Loading...

İskoçya’nın Nefret Dolu “Nefret Suçu” Yasası


Takdim

Aşağıda okuyacağınız metin, 2021’de İskoç Parlamentosu tarafından kabul edilen ve 1 Nisan 2024’te yürürlüğe giren “Nefret Suçu ve Kamu Düzeni Yasası” ile ilgili olup, İngiliz felsefeci Kathleen Stock’un kaleminden çıkmıştır.

Stock, Sussex Üniversitesi’nde 2021 yılına kadar felsefe profesörü olarak görev yapmış bir yazardır. Özellikle cinsiyet kimliği ve trans bireylerin hakları konularında yaptığı çalışmalarla tanınan Stock, yasanın getirdiği uygulamaları ve toplumdaki etkilerini analiz ederken ironik bir üslup kullanıyor.

Stock’un makalesi, yasanın getirdiği düzenlemeleri sorgularken, toplumun farklı kesimlerinin tepkilerini ve endişelerini de değerlendiriyor. Özellikle ifade özgürlüğü ve adalet gibi temel prensiplerin nasıl etkilendiğini tartışıyor ve yasanın belirsizliklerini ve muğlaklıklarını vurguluyor.

İskoçya’da gündem oluşturan bu önemli yasal düzenlemenin etkilerini inceleyen bu makale, Stock’un eleştirel bakış açısıyla kaleme alınmış önemli bir analiz sunuyor.

Selvi Yüzbaşıoğlu

23 Nisan 2024

İskoçya’nın Nefret Dolu “Nefret Suçu” Yasası: Sıradan Vatandaşlar Küçümseniyor

Eğer İskoç devletine inanılacak olursa, sıradan İskoçlar şu anda nefretten köpürüyorlar. İskoçya Polisi, haliyle sadece dışarıdan bakan birinin nefret algısına dayanan “suç teşkil etmeyen nefret olaylarını” fişlemeye başladı bile. Ancak bu kuzey sınırlarımızdaki nefret dalgasını durdurmak için yeterli olmadı. Bu nedenle pazartesi günü, ırk, yaş, engellilik, din ve transseksüel kimliği de dâhil olmak üzere korunan özelliklere yönelik nefretin “kışkırtılmasını” suç hâline getirmeyi amaçlayan Nefret Suçu ve Kamu Düzeni Yasası yürürlüğe girecek.

Dahası da var. Nefret suçlarına maruz kalan ancak doğrudan polise konuşmaktan çekinen kurbanlar için getirildiği söylenen bu uygulama ile artık nefret suçu suçlamaları için Glasgow’da seks oyuncakları satan bir dükkânın da aralarında bulunduğu “tarafsız ihbar merkezleri” kurulacak. Hem sevmediğiniz birini ispiyonlayın hem de aynı anda bir dildo alın; modern hayat harika, değil mi?

Yasaya insanlara çocuk muamelesi yapan ve alay konusu olan bir kampanya eşlik ediyor. Kampanyanın maskotu Susam Sokağı karakterlerine benzeyen kırmızı renkli bir “Nefret Canavarı.” Bu canavar, güya “kimi insanların bir şeylere öfkelenip sırf kendilerinin onlardan daha iyi olduğunu göstermek istedikleri için olan bitenin acısını başkalarından çıkardıkları, başka bir deyişle nefret suçu işledikleri zamanki ruh hâlini” temsil ediyor. Bu muğlak tanımlamaya göre Nefret Canavarı’nı ilk gördüğümde sanırım ben de (en azından muhayyilemde) nefret suçu işlemiş oldum; hem Canavar’a hem de onu hangi belletmen kılıklı bağnaz herif icat ettiyse ona karşı.

Ancak herkes aynı görüşte değil. Başbakan Hamza Yusuf, bu soytarılığın ve onun evlerde bile uygulanmasının destekçisi. Başbakan suç teşkil etmeyen nefret olaylarının fişlenmesinin polise nefretin nerelerde uç verdiği hakkında bir fikir verebileceğini düşünüyor. Belki de Taggart’taki[1] gibi bir polis karakolu vardır aklında, hani şu asık suratlı polislerin J.K. Rowling’in[2] evinin bulunduğu bir duvar haritasına kırmızı iğneler yerleştirdiği karakol.

