Ne Kuruluyor?
Heyet Tahrir Şam (HTŞ), başkent kendisine verildikten kısa bir süre sonra bir hükûmet açıkladı. Mart 2025’e kadar görevde kalacağı bildirilen bu hükûmet, İdlip’te, Şubat 2024’te kurulduğu ilân edilen Suriye Kurtuluş Hükûmeti’nin neredeyse isim isim devamı niteliğinde.
Bu yeni kabine Şubat 2024’te ilân edilmişti ancak varlığı daha eskiye dayanıyordu. HTŞ ve onun Suriye Kurtuluş Hükûmeti, 31 Ağustos 2018’de, BM kararları doğrultusunda, Resmî Gazete’de ‘terör örgütü’ ilân edilmişti.
Suriye’de elinde silâh bulunan pek çok gruptan bir başkasına hükûmet kurdurulmaması veya başkalarıyla birlikte kurdurulmaması, HTŞ’ye, daha doğrusu HTŞ’ye liderlik eden Ahmet Şara’ya duyulan güveni gösteriyor. Aslında terör listelerinin de kullanıldığı bir sürecin nasıl sonuç verdiğini gösteriyor.
Şam düştükten hemen sonra Suriye’nin askerî kapasitesi İsrail ve ABD saldırılarıyla tahrip edilmeye başlandı ve saldırılar hâlihazırda sürüyor. Bu saldırılar arasında kurulan hükûmetin, hâkimiyet kurması beklenen topraklarda bir nevi jandarmalık veya askerî polislik kabilinden bir işlev göreceği açık. Uçağı, büyük ölçüde ağır silâhı, hava savunma sistemleri, donanması ve güçlü füzeleri yok.
Neden Kuruluyor?
Bu hükûmetin gücü, yetse yetse kendi ölçeğinde diğer silâhlı gruplara ve silâhsız halka yeter. Diğer silâhlı grupların bastırılması ve silâhsız halkın düzene sokulması, Suriye’de inşa edilmek istenilen serbest piyasa ekonomisinin bir gereğidir.
Elde kalan devlet kapasitesi, kapitalist işleyişin kurulabilmesi için uluslararası sistemle uyumlu bir yerel iktidarın yaratılmasına, toplumun bu iktidar tarafından sömürüye açık ve uygun hâlde tanzim edilmesine yarar. Bugün dillendirilen “devrim” yalanının aksine, Şam’a yerleşen toplumun iktidarı değildir; gücünü ondan almaz, onu güçlendirmez ve zaten gücünün sınırlı olması şarttır.
Kolektif kapitalizmin bölge karakolu veya kalekolu olan İsrail’in güvenliği de bu meseleye dâhildir. Bölgeye yabancı bir yapı olan İsrail’in askerî tehdit altında olmaması işin bir yönüdür. Hindistan’dan başlayarak İsrail’den geçirilmek istenilen enerji hatlarının tehlikeye maruz kalmaması ve yine becerilebilirse Suriye ve Irak petrollerinin İsrail üzerinden aktarılması hâlinde bu hatların korunması da yeni askerî polisin işi olacaktır.
Nasıl Kuruluyor?
Nasıl? sorusunu cevaplarken, Türkiye’nin emperyalist plânlamadaki yerine bakma şansı da buluyoruz. 2016 yılında Anadolu Ajansı, Erdoğan’ın kontrolsüz iki cümlesini sansürlemişti. Erdoğan, o tarihte El-Kaide’den yeni kopmuş olan Golanî (Ahmed Şara) ekibinin terör listesine alınmasına tepki gösteriyordu:
“El Nusra, DAİŞ’e karşı savaşıyor ama ona da kötü diyorlar. Ona neden kötü diyorsunuz? Çünkü olay farklı; Nusra’nın konumu farklı olduğu için kötü terörist oluyor.”
Türkiye’nin, büyük plânlamaları yapan grupta olmadığı, sonradan sahnede rol aldığı, payına büyük aktörlere göre daha dar bir oyun alanı kaldığı bu örnekten de anlaşılıyor. Belli ki Erdoğan sonradan haber almış ve kızmıştır fakat kurucu olmasa da bir rolü vardı ve göründüğü kadarıyla giderek genişlemektedir.
