COVID-19 salgını, her daim kalıcı olması hedeflenen türlü “Yeni Normal” düzenlemeler için mükemmel bir kılıf sağladı. Bunlardan özellikle bir tanesi, gözlerden ırak kalmaya büyük oranda devam etmekte – genel gözetimin artan kullanımı.
Ne yazık ki bu Orwellvari “Büyük Birader” küresel dijital kimlik gözetim planı artık sadece daha da gerçek oldu.
Başkanlığını Avustralya Dijital Dönüşüm Ajansı’nın yaptığı ve üye ülkeler arasında Kanada, Finlandiya, İsrail, Yeni Zelanda, Singapur, Hollanda, Birleşik Krallık ve (gözlemci statüsüyle de) Dünya Bankası’nın bulunduğu Dijital Kimlik Çalışma Grubu (DIWG) ilk olarak 2020 yılında “dijital kimlik inisiyatiflerinin kullanımına yönelik deneyim ve fırsatları paylaşmak” amacıyla bir araya geldi.
Grubun hedefleri “dijital kimliğin nasıl kullanıldığını, karşılıklı tanıma veya kullanılabilirliği [Uluslararası geçerlikten bahsediliyor. –çn.] mümkün kılabilecek modelleri anlamak; COVID-19 müdahalesi de dâhil olmak üzere ilgili hükümetlerin dijital kimlikle ilgili deneyimlerini paylaşmak ve DIWG üyesi ülkeler arasında karşılıklı tanıma veya ortak kullanılabilirliği mümkün kılmak için nelerin gerekli olduğunu anlamaktır.”
Kısa bir süre önce yayınlanan “COVID-19’a yanıt olarak Dijital Kimlik” başlıklı DIWG raporunda çalışma grubu, hükümetlerin dijital kimliği uygulamak için gerekli altyapıyı oluştururken, faydalanmaları gereken 11 ilkeyi belirledi:
Raporun başlığından da anlaşılacağı üzere, COVID-19’un yol açtığı tahribat ve toparlanma çabaları, dünya genelinde dijital kimlik kullanımına geçişi hızlandırmak için ana bahanelerden biri olarak kullanılıyor. Rapor bu sonucu şu ifadelerle pekiştiriyor:
“Dijital kimlik, üye ülkelerin COVID-19’a yanıt vermesini ve toparlanmasını sağlamıştır; Doğrulanmış kişilere ve işletmelere hükümet bilgilerini, hizmetlerini ve desteğini sunup hızla geliştirmek de buna dâhildir. Bazı ülkelerde dijital kimlik, nüfus genelinde güvenli bilgi paylaşımını ve statü doğrulamasını mümkün kılarak COVID-19 aşılarının yaygınlaştırılmasını da desteklemiştir.
Birçok durumda COVID-19, aslında dijital kimlik kullanımını hızlandırdı ve ülkeler pandemiye verdikleri tepkiyi yönetirken dijital hizmetlere erişim kritik hâle geldi.”
Dünya Ekonomik Forumu (WEF) Üzerinden Dijital Kimliğin Geliştirilmesi
DWIG raporu ile birlikte hareket eden Dünya Ekonomik Forumu da küresel dijital kimlik gündemini empoze eden ve aşı pasaportlarının bir dijital kimlik biçimi teşkil ettiğini doğrudan kabul eden bir rapor yayınladı.
“YENİ – Klaus Schwab’ın Dünya Ekonomik Forumu, ‘COVID-19 salgını, tıbbî verilerin, özellikle de aşı pasaportlarının gücüne daha fazla odaklanılmasına yol açtı. Bu pasaportlar doğası gereği bir tür dijital kimlik işlevi görüyor.’”
– Disclose.tv (@disclosetv) 16 Şubat 2022.
Dünya Ekonomik Forumu’nun amacı, insanların dijital kimlik ekosistemine güvenmelerini sağlamaktır ve raporda belirtildiği gibi “güvensizlik” ile mücadele etmek üzere çok daha fazla çalışma yapılması gerektiği kabul edilmektedir.
