Picasso’nun ünlü eseri Guernica’nın, esere adını veren Bask bölgesine ait kasabanın, 1937 yılında, İspanya İç Savaşı’nda, Nazi uçaklarıyla bombalanmasını anlattığı bilinir. Ancak bazı sanat eleştirmenleri, bu sırada Paris’te yaşayan Picasso’nun bombardıman dolayımında gençlik yıllarında yaşadığı ve üzerinde derin izler bırakan Malaga Depremi’ni de resmettiğini söyler. Gerçekten de Picasso’nun eserlerinde, özellikle depremden sonra yaptıklarında, nesneler, insanlar, canlı-cansız ne varsa amorf, yıkık, parçalanmış ve bozulmuş olarak oluşturulmuştur. Depremin yıkıcılığı ve tahribatı Picasso’nun üslubu vesilesiyle dağılmış, bozulmuş amorf özellikleri ifade eden bir temsil şekli bulduğu söylenebilir. Dolayısıyla Guernica’ya bir deprem manzarası olarak bakmak mümkün. Bu bağlamda 6 Şubat’ta yaşadığımız deprem, Guernica’nın anlatabileceğinin çok ötesinde büyük bir ıstırabın kaynağı olmuştur. Deprem; halk olarak etkilerini derinden yaşadığımız ve belli ki önümüzdeki uzun yıllar boyunca etkilerini yaşayacağımız canlı-kanlı acı bir gerçek olarak orta yerde duruyor.
Yıkılmış, taş üstünde taş kalmamış şehirler, enkazlar, parçalanmış bedenler ve geride kalan yalnız ve çaresiz insanlar ve halkımız. Bütün bunlara sebep olan burjuva devlet, düzen içi partiler, örgütler ve politikacılar bu büyük yıkımın üzerinde tepiniyorlar, cenaze evinde düğün telâşındalar âdeta. Seçim, cumhurbaşkanı adayları, 6’lı Masa, sol oylar, muhafazakâr sağ oylar, güçlendirilmiş parlamenter sistem, 5’li Çete ve her şeyin güzel olacağına dair söylenen yalanlar, yıkılan şehirlerin feryatlarını bastırıyor. 6’lı Masalarda masal anlatıyorlar halka. Oysa halkın masallara ve yalanlara karnı tok, bunu bilmiyorlar. Halk, Hükûmet ve Muhalefet mengenesine kıstırılmış eziliyor, sonuçta müesses nizamın ihtiyacına uygun devlet ve toplum tasavvuru, bizzat Hükûmet ve Muhalefet işbirliğinde kuruluyor. Bu alanlarda yer alan unsurların her birinin sürüyü ahıra doldurmaya çalışan birer atlı kovboy ve çoban köpeği derekesinde olduğu bilinmelidir.
Bosna savaşında, savaşın en şiddetli zamanlarında dahi zenginlerin opera ve bale konserlerine gitmekten geri kalmadığı bilinir. Dolayısıyla halk, kimsenin umurunda değil bu “manzarada.” Ancak bu, zaten böyledir, zira ezen ve ezilen sınıflar vardır, bunların dünyaları da birbirinden farklıdır. Burjuvanın devlet ve demokrasi kurgusuna kul olan her unsur, yeri geldiğinde ve imkânını bulduğunda halkına sırtını dönmüştür. Deprem şunu çıplak bir şekilde göstermektedir ki, halkın öz gücünden başka güvenilecek ve sığınılacak başka bir güç yoktur. Halkın kadim dayanışma ve öz örgütlülükleri terkedildiği, devlete, sivil toplum kurumlarına, sağ-sol cemaatlere havale edildiği için günlerce enkaz başında arama-kurtarma ekipleri beklenmiştir. Liberalizmin bireyin yüceliğine, biricikliğine dair kurgu ve propagandası, işçi sınıfını ve halkı hiçleştirmek içindi.
Faili belli mahfiller eliyle bireyin yüceltilmesi, halkın ve işçi sınıfının dayanışma ağlarını, bir aradalığını ve öz örgütlülüğünü büyük ölçüde dağıtmıştır. Hâliyle, mahalle, köy, akraba, arkadaş dayanışma ve örgütlülüğü sivil toplum kuruluşlarına, sağ ve sol cemaatlerin keyfine ve insafına terk edilmiştir. Bunun sonucunda; sürekli otoriteden talep eden, aciz, zavallı, sinik bir insan yığını ortaya çıkmıştır. Sağ’da Sol’da bu “seyreltme” işleminde farklı düzlemlerde aynı işlevi görmekte, seyreltme operasyonunu farklı cephelerden birlikte yürütmektedirler. Aralarında hakikî bir kavga bulunmamaktadır, seçim, sandık, parlamento ekseni aralarındaki münasebette ana belirleyicidir.
Deprem sonrasında en basit dayanışma ile çözülebilecek meseleler için bile günlerce devlet beklenmiştir. Öyle ki AFAD, Kızılay yahut AHBAP benzeri harici bir kurtarıcı beklendiği için depremde hasarın olmadığı Elazığ’dan hemen yanı başındaki Malatya’ya iki-üç gün boyunca ekmek getirilememiştir. Bu acizleşmeye sebebiyet veren politikaların arkasındaki kapitalist iktisadı ve devletin yönetim, kontrol araçlarını görmek gerekiyor. Depremde bütün toplumun çaba, yardım ve dayanışma eğilimlerinin AFAD ve AHBAP kanalına yönlendirilmesi gayet bilinçli ve plânlıdır ki bu kanallardan toplanan bütün yardımlar elbette ortak bir havuza akıtılmıştır. İsmet Özel’in yıllar evvel dediği şekliyle; “Politik hayatta öne çıkanlar, çürümeye dur diyecek olanlar değil, çürümeyi onaylama mahareti gösterecek olanlar oldu. Sosyal hayatta öne çıkanlar sadece şarlatanlardı. Ekonomik hayatta öne çıkanlar gasıplar ve gabn-i fâhiş irtikâp edenlerdi.”[1]
“Manzara” budur ve bu manzara şimdiden yerel yönetimler ve belediyeler ölçeğinde Sağa ve Sola büyük ölçüde hâkim olan konut/inşaat lobilerinin iştahını kabartmaktadır. Halkımız bu tabloda seçimden seçime güdülmesi gereken bir sürü olarak görülmektedir. Sona yaklaşırken; Picasso’ya dönecek olursak, şöyle yaygın bir rivayet vardır: Guernica’nın Paris’te sergilendiği bir sergide, “Bu tabloyu siz mi yaptınız?” diye soran Alman generale Picasso’nun cevabı “Hayır, siz yaptınız,” şeklindedir. Deprem sonrasında ortaya çıkan enkazları, yıkılmış şehirleri ve karanlık-gri manzarayı iktidar ve sahte muhalefet birlikte yapmışlardır, bunu halkımız gayet iyi biliyor, halkımızın şimdilik bilemediği şey, kıstırıldığı bu cendereden nasıl kurtulacağıdır.
İrfan Özgül
10 Mart 2023
Dipnot:
[1] Gasıp; gasp eden, zorla alan, gabn-i fâhiş; aldatmak, hile yaparak karşı tarafı zarara sokup fazla kâr etmek anlamındadır.