılmasını kolaylaştıracak, ekonomik düzeyde, birikim işlevinin üretim işlevinden köklü olarak ayrılmasından ve toplumsal artı-ürün üzerindeki denetimin işçi sınıfının elinden alınmasından ne pahasına olursa olsun kaçınacaktır.

İşçi sınıfının nitel ve nicel açıdan güçlenmesi ve ekonominin işçiler tarafından demokratik merkeziyetçi bir plân çerçevesinde yönetilmesi bu sorunun tek tarihsel cevabıdır.

–devam edecek–

Ahmet Hulusi Kırım

15 Ocak 2025

İlk olarak Son Haber’de yayımlanmıştır.