Bağımsız olduğu iddia edilen, tüketici hakları, tıbbi haklar ve yurttaş hakları alanlarında faal olan, zorunlu aşıya kapsamlı bir destek verildiğine dair izlenim yaratan örgütlerin büyük bir kısmı, aşı üreten bir firmadan fon aldı.
Şikago eyalet yönetiminin işverenleri çalışanlarına COVID-19 aşısı yaptırmaya zorlama planıyla ilgili tartışmaların yaşandığı koşullarda, Şikago Kent Birliği başkanı Karen Freeman-Wilson televizyona çıkıp, bu tür kuralların Siyah toplumuna orantısız bir şekilde zarar vereceği yönündeki şikâyetleri boşa düşürmeye çalıştı.
Freeman-Wilson, Ağustos 2021’de WTTW’de yaptığı açıklamada, “Buradaki sağlık ve güvenlik faktörü, insanları eve kapatma veya hayatlarını kısıtlama konusunda gündeme gelen endişelere çok daha fazla ağır basıyor” dedi.
2021 yılının başında bulunduğu Şikago Kent Birliği, ABD’de en yaygın kullanılan COVID-19 aşılarından birinin üreticisi olan Pfizer’dan “aşı güvenliği ve etkinliğini” teşvik edecek bir proje için 100.000 dolarlık bir hibe almıştı. Bu birlik, normalde kurumsal bağışçılarını açıklamaktan çekinmese de, Pfizer’dan alınan desteğe, web sitesindeki “ortaklar” bölümünde verilen listede yer verilmemişti. Görüşme sırasında ilaç endüstrisi fonundan da aynı şekilde bahsedilmiyordu.
Pfizer’ın Şikago Kent Birliği’ne yaptığı bağış, Pfizer’ın kâr amacı gütmeyen kuruluşlara ve ticari örgütlere yaptığı pek çok bağıştan biriydi. Pfizer, ülke genelinde COVID-19 aşısını zorunlu kılmak için hükümet politikaları lehine lobi faaliyeti yürüten gruplara özel fon sağladı.
İlaç devinden fon alanların geniş listesi, tüketici örgütlerini, hekim birliklerini ve tıbbi grupları, bunun yanında, halk sağlığı örgütleri ve kâr amacı gütmeyen yurttaş hakları kuruluşlarını da içeriyor. Bu grupların birçoğu, çalışanları aşı olmaya zorlayacak politikaları savunurken Pfizer’dan aldıkları fonu açıklamadı.
Ülkede aşı konusunda birbirinden farklı, bazen birbiriyle örtüşen zorunlu aşı uygulamaları devreye sokuldu. Ülke genelinde Başkan Joe Biden, 100 veya daha fazla çalışanı olan tüm işverenlere aşı zorunluluğu getiren ve nihayetinde mahkemede iptal edilen bir idari emir yayınladı. Bazı eyalet ve yerel yönetimler, kamu çalışanlarını aşı olmaya zorladılar ve özel sektör işverenlerini de aynı şeyi yapmaya zorlamaya çalıştılar. Birçok büyük işveren de, hükümet kendilerine daha henüz hiçbir şey telkin etmeden, çalışanlarının aşı olmasını zorunlu kıldı.
Bu işverenlerin dayattığı yaptırımları, aşıyı zorunlu kılan kararları eleştirenler, Biden’ınki de dâhil olmak üzere önerilen yaptırımların çoğunun, önceden virüsün bulaşması üzerinden doğal bağışıklık kazanmış bireyleri istisnai bir yere yerleştirmediğine dikkat çekiyorlardı. Zorunlu aşı kararlarını savunanlar, aşıların COVID-19'un bulaşmasını önleyeceğini iddia ediyorlardı, oysa bu argüman, o dönemde sağlam bilimsel temellerden yoksundu, zamanla da geçersiz hâle geldi.
Başkan Biden, Temmuz 2021’de, yönetimi ve yerel yönetimler yetki emirlerini hazırlarken, “Bu aşıları yaptırırsanız COVID kapmayacaksınız” diyerek yanlış bir iddiada bulundu. Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri Direktörü Rochelle Walensky de benzer şekilde, aşılanmış bireylerin “virüsü taşımadığını” belirtti.
