Loading...

Serbest Piyasa İdeolojisi Neden Çifte Yalandır?


Serbest piyasa özgürlükle değil güçle ilgilidir.

Sosyal hayvanlar olarak insanlar, gruplarının başarısıyla yaşar ve ölürler. Bu da bir ikilemi gündeme getirir: Grup için en iyi olan şey, genellikle grup içindeki bireyler için en iyi olan şey değildir. [Söylediklerinize] inanan bir grup insanla çevriliyseniz yalan söylemek ve hile yapmak sizin için en iyisidir; göreli fitness’inizi [uyum ve tenasül kabiliyeti. –çn.] artırırsınız. Evrimsel olmayan terimlerle ifade etmek gerekirse önemli olan da budur.

Bencil davranışların genellikle avantajlı olduğuna göre neden çoğumuz yalancı ve dolandırıcı değiliz? Bunun bir nedeni, paradoksal biçimde kendimize yalan söylememizdir. Kendimize, grup için en iyi olanın aynı zamanda grup içindeki bireyler için de en iyi olduğunu söyleriz. Ben buna “soylu toplumcul yalan” diyeceğim.

Bu soylu yalanı yaymanın ideolojilerin temel rollerinden biri olduğuna inanıyorum. İyi bir ideoloji, bireyleri özverili davranışların kendi çıkarlarına olduğuna ikna eder. Bu da toplumcul (prososyal) davranışı teşvik ederek grupları daha uyumlu hâle getirir. Uyumlu gruplar uyumsuz grupları yenme eğiliminde olmakla, soylu toplumcul yalan yayılma eğilimindedir.

Diğerkâmlığı kişisel çıkara eşitlemenin faydaları göz önüne alındığında tüm ideolojilerin bunu yapacağını düşünürsünüz. Yine de bazıları tam tersini yapar ve bencil davranışları grup için iyi olarak teşvik ederler. Ben buna “Makyavelist yalan” diyeceğim.

İşte paradoks burada. Makyavelist yalan sosyal uyum için zararlı (caustic) olmalıdır. Yani, bu grup tercihinin o grubu öldürüp yok etmesini beklersiniz. Ancak Makyavelist yalan için bu vaki değildir. Bilâkis, bu yalan ölmek yerine büyüdü ve zamanımızın baskın ideolojisi hâline geldi. Nedir bu Makyavelist yalan?

Serbest Piyasaya İnanç

Serbest piyasa ideolojisi, topluma yardım etmek için kendimize yardım etmemiz gerektiğini iddia eder. “Hepimiz bencilce davranırsak,” der, “görünmez el herkesi daha iyi hâle getirecektir.” Yani, burada grubun yararı adına bencilliği teşvik eden bir ideolojimiz var. Bu, sosyal uyum için zararlı olması gereken Makyavelist bir yalandır. Buna karşın serbest piyasa düşüncesi diğer birçok ideolojiyi saf dışı etti. Bu nasıl mümkün olabildi?

İşte olduğunu düşündüğüm şey: Serbest piyasa ideolojisinin bir “çifte yalan” olduğunu öne sürüyorum.

Birincisi, temel iddiasının yanlış olması anlamında bir yalandır. Bencilce davranmak grup refahını en üst düzeye çıkarmaz. Modern evrim teorisi bunu açıkça ortaya koymaktadır. İkincisi (ve daha incelikli olanı), serbest piyasa düşüncesinin daha fazla özgürlük ve özerklik getirmemesi anlamında bir yalandır. Bilâkis, kanıtlar serbest piyasa düşüncesinin aslında daha fazla itaat ve teslimiyete yol açtığını göstermektedir. Serbest piyasa düşüncesinin yayılması, hiyerarşinin büyümesiyle el ele gider.

Görünen o ki serbest piyasa özgürlükle değil güçle ilgilidir. Serbest piyasa düşüncesinin başarılı olduğunu savunuyorum, çünkü güç birikimini gizlemek için özgürlük dilini kullanmaktadır.

Grup Çıkarı ve Kişisel Çıkar

Serbest piyasa düşüncesine doğru yolculuğumuza, onun merkezî kavramını ortadan kaldırarak başlayacağız. Bireylerin bencil davranışları grup için gizemli bir şekilde iyi değildir. Modern evrim teorisi bunu açıkça ortaya koymaktadır.

Çok düzeyli seçilim teorisine göre, bir grubun çıkarları ile grup içindeki bireylerin çıkarları arasında daima bir kopukluk vardır. Bu kopukluk ilk başta garip görünür. Ne de olsa bir grup için iyi olan, grup içindeki bireyler için de iyi değil midir?

