Loading...

Soylulaştırma, Yerinden Etme ve Mülksüzleştirme: 2012 Olimpiyatları, Doğu Londra


Doğu Londra’da 2012 Olimpiyatları, yalnızca sporcuların ve seyircilerin bir araya geldiği dev bir etkinlik değil, aynı zamanda kentte yaşayan binlerce insanın yaşamını, mahallelerini ve geleceğini şekillendiren bir dönemeç olmuştur. Bu dev spor etkinliği, kentsel dönüşüm projelerinin; toplulukların yerinden edilmesi, mülksüzleştirilmesi ve sosyal dokularının değiştirilmesi gibi karanlık yüzünü bir defa daha ortaya çıkarmıştır.

19. yüzyılda çoğunlukla savaşlar ve âfetler (yangın vb.) nedeniyle ortaya çıkan kentsel dönüşüm süreçleri, günümüzde, Türkiye’de ve dünyada sayısız proje ile kentleri âdeta yıkıp yeniden inşa etme sürecini başlatmıştır. Ancak bu süreç, sadece kentsel yapıları değil, aynı zamanda toplumsal ilişkileri, kültürel dokuyu, ekonomik yapıyı, yerleşim alanlarını, orman arazilerini de etkileyen karmaşık bir dönüşüm sürecini ifade eder. Bir kentin yenilenmesine sebep olan faktörler, gayet meşru olmakla beraber, zaman içerisinde, meşru gerekçelerden farklı bir amaca hizmet eder hâle gelmiştir.

Braudel, endüstri öncesi dönemde bile, ‘kapitalizm’ kelimesini akla getiren bir ekonomik faaliyetin varlığından bahseder. Tarihte ve bugün de kentin dönüşümünün bu ekonomik faaliyetlerle olan ilişkisi, ona etki eden dinamikleri zamandan bağımsız ve döngüsel kılan şeydir (Schild, 2014).

Neo-liberal kent politikaları belirli bir sınıfın refahını artırırken, toplumun büyük çoğunluğunun yaşam kalitesini azaltarak, ülkelerin kaynaklarını adaletsiz şekilde dağıtmaktadır. Kentsel dönüşüm projeleri, ekonomik çıkarların ve güç dengelerinin bir sonucu olarak ortaya çıkan toplumsal adaletsizliklere hizmet etmektedir.

Yoksulları Kent Merkezinden Uzaklaştırma Modeli Olarak Soylulaştırma

Ruth Glass’ın 50 yılı aşkın bir süre önce soylulaştırma terimini ortaya atmasından bu yana, bu olgunun doğasını, nedenlerini, süreçlerini ve sonuçlarını araştıran geniş bir literatür gelişmiştir. Ruth Glass’ın bahsettiği “klasik” soylulaştırma, orta sınıf hane halklarının şehir merkezlerindeki eski, yıkık dökük konutları yenileyerek buraya taşınması, konutların kiradan ev sahibine geçmesi ve bölgenin demografik yapısının işçi sınıfı aleyhine değişmesiyle karakterize olmuştur (Lees vd., 2008: 10-30). Araştırmacılar, bu terimi, daha önce işçi sınıfının yaşadığı bölgelerde yeni inşa edilen konutları (Davidson ve Lees, 2010), kırsal ve banliyö bölgelerini, kira piyasası yoluyla soylulaştırmayı ve piyasa tarafından yönetilen süreçlerden ziyade, devlet tarafından yönetilen süreçleri (Hochstenbach, 2016) içerecek şekilde genişletmiştir. Soylulaştırmaya yönelik eleştirel bakış açısının merkezinde, soylulaştırmanın düşük gelirli hane halklarının yerinden edilerek, daha önce evleri olarak gördükleri soylulaştırılan bölgelerden zorunlu olarak çıkarılmasını içerdiği endişesi yer almaktadır (Slater, 2009).

Ruth Glass’ın orijinal çalışması bunun klasik bir ifadesidir:

“Londra’nın birçok işçi sınıfı mahallesi birer birer orta sınıflar tarafından işgal edilmiştir... Bu ‘soylulaştırma’ süreci bir mahallede bir kez başladığında, orijinal işçi sınıfından sakinlerin tamamı veya çoğu yerinden edilinceye ve mahallenin sosyal karakteri değişinceye kadar hızla devam eder.” (Glass, 1964)

Soylulaştırma araştırmacıları bu basit “yerinden edilme” fikrini detaylandırmış, Marcuse (1985) ise doğrudan yerinden edilme ile dolaylı (dışlayıcı) yerinden edilme arasında ayrım yapmıştır. Doğrudan yerinden edilme, hane halklarının, karşılanamaz kira artışları veya tahliye gibi yollarla, şu anda yaşadıkları soylulaştırma bölgesinden rızaları olmaksızın çıkarılarak yerlerinden edilmeleri durumunda ortaya çıkar. Dolaylı yerinden edilme, hane halklarının daha önce konut arayacakları soylulaştırma alanlarında yaşamalarının engellendiği durumlarda ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla doğrudan yerinden edilme, dışarıya göç edenlerin bileşimindeki bir değişiklikle karakterize edilirken; dolaylı yerinden edilme, içeriye göç edenlerin bileşimindeki bir değişiklikle karakterize edilir.