Önce IŞİD’den, daha sonra El-Kaide’den kopan Ahmet Şara’nın örgütü, bu son kopuşun hemen ardından BM tarafından terör örgütü listesine alınır. 2016 yılı itibari ile bir ehlîleştirme sürecinin devreye sokulduğu kabul edilmelidir. Zira en büyük terör eylemlerini düzenleyen ve en sert hak ihlâllerini işleyen emperyalist güçlerin, bir örgütü “terörist” ilân etmesi iki temel mesaj verir:
1) Sana bu hâlinle devlet yönettirmeyiz, seni askerî olarak vururuz,
2) Senin finansmana ulaşmanı, mal alıp satmanı engelleriz, seni ekonomik olarak vururuz.
Bir vakitler IŞİD, El-Kaide’den koparken onu “emperyalizm gibi İslam dışı” kavramları kullanmakla ve İran’ı vurmamakla suçluyordu.
Bilebildiğimiz kadarıyla, 2021 yılından itibaren kolektif emperyalizm adına Şara’yı ıslah etme görevini İngiliz istihbaratı üstlenir. 2021, Golanlı Şara’nın terör listesinden çıkarılmasının konuşulmaya başlandığı, Amerikan televizyonlarında ilk röportajın verildiği tarihtir. Bir diğer ihtimal, Ahmet Şara’nın Ebu Garip ve diğer tutukluluk süreçlerinde devşirildikten sonra serbest bırakılıp IŞİD’e monte edilmiş olmasıdır. Onun “köktencilere” yanaşan, sonra satan ve vuran hareket tarzı; adım adım, büyük grupları tasfiye edip daha yönetilebilir bir zemin örmesi, bu ihtimali akılda tutmayı gerektiriyor. Her hâlükârda kişiliği ve aile bağları açısından yönetilebilir bir zemin temin ettiği açık. Eğitim veya tasfiye sürecinin tam olarak ne zaman sonuç verdiğini bilmiyoruz fakat uygun şartların 2024 yılı sonunda yakalandığını gördük.
Neden Şara – Neden Kansız?
Şara’nın hikâyesinde kapitalizmin inşa süreçlerinde açığa çıkan unsurlarla örtüşmeler var; Ortadoğu’nun özgün meselelerinin izleri de.
Golan ve Dera bölgelerine yayılmış ve eskiden toprak zengini olan ailenin ayakları, bölgenin yakın tarihinde neşet etmiş iki küçük burjuva iktidarı olan Nasırcılığa ve BAAS’çılığa basar. Baba Hüseyin, Nasırcı bir ekonomist olarak tarif edilir; millî kaynaklar ve kalkınma üzerine kafa yormuştur. Amcası veya babasının kuzeni Faruk ise ülkesinde İngiliz dili yüksek tahsilinin ardından İngiltere’ye giderek eğitimini tamamlamış, Suriye’nin 1984-2006 yılları arasında dışişleri bakanlığını yapmış ve son olarak da Beşar Esad’ın yardımcılığına kadar yükselmiş bir BAAS’çıdır. Devlet başkanını aday göstermeye yetkili merkez komutanlığı üyesidir. Dedeleri bölgenin toprak zengini iken, İsrail işgalinde topraklarını yitirmiş ve orta sınıf bir pozisyona itilmişlerdir. 60’larda, Suriye ve Mısır’da millici hareketin yükselmesi, bir yerde, sıkışmış orta sınıfların çıkış arayışlarıdır. Nasır ve diğerleri, hepsi orta sınıftandır.
Neticede kapitalist sistemle uzlaşmaz bir çelişki içinde olmayan millici hareketler, iç pazarın belli oranda inşa edilmesinden sonra, Mısır’da 1974’te infitah (açıklık) politikasıyla, Suriye’de ise 80’lerin ikinci yarısından itibaren kabul edilen yasalarla özel sektöre ve Batı’ya kapı açılmıştı. Şara ailesi bu devirde entelektüel hayatta ve devlet yönetiminde temayüz etmiştir. Faruk Şara’nın İtalya’da büyükelçilik görevine başlaması 1976 yılındandır. Baba Şara’nın Suriye’de etkin olduğu yıllar da bu politikaların adım adım yürürlüğe konmasıyla başa baş ilerler. Bir yerde düzen, direniş ekseni ve Rusya’nın bölgede zayıflaması üzerine, kendi eğilimlerinin doğal sonuçlarına ulaşmıştır.
