Perspektif


I.

Belirsizliğin hâkim olduğu bir dönemden geçmekteyiz. Kapitalizmin doğası gereği zuhur eden krizlerin sürekli kılınması ve aşılamıyor oluşu, egemen sınıfı yeni bir dönüşüm sürecini örgütlemeye itmiştir. Proletaryanın aksine burjuvazi, örgütlü davranmanın önemine haizdir ve bu süreç, kimi örneklerde sınaî burjuvazi ile malî burjuvazi arasındaki çelişkilerin dahi önemsiz kılınabildiği bir raddeye varmıştır. Yakın tarihli krizlerin kökeni 1989 yılına dayanmakta olup; sisteme yön verenlerin hedefi, kurulu düzeneğin yeni hâlini –en azından bir ön aşama olarak– 2025’de ilân etmektir. Gerek ABD nezdinde Batılı egemenler; gerekse ÇHC nezdinde Doğulu egemenler tarafından hazırlanan belgeler bunu tüm açıklığıyla göstermektedir.

Öncesi de olan bu dönüşümün eşiği esas itibariyle Covid-19 şeklinde kodlanan süreçle vites atlamıştır. C19, geçtiğimiz yüzyılda çokça örneğine tanık olunan biyolojik harp döneminin yeni bir veçhesi olarak inkişâf etmiştir. ABD menşeili olup, ÇHC yönetiminin de bilgisi ve desteği dâhilinde koordineli gelişmiş bulunan bu süreç, kurmay heyetin tepe kadrosunda yer alan isimlerden Dr. Anthony Fauci’nin İtalya’daki son faaliyetleri takip edildiğinde, yeni bir perdenin açılmakta olduğunu düşündürmektedir. Söz konusu ülkenin, gerek geçtiğimiz yüzyıl boyunca NATO terör örgütünce tertiplenen “stay behind” ağına kurmaylık eden karargâhlardan birine ev sahipliği yaptığı; gerekse Kuşak ve Yol Girişimi’ne yeşil ışık yakan ilk G7 ülkesi olarak ABD-ÇHC geriliminin ortasına konumlanma cesaretini göstererek hedefe yerleştirildiği ve bundan dolayı da C19 ile “cezalandırıldığı” düşünüldüğünde, durumun vehâmeti ortadadır.

Sınıflı toplumların tarihi, egemen sınıf tarafından tertiplenen komploları teşhir edenlerin daima azınlıkta kaldığını ve bu kesime, egemen sınıfa hizmet eden yöneticiler ve onların yönlendirdiği sömürülen-ezilen kesimlerce her daim “meczup” muamelesi yapıldığını göstermektedir. Yakın tarihli popüler deyimle, gerçekleri teşhir etme noktasında bulunanlar “komplo teorisi” üretmekle itham edilmişlerdir. Egemen sınıf tarafından üretilen “bilim”, Sol çevrelerce din olarak bellenmiş; “komplo teorisi” diye bir tanımın bilim-dışı oluşu dahi sorgulanmamıştır. Komplonun bir eylem biçimi oluşu, işçi sınıfına karşı gerçekleştirileni ifade ettiği, bunun teorisinin olmadığı bilinçli bir şekilde çarpıtılmıştır. Kurulan komploya açıklık getirmeye, bunu teşhir etmeye çalışanlara “komplo teorisyeni” yaftasının yapıştırılması, cehaletin bir sonucu değilse eğer; görevli olmanın icabıdır.

II.

Yine öncesi de olmakla birlikte, burjuvazinin C19 saldırısı, Türkiye’de “işçi sınıfı” nâmına hareket etme iddiasında olanların tüm foyasını ortaya dökmüştür. Askerî endüstriyel kompleksin saklı koridorlarında harlanan bu saldırı, “halk sağlığı” basitliğiyle yorumlanmış, burjuva enternasyonali tarafından talep edilen her adım eksiksiz bir şekilde Sol’un şeyhleri eliyle meşrulaştırılmıştır. Dayatılan ajandanın uygulayıcısı olan Sol çevrelerin bu süreçte işini, akıl sağlığını, sevdiklerini ve canını kaybeden on milyonlarca insandan sorumlu olduğu unutulmamalıdır. Programın foyası, sürecin başından itibaren dağınık parçalar hâlinde açığa çıkmakta; gerçekler, burjuva basını ve onun ikinci el haberciliğini yapmaktan öte bir işlevi olmayan Sol çevrelere ait yayın organlarında itinayla gizlenmeye devam etmektedir.

Yüzüncü yılını dolduracak olan cumhuriyetin ilânından bu yana, kısa vadeli sayılı birkaç örnek bir yana bırakılırsa, “devrim” nâmına hareket eden bir örgütlenme inşa edilememiştir. Var olanlar, “tercüme bürosu” şeklinde tabir edilebilecek olan, ayağı bu topraklara basmayan, Batı aktarmacısı “Sol” çevrelerden ibarettir ve işçi sınıfı ile gerçek anlamda bir temasın kurulamıyor oluşunun nedeni burada aranmalıdır.

Devrimci ile “solcu” arasındaki ayrıma dahi vâkıf olamayan cahil kadroların yetiştirilmesi, bir programın gereğidir ve başarıyla uygulanmaktadır. Dile ve kavramlara olan hâkimiyet, düşünceye olan hâkimiyeti sağlar; düşünceye olan hâkimiyet, kitlelerin hâkimiyeti ile sonuçlanır. Kitleye olan hâkimiyet, sokağın kontrolünün ele geçirilmesi için elzemdir ve politikaya yön verilmesi buradaki gücün inisiyatifi ile cereyan eder. Devrim, önce zihinlerden kazınmakta, sokağın güvenliği, burjuvazi için tedirginlik yaratmayacak parti, sendika ve meslek odası kılığına bürünen “Sol” unsurlara teslim edilmektedir.

