Diyarbakır’da bir yola Şeyh Sait’in adının verilmesi üzerine kendilerini “ilerici”, “komünist”, “Marksist-Leninist” olarak gören örgütler, hemen açıklama yaparak Şeyh Sait’in gerici olduğunu beyan ettiler.[1]
Devrimciler “ilerici” ve “gerici” kavramlarını insanların inançlarına göre değil, bulundukları sınıfa göre belirlerler.
Bir isyanı ya da bir mücadeleyi itham etmek ya da yargılamak için ilk olarak o dönemin şartlarını ele almak gerekmektedir. Cumhuriyet’in ilânından sonra Kürt halkının direnişi esasen Kemalizmin faşist baskılarına karşı oluşan bir hareketti. Söz konusu isyan, feodal bir toplumsal yapı içerisinde uluslaşma çabasına girmek için mücadele eden, toplumsal yapı gereği dinî argümanların ağırlık verildiği ulusal bir kalkışmadır. Bu isyanın arkasında Cibranlı Miralay Halit Bey ve Bitlisli Yusuf Ziya Bey’in liderliğini yaptığı Azadi örgütü vardı. Bu örgüt olmasaydı dahi, bir halkın isyanı sırf dinî argümanlar kullanılıyor diye gerici ilân edilemezdi. En azından devrimciler meseleye böyle bakmaz; faşizme karşı direnen bir halk olarak görürler. Tıpkı bugün Filistin’de olduğu gibi.
Aslında Şeyh Sait’in gerici kimliği, onun yaşamı ya da sözleri ile alâkalı değil; TKP, TKH, Sol Parti ve diğer Kemalist solun önderine, biricik “Tanrı”sına isyan edebilme cüretinden gelmektedir. Bu örgütlerin Tanrı olarak koydukları kişinin 28-29 Ocak’ta Türkiye Komünist Partisi’nin kurucusunu katletmesi, adı anılan grupların umurlarında değildir. Çerkez Ethem’in tasfiyesi görmezden gelinir. Kuvâ-yi Seyyâre’ye karşı Kuvâ-yi Milliye olunur. Komünistlerin katledilmesi çok “ilerici” bir hareket olarak görülür. Öyle ki, her 10 Kasım’da Mustafa Kemal ve devrimleri anılır.[2]
Kemalist rejimin Şeyh Sait İsyanı’nı bastırmak için Fransızların desteği ile demiryolunu[3] kullanarak binlerce askeri Kürdistan’a göndererek emperyalizmin desteğini alması, hatta 5 Haziran 1925’te, yani Şeyh Sait ve yoldaşlarını idam etmeden önce İngilizlerle Türk Hava Kuvvetleri’ni geliştirmek için anlaşma yapması, Kemalistleri ve Kemalizmi bayrak edinenleri ikna edebilmiş değildir. Etmek zorunda da değildir elbette, zira Kemalist sol, CHP’nin gölgesinde huzur bulmuş, Kürt’ten ve Müslümandan uzak bir hayat onu mutlu kılmıştır. Kürde uzanan el risklidir. Kemalist TKP, TKH ve Sol Parti gibilerin harcı değildir.
Örnek olsun, çıktığı bir yayında Aydemir Güler, HDP’lilerin “kayyımla çalışmakta bir sakınca görmediğini” belirtmiş, Sezgin Tanrıkulu’nun araya girerek “kayyım atandığında bir meclisin kalmadığını ve birçok HDP’linin tutuklandığı” belirtmesi üzerine, özür bile dileme gereği duymadan, “yanlış biliyormuşum” diyerek geçiştirebilmiştir. Kayyıma hiç laf etmeden, olmayan meclis üyelerine söz söylemek kolaydır. Çünkü Kürde laf etmek, devlete “senin yanındayım” demektir. Çünkü o, Mustafa Kemal’in kurduğu TKP’nin vücut bulmuş hâlidir ve bunu her seferinde beyan etmek zorundadır. Diğeri Karadeniz’in derin sularındadır. O “ilerici”, o sudan korkar. Bu yüzden Sait’ten de Seyit’ten de uzak durur. Gericidir, irticacıdır.[4]
Kayyımlar atanırken kör-sağır olanlar, Kürde zulüm edilirken görmezden gelenler, Şeyh Sait bulvarına karşı sert açıklamalarla büyük bir “komünistlik” örneği sergilediler. Tebrikler.
Bu ilericilikle en fazla seçimlerde NATO yanlısı CHP için oy isteyebilirler. Emperyalizme böyle direnirler.
Şeyh Sait’i saygı ve minnetle anıyorum.
Delâl Kaya
13 Aralık 2023
Dipnotlar:
[1] TKP Diyarbakır, “Diyarbakır’ı Cumhuriyet düşmanlarına bırakmayacağız!”, 8 Aralık 2023, X.
[2] TKP, “Mustafa Kemal Atatürk’ü Devrimle Hatırlıyoruz!”, 10 Kasım 2023, TKP.
[3] Sedat Ulugana, 10 Aralık 2023, X.
[4] TKH, “Şeyh Sait, irticadır!”, 10 Aralık 2023, TKH.