“42 çıkış kodunun kullanılmasına neden olan 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25/II-a fıkrası şu şekildedir: İş sözleşmesi yapıldığı sırada bu sözleşmenin temel noktalarından biri için gerekli vasıflar veya şartlar kendisinde bulunmadığı halde bunların kendisinde bulunduğunu ileri sürerek yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler veya sözler söyleyerek işçinin işvereni yanıltması. Burada işçi, işe girmeden önce en az birinde işverene yanlış bilgi vermektedir.
Örnek verirsek; işçinin eğitim durumu, mesleki deneyimi, sahip olduğu sertifikalar ve belgeler, işini yapmasını etkileyecek derecede önemli hastalığı ve sağlık durumu, adli sicil kaydındaki bilgiler. Yukardaki duruma ve tespitlere yapıldığında, ihbar süresi kullandırılmadan derhal işten çıkarılacaktır. Kıdem tazminatı alamayacaktır. İşsizlik maaşı hak edemeyecektir. Bu bilgiyi bir yere kaydedin.
…
Dağda, bayırda silahlı dolaşanı bile tam sayısı ile bilen İçişleri Bakanı İstanbul Büyükşehir Belediyesinde 500’den fazla terörist çalıştığını tespit etmesi zor değil elbette. Memleketin yarısından fazlası terörle iltisaklı zaten. “İBB’de teröristler çalışıyor” manşete çıkarıldı derhal ve başta iktidarın yeni amiral gemisi A-Haber, yandaş tüm medya devreye girdi ardından. Aynı anda başlatılan akıl oyununun, kafa karıştırıcı propagandanın siyaseten ne anlama geldiğini anlamak zor değildi. İBB’ye yönelik yeni bir kuşatma, tedirgin etme, teröre destek suçlaması, peşinden cadı avı ve dava süreçleri başlatılacak demekti bu.
…
İktidar, hukuku kendi ihtiyacına göre eğip bükme konusunda sınır tanımıyor epeydir. Canan Kaftancıoğlu’na verilen cezayı hatırlayın. Bilmem kaç yıl önce atılmış twitler için dijital kazı yapılmış ve dava açıp hüküm verilmişti. Üstelik siyaset yasağı konuldu.
…
İşe başlayan herkes bilir, başvuru evrakları içinde olmazsa olmaz bir belge vardır; Adli sicil kaydı. Dilimize yerleşmiş halini yazalım: “Temiz kâğıdı.” Bu belge hayatımıza 12 Eylül’den sonra girdi ve geçen 42 yıla rağmen uygulama aynen devam ediyor. Tüm iş yerleri işe başlarken mevut yasalar gereği çeşitli belgeler ile devletin bilgisi ve onayından geçmiş adli siciş kaydınız da isterler. Bu durumu kimi istisnalar bozar. Diyelim asker, polis, hâkim, savcı vb. özel veya başka stratejik görevlere talipseniz başvurulan kurum sadece “temiz” kâğıdıyla yetinmez. Başka bilgiler, derin araştırmalar, soruşturmalar yapar.
Devam edelim, yukardaki durumun dışında yine başka özel bir husus vardır: Eski hükümlü kadrosu. Yine yasalara göre işyerlerine çalışan sayısı oranına göre eski hükümlü kontenjanı vardır. Eski hükümlü kadrosunun “hükümlü” kısmı siyasal iklime göre değişir. Ne demek bu? İklim sert estiğinde hükümlü kadrosuna alınacaklar daha çok adli hükümlü olması tercih edilir. Atmosfer biraz ve çoğunlukla geçici yumuşadığında tercihlerde seçicilik azalır, siyasal hükümlülerin de başvuruları kabul edilir. İddia edebilirim ancak ispat edemem, bugün pek çok AKP’li belediye, devlet kurumu hatta bakanlık personeli içinde eski hükümlü kadrosuyla fikrini beğendikleri çok sayıda ve son zamanlar icat edilmiş moda deyimle “terörle iltisaklı” kişiler çalışıyordur.
…
AKP İstanbul seçimlerini kaybedeceğini öngörmedi. Daha iddialı yazalım aklının ucundan bile geçirmedi. Çok az farkla kaybedince 18 yıldır mutlak iktidar olduğunu unutup hiç olmayacak bir maraza çıkardı: “Oyları çaldılar.” Polisin, adliyenin, kamu gücünün tek sahibi olan bir iktidar herhangi kolluk gücü, devlet olanağı olmayan muhalefete “oyları çaldılar” diyebildiler yani. Buna kargalar bile gülerdi ancak kimse gülmeye vakit bulamadan ve ne olduğunu anlamadan İstanbul seçimleri iptal edildi.
Sonrasını biliyorsunuz. Halkımızın çok sık devreye girmeyen ve epeydir unuttuğu sağduyusu devreye girdi ve “çaldılar” saçmalamasına ağır bir ceza kesti. İktidarla muhalefet arasındaki fark 24 bindi 800 bine çıktı. Buraya küçük bir not, “sevgili halkım sağduyun her zaman daim olsun lütfen.”
Bizzat Erdoğan seçim sonrası etrafını saran ve gözyaşı döken taraftarlarına aynen şöyle dedi: “İBB meclisinde çoğunluk bizde onlar topal ördek” Yani, “yasaların, hak ve hukukun değil bizim istediğimiz olur” dedi açık açık. Öyle de oldu. Yeni gelen İBB yönetimi bir yandan dünyayı saran pandemi belasıyla, ekonomik krizle boğuşurken öte yandan AKP’nin engelleriyle de uğraşmak zorundaydı. Bu noktada soru şudur; iktidarın topal ördek yaklaşımını nasıl aşacaksınız?