Ne var ki COVID-19 dayatmalarının temelini şekillendiren, sadece önde gelen hükümet yetkililerinin bu desteksiz iddiaları değildi. Pfizer ve ilaç endüstrisi tarafından desteklenen, görünürlüğü yüksek gruplardan oluşan bir koalisyon, aşı olmayı zorunlu kılan politikalar için gerekli lobi desteğinin önemli bir kısmını temin etti. Bu desteğin en önemli örneklerini şu şekilde sıralamak mümkün:
Aşıyı zorunlu kılan politikalar, muhtelif insan hakları örgütleri, işçi sendikaları ve toplum temelli grupların muhalefetiyle karşılaştı ve yoğun bir tartışmaya yol açtı, ancak ilaç endüstrisi bir şekilde bu tartışma sürecinde ön plana çıkmadı. Bunun yerine endüstri, genellikle mali destek sağladığı üçüncü taraf kuruluşlar aracılığıyla zorunlu aşı kararları için seferber oldu.
Pfizer ve yukarıda listelenen ilaç devi tarafından finanse edilen kuruluşların çoğu, yorumda bulunmalarına ilişkin talebe hiçbir şekilde cevap vermedi.
Amerikan Önleyici Tıp Koleji (ACPM), bir e-postada, grubun COVID-19 aşı zorunluluğunu, politikanın, kuruluşun yönetim kuruluna getirilmesinin ardından onayladığını belirtti. ACPM sözcüsü Drew Wallace, özel olarak COVID-19 aşıları meselesine odaklanan soruya cevaben, “bir aşı zorunluluğunu öngören bir kararı desteklemek, bir aşı üreticisini diğerine karşı desteklemek anlamına gelmez” dedi.
Eleştirmenler, ilaç endüstrisinin parasının, COVID-19 yetkileri etrafındaki söylemi şekillendiren doğal bir çıkar çatışması sunduğuna dikkat çekiyorlar.
Daha önce Yeni Sivil Özgürlükler İttifakı’nda çalışan ve aşı zorunluluklarına karşı ilk yasal mücadelelerden bazılarını veren Avukat Jenin Younes, “Eğer insanlar ya da kurumlar aşı şirketleriyle olan bağlarını açıklamadan aşıyı zorunlu kılan kararları savunmuş ya da uygulamışlarsa, bu, ahlaki kuralların ciddi ölçüde ihlâl edilmesidir, hatta potansiyel olarak yasa dışıdır ve kapsamlı bir şekilde soruşturulmalıdır” dedi.
Biyoetik konusunda uzman olan Dr. Aaron Kheriaty, ilaç firmalarının tıbbi kararları ve sağlık politikalarını şekillendirmek için rutin olarak kendi dışındaki kuruluşları finanse ettiklerini belirtti.
Kheriaty, Pfizer’ın “kendilerini bilimsel olarak güvenilir ya da kamu yararına hareket eden kuruluşlar olarak tanıtıp, şirketin ürünleri için zorla bir pazar yaratarak piyasayı bir şekilde maniple ettiğini” söyledi. Kheriaty, bu sözlerine şu tespiti ekledi:
“İlaç şirketleri, bütçelerinin çok büyük bir bölümünü çeşitli sağlık kuruluşları ve üçüncü taraflar da dâhil olmak üzere, pazarlama için harcıyor, bu harcamayı da bu yatırımdan bir getiri elde etmek için yapıyorlar. İş pratiği, bu sayede anlamlı hâle geliyor.”
İlaç endüstrisi, uzun zamandır sağlık politikalarını dışarıdaki savunucu kuruluşlar aracılığıyla şekillendiriyor.
Genentech’in eski bir lobicisi olan, müteveffa Evan Morris, bir zamanlar 50 milyon dolarlık bir lobicilik bütçesine başkanlık etmiş ve bu bütçenin büyük bir kısmı, ilaç devinin mesajlarını güçlendiren üçüncü taraf gruplara gitmişti.