Cevap hem evet hem hayırdır. Evet; çünkü bir grup başarılı olduğunda bu [başarı] gruptaki herkes için iyidir. Hayır; çünkü evrim mutlak fitness’i umursamaz; göreli fitness’i önemser. Elbette en iyi strateji, bireylerin gruplar hâlinde işbirliği yapması olabilir ancak göreli olarak, grup içindeki bireylerin bencilce davranması en iyisidir. Bencil bireyler, gruptaki diğer kişilere göre fitness’lerini artıracaklardır. Genlerin yayılması açısından önemli olan da işte bu göreli avantajdır.

Bu yüzden grupların başarılı olabilmesi için bireylerin bencil davranışlarını bastırmaları gerekir. Bunu yapmanın birçok yolu vardır, ancak en yaygın olanı muhtemelen cezadır. Diğerkâm (özgecil) davranışı teşvik etmek için gruplar kendi nefsine hizmet eden bireyleri cezalandırır. İnsan grupları bunu yapar; hayvan grupları bunu yapar; hücre grupları bile bunu yapar. Şu anda bağışıklık sisteminiz, kendi başına bırakıldığında sizi öldürecek olan sapkın hücreleri (yeni başlayan kanser gibi) öldürmekle meşgul.

Ancak sapkınlığı cezalandırmak tüm sosyal organizmalar için evrensel olsa da insanlar bencilliği bastırmak için emsalsiz bir yöntem geliştirdiler: Toplumcul davranışı teşvik etmek için fikirlerin gücünden yararlanırız; kendimize yalan söyleriz.

Kendini Kandırma Yoluyla Diğerkâmlık

Diğerkâmlığın teşviki söz konusu olduğunda kendimize gerçeği söylemeyiz. Gerçek şudur: Gruba hizmet etmek fedakârlık demektir. Özverili olmak için göreli fitness’inizi –bencil olsaydınız olacağından– daha düşük tutmanız gerekir. Çok az ideoloji bu gerçeği kabul eder; edenler de uzun ömürlü olmaz.

Fransız filozof Auguste Comte tarafından desteklenen başarısız ideolojiyi düşünün. 19. yüzyılın ortalarında, Comte yeni bir “İnsanlık Dini” kurdu. Amacı basitti: Özgeciliği teşvik etmek. İnsanlık Dini, grubun ihtiyaçlarını kişisel çıkarların üstünde tutmayı yüceltecekti. Thomas Dixon, Comte’un düşüncesini şöyle özetliyor:

“Comte için ‘insan hayatının en büyük sorunu’, egoizmin özgeciliğe tâbi kılınması için toplumun nasıl örgütleneceği idi. İnsanlık Dini’nin amacı, bu sorunu sosyal örgütlenme ve bireysel dinî bağlılıklar üzerinden çözmekti.”[1]

İlk bakışta, Comte’un dini basit görünür. Tıpkı çoğu din gibi bencil olmamayı kutsar. Öyleyse neden başarısız oldu? Daha yakından bakıldığında önemli bir fark ortaya çıkıyor. Comte’un “İnsanlık Dini” fedakârlığı bir kazanç kaybı olarak tasvir etti –grup için bir kazanç ve birey için bir kayıp. Başarılı dinler ise özgeciliği bir kazan-kazan durumu olarak tasvir eder. Fedakârlığın grup ve birey için iyi olduğunu iddia ederler.

Bu soylu yalanın neden Comte’un doğrusundan daha güçlü olduğunu muhtemelen anlayabilirsiniz. Çok azımız tamamen özveriliyizdir. Bu yüzden toplumcul davranışı motive etmenin öz çıkarlarımıza hitap etmekten daha iyi bir yolu yoktur. Biyolog David Sloan Wilson, bu soylu toplumcul yalanın en başarılı ideolojilerin bir parçası olduğunu savunuyor. Bu, evrimsel açıdan şaşırtıcı olmayan bir şey; başarılı fikirlerin doğruya saygı duyması gerekmez. Şöyle diyor Wilson:

“Sosyal kontrolü içselleştirmiş inanç sistemleri tarafından yönetilen gruplar, dış sosyal kontrol biçimlerine güvenmek zorunda olan gruplardan çok daha başarılı olabilir. Tüm bu (ve muhtemelen diğer) nedenlerden dolayı, birçok inanç sisteminin dünyayı tasvir etmede büyük ölçüde kurgusal olmasını bekleyebiliriz.” [David Sloan Wilson, Darwin’s Cathedral]

Öyle görünüyor ki çoğu ideoloji, fedakârlığı kişisel çıkarlarla uyumlu hâle getiren aynı “büyük kurgu” üzerinde birleşmiş durumda.

