Bugüne kadar, İslâm’ın devrimci potansiyeli sözüm ona “sosyalist” çevreler tarafından ya görmezden gelindi ya da bütünüyle inkâr edildi. Milyarlarca insanın sahip olduğu bir inanç, gericiliğin yerel bir tezahüründen öte bir şey olarak ele alınmadı. Ancak tarihsel deneyim bütün bu iddiaları yanlışlar niteliktedir.
Tarih bize göstermiştir ki, İslâm, Orta Doğu halkları ve dahasının mücadele sancağı olmuştur. Emperyalist düzenin baskısı altında ezilen milletler yüzünü köklerine, onları tek bayrak altında toplayan İslâm’a dönmüşlerdir. Emperyalizmden bağımsızlık ve burjuva diktatörlerden kurtulma arzusunda olan bu kendiliğinden hareketler, her ne kadar yabancı istihbarat örgütleri tarafından yolundan saptırılsa da burada görmezden gelinemeyecek bir toplumsal isyan vardır. Aslolan, bu isyanın karakterini, kitlelerin eşitlik taleplerini yakarmak için neden İslâm sancağını omuzlamayı tercih ettiklerini anlamaktır.
Selefizm özelinde sisteme olan bu nefret ve kinden, İslâm’ın feodal tahrifi olan tarikatlar da payını almıştır.
Bütün bunları emperyalist kuklası sözde İslâmcı fakat özde terörist olan yapıları övmek için yazmıyorum. Kabul etmemiz gerekiyor ki bu gruplar kitleler arasında hızla büyüdü ve toplumsal düzeyde destek gördü. Benim sorguladığım, sadece milyonların bu sempatilerinin arkasında yatanın ne olduğudur ve ben burada insanların adalet aradıklarını görüyorum.
Bu yazımda İslâm ile Sosyalizm arasında hiçbir çelişkinin olmadığını, aksine bu ikisinin birbirini tamamladığını kanıtlayacağım. Varacağımız sonuç şudur ki, İslâm’ı devrimci köklerine geri götürmemiz, onu restore etmemiz gerekiyor.
İslâm Devrimcidir
İslâm, her semavi din gibi kendi zamanının devrimci ve ilerletici gücüdür. Hz. Muhammed, mücadelesini Arap köle sahiplerine, onların baskı ve zulmüne karşı vermiş büyük bir devrimcidir:
“(Cehennemin) üzerinde 19 vardır.” (74:30)
Kur’an’daki bu âyet cehennemi yöneten görevlilerin sayısını vermektedir ve o dönem Mekke’nin yönetim merkezi olan Dâru’n-Nedve ile ilgilidir. Buradaki toplantılara Mekke’de yönetimden sorumlu on kabileden ikişer temsilci katılıyordu. İslâm aleyhine olan kararlar da bu merkezden alınmaktaydı. 20 kişilik toplantılara Haşimoğullarından Ebu Leheb katılırken, Ebu Talib katılmıyordu. Âyet, bu hain planları yapan 19 zalimi cehennemde 19 görevlinin beklediği anlamında yorumlanabilir.
Bu zorbalar, devrimci bir kuvvet olarak İslâm’ın direndiği ve mücadele ettiği gericilerdir. Eski, ölmekte olan düzenin temsilcileridir. O zamanların zalimleri Dâru’n-Nedve’de bir araya gelirken, bügünlerin zalimleri 19 devlet olarak G20’de toplanıyor ve dünyayı bir cehenneme çeviriyor.[1]
G20 küresel düzenin, küreselcilerin örgütüdür ve içinde uluslararası kapitalizmin lokomotif motoru olan ülkeleri barındırır. Tüm bu devletler, egemen Amerikan emperyalizminin kontrolünde ya da en azından etki alanındadır.
Emekçi sınıfları hedef alan kararlar G20, Dünya Ekonomik Forumu, Dünya Ticaret Örgütü, IMF ve benzeri uluslararası platformlarda bir araya gelen bu devletlerce hep beraber alınıp küresel düzeyde uygulamaya sokulmaktadır. Bunlar, malî sermaye ve onun komutasında olan ulusal burjuvazilerin uluslararası karargâhlarıdır.
Devrimciler bu 19 zorbaya meydan okumakta, ücretli kölelik düzenine başkaldırmaktadır. Bu sebeple bizim mücadelemiz İslam’ın mücadelesine benzemekle kalmaz, onun dolaysız olarak devamıdır.
İslâm’ın Temeli: Tevhid
Kölelik, haksızlık ve sömürüye isyan... İslâm’ın kökleri burada yatar. Hayır, İslâm’ın aslı ve emrettiği budur.