İskoçya’da İngiliz bir ailenin çocuğu olarak büyüdüğüm için, hayatımın çeşitli dönemlerinde nefretin nasıl yükselebildiğine tanık oldum; ancak garip bir şekilde, bu politika savunulurken İngilizlere karşı nefretten pek söz edilmiyor. Bunun yerine, daha revaçta olan kurbanlara odaklanılıyor. Bırakın içlerinden birine zulmedecek kadar olumsuz duyguyu bir araya getirmiş olmayı başarmayı, ikilik dışı (non-binary) bir kişinin gerçekte ne olduğunu bilmiyor bile olabilirsiniz ama İskoç hükümetine göre bu tür insanlar tasarıya özel olarak dâhil edilmelerini haklı çıkaracak kadar tehdit altındalar. Ayrıca transseksüel kimlik tanımına karşı cinsin giydiği elbiseleri giyen (cross-dressing) kişiler de dâhil edilmiş: pantolon giyen birçok İskoç kadın için iyi haber, yoksa bunun dışında yasada cinsiyetin korunan bir özellik olarak belirtilmemiş olması nedeniyle kadınlar pek fazla dikkate alınmıyor.

“Cinsiyetin Korunan Bir Özellik Olarak Belirtilmemiş Olması Nedeniyle Kadınlar Pek Fazla Dikkate Alınmıyor.”

Aynı zamanda, politika yapıcılara göre patlamaya hazır olduğu iddia edilen başka bir sosyal bomba da nüfusun %0,018’ini oluşturan ve cinsiyet özelliklerinde farklılıklar gösteren kişilere yönelik geniş çaplı hoşnutsuzluk. Halk arasında “interseks” olarak bilinen bu kişilere, yeni yasaya göre özel koruma sağlanacak. Biraz şüpheci olsak, yasanın birçok yönünün ülkenin gerçek sorunlarından başka yerlere bakmamızı sağlamaya yönelik olduğu sonucuna varacağız.

Hatta bütün bunların fakirleri ya da St. Andrews Üniversitesi’ne[3] gitmemiş olanları hırpalamaya yönelik gizli bir plânın parçası olduğunu düşünmek işten bile değil. Zira “Nefreti Beslemeyin” kampanyasının bir yönü buna vurgu yapıyor. Söz konusu yön şu: kampanya “nefret suçu işlemeye en yatkın olanlar” onlar olduklarından “18-30 yaş arası genç erkekler”e odaklanıyor. Bize sosyal olarak dışlanmış topluluklardan gelen ve akranlarının etkisi altında olan, beyaz erkekler olmakla ilgili fikirlerine ek olarak bir de sosyal ve ekonomik olarak dezavantajlı olmaları kendilerinde köklü bazı duygulara yol açmış bulunan kişilere karşı tetikte olmamız söyleniyor. Başka bir deyişle, eğer genç beyaz bir erkekseniz akranlarınızın etkisi altında kalmanız kötüdür (ama büyük kızıl bir kuklanın etkisi altında kalmanızda sorun yok), ayrıca yoksulluğunuz ve sosyal dışlanmışlığınız artık birer “duygu”ya indirgenmiştir. Yine de öyle anlaşılıyor ki, İskoç egemen sınıfları bazı duyguları diğerlerinden daha çok ciddiye alıyor.

Birçok yorumcu, yasanın tamamının ya fiilî cezai yaptırımlar yoluyla ya da polis ve diğerlerinin yasayı yanlış yorumlaması nedeniyle meşru ifade özgürlüğünü engelleyeceğinden endişe ediyor, ayrıca ister geleneksel din olsun isterse transaktivist dini, din eleştirisinin de engelleneceği endişeleri var. Ancak genellikle boş gözlerle bakan bir siyasî zümreye eşitlik politikaları vaaz ederek geçinen tatlı dilli “kim olursan ol gel”ci çevre herkese derin bir nefes alıp rahatlamalarını ve gevşemelerini önerdi. Zira İskoçya’daki Eşitlik Ağı’nın[4] CEO’su Rebecca Crowther, Sky News’e yatıştırıcı bir şekilde şunları söylemişti: “Bu yasanın işi internette benim katılmadığım, sizin katılmadığınız, beni veya toplumdaki diğer insanları rahatsız edebilecek sözleri tespit etmek değil... Bu yasanın karşı çıktığı şey ifade özgürlüğünün istismar edici, korku ve paniğe neden olabilecek ve aynı zamanda nefreti körükleyen ya da insanları bu nefretle hareket etmeye teşvik eden bir şeye dönüşmesidir.” Bu arada Yusuf’un kendisi de, polisin sırf birinin başına çorap örmek için yapılan şikâyetlerin ötesine bakacağına “güveninin tam” olduğunu ifade etti.