Wilson, Does Altruism Exist? [Diğerkâmlık Var mıdır?] adlı kitabında, Hutteritler örneğini kullanarak bu aldatmacayı daha ayrıntılı olarak analiz etti. Hutteritler, Batı Kanada ve ABD’de yaşayan komünal bir Protestan mezhebidir. Komünal yaşayanlar olarak Hutteritler, gruba hizmet eden davranışı ödüllendirirler. Ancak bu davranışı birey için bir kayıp olarak göstermezler; bunun yerine grup için iyi olanın birey için de iyi olduğuna inanırlar.

Şekil 1, Wilson’ın Hutterite inançlarına ilişkin analizini göstermektedir. Burada ahlâkî değerleri iki boyutlu bir ölçekte çizer. Yatay ölçek, bir davranışın bireylere sağladığı faydaları sıralarken dikey ölçek, başkalarına (yani gruba) sağlanan faydaları sıralar. Hutterite dünya görüşüne göre, grup için iyi olan eylemler aynı zamanda birey için de iyidir. Keza, grup için kötü olan eylemler birey için de kötüdür.


Şekil 1: Hutterite dünya görüşü [Kaynak: Does Altruism Exist?]

Hutterite dünya görüşü, soylu toplumcul yalanı eylem hâlinde gösterir. Hutteritler, onu birey için en iyisi olarak tasvir ederek toplumcul davranışı teşvik ederler. Neden bu dünya görüşünü benimsediklerini görmek kolaydır. Özgeciliği hem birey hem de grup için bir kazanç olarak tasvir etmek, grup uyumu için güçlü bir motivasyon kaynağıdır.

Bencilliğe İnanırız

Henüz titiz bir araştırma yapılmamış olsa da çoğu ideolojinin Hutterite inanç sistemine benzediğinden şüpheleniyorum. Onları Wilson’ın 2D ölçeğinde çizersek, grup için iyi olan davranışların birey için de iyi olarak tasvir edildiğini görürüz. İlginçtir ki serbest piyasa düşüncesi –en azından ilk bakışta– bu kuralın bir istisnası değildir. Ayn Rand’ın inançlarını serbest piyasa düşüncesinin bir örneği olarak kullanan David Sloan Wilson şaşırtıcı bir şey buldu: Her ne kadar aşırı derecede anti-komünal olsa da Rand’ın dünya görüşü Hutteritlere benziyordu.

Şekil 2 hikâyeyi anlatıyor. Hutteritlerde olduğu gibi, Rand’ın dünya görüşü de gri alanlar içermez. Tüm değerler ya hem bireyler hem de gruplar için iyidir; ya da hem bireyler hem de gruplar için kötüdür.


Şekil 2: Ayn Rand’ın dünya görüşü [Kaynak: Does Altruism Exist?]

Şekil 2’ye daha yakından bakıldığında ise Rand’ın liberteryenizmi ile Hutterite komünalizmi arasında büyük bir fark olduğu görülmektedir. Hutteritler, toplumcul davranışları (topluluk ve karşılıklı yardım gibi şeyler) birey için iyi olarak tasvir eder. Bu, soylu toplumcul yalandır. Ancak Ayn Rand, antisosyal davranışları da (egoizm ve bencillik gibi şeyler) grup için iyi olarak tasvir eder. Bu ise Makyavelist yalandır. Evrim teorisine göre, Rand’ın Makyavelist yalanı grup uyumu için yıkıcı olmalıdır. Çünkü bencil davranışları (caydırmaktan ziyade) teşvik eder. Bu ise başarılı grupların yapması gerekenin tam tersidir. Öyleyse neden bu serbest piyasa yalanı modern toplumda bu kadar yaygın?

Bir olasılık, serbest piyasa düşüncesinin grup uyumu için yıkıcı olmasıdır. Bu, liberteryen değerlerin yayılmasının yavaş yavaş sosyal bağları baltaladığı anlamına gelir. Eğer bu doğruysa toplumun (a) daha iyi bir ideoloji bulması an meselesidir veya (b) serbest piyasa düşüncesinin atomizmi altında çökecektir.

Bu akıl yürütme, itiraf ediyorum ki serbest piyasa hakkındaki olağan düşünme biçimimdir. Ancak kendimi bunun yanlış olduğuna ikna ettim. Çünkü [bu düşünme biçimi] serbest piyasa ideolojisinin iddialarını olduğu gibi kabul ediyor. Serbest piyasa ideolojisi, egoizmi ve kişisel çıkarları teşvik ettiğini iddia ediyor. Dolayısıyla, bu değerleri benimsemenin atomistik, antisosyal bir topluma yol açacağını düşünürsünüz. Bu mantıklı, makûl ve (bence) yanlış.

