30 Haziran’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, Britanya Dışişleri Bakanı David Lammy’yi Külliye’de kabul ettiği duyuruldu. Ne konuşulduğuna dair bir açıklama yapılmadı. O günün akşam saatlerinde, normalde 26 Haziran’da yayımlanmış olan ancak Ekşisözlük’te “scandsucker” rumuzlu, AKP trolü olduğu söylenen bir hesap üzerinden yayılan Leman dergisindeki karikatür, beklenen şekilde “uyuyan hücreleri” harekete geçirdi. Derginin İstiklâl Caddesi’ndeki bürosu önünde toplanıldı, arbede yaşandı, o ve devamındaki günlerde dergiye ait mekânlara da irili ufaklı saldırılar gerçekleşti.
İlk dakikalardan itibaren dergiye soruşturma açılmış, karikatürün çizeri de dâhil dört kişi yaka paça gözaltına alınmış, bu görüntüler resmî mercilerce servis edilmişti. Sonrasında tutuklama kararı da verildi. İstanbul Valisi Davut Gül’ün yaptığı açıklamada “oyuna gelmeme” vurgusu ağır basarken, Erdoğan’ın yaptığı ilk açıklamada ise, “Türkiye’nin iç cephesinde gedik açacak hiçbir eyleme tahammülümüz yok,” dendi. Provokasyonun hem Sivas Katliamı’nın yıldönümüne hem de Muharrem Ayı’na denk getirilmesi, kitle içerisinden “burası yanacak” minvalindeki söylemlere karşın, Gül ve Erdoğan nezdinde Devlet’in “Alevî canları” sahiplenmeye yönelik açıklamaları olayların arka plânı açısından fikir vericidir. Olağan durumlarda siyasal cepheleşme stratejisini ustalıkla kullanan Erdoğan’ın tansiyonu yükseltmesi, sokağı daha da köpürtmesi beklenirken bu kez yatıştırıcı bir pozisyon alması, iktidar tarafından “Terörsüz Türkiye” adıyla anılan konseptin yürürlükte olduğunu göstermektedir. Bu konsepte karşı hem içerideki hem de dışarıdaki eylemler için, “Kimsenin gözünün yaşına bakmayız, saldırganların başını tek tek ezeriz,” deniyor ikinci açıklamada. Bahçeli’nin sert tutumu bir yana, Mansur Yavaş ve İYİP tarafından yapılan açıklamalar da Devlet’in çizgisine uyum gösterirken, Özgür Özel’in alenen dergiyi sahiplenmesi de önemlidir, zira Akit gibi kanallar da meseleyi “CHP zihniyeti”ne bağlayarak tamamlayıcı rolünü oynuyor. Solcular ise, her zamanki gibi meseleyi “lâiklik” perdesinin ötesine taşıyamayacak kadar aciz hâldedirler.
Leman dergisi üzerinden yaşananlar; Suriye’deki yeni yönetim üzerinden Britanya ve ABD’nin hegemonya mücadelesi, İran’a saldıracak kadar azgınlaşan İsrail’in tökezlemesi, devletler nezdinde azalan desteği, daha önemlisi bölgede Türkiye ile karşı karşıya gelmesi ve PKK’nin silâh bırakma sürecine karşı giriştiği eylemlerin[1] bir halkasıdır. İsrail köşeye sıkıştıkça, Türkiye cephesindeki cevabı, iç karışıklık çıkarmak amacıyla sinir uçlarını kaşıyacak şekilde hareket etmektedir. Türkiye’de Devlet ve Devlet’in Yakındoğu’da gerçek stratejik ittifakı olan Britanya nezdinde “düşman” hâline gelen İsrail’in muhalefet cenahında giderek daha örgütlü hâle gelmesi anlaşılır bir durumdur; Siyonizm’in Türkiye’de networke sahip olduğu sır değildir; yakın zamanda İran, bu gibi networklerin eylem kapasitesini göstermesi açısından ciddi bir örnek teşkil etmiştir. CHP’den beslenen basın/medya kuruluşlarındaki anlatılar bunun delilidir. Leman’a bunu yaptıran el bellidir; Devlet de bu elin farkındadır ve bu yüzdendir ki dergiye yönelik ayrıca “yurt içi veya yurt dışından ya da yabancı kuruluşlardan malî destek alınıp alınmadığını” tespit etmek amacıyla malî soruşturma da açılmıştır.