Global ölçekte açık bir faşist düzenin kimi bölgelerde kurulduğu, kimi bölgelerde ise kurulmakta olduğu görülmelidir. Dijital dönüşüm, emek gücüne olan talebi azaltmış; öjenizm hortlatılmıştır. Nüfusun kontrolü ile LGBTİ aktivizmi arasındaki bağlar görülmeli, burjuvazinin temsilcileri eliyle yürütülen propaganda sorgulanmalıdır. Yeşil dönüşümün savunuculuğuna soyunanlar, bir daha gerçekleşmesinin arzu edilmediği iddia edilen Nazi ideolojisinin “yeşil” köklerini araştırmalıdırlar. Aynı sürecin bir diğer çıktısı olarak, “hayvan hakları” kisvesi altında proteinden yoksun, fiziksel ve zihinsel sağlığın hiçe sayılarak yapay nesillerin yetiştirilmesinin savunulduğu gönüllü figüranlık görevini ifa edenlerin, “Sol” maskeli faşistler olduğu açıktan ilân edilmelidir. Bu meselelerle ilgili sayısız telif ve tercüme, arşivlerimizde bulunmakta, ilgili okurun dikkatine sunulmaktadır.

III.

Global ölçekteki gerilim, çatışma ve dönüşüm, yerele de yansımakta; siyasî partiler nezdinde burjuvazi, Sol nezdinde ise küçük burjuvazi bu yansımaya göre hizalanmakta, yer kapmaya çalışmaktadır. 2023 seçimleri, global ölçekteki çatışma ve gerilim ortamında dengeyi sağlayabilen; dönüşüm sürecinin taşıyıcılığını üstlenebilen aktörlere teslim edilecektir. Parayla yaptırılan anketler, vekil pazarlıkları, parmak sallamalar ve içi boş balonlardan fazlası olamayan Sol figüranların hiçbir kıymet-i harbiyesi bulunmamaktadır. Sahte gündemlerin peşine takılanlar, günün sonunda sahte umutlarıyla baş başa kalmaya mahkûmdurlar. Defalarca izletilen film, her seferinde baştan oynatılmaktadır.

Küçük burjuvaziye teslim edilen Sol, devrimci potansiyel barındıran işçi sınıfının mücadelesini ve kurtuluşunu “solculuk” eliyle ehlileştirmekte, dizginlemektedir. Sol’un Cumhuriyet değerleriyle kaynaşan kesimi Sosyalist Güç Birliği; kaynaşmayan kesimi ise Emek ve Özgürlük İttifakı çatısı altında, Devlet ile Kandil’in çemberine alınmıştır. Sınıfın özgürleşmesi, bu çemberlerin aşılmasıyla mümkün olacaktır. Göğsünü gererek Millet İttifakı’nın Soros menşeili adayına oy talep eden Sol’un, dayatılan AKP-MHP artıklarından, liberal ve Gülenci kadrolardan dolayı şikâyet etme hakkı bulunmamaktadır. Yüzsüzlüğün de bir sınırı olmalıdır. C19 üzerinden açık bir halk düşmanlığını savunarak ilaç sanayiinin kadrolu elemanları olduğu ayyuka çıkan “bilim insanlarının” ise meclise ve bürokrasiye sokularak ödüllendirilecek olmaları, yüzsüzlükte sınır tanımayan Sol tarafından itinayla gözlerden saklanmaya çalışılmaktadır. Hâlihazırda meclise kapak atmış bulunan Sol’un, vakıflar üzerinden emperyalizmle olan fon ilişkilerine eklemlendiğinden başlayarak, isim-koltuk kavgası nedeniyle kendi “yoldaşlarına” satır ve demir sopalarla saldırılmasına varan kirli sicili genç nesillere aktarılmalı, ileri yaştakilere ise hatırlatılmalıdır. Bu çemberlerde siyasî faaliyet yürüttüğü hissine kapılanlar, “sınıfın” bir kenara atıldığı, “iyilik-kötülük” gibi soyut tanımlamalar üzerinden kitlelerin aldatıldığını görmeli, tecrit edildikleri alanları terk etmeli, mümkünse oraya çomak sokmalıdırlar.

Kapitalizmin merkez üslerindeki bankaların batışı ile cereyan eden iktisadî nesnellik, sosyal demokrasinin piyasaya sürülmesini zorunlu kılmıştır. Dikkatli bir sınıf siyasetinin izlenmesi, taviz verilmemesi, verenlerin akıbetinin teşhiri zaruridir. Sosyal demokrasiye göbekten bağlı olan Sol’un, var oluşu gereği sınıf siyaseti izlemesi beklenmemelidir. Bugün parlatılan yaldızların eninde sonunda döküleceği bilinmelidir. Ekonomik, politik ve kültürel yaşantımız üzerinde bize egemen olan, saklı koridorlar ardında yeni komplolar kuran bir azınlık varsa eğer; sınıfsız bir toplum için ilk hedef, doğru bilgiye ulaşmak olmalıdır. Düşünme ve irdeleme-sorgulama kapasitesi en yükseğe çıkartılmalı, diri tutulmalı; burjuva ideologların Sol üzerinden bilinçlere yönelik saldırısı, defedilmelidir. Burada yapılan, yapılmaya çalışılan budur ve katkılara açıktır. 1 Mayıs 2022’de yola çıkan Sosyalizm.org, birinci yılını tamamlamak üzeredir ve başta yaptığı Çağrıyı yinelemektedir.

Agop Efendi

15 Nisan 2023