Sorun basit: Eğer ideolojiler (D.S. Wilson’ın iddia ettiği gibi) “büyük kurgular” ise iddialarını göründüğü gibi kabul etmemeliyiz. Bir ideolojinin iddia ettiği şey, gerçekte yaptığından farklı olacaktır. İddialarının ve eylemlerinin bu kadar farklı olmasının, serbest piyasa düşüncesinin bu kadar başarılı olmasının nedeni olduğuna inanıyorum. Serbest piyasa ideolojisi, özerkliği ve bağımsızlığı teşvik ettiğini iddia ediyor. Fakat gerçekte itaat ve itaati teşvik eder. Yani evet, serbest piyasa düşüncesi bir yalandır; ama düşündüğünüz gibi bir yalan değil.

Güç İlişkileri Yoluyla Fedakârlık

Yüzeyden bakınca serbest piyasa düşüncesi fedakârlıktan caydırıyor gibi görünür. Ama ya gerçekten fedakârlığa motive ediyorsa? Bu son iddiayı anlamlandırmak için “fedakârlık” ile ne demek istediğimizi yeniden düşünmemiz gerekiyor. Fedakârlığı genellikle nezaket eylemleri olarak düşünürüz. Örneğin yoksullara para veriyorsam fedakârlık yapıyorumdur. Ancak nezaketle pek ilgisi olmayan başka fedakârlık biçimleri de vardır. Evrimsel açıdan fedakârlık, bireye bir maliyeti olan ama gruba fayda sağlayan herhangi bir davranıştır. Genellikle böyle düşünmesek de güç ilişkileri bir tür fedakârlık olarak nitelendirilir.

Bir güç ilişkisinde, bir kişi bir başkasının iradesine boyun eğer. Bob, Alice’e boyun eğer. Bunu yaparak Bob, Alice’in yararına kendi fitness’ini feda eder; bu fedakârlıktır. Ama Bob’un itaati sadece Alice’e fayda sağlasaydı bu evrimsel bir çıkmaz olurdu. Dünyanın Bob’ları, tüm kaynaklarını Alice’lere vererek ölürlerdi. Güç ilişkileri ölmediğine göre daha başka bir şey oluyor olmalı.

Güç ilişkileri tek taraflı olsa da (doğru koşullar altında) hem efendiye hem de hizmetçiye fayda sağlayabilir. Bu fayda, gruplar rekabet ettiğinde gerçekleşir. Büyük bir grup, gücü tek bir liderde yoğunlaştırmakla aksi takdirde imkânsız olacak şekilde uyumlu hareket edebilir. Bu uyumlu grup rakiplerini yenerse astların fedakârlığı ödüllendirilir. Bu ilkenin derinlemesine bir tartışması için Peter Turchin’in Ultrasociety adlı kitabına bakın (Buradaki uyarı, despotik bir liderin [astların] güçlerini kaynakları biriktirmek için kullanabileceği ve tabana herhangi bir fayda sağlamayacağıdır. Bunu burada ve şurada tartıştım).

Gücü Gerekçelendirmek

Dolayısıyla güç ilişkileri fedakârlığı içerir. Bunun serbest piyasayla ne ilgisi var? Görünüşe göre hiçbir ilgisi yok. Serbest piyasa ideolojisi, özerklik ve bağımsızlığı temsil ettiğini iddia eder. Bu değerler, güç ilişkileri için gerekli olanın (boyun eğme ve itaat) tam tersidir.

Bununla birlikte, bir ideolojinin iddialarını göründüğü gibi kabul etmemeliyiz. Evet, serbest piyasa düşüncesi özerkliği teşvik ediyor gibi görünür. Ama aslında yaptığı şeyin güç birikimini gizlemek olduğuna inanıyorum. Serbest piyasa düşüncesi, diğer ideolojilerin açıkça yaptığını gizlice yapar. Bu gizlilik, serbest piyasa düşüncesinin bu kadar güçlü olmasının nedeni olabilir. Geçmişin ideolojilerine baktığınızda açıkça köleliği ve itaati vaaz ettiklerini görürsünüz. Başka bir deyişle, arsızca güç ilişkilerini teşvik ederler. Örneğin Hutterite dinî “itaat” ve “teslimiyet”i vaaz eder (Şekil 1). Diğer dinlerin çoğu da aynı şeyi yapar. Katolik Kilisesi, inananların obsequium religiosum (dinî teslimiyet) vermesi gerektiğini ilân eder. İslam, kendisini teslimiyet eylemiyle adlandırarak daha ileri gider. Arapçada “İslam” kelimesi “Allah’a teslimiyet” anlamına gelir.