Morris, özellikle kazançlı bir hamle olarak, kuş gribi ve hükümetin Tamiflu stoklama ihtiyacı etrafında korkuları körüklemek ve haber hikâyeleri yerleştirmek için dış grupları kullandı. Bu halkla ilişkiler taktiğinin Tamiflu’yu üreten Genentech’in ana şirketi Roche’a yüz milyonlarca dolar gelir sağlamaya yardımcı olduğu söyleniyor.
Bir başka olayda Morris, Gıda ve İlaç İdaresi'nin Genentech’in en kârlı ürünlerinden biri olan kanser ilacı Avastin’in kullanımını yasaklama kararının ertelenmesini sağladı. Wall Street Journal’a göre, FDA Avastin’in meme kanseri tedavisinde etkisiz olduğuna karar vermişti, ancak Smith dışarıdaki savunucu grupları harekete geçirerek, kuruma kararını yeniden gözden geçirmesi için baskı yaptı.
Diğer tartışmalı ilaç üreticilerinin de benzer stratejiler kullanma çabaları belgelenmiştir. Örneğin Purdue Pharma, OxyContin ve diğer yüksek derecede bağımlılık yapan opioid ağrı kesicilerin reçetelenmesinde daha gevşek kriterleri teşvik etmek için üçüncü taraf savunma gruplarını gizlice finanse etmiştir.
Pfizer örneğinde ise şirket, COVID-19 aşısını tarihteki en kârlı tıbbi ürünlerden biri hâline getirmek için karar vericiler arasında yaygın bir desteği harekete geçirmeyi başardı. Pfizer, sadece 2021 yılında aşıdan 36,7 milyar doların üzerinde gelir elde etti.
Harvard Üniversitesi’nden emekli bir tıp profesörü olan Dr. Martin Kulldorff, “Halk sağlığı açısından bakıldığında, [zorunlu aşı kararları] birkaç nedenden ötürü mantıklı değildi” diyordu.
Kulldorff’a göre “ilk neden, COVID olmanız durumunda mükemmel bir bağışıklığa sahip olmanız”dı. İkinci nedense, “aşı sıkıntısı yaşandığı 2021 yılında önemli olan yaşlı, yüksek riskli Amerikalıları, ayrıca Hindistan ve Brezilya gibi dünyanın diğer bölgelerini aşılamak iken bunun yerine aşıların çoğunun düşük riskli ve buna ihtiyaç duymayan genç insanlara vurulmuş olması”ydı.
Biden yönetimi, daha sonra federal mahkemelerden gelen ve zorunluluğu anayasaya aykırı bulan bir dizi kararla karşı karşıya kaldı. Ocak 2022’de Yüksek Mahkeme, 100 veya daha fazla çalışanı olan işletmelerdeki işçilerin COVID-19 aşısı olmasını zorunlu kılan OSHA şartını iptal etti, ancak tıbbi tesislerdeki işçiler için getirilmiş olan aşı yaptırma zorunluluğunu yürürlükte bıraktı.
Zorunlu COVID-19 aşısı ile ilgili alınan diğer kararlardan bir biçimde etkilenen işçiler o kadar şanslı değillerdi. New York Belediyesi, Ekim 2021’de yürürlüğe giren zorunlu aşı kararına uymayı reddettikleri için belediye, işgücünün 1.700’den fazla üyesinin işine son verdi. Şehir, bu yıl zorunlu aşı uygulamasını yürürlükten kaldırdı, ancak işten çıkarılan işçilerin çoğu, mahkemede işlerini geri almak için hâlen daha mücadele ediyor.
Biyoetikçi Kheriaty, Kaliforniya Üniversitesi-Irvine Tıp Fakültesi’nden, üniversitenin aşı zorunluluğuna uymayı reddettiği ve önceki enfeksiyondan kaynaklanan doğal bağışıklığı iddia ettiği için kovuldu. Kendisi, benzer politikalar nedeniyle işten çıkarılan binlerce kişiden biri.
Kheriaty şunu söylüyordu: “Bilgilendirilmiş rıza ilkesini, yani kişinin aşı öncesi rızasının alınması ilkesini bir kenara attık, elde hiçbir kanıt yokken, COVID aşısının belirli kişilerin ötesinde tüm insanlara yardımcı olacağını varsaydık.”
Lee Fang
24 Nisan 2023