Londra farklı etnik toplulukları ve işçi sınıfı bölgelerini içeren bir şehir olarak kalmasına rağmen, işçi sınıfının etnik olarak homojen ve sadece fiziksel güce dayalı bir kavram olarak görülmesi günümüzde artık geçerli değildir. Ancak, Londra’da mekânın kullanımı ve sahiplenilmesiyle ilgili sınıf mücadeleleri hâlâ devam etmektedir.

Sınıf yapısının değişen görünümü ile sınıf karşıtlığının ortadan kalkmasının karıştırılmaması gerekir. Şehirdeki sınıf yapıları zaman içinde değişebilir ancak bu değişim sınıf karşıtlıklarının tamamen ortadan kalktığı anlamına gelmez. Bu, mekânın kullanımı ve sahiplenilmesi bağlamında devam eden sınıf mücadelelerinin varlığını vurgular.

Sınıf mücadeleleri sadece ekonomik değil, aynı zamanda etnik ve kültürel unsurların da etkisi altındadır. Londra’nın karmaşık sosyal dokusu içinde, farklı sınıflar arasındaki çatışmalar devam etmekte ve bu çatışmalar sadece ekonomik faktörlere dayanmamaktadır.

Önemli miktarda para ve güce sahip olanlar (büyük şirketler ve bazen de bireyler) şu anda “kent hakkını” kullananlardır (Harvey, 2008) ve düşük gelirli grupların kentte yaşamaya devam etme kapasitelerini tehdit eden de bu haktır.

Londra’da devlet öncülüğünde yürütülen soylulaştırma süreci iki ana mekanizma üzerinden açıklanabilir:

1. Yükselen Arazi Değerleri

* Londra’nın, Birleşik Krallık konut piyasasındaki ayrıcalıklı konumu, özel yabancı yatırımcılar tarafından desteklenen yükselen arazi değerlerine dayanmaktadır.

* Finansal belirsizliklerde “güvenli liman” arayışında olanlar da bu piyasaya dâhil olmuştur.

* Merkezdeki konut fiyatları ile en düşük fiyatlı bölgelerdeki konut fiyatları arasındaki fark, 1995-2006 döneminde genişlemiştir.

* Merkez ve Batı Londra, Londra konut piyasasının canlı merkezi olma özelliğini sürdürmektedir.

* Özellikle Doğu Londra’daki düşük fiyatlı bölgelerin fiyatları, 1995-2006 döneminde diğer bölgelere göre daha hızlı artmıştır.

* Doğu Londra, Olimpiyat etkisiyle müteahhitler için “altın bir fırsat” hâline gelmiştir.

2. Belediye Konutlarının Azalması

(Belediye konutları, özel sektörden kiralamaya veya kendi evlerini satın almaya gücü yetmeyen hanelere kiralanan kamu konutlarıdır.)

* Belediye konutlarının hem sayı hem de kalite açısından azalması, ikinci temel mekanizmayı oluşturur.

* 1970’lerden bu yana yeni bina yapılmaması, “Satın Alma Hakkı” satışları ve stokların yarı özel konut birliklerine devredilmesi nedeniyle toplam konut stoku küçülmüştür.

* Muhafazakâr hükümetler döneminde, 1980’ler ve 90’larda inşaat ve bakım için ayrılan fonların azalması kalitede düşüşe neden olmuştur.

* Sosyal kiralık konutların kalitesindeki düşüş, İşçi Partisi’nin “Decent Homes” programı ile bir miktar düzeltilmiş olsa da belediye konut tedarikindeki daralma 2000’li yıllarda tersine çevrilememiştir.

Bu mekanizmaların birleşimi, Londra’da devlet öncülüğünde gerçekleşen soylulaştırma sürecini etkilemiş ve konut piyasasındaki dengesizliklere katkıda bulunmuştur.

Devlet öncülüğündeki soylulaştırma, genellikle belediye tarafından inşa edilen konut sitelerinde gerçekleşir. Özellikle Londra’da, Doğu Londra gibi işçi sınıfı mahallelerinde bu süreç daha belirgin hâle gelir. Belediye konutlarında yaşayan kiracılar genellikle düşük kira öderler. Ancak, bu konutların üzerinde bulunduğu arazi potansiyel olarak büyük bir değerde olabilir; özellikle de konutların kullanımının değiştirilmesi mümkünse.