Dinler açıkça itaati vaaz ederken yine de ince-örtülü bir hile kullanırlar. Vaaz ettikleri itaat her zaman Tanrı’yadır. Neyse ki Tanrı (yöneticiler için) doğrudan emir vermez. Bunun yerine, güçlüler aracılığıyla konuşma alışkanlığı vardır. Ve böylece ilahî bir düzeni vaaz ederek, din kaçınılmaz olarak Dünyevî bir düzeni haklı çıkarır. Bununla birlikte, serbest piyasa ideolojisi, dinden farklı olarak itaat veya boyun eğmeyi vaaz etmez. Bilâkis özgürlük ve özerklik vaaz eder. Öyleyse serbest piyasa düşüncesi güç ilişkilerini nasıl teşvik edebilir? Çok basit: Serbest piyasanın “özgürlüğü” aslında bir güç formudur.

“Özgürlük” Olarak Güç

Görünüşte, özgürlük ve güç birbirine zıt gibi görünüyor. Ancak iki kavrama daha yakından bakarsak ilişkili olduklarını görürüz. Benzerliği görmek için biraz hızlı ahlâk felsefesi yapalım. Benim gördüğüm kadarıyla özgürlüğün iki türü var: [Bir şeyden] Özgürlük (freedom from) ve [bir şey için] özgürlük (freedom to). “Freedom from kısıtlamalarla ilgilidir; sizin özgürlüğünüz diğer insanların yapabileceklerini kısıtlar. Örneğin ayrımcılığa maruz kalmıyorsanız diğer insanların ayrımcılık yapmasına izin verilmediği içindir.

Freedom to” ise tam aksine, güçle ilgilidir. Fikrimi söylemekte özgürsem istediğimi söyleme gücüne sahibim demektir. Kabul etmek gerekir ki ifade özgürlüğü yetersiz bir güç formudur. Ancak bir şeyi yapma özgürlüğü (freedom to), açık bir şekilde güçle ilgili oluncaya kadar genişletilebilir. Burada kilit öğe, özgürlüğü insanlara komuta etmek için bir hile olarak kullanmaktır.

İşte bir örnek: Serbest piyasa Amerika’sında, Jeff Bezos Amazon’u yönetmekte özgürdür (freedom to). Ancak “özgürlük” kelimesinin bu kullanımı çifte anlatımdır (doublespeak). Bu, Bezos’un Amazon çalışanlarına komuta etme gücünün bir kodudur. Bu çifte anlatımın, serbest piyasa düşüncesinin güç ilişkilerini nasıl teşvik ettiğine inanıyorum. Özgürlük dili, güç birikimi için bir örtü sağlar. Feodal krallar gücü ellerinde tutuyordu. Modern kapitalistler ise “özgürlüğü” ellerinde tutuyorlar.

Serbest Piyasa Söylemi ve Hiyerarşinin Büyümesi

Serbest piyasa ideolojisi güç birikimini teşvik ediyorsa, serbest piyasa düşüncesinin yayılması hiyerarşinin büyümesiyle el ele gitmelidir. Peki öyle midir?

ABD için cevap evet gibi görünüyor. Serbest piyasa ideolojisi yayıldıkça güç daha da yoğunlaştı. Şekil 3 ve 4 bunun hikâyesini anlatıyor. Burada, serbest piyasa ideallerinin yayılmasını ölçmek için Amerikan İngilizcesinde serbest piyasa konuşma sıklığını kullanıyorum. Bu kelime sıklığını iki hiyerarşi ölçüsüyle karşılaştırıyorum: (1) Hükûmetin göreli büyüklüğü ve (2) yönetim sınıfının göreli büyüklüğü.

Hükûmetin büyümesinden başlayarak verilere dalalım. Hükûmet söz konusu olduğunda hepimiz şu iki konuda hemfikir olabiliriz. Birincisi, hükûmetler serbest piyasanın tam tersidir. Komuta ve kontrol etmek için tasarlanmış hiyerarşik kurumlardır. İkincisi, hükûmetler serbest piyasacıların ilân edilmiş ölümcül düşmanıdır.

Bu iki gerçek göz önüne alındığında, serbest piyasa ideolojisinin yayılmasının hükûmetin büyüklüğünü sınırlayacağını düşünürsünüz. Ancak ABD’de olan bu değildir. Bunun yerine, serbest piyasa dili yayıldıkça ABD hükûmeti aslında daha da büyüdü (Şekil 3).


