Sosyalist kavganın ortak mirasının, geçmişin karanlık dehlizlerine terk edilmemesini önemsiyoruz. Dert ortaksa, teori ve pratiğimizin yanacağı ocağı birlikte harlamayı umuyoruz.
Mustafa Suphi ve Yoldaşlarının memleketteki sosyalizm mücadelesi için akan kan ve terlerinin izleklerini arıyoruz. Bu coğrafyaya ait olana tereddütsüz örgütlenen ve serden geçen Yoldaşlarımızın partisini yine bu coğrafyaya ait unsur ve koşulların emrettiği ölçekte yeniden canlandıracağımızı biliyoruz.
Belirsiz bir yarına ötelenmeyen, donuk bir Parti yazımı ve okunuşu ile değil; akan ve dinamizm içeren, güncelin peşinden koşma derdiyle popülizme kaymayan bir işçi sınıfı partisine ihtiyacın olduğu biz komünistleri de aşan bir nesnelliktedir.
Parti konferansları yapılır, programlar yazılır, organlar oluşturulur, örgütlenme çalışmaları yapılır ve tarihin bir cilvesi olarak duvara toslanır. Bu makus tarihi kabullenmiyoruz ama yeniden ve yeniden aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar elde edilemeyeceğini de biliyoruz. Halk, modern köle sınıfına dönüştürülmek istenmektedir ve tarih belki de hiç olmadığı kadar bir paradoks içindedir. Açılımı yüzlerce sayfalık teorik-kavramsal-tarihsel-sosyolojik değerlendirmeyle yapılacak bu paradoksun en kısa özeti; mülksüzleştirilmekte olan koca yığınların modern köle vaziyetinde düzene teşne edilen hâlleridir. Bu, katilini ya da sahibini benimseyen köleden daha farklı bir yapıdır ve yalnızca serveti elinde tutana ayrıcalık vermekle kalmaz, köle vasfına indirilen geniş halk kitlelerine “ayrıcalıklı olduğu” görüntüsü verir. Bu ikilem kendisini millî-dinî-cinsî-kültürel enformasyonlarda gösterir. Herkesin “nefes aldığı” ve “kendisini ifade edebildiği” STK formatları artık yaşamın doğrudan kendisidir.
Açmak gerekirse; yukarıya doğru tarihin her döneminde olan servet aktarımı bugün artık salt maddî kaynak olarak değil, üreme hakkından mülk edinmeye, sokağa çıkmaktan gıda tüketimine kadar yaşamın en basit dinamiklerini ele geçirmeye çalışmaktadır. Pandemi ile başlayan ‘Endüstri 4.0’, ‘Büyük Resetleme’ gibi isimlerle müjdelenen ve “Küresel Sosyalizm” adıyla zikredilen emperyalizmin yeni bir aşamasından söz ediyoruz. Bu aşama neoliberal saldırıyı mumla aratacak cinstendir. Bir ajanda olarak yürütülmekte ve ülkelerin özellikle “muhalif” kanadı ile halkların damarına zehredilmektedir. Grev hakkı, sendika hakkı, zam gibi işçi sınıfının temel argümanlarının konuşulduğu “donuk” parti programlarının yeni gelmekte olan saldırıyı anlama, püskürtme ve hâliyle devrim yapma imkânları bulunmamaktadır.
Tarihi elbette kendimizden başlatmayacağız. Marksizm ve Leninizm bayrağımızdır ancak kapitalizmin işleyiş yasaları gereği yeni döneme geçilirken, bu dönemin tüm hesabını anlamak, tezgâhı yeniden kuranların masasını devirmek zorundayız. Halkımızın üremesini, sokağa çıkmasını, tek güvencesi olan ücretli emeğini ve mülk edinimini, aileyi; ezcümle kutsalı yeniden tartışacağız. Ücretli emeği ve mülk edinme hakkını Ulus olma hakkı ile bağdaştırmadan, üreme ve aile meselesini (LGBT dâhil) öjeni-ötenazi ve nüfus politikası ile birlikte anlamadan, iklim değişikliği, gıda krizi (yapay et ve böcek proteini) ve pandemi safsatalarını, karbon ayak izi ölçümü ve dijital paraya geçiş sayesinde tam kontrol sağlanmasıyla ilişkilendirmeden işçi sınıfı ile kurulacak her ilişki kadük kalacaktır. Bu sayılanların her biri ayrı çalışma konularıdır ve yaşayan bir komünist partisi istiyorsak eğer kimseden korkmadan, kimseyi beklemeden, “meczupluğu” ve “komplocu” yaftasını göze alarak bu meseleleri cesaretle dile getirmek zorundayız.
Bu anlayışlarla bizler, işçi sınıfının tek savaş aygıtı olan partinin birer kuyusu olarak, her mecrada sesimizin kesilmesine rağmen inat ve ısrarla, diyalektik ve tarihsel materyalizmin ışığıyla kapitalizmi anlamaya ve sosyalizmi kurmanın yollarını aramaya devam edeceğiz.
Derde ve öfkeye selâm olsun.
Burak Şerif
7 Aralık 2023