Redacted News’in eleştirel raporuna göre, Güney Hindistan’da, Nipah virüsüne bağlı olarak kapanmalar, maskeler, testler, temaslı takibi gibi önlemler gündeme gelecek. Hâsılı, Kovid-19 dönemindeki uygulamalar, kaldığı yerden devam edecek.
Nipah virüsünde ölüm oranının yüzde 40 ilâ 75 olduğu söyleniyor. Virüs, sadece Asya’nın ıssız yerlerinde gözlemlendi. Hayvanlardan bulaşan ve bu kadar yüksek bir ölüm oranına sahip olduğu söylenen bu virüsün yayılma imkânı varsa da bu, çok düşük. Buna karşın, bugün bir doktor, Senato’nun huzuruna çıkıyor, Nipah ve (protein ya da RNA gibi biyokimyasal materyalin biyolojik işlevini artıracak çalışma anlamında) “işlev araştırması çalışması” ile ilgili korku pompalayan laflar ediyor. Hindistan’dan gelen bu son rapor da korkuya sebebiyet verme konusunda iyi bir iş çıkartıyor.
Tabii hemen Maryland eyaletinin Bethesda şehrinde Nipah virüsü için bir mRNA “aşısı” geliştirildi. Bu, tam da burada, o ihtiyar ABD’nin bağrında yaşandı. Virüsün yayılma hızı ve oranı ile ilgili eğri konusunda ileri bir aşamada olduğumuzu söyleyeceksin, bir yandan da sadece Asya’nın ıssız yerlerinde görüldüğü bilinen bir virüs için bir “aşı” geliştireceksin. Tuhaf.
Virüsle ilgili son test, 13 Eylül günü yapıldı. “Aşı” olduğu söylenen şeyin semptomların azaltılmasını sağlayıp sağlamadığını veya bulaşmaya mani olup olmadığını tespit etmek için sınanmamış olması gerçekten tuhaf. Test, sadece “aşı”nın güvenli olup olmadığını görmek için yapıldı, bulaşa mani olup olmadığına da, semptomları azaltıp azaltmadığına da, yayılmayı durdurup durdurmadığına da bakılmadı.
Kovid-19 “salgını”na dair ortada üç temel görüş mevcut.
1. Bu “salgın”, tümüyle psikolojik bir operasyondu, ölenlerse ölüm belgelerindeki oynamalarla, erken tedavinin reddedilmesiyle, Remdesivir ilacıyla, suni solunum cihazlarıyla vs. ilgiliydi.
2. Psikolojik operasyona bağlı olarak, virüs, genetik işlevleri artırmayla alâkalı araştırma üzerinden, bir laboratuvarda üretildi.
3. Psikolojik operasyona bağlı olarak, sözde virüs, aslında sentetik bir patojendi.
Ben, üçüncü görüşten yanayım. “Sentetik patojen” derken, bakımevlerinde yerlere yerleştirilen spreyler aracılığıyla etrafa saçılan bir şeyden bahsediyorum. Herkesin bildiği grip aşısının içine mRNA koydular, bunu kimseye söylemediler, bu dağılma ile birlikte insanlar hasta oldu. Bu senaryoda diken proteinleri muhtemelen nanobotlarla dağıtıldı. Böylelikle, kapanmalar, maskeler, zorunlu olan ve zorla yaptırılan Kovid aşısı, bir tür biyolojik silâh olarak devreye sokuldu.
Elde Kovid aşılarında kendi kendisini kuran, montajlayan nanoteknolojinin kurulduğuna, “aşılı” ve “aşısız” kişilerin kanına yerleştirildiğine dair kanıtlar var. Bu gerçeklikte, zaman geçtikçe benzer bir dağıtım sisteminden hem Kovid’de hem de Kovid aşılarında istifade edildiği görüşü, artık daha fazla akla yatkın görünüyor.
Gerçek dağıtımı sağlayan sistem, Kovid/mRNA aşılarından oluşuyordu. Kovid aşısı denilen biyolojik silâhların yol açtığı dehşet verici tesir ve kıyımın büyük bir sorun olduğu giderek daha net görülüyor. Edward Dowd’un İngiltere’deki Ulusal İstatistik Bürosu veri tabanındaki rakamları kullanarak oluşturduğu son veriler, 15-44 yaş arası insanlarda kalp-damar hastalıkları kaynaklı ölümlerde bir artış yaşandığını ortaya koyuyor. Ölümlerin sayısı, 2020’de yüzde 13, 2021’de yüzde 30 artmış. 2022’deki artış oranı çok daha fazla: yüzde 44. Hatırlatıcı aşıların 2022’de düştüğü gerçeği dikkate alındığında, bu verilerin sıkıntı verici olduğu görülüyor. Buradan şu sonucu çıkartmak mümkün: zaman geçtikçe ölüm sayılarındaki artış, orta düzeyde bir etkiye yol açacak. Eğer bu eğilimler devam edecek olursa, süreç büyük bir felâkete doğru ilerleyecek.