Şam’ın düşmesi haberlerini, sürpriz şekilde; BAAS Hükûmeti ile Suriye Kurtuluş Hükûmeti’nin ortak kabine toplantıları, yumuşak söylemleri, serbest piyasa sözleri, diğer grupların sızlanmaları takip etti. Esad’ın Başbakanı’nın, hükûmeti Şara’nın adamlarına devretmesi, Şara iktidarının meşruiyetinin sağlanması ve en azından şimdilik diğer yapıların önünün tıkanması için plânlandığı açık. Yıllardır ortada görünmeyen ve sesi duyulmayan, defalarca ülkeden kaçtığı açıklanıp her seferinde Suriye’de olduğu ortaya çıkan Faruk Şara, uzun bir aradan sonra ortaya çıkarak son gelişmelerin hayırlı olduğunu söyledi.
Suriye Devleti, dışa tehdit kapasitesi azaltılmış bir pazar ülkesi olarak, ihtiva ettiği nüfusu idare edecek bir zaptiye gücüne çevrilmek isteniyor. İlerleyen günlerde HTŞ iktidarı elinde tutar veya tutmaz; Ahmet Şara’nın terbiye ve tercih edilmesi kapitalizmin bölgemizde hangi kanallardan ilerleyip nereye varmaya çalıştığını ortaya koyuyor. Bu fotoğraf, kapitalizmin işleyişinde aile ağlarının, istihbarî faaliyetlerin, bürokratik ağların, terör ve insan hakları söylemlerinin işlevleri açısından çok detay veriyor.
Kim Yenildi, Ne Olacak?
İşin bir de karşı cephesi var. Tarih egemen güçlerin tek taraflı plân ve saldırıları altında şekillenmedi, şekillenmeyecek de. 1967’ye kadar, ancak Arap devletlerinin himayesi altında nefes alabileceği var sayılan “bir avuçluk” Filistin toprağından, 6 Gün Savaşı sonrası 50 yıldır direnen ve yenilenen direniş yapıları doğdu. 400 km²’yi bulmayan Gazze, bir yılı aşkındır işgale karşı direniyor.
1967’de yenilen Arap devletleri ittifakının başını çeken Mısır’da Nasırcılığa evrilecek olan iktidar, 1952’de emperyalistlere karşı ayaklanma hâlinde olan köylü ve işçilerin omuzlarına çıkarak iktidar olmuştu. Suriye ve Mısır, 1958’de dışarıda Türkiye/İngiltere, içeride komünist devrim tehdidine karşı birleşmişlerdi. 1974’te açıklık politikaları kapsamında ekmek sübvansiyonunun kalkmasının ardından, 1977’de Ekmek İntifadası başlamıştı. Mısır yoksullarının 2010’lardaki isyanı düzenin iki kanadı tarafından bastırıldı ancak ekmek isyanları 2017’de yeniden yaşandı, zira sömürü ve sınıf savaşları devam ediyor.
Evet, direniş ekseni ciddi bir biçimde darbelenmiş, ikmal hatları zora girmiş, kapitalizmin önündeki engeller azalmış, İsrail güç kazanmıştır. Bu ağır yenilgi halklarımızı derinden etkileyecektir; bu da şüphesiz. Ancak bu vaziyetin varacağı sonuçlar sömürü ve en nihayetinde emek-sermaye çelişkisinin yaratacağı türlü yeni duruma gebedir. Suriye devletinin yenilgisi, mutlak biçimde halkların yenilgisi değildir.
Tahrip edilen tank, top, uçak telafi edilir; yıkılan fabrikalar tekrar inşa edilir. Mesele zihnen ve bedenen teslim olmamakta. Ne yenilen tam olarak halkı temsil etmekteydi, ne de gelen halkı temsil edecektir. Ortadoğu halkları son sözünü henüz söylememiştir; varoluş şartları emperyalizme ve Siyonizm’e aykırıdır.
Gökçe Kutlu
16 Aralık 2024
Fotoğraf: Bill Clinton ve Faruk Şara.