“Dünya, insanların veri ekosistemiyle etkileşimi söz konusu olduğunda bir tür güvensizlik salgını yaşıyor. Bu global ‘güven boşluğu’ ya da ‘güven açığı’ ekonomik büyümenin, dijital inovasyonun ve sosyal uyumun önünde bir engel teşkil ediyor.”
Dijital Kimlik Aşırı Ağır Gözetim Sistemlerine Yol Açabilir
Rapor, bir yandan dijital kimliğin faydalarını överken diğer yandan da güvensizlik faktörünü ele almanın yollarını sunuyor. Raporun vardığı sonuç, dijital kimliğin benimsenmesinin insanların veri paylaşması için en iyi yol olduğu yönünde.
Ancak hükümetler, medya, finans kuruluşları ve tüm küresel kontrol aygıtı, insanların dijital kimlik ekosistemlerine güvenmelerini sağlamak amacıyla fazla mesai yaparken, aynı kuruluşlar kendilerince sayısız nedenden ötürü güvenilmemesi gereken bireyler için engeller yaratmakta da etkili olacaktır.
Yakın zamanda hükümet karşıtı bir protestoya katıldıysanız, COVID-19 ve/veya aşılar hakkında ‘yanlış bilgi’ paylaştıysanız, iklim değişikliği hakkındaki anlatıyı sorguladıysanız ve/veya haksız yere “yerli terörist” olarak etiketlenen kuruluşlara bağış yaptıysanız, “güvenilmez” olarak kabul edilerek toplum hayatına katılmanız ve haklarınızı kullanmanız engellenebilir.
RAIR Vakfı tarafından yakın zamanda yayınlanan bir makale, dijital kimlik tertibinin ne için kullanılabileceğine dair tartışmalara açıklık getirmeye yardımcı olmaktadır:
“Başka şeylerin yanı sıra böyle bir dijital kimlik, sağlık sigortanıza erişmek, sağlık cihazlarınızı ve telefonunuzu izlemek, bir banka hesabı açmak ve finansal işlemler yapmak için kullanılabilir...
WEF’in dijital kimlik tertibi, şimdi kendilerine vatandaşları kontrol etme ve ‘güvenilmez’ bulduklarını cezalandırma gücü verecek küresel bir sosyal kredi sisteminin temelini atıyor.”
Artık Bir Komplo Teorisi Değil!
Aşı pasaportları, Bill Gates & Melinda Gates Vakfı, Rockefeller Vakfı ve Birleşmiş Milletler destekli ID2020, Dünya Bankası’nın ID4D girişimi ve Dünya Ekonomik Forumu gibi STK’lar tarafından dijital kimliğin ilerletilmesi için gerçekten de bir başlangıç noktasıydı.
Sözde COVID-19 salgını, bir zamanlar düşünülenden çok daha geniş çaplı bir gündemin etrafında dönen bir truva atı olduğunu kanıtlıyor. Kanıtların açıkça ortaya konmasıyla birlikte, insanlığın dijital kimlik sistemleri aracılığıyla yeni bir gözetim ve kontrol çağına girmekte olduğundan şüphe etmek için çok az neden var. Bu çaba hükümetler, bankalar, çok uluslu şirketler ve Dünya Sağlık Örgütü, Dünya Ticaret Örgütü ve Birleşmiş Milletler gibi küresel yönetim örgütleri tarafından yürütülmektedir.
Ancak dijital kimlikler, dijital devrimin yalnızca bir yönünü temsil ediyor. Yazımda da belirttiğim gibi,
“Blok zinciri teknolojisi yaptığımız her şeyi kaydederken, metaverse, dijital para birimi (CBDC’ler), kitlesel gözetim, yapay zekâ ve biyometri ve vücut implantları da dâhil olmak üzere bizi sürekli bir dijital panoptikon içinde köleleştirmek adına koskoca bir dünya yaratılıyor.”