Değişim süreci, belediyenin konut sakinlerini tahliye etmesi ve ardından konut stokunu ve araziyi, genellikle yıkım ve iyileştirme yöntemleriyle, yeni özel daireler inşa etmek üzere bir geliştiriciye satmasıdır. Bu sürecin sonucunda mevcut arazinin değeri artar ve daha yüksek değerli bir kullanım ortaya çıkar.

Kentin işçi sınıfı için uygun fiyatlı konutlar sağlamak üzere inşa edilen Londra’daki belediye siteleri, uzun zamandır “son soylulaştırma sınırı”, başkentin orta sınıf kolonizasyonuna karşı bir siper olarak görülüyordu. Ancak bu sitelerdeki gerçekten uygun fiyatlı son konutlar da yıkılmakta ve daha varlıklı sakinlerin akınına uğramaktadır (Hodkinson, 2011).

2012 Olimpiyatları ve Doğu Londra’da Soylulaştırma Sürecine Etkileri

2012 Londra Olimpiyatları, kentsel alan üzerindeki çekişmeli iddiaların müzakere edilmesi gereken bir mega etkinlikti. Bir yandan da Londra’nın küresel rekabet gücünü artıran, küresel yatırımları bölgeye çeken etkisi nedeniyle ve özellikle Doğu Londra’da kentsel dönüşümün katalizörü olarak benimsendi. Öte yandan, kentler büyük ölçekli projeler ya da etkinlikler tarafından “istila” edildiğinde, yerinden edilme ve mekânın mevcut karakterinin kaybolması gibi toplumların genel olarak sahip olduğu korkuları da beraberinde getirmiştir. Londra 2000 yılında Olimpiyatlara katılmaya hak kazanmadan önce, Jubilee metro hattı 1999 yılında faaliyete geçmiş ve 2009 yılında yeni bir yüksek hızlı tren hattı çalışmaya başlamıştır. Dolayısıyla, bölgenin erişilebilirlik açısından yenilenmesi ve buna bağlı olarak arazi değerlerinin yükselmesi sadece Olimpiyatlar öncülüğündeki gelişmeye atfedilemez. Olimpiyat öncülüğündeki gelişme, bölgenin “dışarıdan gelenlere” açılması sürecini kesinlikle hızlandırmıştır.

2000 yılında Lea Vadisi’nin tamamında 254 farklı endüstri ve işletme bulunmaktaydı. Bunlar; atık geri dönüşüm endüstrileri, cam montajcıları ve metal dağıtıcılarıydı. Olimpiyat sahası için yapılan yeniden geliştirme planlarında bu işletmeler ve hizmetlerin hepsi “geçmişte var olan işletmeler” şeklinde tanımlanmıştır.

Aralarında özellikle sanatçıların da bulunduğu Olimpiyat öncesi diğer sakinler, konutları karşılayabilecek ekonomik sermayeye sahip olmadıklarından, arazi değerinin yükselmesi sonucunda bölgedeki konut ve iş yeri fiyatlarını karşılayamaz hâle gelmişlerdir. Bölgedeki gayrimenkullere yapılan yatırımların artması, büyük ölçüde bölgenin Olimpiyat parkına yakınlığının bir sonucudur. Yenileme süreci, orta sınıfa hitap eden konut geliştirme projelerini ve perakende satış olanaklarını teşvik etmiştir. Böylece “çalışan” ve üreten Hackney Wick’ten tüketim pratiklerine odaklanan, daha orta sınıf bir yerleşim bölgesine doğru bir kayma yaşanmıştır.

Olimpiyat sahasında arazisi olan topluluk üyeleri, tazminat ve taşınacakları yerler konusunda müzakere etme imkânı bulmuşlardır ancak topluluk katılımı çok sınırlı olmuş ve taşınma demokratik olarak kararlaştırılmak yerine yukarıdan aşağıya emredilmiştir. Özellikle küçük işletmeler ve bölge sakinleri için artan arazi fiyatları sorun yaratmıştır.

Bölgenin artan erişilebilirliği, büyüyen ticarî faaliyetlerle birlikte, turistleri ve yeni orta sınıf sakinleri kendine çekmiş, arazi kullanımı ve mülk değerindeki değişim, ekonomik sermayesi az olan sakinleri bölgeyi terk etmek zorunda bırakmıştır.

Gayrimenkul yatırımları, kamusal alanların yeniden geliştirilmesi, artan erişilebilirlik, ticarî faaliyet ve sembolik değerin değişmesi nedeniyle arazi değerindeki artış, Hackney Wick’in soylulaştırılmasına işaret etmektedir.

