Büyük emperyalist savaşın ayak sesleri olan, bir yanda Rusya-Ukrayna, diğer yanda İsrail-Hamas vekâlet savaşları sürerken dünya yeni bir soğuk savaşın da eşiğinde. Mevcut tek kutuplu küresel düzen parçalanma eğilimi gösteriyor. Yeni bir dünyaya doğru dönüşüm başladı. Büyük güç rekabetinin öne çıktığı bu yeni durumda asıl savaşın ekonomik cephede gerçekleşeceği söylenebilir. Yakın zamanda yapılan BRICS ve G20 zirveleri bu savaşın ayak seslerini barındırıyor. Bu bağlamda iki emperyalist güç olan ABD ile Çin arasında cereyan eden ve birçok cephede derinleşen bu hibrit soğuk savaşın ülkeler arasındaki işbirliğini ve kolektif örgütlenmeleri parçaladığını ve ayrıştırdığını da görüyoruz. Bu eğilim bir yandan iki kutuplu bloklaşmaya doğru giderken, diğer yandan Hindistan’ın öncülüğünde bağlantısız bir hattı da ortaya çıkarıyor.
İki kutuplu dünya düzeninde bir tarafta ABD, diğer tarafta SSCB bulunmaktaydı. SSCB’nin çöküşünden sonra ABD tek süper güç olarak kalsa da günümüzde tekrar tek kutupluluktan giderek çok kutupluluğa geçişin izleri görülüyor. Günümüzde Çin, ABD hegemonyasına karşı çıkan en büyük rakiplerden birisi. ABD’nin hegemonyasına meydan okuyarak ekonomik ve siyasî bakımdan büyüyen Çin, ithalatının yüzde 80’ini gerçekleştirdiği Hint ve Pasifik okyanuslarının ABD denetiminde olması nedeniyle kendini Avrupa pazarlarına bağlayacak, zamanı ve maliyeti azaltacak bir Kuşak-Yol Projesi hazırladı. 2013 yılında “Yeni İpek Yolu Projesi”ni ilân etti. Birkaç hafta sonra da “Deniz İpek Yolu” güzergâhını belirledi. Kısaca Kuşak-Yol olarak anılan ve 2049 yılında tamamlanması öngörülen bu iki proje Çin’i karayolu ve deniz yoluyla Avrupa-Afrika’ya bir ağ üzerinden bağlamayı hedefleyen devasa bir proje. Çin’in Kuşak-Yol projesinden beklentileri arasında “Borç Tuzağı Diplomasisi” denilen politika da yer almaktadır. Bu politika kapsamında Çin, kendisine borçlanan ülkelerin borçlarını zamanında ödememesi hâlinde maden, liman gibi kurumlarını haczetme olanağını elde etmektedir. Nitekim bazı Orta Asya devletleri bu proje nedeniyle Çin’e karşı borç batağı içindedir. Son on yılda, girişim çerçevesinde hat üzerindeki ülkelere toplam yatırım tutarı 1 trilyon dolara yaklaşmış durumda. Bu iki proje açık bir şekilde ABD’nin ticaret sistemine, kısacası hegemonyasına bir meydan okumadır. Çünkü bu iki proje her ne kadar “kazan kazan” ilkesine bağlı olsa da ABD projenin kapsama alanı dışındadır.
