Loading...

Küresel “Yeşil Kapitalizm” Dayatması: Avrupa'da Çiftçiler Haklarını Arıyor


Küresel “yeşil kapitalizm” dayatmaları, Avrupa'nın her parçasında pasif bir şekilde kabul edilmiyor. Hollandalı çiftçiler, yerel tarımsal işletmelere ciddi şekilde zarar verecek olan bir yasa tasarısına karşı halk ayaklanması başlattı. Protestolar hızlıca yayıldı ve diğer ülkelerdeki benzer sorunlara yol açan olaylarla birlikte uluslararası bir olgu halini aldı. Bu durum, küreselci sözde ekolojik ajandanın tüm ülkelerde o kadar kolay kabul edilmeyeceğini ve kuvvetli halk direnişi ile yüzleşeceğini göstermektedir.

Hollanda Başbakanı Mark Rutte nitrojen oksit emisyonlarını 2030’a kadar %70 ile %95 oranında düşürecek bir yasayı çıkarma niyetinde. Bu gaz halindeki kimyasal bileşik, temelde inek, domuz ve diğer hayvanların idrarından kaynaklanmaktadır fakat aynı zamanda gübrelerdeki amonyak kullanımında da gözlemlenebilir. Hollandalı çiftçiler, tarım işçilerinin gübreleri kullanmaktan yasaklanabileceği ve mülkiyetlerindeki hayvanların sayısını düşürmeye mecbur bırakılacaklarını göz önünde bulundurarak bu tedbirin, tüm ülkedeki çiftliklerin %30’unu yok etmekle sonuçlanacağını öne sürüyorlar. Protestocuların memnuniyetsizlikleri hava yolu endüstrisi gibi diğer sektörlere nitrojen azaltımı tedbiri dayatılmaması karşısında da haklıdır; bu da meseleye, çevreci militanlarca desteklenen, tarım endüstrisine karşı özel bir saldırı görünümü veriyor.

Aslında tarım endüstrisi Hollanda ekonomisi için çok önemli bir sektördür. Şu anda ülkede, toplamda 95,4 milyar Euro eden, 55 bin civarında tarım işletmesi vardır. Sektörün istikrarsızlığı krizlere, gerilime ve istikrarsızlıklara yol açmaktadır. Çiftçiler, tüm güçleriyle kıtlığa ve fiyatlarda artışa neden olan gıda tedarik engellerini protesto ediyorlar. İnternette yayımlanan birçok görsel ve videoda boş market raflarını ve temel ürünleri arayan umutsuz insanları görmek mümkün.

“Çiftçilerin Savunma Gücü” (Farmers Defense Force) başkanı Sieta van Keimpema tarafından önderlik edilen çiftçiler, hazirandan bu yana hareketliler. Yöneticiler tarafından tekrar tekrar dillendirilen yeni kurallara uymayan çiftçilerin elinden çiftlikleri alma tehditlerine ek olarak tam da hükümetin tarım üreticilerinin taleplerini dinlemeyi reddetmesi üzerine son günlerde gösterilerin yoğunluğu arttı.

Polisin tepkisi beklenildiği gibi şiddetli oldu. Şimdiden birçok gözaltı yapıldı. Temmuzun ikinci haftasında kolluk güçleri, bazı gösteriler sırasında sivil halka ateş açmada orantısız davrandı; bu durum dünya genelinde aktivistlerin eleştirilerine hedef oldu. Ek olarak, direnişçilerin geçişini engellemek için, polis tarafından arabalar barikat haline getirilerek çok güçlü engeller kuruldu. Görevlilerin amacı, ülkenin mutlak bir kaosa düşmesini engellemektir fakat gerçekte kaosun giderek daha da yaklaştığı görünüyor.

Diğer ülkelerde de benzer yasa tasarıları olduğu için Hollandalı çiftçiler uluslararası desteğe ulaştı. İtalya, Polonya ve Almanya’daki çiftçiler de Hollandalılar tarafından başlatılan gösterilere katıldılar. Çevre politikalarını yükseltme baskısı küresel bir ajanda olduğundan; bununla birlikte gazların emisyonuna karşı tedbirlerin onaylanması için güçlü uluslararası teşvikler, farklı ülkelerden tarım işçileri arasında birleşik cephenin oluşumunu kuvvetlendiriyor. Bu işçiler, bu tür önlemlerin doğrudan etkisinin Avrupa köylü nüfusunun gelirini güvenceleyen tarım işletmelerinin iflasına yol açacağı ortak korkusunu paylaşıyorlar. Diğer yandan, bu gibi ülkelerin hükümetlerinin, bu nevi konularla alakadar olmadıkları, sadece uluslararası elitler tarafından dayatılan yeşil kapitalist ajandaya bağlı oldukları görülüyor.

En ilginç nokta konunun Batı medyası tarafından yaygın biçimde görmezden gelinmesidir. Ana batılı medya kuruluşlarının manşetlerinde konuşulan konular Ukrayna çatışması ve dünya genelindeki politik krizlerdir fakat kıtasal kriz potansiyeli temsil etmesine rağmen Avrupalı çiftçiler konusu yaygın olarak görmezden gelinmeye devam edilmektedir. Bu stratejinin amacı gayet basittir: Kamuoyunu çiftçilerin argümanlarından uzak tutmak ve çevre yasalarının “herkesin iyiliğine” olduğu imajını yaymak. Benzer şeyler başka olaylarda da oldu; Kanada’daki kamyoncuların eylemlerindeki gibi sağlık dayatmalarına karşı halkın feryadı medya tarafından, “aşı karşıtı ayaklanmaların” dünya genelinde meydana gelmesini engellemek için görmezden gelindi. 

Aslında olan şey üreticilerle ideolojik militanların karşı karşıya gelmelerinin salt başka bir dilimidir; bu hadisede maddi zenginlik üreten işçilerin haklarına ve sıradan insanların yaşamlarına ciddi şekilde zarar veren normları dayatan “ekoloji” adlı ajanda tarafından zedelenmektedir. Çevreye ilişkin kaygıların meşru olduğu açıktır fakat aynı zamanda tedarik zincirlerinin salt “çevresel olarak doğru” sonuçlar aramak için aniden kesintiye uğratılmayacağı ve değiştirilemeyeceği de açıktır. Tıpkı gelecek nesiller için doğal kaynakları korumakta insani fayda olduğu gibi, mevcut nüfusu beslemekte de insani fayda vardır ve eğer Batılı hükümetler tarım işletmelerinin çöküşünü desteklemeye devam ederlerse doyurucu biçimde gıdanın sağlanması imkânsız olacak.

Avrupa hükümetlerinin WEF tarafından dikey olarak dayatılan ajandalara bu boyun eğen duruşu, üreticilerle karar alıcıların ve ideolojik militanların karşı karşıya olduğu, güçlü iç savaş potansiyeli taşıyan, iç kutuplaşma senaryosuna yol açacaktır. Ya Avrupa hükümetleri egemen biçimde davranır, halklarının lehine olmayan küreselci ajandayı yasaklar ya da şu anda kıtayı etkileyen kriz yıllarca görülmeye devam eder.

11 Temmuz 2022

Lucas Leiroz de Almeida

Kaynak 

*Lucas Leiroz, Rio de Janeiro Federal Tarımsal Üniversitesi’nde Sosyal Bilimler araştırmacısı, jeopolitika danışmanıdır.