Baş araştırmacı olarak yer aldığı, dünyadaki en büyük otopsi çalışmasını paylaşan Dr. Peter McCullough, Kovid aşılaması sonrası ölenlerin yüzde 73,9’unun Kovid aşılarına bağlı olarak öldüğünü ortaya koydu. Desert Review’in aktarımına göre,
“Dahiliye uzmanı, epidemiyolojist ve Amerika’da makaleleri binden fazla hakemli dergide çıkmış, bu açıdan, ülkede makalesi en çok yayımlanmış kardiyologlarından biri olan Dr. McCullough, bu çalışmayı sekiz araştırmacıyla birlikte yürüttü.”
Şaşırtıcı olan şu ki Lancet dergisi çalışmayı yayımladıktan kısa bir süre sonra, önbaskısını sansürledi. Desert Review konuyla ilgili şunları söylüyor:
“Yazarlar arasında Yale Üniversitesi’nde üst düzey araştırmacı bilim insanı Dr. Harvey Risch, önemli patologlardan olan, Kanada Hekimler ve Cerrahlar Kraliyet Koleji’nden Dr. Roger Hodkinson ve eski Sağlık ve İnsanî Hizmetler yetkilisi Dr. Paul Alexander gibi isimler bulunuyordu. Michigan Üniversitesi Halk Sağlığı Okulu projeye onay verdi. Dr. McCollough’un dediğine göre ekip, otopsilerin değerlendirilmesinde kullanılan ve Sistematik Gözden Geçirmeler ile Meta Analizler İçin Tercih Edilen Raporlama Unsurları olarak bilinen standart bilimsel yöntemden yararlandı. Dr. McCullough, bu ‘standart araştırma yöntemini tüm kariyeri boyunca kullandığını’ söylüyor.”
Ne yazık ki insanların Kovid aşılarının biyolojik silâh olduğu konusunda hiçbir fikre sahip olmadıkları koşullarda, bu sansür sorunsuz iş gördü. Bu tür bir sansür, insanları bir başka virüsün gene yüzde 40 ilâ 75’lik ölüm oranına sahip olduğunu söyleyerek korkutmaya devam edecek.
Yeni imal edilen Nipah virüsü salgınının tüm dünyada insanlığa yönelik gerçekleştirilen saldırının ikinci aşaması mı yoksa insanları bir biçimde hipnozla bir şeylere ikna eden bir araç mı olduğunu belirlemek, bu aşamada zor bir iş.
Eğer Nipah saldırının ikinci aşamasıysa, o vakit önümüzde bu mRNA aşısı denilen biyolojik silâhların yasaklanmasını ve düşmanlarımızın insanlığa karşı gerçekleştirdikleri saldırının yoğunlaştırıldığını sürekli söyleyip durmak zorunda kalacağız.
Galiba ileride erkekle kadın, küçük kız çocukları ile erkek çocukları arasındaki mesafe daha da büyüyecek. Gençlerin ölmesi gerçekten kötü. Bugün kanser, kalp krizi, felç, otoimmün hastalıkları, nörolojik rahatsızlıklar vs. “yeni normal” olarak pazarlanıyor. Nipah virüsü plandemisi sonrası bu yeni normalin ikinci aşamasının neye benzeyeceğini varın siz bir düşünün.
Hapishaneyi anıştıran bir terimle ifade edilen kapanmalar ve yüz maskeleri gibi önlemlerin hepsi, insanları hipnozla belirli bir konuya ikna etmenin araçları. Muhtemelen bu yeni Nipah virüsü salgını da bu türden bir araç.
Ölümcül olduğu söylenen, bulaştığı kişilerin yüzde 40 ilâ 75’ini öldürdüğü iddia edilen Nipah virüsü, tabii ki o büyük hükümetler, büyük medya kuruluşları ve büyük şirketler insanları hücrelere tıktığı için, yürüdüğü yol boyunca insanları öldürmekten vazgeçecek. Neticede kapanmalar, maskeler, sosyal mesafe bir biçimde günü kurtardı ve toplam insan nüfusunun dörtte üçünü yeryüzünden silmesi muhtemel, ölümcül bir patojeni durdurmayı bildi. Bu koşullarda yeni virüs salgını konusunda da büyük ilâç şirketleri, doğal olarak ortaya çıkıp hepimizi kurtaracak, ama bunun için, öncesinde hükümetlerin teşvikiyle üretilen mRNA nanoparçacıklı biyolojik silâhlar tüm insanlığa dayatılacak, zorla vurulacak veya hileli yollarla pazarlanacak.
Ama tabii Nipah virüsünün de büyük bir aldatmaca olması ihtimali var. Bir yerlerde bir sıkıntı imal ediyorlar ve bizim çıkışsız kalmamızı istiyorlar. Nipah virüsü ister aldatmaca olsun, ister tüm dünya genelinde yürütülen biyolojik savaşa ait bir harekât olsun, ister test sürüşü, isterse kitleleri hipnotize edip onları bir şeylere ikna eden bir araç olsun. Hep beraber şu söylediğim şeyi tekrarlayın: “Ben bunu yemiyorum.”
Tahminime göre ileride imal edilmemiş bir sıkıntıyla yüzleşilecek ve bu sıkıntı aşacağımız bir sıkıntı olacak.
Dr. Joseph Sansone
24 Eylül 2023
Kaynak