Strateji, jeostrateji ve jeopolitik kavramları, yazılı ve görsel basında sıklıkla karşılaşılan, siyasetçilerden akademisyenlere, askerlerden iş adamlarına kadar hemen her kesim tarafından sıklıkla ama bazen de hatalı kullanılan kavramlardır. Bu kavramların ne anlama geldiği ve birbirileri ile benzerlikleri veya farklılıklarının ne olduğu tam olarak kavranamadığı için, özellikle de sol cephede yaygın bir kavram kargaşası yaşanmakta. Bizim de bu kavramları geçmişte tam olarak bilmeden kullanarak kavram kargaşasına bir nevi katkıda bulunmuş olmamızın verdiği rahatsızlıkla bu çalışmayı yapma ihtiyacı hissettik. Konunun ne olduğu birkaç sayfa ile açıklanamayacağı için, etimolojik temeli ortaya konarak kavramlar hakkında farklı tanımlara yer verilmeye çalışılacaktır.
Strateji
Strateji sözcüğünün kökeni etimolojik açıdan ele alındığında, eski Yunanca’da “generallik sanatı” anlamına gelen “strategus” sözcüğüne bağlanır. Strateji kavramına yüklenen anlamlar incelendiğinde kavramın tarihsel süreç içerisinde anlam değişimi yaşadığı görülür. Bu değişim dünyanın tarihsel süreç içerisinde ekonomik, siyasal, sosyal ve teknolojik ilerlemeler sonucu yaşamış olduğu dönüşümün doğal bir sonucudur. Kavramın teorik ve pratik açıdan algılanması önce askeri alanda olmuştur. Askeri literatürdeki klasik anlamıyla strateji, “Bir savaşta siyasi iktidarın, belirlediği amaca varmak için askeri kuvvetleri kullanma sanatı” anlamına gelmektedir. Günümüzde ise strateji, hemen her alana uygulanabilir bir kavram hâline gelmiştir.
Tarihsel olarak, ilk stratejist olarak kabul edilmesi gereken kişi ünlü Çinli düşünür Sun-Tzu’dur. Sun-Tzu, kavramı yalnızca askeri alandaki anlamıyla değil, geniş bir perspektifte ele almıştır. Sun-Tzu’ya göre “Girdiği her savaşı kazananlar aslında usta değildirler. Başka orduları savaşmadan çaresiz bırakanlar, işte onlar en iyisidir.” Sun-Tzu, stratejiyi geniş bir anlamda yorumlamış ve bu nedenle Savaş Sanatı adlı eseri İ.Ö. 500 yılından bugüne değin değerini koruyabilmiştir. Mao Tse Tung, 1930’lar ve 1940’lı yıllar boyunca devam eden Çin iç savaşında, Sun-Tzu’dan derin bir şekilde etkilendiğini askeri yazılarında ortaya koyar.” Savaş Sanatı isimli eserden sonra strateji hakkında günümüze kadar aktarılan en eski yazılı eser İ.Ö. 51 yılında Romalı komutan Gaius Jullius Cesar’ın yazmış olduğu 240 sayfalık Gerilla Savaşı adlı kitaptır.
Strateji konusundaki modern düşünce, ağırlıklı olarak 19.yüzyıl stratejistleri Jomini ve Clausewitz’in çalışmaları üzerine inşa edilmiştir. Modern stratejinin kurucularından
Clausewitz, Savaş Üzerine isimli baş yapıtıyla strateji kavramının gelişmesinde büyük rol oynamıştır. Xrateji kavramını şöyle tanımlamıştır: “Strateji, muharebenin savaşın amaçlarına hizmet edecek şekilde kullanılmasıdır.” Ona göre strateji, askeri harekatlar ile politik hedefleri birbirine bağlar. Clausewitz, askeri strateji konusundaki görüşlerinin odağına coğrafyayı yerleştirir. Ona göre askeri stratejinin temelini coğrafya oluşturur. Zira istihbarat toplama, lojistik, güç planlaması vs. faktörler askeri strateji oluşturulurken göz önünde bulundurulan unsurlardır. Fakat tüm bu unsurların merkezinde coğrafya vardır. Clausewitz, stratejik değerlendirmelerde maddi güçlerin yanı sıra manevi güçleri de katmıştır. Manevi güçlerin önemini şu şekilde ifade etmiştir: “Aslında maddi ilişkiler oldukça basittir. Zor olan işin içine giren manevi güçleri kavramaktır.” Bu tespit, günümüze değin yaşamış olan kimi savaşların, maddi anlamda güçsüz olan tarafın galibiyetiyle sonuçlanmasıyla beraber (ABD’nin Vietnam, SSCB’nin Afganistan bozgunu gibi) daha anlamlı hâle gelmiştir.