Şekil 3: Serbest piyasa söylemi ve ABD hükûmetinin büyümesi. Dikey eksen, her bir serbest piyasa ifadesinin göreli sıklığını gösterir. Yatay eksen, ABD hükûmetinin büyüklüğünü toplam istihdamın yüzdesi olarak göstermektedir. Her iki eksen de logaritmik ölçekler kullanır. Veri kaynakları için bkz.[3]

Burada neler oluyor? Bir olasılık, serbest piyasa ideolojisinin basitçe etkisiz kalmasıdır. Bu, serbest piyasacıların, iddia ettikleri gibi yoğunlaşmış güce karşı oldukları anlamına gelir. Ancak hükûmetin büyümesini durdurmak için güçsüzdürler. Serbest piyasacıların yapabileceği tek şey, piyasanın mucizesi hakkında daha yüksek sesle –ama boşuna– bağırmaktır.

Serbest piyasa ideolojisinin seyyar satıcıları muhtemelen bu hikâyeyi seveceklerdir. Ama inandırıcı bulmuyorum. Sorun, [bu hikâyenin] kamu hiyerarşisinin (hükûmet) büyümesine odaklanmasıdır.  Ancak eşit derecede önemli bir güç formunu görmezden gelir: Özel hiyerarşi.

Fark etmiş olabileceğiniz gibi, ticarî firmalar piyasayı iç faaliyetlerini organize etmek için kullanmazlar. Hiyerarşiyi kullanırlar. Firmalar, çalışanlarına ne yapmaları gerektiğini söyleyen bir emir-komuta zincirine sahiptir. Bu gerçek göz önüne alındığında, büyük firmaların büyümesi de hükûmetin büyümesi kadar serbest piyasaya yönelik bir saldırıdır. Dolayısıyla, serbest piyasa düşüncesinin etkisiz olduğunu iddia etmeden önce, bunun özel hiyerarşinin büyümesiyle nasıl bir ilişkisi olduğunu görmeliyiz.

Özel hiyerarşinin büyümesini ölçmek için yönetim sınıfının büyüklüğünü (‘yönetici’ olarak istihdam edilenlerin büyüklüğü) kullanacağım. Benim akıl yürütmem şöyle: Yöneticiler hiyerarşilerin en tepesinde çalışır. Dolayısıyla, yönetim sınıfının büyümesi hiyerarşinin büyümesi ve gücün yoğunlaşmasıyla eş anlamlıdır (İşte bunu gösteren basit bir model).

Yönetim verilerine baktığımızda (Şekil 4), serbest piyasa fikirlerinin etkisiz olduğu yönündeki hikâyedeki kusuru görüyoruz. Evet, serbest piyasa düşüncesi yayıldıkça ABD hükûmeti büyüdü. Ancak hükûmet, görünüşe göre serbest piyasa ideallerini bozan tek hiyerarşi formu değildi. Tüm ABD yönetim sınıfı daha da büyüdü. Yani, serbest piyasa düşüncesiyle yayılan sadece kamu hiyerarşisi değil genel olarak hiyerarşidir.


Şekil 4: Serbest piyasa söylemi ve ABD’li yöneticilerin büyümesi. Dikey eksen, her bir serbest piyasa ifadesinin göreli sıklığını gösterir. Yatay eksen, toplam istihdamın yüzdesi olarak ölçülen ABD yönetim sınıfının boyutunu gösterir. Her iki eksen de logaritmik ölçekler kullanır. Veri kaynakları için bkz.[3]

Bu kanıt karşısında iki olasılık vardır:

1) Serbest piyasa ideolojisi oldukça etkisizdir.

2) Serbest piyasa ideolojisi iddia ettiğinin tam tersini yapar.

Bence ikinci olasılığı ciddi olarak düşünmeliyiz. Bununla birlikte, bunu yapmak, çoğu ekonomi-politik düşünceden kopmayı gerektirir. Politik iktisatçılar serbest piyasanın erdemlerini durmadan tartışırken çok azı “serbest piyasa düşüncesi aslında serbest piyasaya yol açıyor mu?” diye sormak için durakladı. Cevap, paradoksal biçimde “hayır” gibi görünüyor.

Serbest piyasa fikirlerini göründüğü gibi alırsak bu pek anlamlı gelmez. Ancak serbest piyasa ideolojisini “büyük bir kurgu” (a ‘massive fiction’) olarak ele alırsak mükemmel bir anlam (iddia ettiğinden farklı bir şey yapan bir dizi fikir) ifade edecektir. Serbest piyasa düşüncesinin etkili olduğuna inanıyorum, ancak özgürlüğü ve özerkliği teşvik etmede değil; hiyerarşinin büyümesini ve güç birikimini teşvik etmede.