[Bentham, Panoptikon’da mükemmel bir hapishanenin, hücrelerin merkezî bir kuleye bakacak şekilde yapılandırılacağını savundu. Modelde hücrelerdeki bireyler birbirleriyle etkileşime girmemekte ve sürekli olarak panoptik kule (Pan: Tüm; Optik: Görmek) tarafından gözlemlenmektedirler. –çn.]
France Soire’da yakın zamanda yayınlanan bir makalede yazar, Avrupa Birliği’nin dijital kimlik planlarını ve sisteme katılmak istemeyen AB vatandaşlarının durumunu tartışıyor:
“Yakında, QR kodunuzda saklı kimlik fotoğrafınızla birlikte aşı kartınızla eşleştirilmiş bir Avrupa dijital kimlik cüzdanının gururlu sahibi olacaksınız...
Avrupa’da nüfusun %25’i akıllı telefon sahibi değil. Bir tane edinmediğiniz takdirde yakında hareket edemeyeceksiniz. Peki ya bir kişinin aşı kartı yoksa ve elektronik cüzdanı reddediyorsa? Bu durumda hiçbir şey olamayacak, hiçbir şeye hakkı bulunmayacak ve kimliği olmayacağı için ülke sınırlarını geçemeyecek.
Dijital kimlik, zorunlu tutulmayan bir hizmet olarak pazarlanıyor. ‘Artık cebinizde evraklarınızı aramak yok. Bunun yerine akıllı telefonunuzdaki E-cüzdanınızı gösterin...’ Çok incelikli. Kimse buna mecbur olmayacak, ancak köşenize çekilmiş, her şeyden elinizi eteğinizi çekmiş, zeytinlerinizi yetiştirerek yaşamadığınız sürece aslında buna mecbur kalacaksınız.”
American Banker’da yayınlanan “ABD’deki Pandemi İyileşmesi Dijital Kimliği Geliştirmek İçin Bir Şans” başlıklı makalede yazarlar Isabella Chase ve Rick McDonell, ABD’yi dijital kimlik sistemlerini daha iyi kullanmaya başlamaya çağırdı:
“Dijital kimlikler sayesinde mevcut iyileşme sürecimiz de desteklenebilirdi. Örneğin, dijital kimlik sistemi şu anda eyalete ve tedarikçiye göre değişiklik gösteren aşı randevusu planlama sürecini standart hâle getirerek basitleştirebilir. Buna ek olarak, dijital kimlik, kolay doğrulama için bireysel COVID-19 aşılama kayıtlarını düzene sokabilir ve güvence altına alabilir, ayrıca CDC [Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri –çn.] tarafından verilen fiziksel kartların kaybolması veya imha edilmesi durumunda yedek kayıtlar sağlayabilir. Son olarak, ‘aşı pasaportları’ veya bunun bir versiyonu, dijital kimlik kullanımı yoluyla elde edilebilir, aynı zamanda kayıtların doğruluğunu ve merkezîleştirilmesini sağlar ve fiziksel kayıtların kolayca tahrif edilmesinin önüne geçebilir.
COVID-19 deneyimi, malî suçları ve kimlik hırsızlığını azaltmanın ve kesinlikle idarî süreçleri kolaylaştırmanın yenilikçi bir yolu olarak dijital kimliğin potansiyeline ilişkin bir örnek olay incelemesidir. Mahremiyet ve doğru kullanım konuları kesinlikle tartışılmalı ve bunlara saygı duyulması gerekirken, dijital kimliğin daha fazla verimlilik ve güvenlik sağlama vaadi onu araştırmaya değer kılmaktadır. ABD dijital kimlikleri ne kadar çabuk benimserse, bir sonraki ulusal krize karşı o kadar hazırlıklı oluruz – her ne olursa olsun ve ne zaman ortaya çıkarsa çıksın.”