Tevhid inancı her türlü sınıflı toplum düzeni ile çelişki içindedir çünkü böyle bir inanç tek bir Tanrı’ya itaati emreder ve insanın insana kulluk etmesini kabul edemez:
“Allah’ın kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra hiçbir insanın, insanlara ‘Allah’ın peşi sıra bana kullar olun!’ demesi mümkün değildir. Aksine: ‘Kitabı (okuyup) öğreterek ve (ondan) ders yaparak kendini Rabbe adayan kullar olun!’ (demeliler).” (3:79)
Gerçekten de, kitlelerin İslâm’a olan sempatisi özünde Tevhid inancından kaynaklanır. İnsanlar kula kulluk etmeyi reddetmekte, zorbalar ve diktatörlere bu inancın verdiği irade ile isyan etmektedirler.
İnanç ise her şeyden güçlüdür. İnanç SİHA’lardan, F-16’lardan, helikopter ve tanklardan üstündür. Çünkü inancın verdiği iradedir ki her zaman çakallara üstün gelecektir. Dünya buna Afganistan’da tanık oldu. Bir gerilla örgütlenmesi son teknoloji ekipmana ve trilyonlarca dolar kaynağa sahip düzenli bir orduyu mağlup etti.
Zafere götüren teknoloji değil, inançtır. Eğer ki ileri teknolojin varsa ama ülkeni hainlerle doldurduysan, ne anlamı var? Vatanını vatan olmaktan çıkardıysan, onu halkına zehrettiysen, geride o “vatan” için savaşacak kimseyi bırakmadıysan, ne anlamı var?
Her şey inançta başlayıp bitmektedir. Önemli olan inancı korumaktır. Hem kendimizin hem de halkın inancını...
İslâm ve Kölelik
İslâm, kölelik kurumunu tedrici olarak ortadan kaldırmaya ve bir ticaret medeniyetinin inşasına yönelmiştir. Buna delil olarak gösterilebilecek birçok âyet vardır:
*Savaş esirlerinin köle alınmak yerine modern savaş hukukuna da uygun olarak karşılıksız salınması veya pazarlık yapılarak serbest bırakılması buyrulur. Bakınız: (47:4)
*Köle ve cariyelerin evlendirilmesi emredilir. Cariyelik kurumu kınanır ve Mükâtebe adı verilen sözleşmelerle kölelerin azat edilmesinin önü açılır. Bakınız: (24:32-33)
*Köleler ile evlenme serbestisi getirilir ve bu teşvik edilir. Bakınız: (2:221, 4:25)
*Kölelerin azat edilmesi bazı kefaret uygulamalarında bazen ilk sırada olmak üzere seçenek olarak sunulur. Bakınız: (4:92, 5:89, 58:3)
*Köleler zekat verilecek sekiz gruptan biri olarak tanınırlar. Onlara yapılan yardım ön plana çıkarılır. Bakınız: (2:177, 4:36, 9:60)
*Bir köleyi azat etmek Allah yolunda atılabilecek en büyük adım ilân edilir. Bakınız: (90:13)
İslâm Enternasyonalisttir
10. İnananlar sadece kardeştirler. Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan sakının ki size merhamet edilsin.
13. Ey insanlar! Gerçekten Biz, sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizle tanışasınız diye de sizi, milletlere ve boylara ayırdık. Allah katında sizin en üstününüz, kesinlikle O’ndan en çok sakınanızdır. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir, eksiksiz haber alandır.
[Hucurât Sûresi]
İslâm ve Tarikatlar
Ancak İslâm medeniyeti zaman içinde bu köklerinden koptu ve feodal topluma geriledi. Bu gerilemenin bugüne kadar gelen tarihsel ürünleri mezhepler, tarikatlar, ruhban sınıfı ve benzeri oldu. Gelin görün ki İslâm, tüm bunları yasaklamaktadır:
(30:32) “Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlardan (olmayın! Bunlardan) her grup, kendi yanında bulunanla sevinmektedir.”
Mezhep ve tarikatlar asla İslâm’a ait bir unsur olmamıştır. İkisi de ‘sonradan türeyen’ mânâsına gelen Bidat kategorisinde yer alır ve İslâm medeniyetinin çürümesinin, bölünüp parçalanmasının temel sebepleridir.
Bugün de varolan tarikatlar, kapitalist bir sömürü aracı ve ideolojik hegemonya aygıtından ibarettir. İslâm’a ait olmak bir yana, onun karşısında yer almaktadırlar.
İslâm’da Ruhbanlık Yoktur
31. (Yahudiler) Allah’ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (Hristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu İsa’yı rabler edindiler. Hâlbuki onlara ancak tek ilâha kulluk etmeleri emrolundu. O’ndan başka tanrı yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır.
34. Ey iman edenler! (Biliniz ki), hahamlardan ve rahiplerden birçoğu insanların mallarını haksız yollardan yerler ve (insanları) Allah yolundan engellerler. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele!
[Tevbe Sûresi]
İslâm ve Kadın
Cariyelik kurumu, bu yazıda daha önce bahsedildiği gibi, Kur’an tarafından kınanmaktadır.