Bunun iki yolu vardır:
1- Halkın verdiği (seçmen iradesi) onayın gücü ve meşruluğu ile her engeli aşmanın yolunu bulmak, sıkı durmak, yaratıcılığı, ustalığı, cesareti göstermek.
2- Alttan almak, sürekli uzlaşma zemini aramak, aman tadımız bozulmasın tarzını benimsemek, nasılsa ilk seçimde gidecekler ipine sarılıp küçük büyük tavizler vermek, süreci kazasız belasız atlatmanın yollarını aramak, “büyük resme bakalım”cılık yapmak.
…
Dönelim yazımızın başına. AKP kuşatmasına çeşitli yollarla çareler arayan İmamoğlu “İBB’de teröristler çalışıyor” baskılanmasını kaldıramadı. Ne yaptı? Büyükşehir bünyesi ve iştiraklerinde çalışan bir grup işçi ve emekçinin istihbarat bilgileriyle iş akdine son verdi. İşten çıkarılan işçiler hakkında bir yargı kararı yok, hüküm yok, işe başlarken zorunlu evraklardan biri olan adli sicil kaydında herhangi bir sorun görülmemiş.
Peki ne var? İşine son verilen insanlar, örneğin öğrenciyken gözaltına alınmış, kimisi tutuklanmış, yargılanmış ancak haklarında bir hüküm verilmemiş, kimisinin davaları devam ediyor, kimisi siyasal davadan yargılanmış beraat etmiş veya barış imzacısı. Üstelik bu işçiler muhalif kimliklerini saklamamışlar ki… Zaten hukuksuzluğa uğramış, bedel ödemiş, fikrini söylemiş, bu nedenle hakkında soruşturma açılmış, gözaltına alınmış, tutuklanmış ve AKP iktidarı bütün iş, ekmek kapılarını kapatmış ve bu insanlar biat etmemiş, ayakta kalmaya, hayata tutunmaya çalışmış.
Ve şimdi İBB yönetimi ve muhalif tüm belediyelere soralım. Terör yaygarasıyla Süleyman Soylu’nun her işaret ettiği çalışanınızın işine son mu vereceksiniz? Üstelik Kod-42 maddesiyle. Bu vebalı kod-42 maddesine göre iş akdi sonlandırılan işçilere şöyle demiş olmuyor mu İBB yönetimi: “Bize solcu, muhalif olduğunuzu ayrıca belirtmeliydiniz.
Örneğin 1 Mayıs’ta gözaltına alındığınızı, Ali İsmail Korkmaz’ın anmasına katıldığınızı veya çeşitli zamanlarda demokratik tepkiler nedenlerle emniyette kaydınız olabileceğini de belirtmeliydiniz!” Şaka gelebilir ama yaşanan durum aynen bu.
…
Peki İBB yönetimi bu insanları haksız, hukuksuz ve AKP zihniyetine benzeyerek işinden edince ne oldu? Şu oldu; İşinden, ekmeğinden olanlar, önce günlerce ve defalarca, sözlü, yazılı yaşadıkları hukuksuzluğu anlattılar kamuoyuna. Her kesime, duyarlı olması gereken kişi ve kurumlara çağrı yaptılar, yaşadıkları haksızlıktan vazgeçilmesini istediler. Çağrılarını İBB yönetimi duymazdan geldi. Muktedir olanların sağır olması, kulak tıkaması alışıldık bir durumdu. Açık söylemek gerekirse muhalif kamuoyunun örgütlü kesimleri, sendikalar, kitle örgütleri, AKP’ye karşı kimi mecralarda ateşli muhalefet yapan, yazan, çizenler de yeterince kulak vermedi ilk günlerde bu çağrılara. Bir de hareketsiz, tepkisiz, itirazsız kalmanın sihirli cümlesi var biliyorsunuz: “Aman AKP’nin, yani 20 yıldır kurtulamadığımız iktidarın ekmeğine yağ sürmeyelim!”
…
Çağrılar, hukuksuzluğu durdurma talepleri, ikili görüşmeler karşılık bulmayınca Saraçhane İBB Binasının tam karşısındaki parkta oturma eylemi başlattılar işlerine son verilenler. Açık bir haksızlık, hukuksuzluğa karşı itiraz elbette yankısını bulacaktı. İlk günlerdeki yalnızlık giderek azaldı. Geçen hafta çok sayıda kurum oturma eylemi yapanlara destek için Saraçhanedeydi. Taleplerde ısrar, haklılık, yaşanan çıplak hukuksuzluk daha fazla insanın, gazetecinin, köşe yazarının, kurumun desteğini almaya başladı.
…
Sonuç yerine,
Bu konu sadece İstanbul Büyükşehir Belediyesinden işinden olanların “mağduriyet hikâyesinden” ibaret değildir. Büyükşehir belediyesinin tavrı, tarzı, cesaretsizliği diğer belediyelere de içtihat olacaktır. Nitekim oluyor da… Yazımızı durumu özetleyen bir twite bırakarak sonlandıralım:
“Bu süreç kamu hizmeti verme kıstasları, emeğin güvencesizleşmesi, iltisak kavramı ve daha pek çok konuda kritik bir eşik. Bu mevziyi tutmak önemli. Direniş sürecek. Dayanışma da büyümeli.”
Ruhi Uzunhasanoğlu
14 Ağustos 2022