Ludendorff, Trocki, Paul Kennedy ve Liddell Hart, Birinci Paylaşım Savaşı’ndan günümüze strateji kavramının gelişimine katkıda bulunan önemli düşünürlerden bazılarıdır. Ludendorff’un askeri literatüre yaptığı en önemli katkı topyekûn savaş teorisine ilişkin fikirleridir. Ludendorff’a göre topyekûn savaşın beş temel unsuru vardır. İlk olarak, savaş topyekûndur. Çünkü savaş alanı savaşa giren ülke topraklarının tümünü kapsar. Halkın tümü savaşa fiilen katılır. Bundan dolayı, etkin bir savaş yapmak için ekonomik sisteminin savaşın amaçlarına hizmet edecek şekilde uyarlanması gerekir. Üçüncü olarak, büyük kitlelerin savaşa katılması, halkın moralini yükseltmek ve dışta düşmanı zayıflatmak için propagandayı gerekli kılar. Dördüncü olarak, savaş hazırlıklarına çarpışmalardan önce başlanmalıdır. Son olarak, etkin ve uyum içinde savaşabilmek için topyekûn savaş bir kişinin idaresi altında olmalıdır.
Trocki, herhangi bir Marksist askeri teorinin varlığını inkâr etmiştir. Ona göre, Marksist metot tarihi bir metottur ve sosyal bir bilimdir. Herhangi bir savaş bilimi yoktur ve asla da olmayacaktır. Savaşın ilgili olduğu pek çok bilim vardır. Fakat savaşın kendisi bir bilim değildir, uygulamalı bir sanat ve beceridir. Tarihi materyalizm hiçbir biçimde bütün bilimler için evrensel bir metot değildir. Onu askeri konularla ilgili özel bir alana uygulamaya girişmek en büyük yanlış olacaktır. Strateji kavramını Marksist bir bakış açısıyla yorumlayan Trocki’ye göre, “Sovyet Cumhuriyeti için temel strateji kuralı, alarm hâlinde olmak ve gözlerini açık tutmaktır.” Marksist-Leninist teorinin bakış açısına göre strateji, siyasal savaşımı örgütlemek amacı güden uygulama önlemlerinin tümüdür. Topyekûn strateji ise “sürekli sınıf mücadelesini yönetme bilimi”dir.
Savaşların topyekûn hâle gelmesi, teknolojideki gelişmeler ve devletlerarası artan bağımlılık, strateji kavramının “yüksek strateji” ve/veya “büyük strateji” olarak adlandırılmasını da beraberinde getirmiştir. Liddell Hart, strateji kavramını “yüksek strateji”nin alt derecedeki kullanılışı olarak tarif eder. Ona göre taktik nasıl stratejinin daha aşağı seviyelerdeki bir uygulanışı ise strateji de “yüksek strateji’nin daha aşağı derecedeki kullanışıdır. Hart, strateji ve yüksek strateji kavramlarının tanımını şu şekilde yapar: “Strateji siyasal amaçlara ulaşmak için askeri imkânların dağıtımı ve uygulanması sanatıdır. Çünkü stratejinin görevi, çok defa yapılan tanımlamaların aksine, yalnız kuvvetlerin hareketleri ile değil, etkisi ile de ilgilidir. Yüksek strateji ise savaş hedefini belirlemesi gereken üst derecedeki temel politikadan farklı olarak, savaşın yönetimine esas olan siyasette hemen hemen aynı anlama geldiği gibi,’uygulama hâlindeki siyaset’ manası da taşır. Çünkü yüksek stratejinin görevi, bir ulusun bütün olanaklarını, temel politikanın tanımladığı amaç olarak savaşın siyasal hedefinin elde edilmesi için koordine etmek ve yönetmektir.”
Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra uluslararası ilişkilerin gittikçe komplike hâle gelen bileşenleri, ekonomiden siyasete, toplumsal alandan kültürel alana, hemen her saç ayağını stratejik tahlillere dâhil etmeyi gerekli kıldı.
Jeostrateji
Coğrafi unsurların stratejik açıdan incelenmesi ve stratejik sonuçlar çıkarılması, Jeostratejinin konusunu teşkil eder. Jeostrateji, strateji ile coğrafi unsurlar arasındaki ilişkileri inceler. Jeopolitiğin fiziki coğrafya unsurları jeostratejinin temelini teşkil eder. Çünkü silahlar ve imkânların kullanılması üzerinde fiziki unsurların etkisi büyüktür. Silahlar ve imkânlar, coğrafi şartlara göre seçilir ve kullanılır. Birkaç tanım vermek gerekirse, Jeostrateji, coğrafi etmenlerin, ülkelerin askeri stratejileri üzerindeki etkilerinin incelenmesidir veya bir devlet ülkesinin ve çevresinin üzerinde bulunduğu bölgenin coğrafi, hidrografik, meteorolojik ve iklimsel özellik ve olanaklarından askeri harekatta stratejik komuta kademelerinin yararlanması bilimidir. Jeostrateji; ulusal, siyasi hedeflere ulaşmak için, büyük askeri kuvvetlerin nerede, nasıl ve ne zaman kullanılacağını düzenleme biçimidir.