İslâm, sanılanın aksine çok eşliliği de teşvik etmez. Buna izin verilmesinin sebebi savaş durumlarında dul kalan kadınların zarar görmemesidir. Yoksa tek bir kadınla sınırlı kalınması salık verilir.
Feminizmin İslâm ile Derdi Ne?
Feminizm, küreselci düzenin kimliksizleştirme projesi ve Malthusçu kampanyasının bir parçasıdır.
Öncelikli amacı aile kurumunu yıkarak, ulusların üzerinde durduğu temeli derinden sarsmak, onların küresel düzen tarafından boyunduruk altına alınmasını hızlandırmaktır. Sonra da genç ve dinamik nüfuslarını ortadan kaldırmak, dünya nüfusunu kademeli olarak azaltmak, bütün bir ülkeyi demografik ölüme sürüklemek ve elbette en önemlisi de, sınıfsal bütünü cinsiyet temelinde bölmektir.
İslâm ise aile demek olduğu, ne fuhuş ne de eşcinsellik ile uzlaşmadığı için hedef olmuştur.
Küreselcilerin İslâm ile Derdi Ne?
İslâm, bütün inananların kardeş olduğunu söylüyor. İslâm, birbirinize yardım edin, kibir, haset ve açgözlülükten uzak durun diyor.
İşte bunlar, dünyayı yöneten malî oligarşinin hiç hoşuna giden değerler değil; onlar insanları ayırıp bölmek istiyor.
Onlar Sosyal Darwinizm, dizginsiz rekabet ve acımasızlık istiyor. Onlar, insan bedeni dâhil her şeyin ticarete tâbi olmasını istiyor. Onlar, kutsal olan hiçbir şeyi tanımıyor ve istemiyor.
Bu yüzden de İslâm’a tepkililer ve onun yerine yeni bir din koymak istiyorlar. Bu sapkın dinin adı sahte bilimdir.
Bir Müslüman Marksist Olabilir mi?
Bir bilim insanı Müslüman olabildiği kadar, Marksizm’in bilimsel yöntemini benimsemek de inançlı olmaya hiçbir şekilde engel değildir. Bilim ile inanç arasına set çekmeye çalışanlar bu ikisini de yolundan çıkarmayı hedefleyenlerdir.
İslâm-Sosyalizm Sentezi İçin
Kapitalist toplum insanı sefalete ve böylece de günaha mecbur bırakmaktadır. Türkiye’deki ahlâkî enkazın temel sebebi, kitlelerin mecbur bırakıldığı sefil hayattır. Eğer insaniyete yer bırakılmak isteniyorsa, öncelikle insanca bir toplum yaratılmalıdır. Sosyalizm olmazsa bu topraklarda İslâm ahlâkı da varolamaz.
Kim ki İslâmcı olduğunu iddia edip de kapitalizme muhalefet edemiyorsa, o ikiyüzlü bir yalancıdır, bir din istismarcısıdır. 20 yıldan uzun süredir Türkiye’yi yöneten bu aynı istismarcılar, ülkemizi hem maddî hem de ahlâkî bir enkaza çevirdi. Ağzına dini pelesenk eden neoliberal rejim, dine aykırı olan ne varsa yaptı.
Hedef, din istismarcılarının siyasal tekelini kırıp inancı onu hak eden ellere geri teslim etmek olmalıdır.
Ben “Protestan bir İslâm” yaratmak istemiyorum. Ancak İslâm’ı, onun köklerine geri götürmek, onu restore etmek fikrindeyim. Çünkü biliyorum ki İslâm’ın sancağı kızıldır ve bizim davamız da İslâm’ın ülküsünden uzak değildir.
Mezhepler Nasıl Ele Alınmalı?
Mezhepler, bugün İslâm’ın farklı yorumları ve pratikleri olarak dünyada varlık gösteren geleneklerdir. Bunlar bir kere varoldular ve artık bu farklılıkları ortadan kaldırmak mümkün değildir. Sosyalistlerin ortaya koyması gereken pratik, emperyalist kuklalarının sergilediği ayrımcılığın aksine bütün bu mezhepleri aynı Tevhid inancının farklı ifadeleri olarak kucaklamak olacaktır. Böyle bir uygulama İslâm dünyasının tüm halklarını bir araya getirecek, emperyalist düzenin Orta Doğu’daki egemenliğine son verecektir.
Türkiye de ancak tekrar bu şekilde egemen bir ülke olabilir. Emperyalist-kapitalist sistemin zincirlerinden kurtularak ve kendi köklerine geri dönerek...
Mülayim Ertan
18 Eylül 2023
Dipnot:
[1] 20. katılımcı AB. 21. katılımcı ise Afrika Birliği. Bunların ikisi de devletler üstü kıtasal birliklerdir. Zaten bu birliklerin en önde gelen ülkeleri üye konumundadır.