Bu makalenin yazarlarının ilginç geçmişleri var. Rick McDonell, Malî Suçlarla Mücadele profesyonellerine yönelik bir kuruluş olan ACAMS’ın İcra Direktörüdür. Ayrıca Birleşmiş Milletler için BM Kara Para Aklama Küresel Programı Şefi olarak çalışmıştır. McDonell’ın çalışmalarının çoğu, hükümetlere yasa dışı terör ve organize suç finansmanıyla başa çıkma yolları konusunda danışmanlık yapmaya odaklanmıştır. Odak noktası ABD’de ve yurt dışında “yerli terörizmin” kökünü kazımaya yönelirken, ACAMS gibi kuruluşların bundan sonraki hedefi kimler olacak?
Isabella Chase, RUSI Malî Suç ve Güvenlik Çalışmaları Merkezi’nde araştırma görevlisidir. Eğer aşina değilseniz, RUSI, Britanya menşeili olup, Britanya devleti ve ordusuyla yakın bağları bulunan bir düşünce kuruluşudur. Patronu Kraliçe’dir ve skandallarla anılan eski CIA Direktörü General David H. Petraeus ise kıdemli başkan yardımcısı olarak görev yapıyor. Orduyla ve CIA ile bağlantıları olan bir Britanyalı düşünce kuruluşu niçin ABD’ye dijital kimlik uygulamasına geçmesi için baskı yapıyor? RUSI’nin inanmamızı istediği gibi mesele gerçekten malî suçları ve kimlik hırsızlığını önlemek mi?
Dijital kimliklerin zorlanması, hükümetlerin ve istihbarat kurumlarının, bazı hükümet politikalarına katılmadıkları ya da karşı çıktıkları için terörist olarak damgalanan sıradan vatandaşları baskı altına almasına yardımcı olabilir mi?
Kanada’daki finans kurumlarının Justin Trudeau eliyle Özgürlük Konvoyu’nu finansal olarak destekleyenlerin bağışlarına el koymasına ve mal varlıklarını dondurmasına izin veren despotik kontrol önlemlerini uygulamaya koymasıyla birlikte, dijital (kimlik) devrimi(ni)n insanlık için yarattığı tehlikenin farkına varmanın ve buna direnç göstermek için aktif şekilde alternatif ekonomiler ve ekosistemler inşa etmenin zamanı geldi de geçiyor.
Teknolojik Devrimler Olumlu ve Olumsuz Değişimler Getirir
Sanayi Devrimi, yaşamı iyileştirmeye hizmet eden birçok teknolojik ve toplumsal ilerlemeyi beraberinde getirmiştir. Ancak aynı zamanda kirlilik ve çevresel zararlar, çocuk emeğinin sömürülmesi, tehlikeli işyerleri, kötü beslenme ve birçok işçi için korkunç yaşam koşulları gibi pek çok zararı da beraberinde getirdi. Çoğunluğun emeğinden en çok yararlananlar en tepedeki insanlardı (azınlık). Aynı durum yüzyıllar sonra bugün de geçerlidir.
Şu anda küreselleşmenin paravanı Klaus Schwab’ın Dördüncü Sanayi Devrimi ile birlikte gerçekleşen dijital yenilikler de hayatı kolaylaştıracak yenilikler getirmeyi vaat ediyor. Bununla birlikte, sosyal kredi, yapay zekâ, gelişmiş gözetleme kameraları, yüz tanıma, CBDC’ler ve dijital cüzdanlar gibi kontrol mekanizmalarının ortaya çıkması ve yaygınlaşmasıyla çok fazla hasar potansiyeli bulunmaktadır. Aşı pasaportlarına ve zorunluluklara karşı yürütülen mevcut mücadele kesinlikle gerekli olsa da, kitlelerin yarattığı tehlikelerin bilincine varması için bu çabaya dijital kimlik gündemi de eklenmelidir.
Halkın güvensizliği nedeniyle küreselciler, dijital kontrol şebekelerine ve diğer “Büyük Sıfırlama” planlarına katılmamızı sağlamak amacıyla “Büyük Anlatı”yı hazırlamak için çok fazla zaman ve kaynak harcıyorlar. Nihayetinde hedeflerine ulaşmak için bizim rızamıza ve satın almamıza ihtiyaçları var. Onlara istediklerini vermeyelim!
Jesse Smith
22 Şubat 2022