Ancak bu basmakalıp yanıtın açıkça göz ardı ettiği bir husus var: toplumsal normlar değiştikçe, insanların hoşa gitmeyen ve üzücü olan ile gerçekten nefret dolu ve taciz edici olan arasında ayrım yapması giderek zorlaşıyor. Mevcut durumun bir ironisi şu ki pek çok kişi biyolojinin sosyal olarak inşa edildiğini ancak nefretin doğal ve sabit olduğunu düşünüyor. Aslında, belirli bir duygunun uygun ifadesi en azından kısmen kültürel olarak belirlenir ve günümüzde nefret kategorisinin kapsamı eskisinden çok daha geniş görünüyor. Eskiden nefretin varlığı, bizden farklı olanlara karşı rastgele görünen şiddet patlamaları ve saldırgan hakaretlerle ifade edilirdi. Ancak günümüz İskoçya’sında “Bir insanın kendisini ‘non-binary’ olarak tanımlaması olsa olsa kendisini kedi olarak tanımlaması kadar geçerlidir,” sözünden nefret sezilebildiği anlaşılıyor (Muhafazakâr Parti Milletvekili Murdo Fraser’a ait olan bu sözü polis suç teşkil etmeyen bir nefret olayı olarak fişledi, milletvekili ise bu kararı mahkemeye taşımaya hazırlanıyor).

Yasa lafzen bu sorunu “makul bir kişinin” ne düşüneceğine atıfta bulunarak çözmeye çalışmaktadır. Buna göre, halkı kışkırtıcı nitelikteki suçun oluşması ya birinin “makul bir kişinin tehditkâr ya da mütecaviz olduğunu düşüneceği türden bir davranış sergilemesi” ya da “birine makul bir kişinin tehditkâr ya da mütecaviz olduğunu düşüneceği türden bir materyali iletmesi” (ve böylece koruma altındaki bir gruba yönelik nefreti kışkırtmayı hedeflemesi) şartlarının varlığına bağlıdır.

Bu ifadede, İskoç aydınlanmasının ve onun duyguların daha nesnel bir akılcılıkla dengelenmesine verdiği önemin memnun edici bir izdüşümü bulunmaktadır. Örneğin, David Hume, ahlâkî değerlendirmelerin aslında aklî değil duygusal bir mesele olduğunu düşünse de, yine de “sabit ve evrensel bakış açılarının” önemini vurgulamıştır. Bu, başkalarının duygularına sadece körü körüne sempati göstermek yerine, aynı zamanda önyargıdan ve taraftarlıktan kaçınmak için rasyonel bir düşünce süreci uygulamamız gerektiği anlamına gelir. Öte yandan, ahlâkî konularda yine ünlü bir sentimentalist olan Adam Smith, başkalarının duygularını muhayyilede tekrar oluşturmaya çok önem atfetmekle beraber bu duyguların onaylanması ya da onaylanmamasına yönelik çok daha ustalıklı hüküm verebilmek için daha mesafeli bir “tarafsız gözlemci” perspektifi edinilmesine de vurgu yapmıştır.

Hume ve Smith, ayrıca bir kişinin duygusal tepkisinin uygun olup olmadığına mantıklı bir şekilde karar verebilmeniz için önce o kişinin neden öfkelendiği hakkında yeterince bilgiye sahip olmanız gerektiğini belirtirler. Ancak günümüzde, ortalama bir insanın “tahkir” veya “nefret” algısında tam da bu türden bir bilgi eksiktir. Bunun yerine, birçok insan, eskiden normal bir söylemin standart özellikleri olarak görülen şeylerin (belli değerlere yönelik şüphecilik, orta sınıfın konuşma kodlarından habersizlik, ilerici amentülere dönük itiraz vs.) varlığını hiç sorgusuz nefret dolu bir tutum olarak görmek ve buna dayanarak en yakındaki tarafsız ihbar merkezine koşmak üzere toplumsal olarak koşullandırılmış durumda.