Yıllardır Hackney Wick’te çalışan ve ikamet eden sanatçılar, bir zamanlar çiğliği ve özgürlüğüyle bilinen bu bölgenin dönüşümünden yakınırken; kendilerinin de “soylulaştırma zincirinin ilk dişlisi” olarak görülebileceklerini belirtmek gerekir (Weber-Newth). Hackney Wick’in dönüşümüyle ilgili bir tartışma sırasında bir sanatçının çarpıcı bir şekilde ifade ettiği gibi:

“Biz soylulaştırıcıyız, ben öyle olduğumu biliyorum. Bunu üç kez yaptım, çeşitli bölgeleri mahvettim! 60’larda Notting Hill’deydim, 80’lerde Shoreditch’teydim ve şimdi de Hackney Wick’teyim.”

Sonuç

Doğu Londra’da gerçekleşen 2012 Olimpiyatları, kentsel dönüşüm projelerinin sıklıkla göz ardı edilen karanlık yüzünü bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Olimpiyatlar, başta ekonomik canlanma ve küresel prestij olmak üzere, parlak hedeflerle sunulsa da bu süreç, yerinden edilen, mülksüzleştirilen ve ekonomik olarak dışlanan birçok insanın hikâyesini içeriyor.

Soylulaştırma, özellikle belediye konutlarının azalması ve yükselen arazi değerleri gibi etkenlerle, yerel sakinleri kendi evlerinden uzaklaştırmış ve bölgenin sosyal dokusunu paramparça etmiştir. Devlet öncülüğündeki bu soylulaştırma süreci, güçlü kurumların ve büyük şirketlerin çıkarlarını ön planda tutarak, yerel halkın yaşam kalitesini göz ardı etmiştir.

Olimpiyatların bölgeye getirdiği “kalkınma”, aslında genellikle var olan ekonomik eşitsizlikleri derinleştirmiş, yoksul kesimleri ve kültürel zenginlikleri göz ardı etmiştir

Bölgede artan arazi değerleri ve konut fiyatları, yerel sakinleri “kendi mahallelerinde yabancı” hâline getirmiş, kent mekânının daha varlıklı sınıflar tarafından sahiplenilmesine yol açmıştır. Bu durum, kentsel dönüşümün özündeki demokratik eksiklikleri ve sosyal adaletsizlikleri açıkça ortaya koymaktadır.

Doğu Londra’da 2012 Olimpiyatları’nın ardındaki kentsel dönüşüm süreci, kapitalizmin yıkıcı etkilerini ve kent politikalarındaki çarpıklıkları açıkça ortaya koymaktadır. Kapitalizmin kentleri şekillendirme biçimi, sadece ekonomik çıkarlara hizmet eden bir anlayışa dayanmakla kalmayıp, aynı zamanda toplumun büyük bir kısmını dışlayarak, mülksüzleştirerek ve yerinden ederek sosyal adaletsizlikleri derinleştirmektedir.

Neoliberal kent politikalarının, özellikle yerinden edilme modeli olan soylulaştırma aracılığıyla, ekonomik elitlerin çıkarlarına hizmet ettiği açıktır. Soylulaştırma, işçi sınıfı mahallelerini orta sınıflara açma sürecini simgeler. Ancak bu süreç, sadece konut piyasasındaki yatırımları artırmakla kalmayıp, aynı zamanda toplumsal bağları koparıp, kültürel kimliği homojenleştirerek kentleri ruhsuzlaştırmaktadır.

Selvi Yüzbaşıoğlu

16 Ocak 2024

Kaynaklar:

Fernand Braudel, Maddi Uygarlık: Mübadele Oyunları, Çeviren: Mehmet Ali Kılıçbay, İmge Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2004, s. 201.

Isabella Rossen, “Olympic gentrification? Hackney Wick, London: from petrol refining to showcasing arts”, The Urban Transcri̇pts Journal, Sayı 1, Mart 2017, UTJ.

Mark Fransham, “Neighbourhood gentrification, displacement, and poverty dynamics in post-recession England”, Population, Space and Place, 26 (5), 2020, ResearchGate.

Paul Watt, “‘It’s not for us’: Regeneration, the 2012 Olympics and the gentrification of East London”, City, 17(1), 2013, ResearchGate.

Rivka Geron Schi̇ld, “19. yüzyılda kentsel dönüşümün meşruiyeti olarak yangın”, 2014, PDF.

Stuart Hodkinson, “The Private Finance Initiative in English Council Housing Regeneration: A Privatisation too Far?”, Housing Studies, 26(6), 2011, 911-932, ResearchGate.