Çin’in bu iki projesine ABD’nin cevabı, Eylül 2023’de yapılan G20 zirvesinde Hindistan’ı Ortadoğu’ya, Ortadoğu’yu da Avrupa’ya bağlayacak bir demiryolu ve liman ağı kurulması (IMEC) plânının duyurusu oldu. Proje, Hindistan’ın Mumbai limanından kalkan gemilerin Dubai’ye yanaşmasını, buradan da demiryoluyla Suudi Arabistan, Ürdün ve İsrail rotasının takip ederek Akdeniz üzerinden Hamburg’a bir nakliye rotası oluşturulmasını öngörüyor. Türkiye’yi bypass eden bu proje Batı’nın Çin’i dengeleyebilmek için giriştiği arayışlardan en önemlisi. Bu arayışta hem ucuz işgücü hem de Çin ile sorunlu ilişkileri nedeniyle Hindistan öne çıktı. ABD bu projeyi, Pekin’in yaklaşık 10 sene önce uygulamaya başladığı, Çin’i dünyaya bağlamayı hedefleyen Kuşak-Yol girişimine bir alternatif olarak görüyor. IMEC, merkezinde Hindistan ve Suudi Arabistan’ın yer aldığı çok bölgeli jeoekonomik ve jeostratejik bir proje olarak tanımlanabilir. Hindistan, bu girişimle enerjiye olan bağımlılığını Ortadoğu üzerinden güvenceye alarak, ABD ve Çin’den sonra bölgeye nüfuz eden üçüncü bir güç olabilecek.
ABD’nin bu projeyle ilgili birinci stratejik hedefi, Suudi Arabistan’ı Çin’den uzaklaştırma ve İsrail’e yakınlaştırma, diğeri ise hem BRICS hem de G20’de önemli bir aktör olan Hindistan’ın Çin-Rusya hattından uzaklaştırılması olarak okunabilir. Başka bir hedefi de sembolik bir jest yaparak, hat üzerinde konumlanmış ülkeleri olası bir iki kutuplu düzende kendi tarafında tutmak.
Asya’nın en fazla nüfusa sahip iki ülkesi olan Çin ve Hindistan, Asya’da birbirlerini dengeleyici konuma sahiptir. Birbirlerinin zorunlu olarak jeostratejik rakibidir. Bu iki ülke arasında İngiliz kolonyal döneminden kalan ve yıllardır çözülmeyen sınır sorunları bulunmaktadır ve geçmişte silâhlı çatışmalara yol açmıştır. Hindistan, Çin’i dengelemek ve sınırlamak için hamleler yaparken, Çin’de Pakistan üzerinden Hindistan’ı sıkıştırmak, Pakistan ve Myanmar üzerinden geçecek iki proje ile açık denizlere ulaşmak istiyor.
İngiliz sömürgesi olan Hindistan, 21. yüzyılda bilgisayar teknolojisi ve programlamada, ucuz otomobil üretiminde, demir çelik sanayisinde yakaladığı ivme ve hizmet sektöründe kurulu binlerce outsourcing firmasıyla ses getiren bir ülke hâline geldi. Sanayi ve hizmet sektöründe atılan adımların yanı sıra ülkenin nükleer teknolojide gösterdiği ilerleme, atom silâhlarına sahip olması, konvansiyonel askerî gücü ve açık denizleri hedefleyen donanma oluşturmuş olması, şu anda bölgesel/küresel güç arasında bir çizgide olan Hindistan’ın, dinî ve etnik birliğini koruyabilirse eğer, Hindutvaya yani merkeziyetçi, şovenist bir milliyetçilik olarak ortaya çıkan yeni Hint emperyalizminin dürtüsüyle, geleceğin önemli küresel güçlerinden birisi olacağına işaret ediyor.
Neoliberal sistemin 2008’den beri süren kronik krizini aşamaması sonucu, nesnel koşulların yavaş yavaş oluşmasıyla dünyamız yeni bir paylaşım savaşına doğru adım adım gidiyor. Şimdilik vekâlet savaşları ve ekonomik savaşlar şeklinde cereyan eden kapışma sonucunda iki emperyalist gücün topyekûn savaşa gitmesi beklenmelidir ve maalesef dünyamızın felâkete gidişini engelleyecek hiçbir unsur da şu an ufukta görünmüyor.
Ahmet Hulusi Kırım
31 Ekim 2023
ÖNERİ: “Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC) Bağlamında Jeopolitik Mücadele”