Dar anlamda jeostrateji, herhangi bir ülkeye yönelen düşman tehdidi ve ona karşı koyacak silahlı kuvvetlerinin uygulayacağı savunma veya saldırı plan esaslarıdır. Geniş anlamda jeostrateji ise ülke doğal kaynakları, beşerî kaynakları, nüfusu, sanayisi ve ordunun büyüklüğünü ifade eder.
Jeostrateji terimi, harekât alanlarının ve cephelerin saptanması, birbirine yardım ve destek olanaklarının saptanması, topoğrafik, hidrografik, meteorolojik yeteneklerine göre en uygun kuvvetlerin ayrılması, düşmanın bu harekât alanları ve cephelerden faydalanmasını önleyici önlemlerin alınması, bu alan ve cephelerde en uygun silah ve gereçlerin ayrılması, ulusal hedeflere ulaşmak için askeri kuvvetlerin en uygun coğrafi bölgelerde kullanılması vb. konuları içerir.
Jeopolitik
Jeopolitik kavramı, tarihsel süreçte farklı anlamları ve bakışları barındırmış, genelde emperyalizmin genişleme politikasının mantıksal (!) bazen de ahlaksal (!) temelini oluşturmuştur. Geniş kullanımına karşın jeopolitik kavramı çelişkilidir. Bazı düşünürler jeopolitiğin coğrafi bir determinizmin ham biçimini hissettirdiğini, diğer bazı düşünürler ise uluslararası saldırganlığı meşrulaştırmaktan başka bir şeyi temsil etmediğini ileri sürer. Terimin kendisi iki savaş arası dönemde Alman savaş bilimiyle eş anlama geldiği için “geopolitik”ten türemiştir. Kavramın Amerikan versiyonu, çevreleme stratejisinin temelini oluşturur ve birçok kişinin gözünde Soğuk savaş’ın katı bölünmüşlüğünü temsil eder. Marksistler ve jeopolitiği eleştirenler, klasik jeopolitiği Amerika elebaşılığındaki emperyalizm için bir rasyonelleşme aracı olarak değerlendirirler.
Jeopolitik kavramı, etimolojik açıdan “geo” ve “politika” terimlerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Geo; yer, arz, Dünya demektir. Türkçedeki karşılığı “siyaset” olan “politika” terimi şehir devleti anlamına gelen Grekçe kaynaklı “polis” kelimesinden türetilmiştir. Etimolojik temelinden de anlaşılacağı üzere jeopolitik kavramı, siyasi eylemlilik ile eylemliliğin gerçekleştiği topraksal çevre arasındaki özel ilişkiyi vurgulayan bir terimdir. Jeopolitik, devletlerin milli politikası ile doğrudan doğruya ilgilenir. Devletlerin dış politikasının tespitinde ve uygulanmasında coğrafi faktörlerin rolünü inceler. Jeopolitiğin farklı tanımlarını ortaya koymak, hem konunun komplike yapısını gözler önüne sermek hem de fikir zenginliği sağlayabilmek anlamında, doğru bir yaklaşım olacaktır. Spykman’e göre jeopolitik, bir memleketin güvenlik politikasının coğrafya olaylarına göre planlanmasıdır. Feringdon’a göre jeopolitik, coğrafyanın devletlerin politik karakteri, tarihi, kurumları ve özellikle diğer devletlerle ilişkileri üzerindeki etkisini araştıran bir disiplindir. Dugin’e göre jeopolitik, insanlığı mekân faktörüyle karşılıklı ilişkisi içerisinde inceleyen bir disiplindir. Kissinger bu terimi, yeni dünya siyasetindeki “istenilen denklemi” sürdürme çabasını tanımlamak için reel politik ile eş anlamlı olarak kullanmıştır.
-Devam edecek-
Ahmet Hulusi Kırım
19 Ocak 2023
Jeopolitik Teoriler
Soğuk Savaş Öncesi:
Mahan-Deniz Hakimiyeti Teorisi
Mackinder-Kara Hakimiyeti Teori
Seversky-Hava Hakimiyeti Teorisi
Cohen –Kuşatma Teorisi
Soğuk Savaş Sonrası:
Fukuyama-Tarihin Sonu Tezi.
Huntington-Uygarlıklar Çatışması.
Buzan-Segal-Medeniyetler Bütünleşmesi Teorisi.
Brzezinski-Büyük Satranç Tahtası Teorisi.
Paul Kennedy-Eksen7 Mihver Devletler Teorisi.
Tuathail-Topraksızlaşma Teorisi.
Kaynakça
Strateji, Jeostrateji, Jeopolitik-Bilal Karabulut
Güç ve politika-Sait Yılmaz
Savaş Sanatı-Sun-Tzu
Savaş üzerine-Clausewitz
Strateji, Dolaylı tutum-B.Hart
Rus jeopolitiği-Dugin