Bu bariz paradoksu, serbest piyasayı kimin desteklediğini düşünerek anlamlandırabiliriz. Küçük işletme sahipleri mi? Bir dereceye kadar, muhtemelen evet. Ancak geçen yüzyıl boyunca, serbest meslek sahiplerinin sayısı düştü (şuraya bkz.). Yani, ya bu küçülen insan grubu serbest piyasa hakkında daha yüksek sesle bağırdı ya da başka bir sınıf bu fikirleri savundu. İşte benim önsezim: Serbest piyasanın en sesli savunucuları küçük işletme sahipleri değil büyük şirketlerin patronlarıdır. Onlar Koch brothers gibi insanlardır; güçlerini artırmaya çalışan zengin kapitalistler. Elbette “özgürlüğü” teşvik ederler ama aslında serbest piyasa istemezler. Şirket liderlerinin aradığı “özgürlük”, emir verme özgürlüğüdür. Bu, güç için çifte anlamlı konuşmadır; özgürlük adına güç isteğidir.

Fikirlerin Gücü

Geçen yüzyılın büyük bir bölümünde, evrim teorisi fikirlerin gücüne çok az dikkat etti. Evrimin çoğunlukla genlerle ilgili olduğu düşünülüyordu. Neyse ki (fikirlere önem veren bizler için) modern araştırmalar bunun doğru olmadığını gösteriyor. Antropologlar Carla Handley ve Sarah Mathew, yakın zamanda insan grupları arasındaki kültürel çeşitliliğin genetik çeşitlilikten çok daha büyük olduğunu buldular. Basitçe söylemek gerekirse bu, fikirlerin önemli olduğu anlamına gelir. Ne düşündüğümüz muhtemelen davranışlarımızı genlerimizden daha fazla etkiler.

Ekonomistler, kendi açılarından fikirlerin gücünü her zaman kabul etmişlerdir. Ama bunu tuhaf bir şekilde yaptılar. İktisatçılar arasında fikirler “tercihler” adıyla anılır. Ekonomistler, her bireyin eylemlerini tamamen belirleyen bir dizi tercihe sahip olduğunu iddia ederler. Tercihleriniz (ki sabittirler) göz önüne alındığında, faydanızı azami kılacak şekilde hareket edersiniz. İnsan davranışı böyle açıklanır. Ya da açıklanmaz.

Burada iki büyük sorun var. Birincisi, ekonomistler tercihlerimizi bildiğimizi varsayar. Ancak bu her zaman doğru değildir. Evrim genellikle filozof Daniel Dennett’in “kavrayış olmadan yetkinlik” dediği şeyi üretir. Bir organizma ne yaptığını bilmeden hayatta kalma konusunda yetkin olabilir. Buna içgüdü denir ve bilinçli “tercihler” için hiçbir rol bırakmaz.

İkincisi, iktisat teorisi kendini kandırmak (self deception) için hiçbir rol bırakmaz. Faydayı azamiye çıkaran bir özne, öz çıkarlarına aykırı tercihlere sahip olamaz. [Çünkü] Bu, modelin öncülüyle çelişecektir. Buna karşılık, modern evrim teorisi fikirlerimizin yanıltıcı olabileceğini açıkça ortaya koymaktadır. Aslında fikirlerle gerçeklik arasında bir kopukluk bekliyoruz.

Bunun nedeni, insan hayatının temel bir gerilimle damgalanmış olmasıdır. Bizler, gruplar hâlinde rekabet eden sosyal hayvanlarız. Grubumuzun iyiliği için diğerkâm davranmamız en iyisidir. Ama kendi iyiliğimiz için bencil bir fırlama olmak daha iyidir. Bu bencil davranışın nasıl bastırılacağı toplumsal yaşamın temel sorunudur.[4]

Çoğu kültürün üzerinde durduğu çözüm yalan söylemektir. Kendimizi, olumlu toplumcul davranışın benlik (self) için iyi olduğuna ikna ederiz. Bununla birlikte, serbest piyasa ideolojisi garip bir şekilde bu eğilimi bozuyor gibi görünmektedir. Topluluğun ve kardeşliğin erdemlerini vaaz etmek yerine, bencillik ve açgözlülüğün erdemlerini vaaz eder. Bu, grup için nasıl iyi olabilir?