Leman’dan önce köpürtülen Talat Paşa tartışması da bu yöndedir. Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ın Türkiye’ye gelmesi, Erdoğan ve Fidan’la görüşmesinin hemen öncesinde, Sabahat Akkiraz’ın baş sazan olma şerefine nail olduğu bir tartışma başlatılmıştı. Talat Paşa, Osmanlı Ermenilerine yönelik faaliyetin baş icracılarındandır ve tehcirin arka plânında Saray’da egemen olan Ermenilerin Yahudi sermayesince tasfiyesi vardır. Bu parantez bir yana, İran’ın İsrail ile savaş pozisyonuna geçtiği koşullarda, Zengezur Koridoru’nun açılması ve Türk-Ermeni ilişkilerinin ekonomik/jeostratejik bir ortaklık düzeyine yükselmesi bağlamında, Erdoğan tarafından Türkiye’ye davet edilen Paşinyan’ın gelişi öncesi zeminin dinamitlenmesi dikkat çekicidir. Dikkat edilecek olursa, Talat Paşa tartışması patlatıldığında, Paşinyan’ın Türkiye’ye gelmekte olduğu kamuoyu tarafından bilinmiyordu. Talat Paşa tartışması istihbarat işidir.
Sürekli “Özgürlük, Kardeşlik” naraları atan CHP medyasında, özellikle Yılmaz Özdil gibi eline tutuşturulanları sokak ağzıyla geveleyen şovmen görevliler eliyle Ermenilere yönelik yoğun nefret propagandası, “Atatürkçülük” adı altındaki İbranîyeti göstermektedir. Bu, yüzlerce yıllık bir mazinin ihtiyaç hâsıl olduğunda yeniden köpürtülmesidir. Bugünlerde bilinçli olarak yayılan Alparslan Türkeş’e ait bir video kaydı vardır. Burada Türkeş, o dönem toprak kaybedilmesi üzerinden Talat Paşa’nın çok da muteber bir kişi olmadığını anlatıyordu. Bu hamle, MHP tabanını, Paşa’yı sahiplenen CHP kitlesiyle yan yana düşürmemek için yapılmış olsa gerek.
Azerbaycan ve İsrail, son Karabağ Savaşı’ndan bu yana bariz biçimde giderek “tek devlet-iki millet” görüntüsü vermektedir. Gazze soykırımı bu vaziyetin zirve noktalarından olmuştur. Paşinyan’ın Türkiye ziyaretini takip eden süreçte, Azerbaycan’ın Rusya ile ilk bakışta anlamsız görünen bilinçli gerilim politikası da bölgeye düşmanlık tohumları ekilmesiyle ilgilidir.[2] Gerilimdeki gariplik fikir vericidir. Paşinyan’ın gelişi Azerbaycan’ın Türkiye’ye ve Batı’ya doğrudan erişimiyle yakından ilgilidir.
Neticede Türk-Ermeni, mütedeyyin-seküler kavgası tarihsel kökleri olan ve sinir uçları bugün de açık bulunan meselelerdir. Siyonist devlet teorisine göre, Yakındoğu’da bulunan halk ve devletlerin sürekli kavga ve karmaşa içerisinde, zayıf bir biçimde bulunması gerekmektedir. İsrail’in güvenliği, İsrail dışındaki her unsurun güvensizliğine bağlıdır. İsrail’in İran karşısında aldığı ağır yenilgi, yanı sıra Siyonist devlet doktrini bölge halklarının düşmanlaştırılmasını ve iç huzursuzlukların kaşınmasını icap ettirmektedir. Aksine bölge devletleri arasında, elbette çıkar temelli ancak İsrail aleyhine diyaloglar gelişmektedir. Olaylara ve aktörlere bu çerçeveden bakınca manzara netleşmekte, ilk bakışta garip gelenler anlam kazanmaktadır.
Tahir Yılmaz
2 Temmuz 2025
Dipnotlar:
[1] Bunlardan en başarılısı ve gözden ırak tutulanı, sürecin yürütücüsü olan Sırrı Süreyya Önder suikastıdır. Bugün “komplo teorisi” olan bu eylemin arka plânı yıllar sonra ortaya çıkacaktır. Önder, Devlet erkânıyla uğurlanmıştır. Sürecin diğer yürütücüsü olan Pervin Buldan ise aynı tarihlerde İtalya’da geçirdiği “trafik kazası”ndan kurtulmayı başarmıştır…
[2] Bu gerilim basın organları üzerinden görünmekte; Sputnik Azerbaycan Direktörü ile Genel Yayın Yönetmeni yaka paça gözaltına alınarak tutuklanmış, Azerbaycan Kültür Bakanlığı ise Rusya’nın ülkedeki tüm kültürel etkinliklerinin iptal edildiğini duyurmuştur.