Makul bir insan, bunların hiçbirini kabul etmezdi ancak yine de İskoçya’da inanılmaz derece öngörüsüz ve yasakçı önlemler, kendini beğenmiş yaratıcıları tarafından şaşırtıcı bir küçümseme ile teşvik edilmeye devam ediyor. Başka bir deyişle etrafta öyle insanların olmadığı düşünülürse, makul bir insanın ne düşüneceğine dair bir fikir yürütmenin bir anlamı yok. Muhtemelen hepsi J.K. Rowling’i eşcinselliğin moda olduğunu söylediği için şikâyet etmek üzere seks dükkânına gitmişlerdir. İnsanın asıl bu insanların bizden nefret ettiğini söyleyeceği geliyor.

Kathleen Stock

1 Nisan 2024

Kaynak

Dipnotlar:

[1] Taggart: İskoç polisiye televizyon dizisidir. 1983 yılında başlayan dizi, Glasgow’daki cinayetleri ve diğer suçları araştıran bir dedektif ekibini konu almaktadır. Dizi, Glasgow’da geçen suç hikâyeleri ve karmaşık karakter ilişkileriyle ünlüdür. –çn.

[2] J.K. Rowling: Harry Potter serisi ile tanınan İngiliz yazar. Edinburgh’da yaşayan Rowling, aralarında hüküm giymiş mahkûmlar, trans aktivistler ve diğer tanınmış kişilerin de bulunduğu çok sayıda trans kadını erkek olarak tanımladı. Rowling, yeni yasanın yürürlüğe girdiği gün X’te yaptığı paylaşımda şunları yazdı: “İskoç yasa koyucular, kadın düşmanı ya da fırsatçı bir şekilde de olsa, kadınlık fikirlerini icra eden erkeklerin duygularına, gerçek kadınların ve kız çocuklarının hak ve özgürlüklerinden daha fazla değer vermiş görünüyorlar. (…) Bir erkeğe erkek dememize izin verilmediği sürece, kadınlara ve kız çocuklarına karşı işlenen şiddet ve cinsel şiddet gerçeğini doğru bir şekilde tanımlamak veya ele almak ya da kadın ve kız çocuklarının haklarına yönelik mevcut saldırıyı ele almak mümkün değildir. (…) Biyolojik cinsiyetin doğru bir şekilde tanımlanması suç olarak kabul edilirse İskoçya’da ifade ve inanç özgürlüğü sona erer.” Rowling bir dizi sosyal medya paylaşımıyla İskoçya’nın yeni nefret suçu yasasına meydan okudu ve polisi bir suç işlediğine inanmaları hâlinde kendisini tutuklamaya davet etti. İskoç Emniyeti, şikâyetlerin alındığını ancak herhangi bir işlem yapılmayacağını açıkladı. –çn.

[3] St. Andrews Üniversitesi, İskoçya’da bulunan köklü ve saygın bir üniversitedir. 1413 yılında kurulmuş olup, İngiltere’deki Oxbridge (Oxford ve Cambridge) üniversiteleriyle birlikte Birleşik Krallık’ın en eski ve en prestijli üniversitelerinden biridir. –çn.

[4] İskoçya’da eşitlik ve insan hakları konularında çalışan bir organizasyondur. İskoçya’da farklı topluluklara mensup insanlar arasında eşitlik, adalet ve insan haklarına dayalı bir toplumun gelişimine katkıda bulunmayı amaçlar. Bu ağ, cinsiyet, cinsel yönelim, ırk, din, engellilik ve yaş gibi çeşitli ayrımcılık türleriyle mücadele eder. Ayrıca LGBT+ hakları, ırksal eşitlik, engellilik hakları gibi konularda savunuculuk yapar ve toplumu bu konularda farkındalık ve eğitimle destekler. –çn.