Olmaması mümkündür. Serbest piyasa fikirleri gruplar için toksik olabilir. Ancak bence ciddiye almamız gereken başka bir olasılık daha var: Alternatif olarak, serbest piyasa fikirlerinin fedakârlığı teşvik etmesidir. Sadece düşünmeye alışkın olduğumuz türden değil, güç ilişkileri yoluyla fedakârlığı teşvik ederler ve bunu çifte anlamlı konuşma yoluyla yaparlar. Serbest piyasa ideolojisi, güç birikimini teşvik etmek için “özgürlük” dilini kullanır.

Bu şekilde düşünmek, insanlık tarihini farklı bir ışığa sokmamızı sağlar. Eğer grup uyumu soylu bir toplumcul yalan gerektiriyorsa o zaman kültürel evrim, kendimizi kandırmanın her zamankinden daha ikna edici yollarını bulmak anlamına gelir. “Serbest piyasa”, şimdiye kadarki en yüksek aldatmaca olabilir.

Blair Fix

26 Eylül 2020

Çeviri: Muhsin Altun

Kaynak

Dipnotlar:

[1] Thomas Dixon’ın bu pasajı, “The invention of altruism: Auguste Comte’s positive polity and respectable unbelief in Victorian Britain” adlı kitap bölümünden alınmıştır. Bunu, David Sloan Wilson’ın Does Altruism Exist? adlı kitabından alıntıladım.

[2] Güç ve özgürlük hakkındaki düşüncelerim, Jonathan Nitzan ile yaptığım bir konuşmadan ilham alıyor. Jonathan, Milton Friedman gibi ekonomistlerin serbest piyasa dogmasını tartışırken bu ideolojinin iddia ettiğinin tam tersini yaptığını belirtti. Özgürlüğü teşvik etti ancak böyle yaparak aslında kapitalist iktidarı meşrulaştırdı. Jonathan’ın gözlemlediği gibi, serbest piyasa ideolojisi “özgürlük adına güç” ile ilgiliydi.

[3] Şekil 3 ve 4 için veri kaynakları. Serbest piyasa konuşmasının kelime sıklığı, Amerikan İngilizcesi için Google Ngram külliyatından alınmıştır. ABD’li yöneticilerin istihdam payına ilişkin veriler şuradan geliyor:

*1860 to 1990: Historical Statistics of the United States, Table Ba 1033-1046

*1990 to present: Bureau of Labor Statistics Current Population Survey series LNU02032453 (management employment) divided by Bureau of Economic Analysis series 6.8D (total persons engaged in production).

ABD hükûmetinin istihdam payına dair veriler şuradan geliyor:

*1890 to 1928: Historical Statistics of the United States, Table Ba 470-477

*1929 to present: Bureau of Economic Analysis series 6.8A-D (total persons engaged in production)

[4] “Toplumsal yaşamın temel sorunu”, David Sloan Wilson ve Edward O. Wilson’ın dönüm noktası niteliğindeki makalelerinde kullandıkları ifadedir. “Rethinking the Theoretical Foundation of Sociobiology

İlâve Okumalar:

Dennett, D. C. (1995). Darwin’s dangerous idea: Evolution and the meanings of life. London: Penguin Books.

Dixon, T. (2005). The invention of altruism: Auguste Comte’s positive polity and respectable unbelief in Victorian Britain (D. M. Knight & M. D. Eddy, Eds.). Ashgate.

Fix, B. (2017). Energy and institution size. PLOS ONE12(2), e0171823, DOI.

Fix, B. (2019). An evolutionary theory of resource distribution. Real-World Economics Review, (90), 65-97, Paecon.

Handley, C., & Mathew, S. (2020). Human large-scale cooperation as a product of competition between cultural groups. Nature Communications11(1), 1–9.

Nitzan, J., & Bichler, S. (2009). Capital as power: A study of order and creorder. New York: Routledge.

Sober, E., & Wilson, D. S. (1999). Unto others: The evolution and psychology of unselfish behavior. Harvard University Press.

Turchin, P. (2016). Ultrasociety: How 10,000 years of war made humans the greatest cooperators on earth. Chaplin, Connecticut: Beresta Books.

Wilson, D. S. (2010). Darwin’s cathedral: Evolution, religion, and the nature of society. University of Chicago Press.

Wilson, D. S. (2015). Does altruism exist? Culture, genes, and the welfare of others. Yale University Press.

Wilson, D. S., & Wilson, E. O. (2007). Rethinking the theoretical foundation of sociobiology. The Quarterly Review of Biology82(4), 327–348.

Blair Fix, Toronto’da yaşayan bir politik iktisatçıdır. Enerji kullanımı ve gelir eşitsizliğinin sosyal hiyerarşi ile nasıl ilişkili olduğunu araştırıyor. İlk kitabı Rethinking Economic Growth Theory From a Biophysical Perspective 2015 yılında yayımlandı.