VIII.
Baskı altına düşmüşlerin geleneği, içinde yaşadığımız “acil durumun” istisna değil, kaide olduğunu öğretiyor bizlere. Düşüncemize bu derinliği kazandıracak bir tarih anlayışına varmak zorundayız. Ancak buna vardığımızdadır ki, gerçek anlamda bir acil durumu oluşturmanın bizlere düşen bir görev olduğunu yeterince açık görebileceğiz ve bu durum faşizme karşı mücadelemizde konumumuzu geliştirip güçlendirecektir. Faşizmin şansının bir nedeni de, ona karşı çıkanların, gelişme adına diyerek, onu tarihsel bir norm olarak görmeleridir. Şu yaşadıklarımızın yirminci yüzyılda “hâlâ” mümkün olabilmesinin yarattığı şaşkınlık, bu hayret –belirttiğim tarih görüşünün yaratabileceği bir bilgiyle bu yaşananlara bakmayı öğrenmediğimiz sürece– bilginin başlangıcı olamayacaktır.
IX.
Mein Flügel ist Schwung bereit,
ich kehrte gern zurück,
denn blieb ich an lebendige Zeit,
ich hatte wenig Glück.[1]
–Gerhard Scholem, “Gruss vom Angelus”
Klee’nin Angelus Novus diye bilinen tablosunda, sanki hep öyle bakıp seyretsin diye yapıldığı yerden artık neredeyse kalkıp başka yerlere gideceğe benzeyen bir melek tasvir edilmiştir. Gözleriyle dik dik bakan, ağzı açılmış, kanatları gerilmiş. Bu insanoğlunun tarihin tasvirini yapmasıdır: Yüzü geçmişe dönüktür. Bizim bir zincirin halkaları gibi görebildiğimiz olayları, o ardı ardına dizilmiş yıkımlar ve felâketler yığını olarak tek bir katastrof biçiminde görmektedir. Melek, kendisine kalsa orada daha duracak, ölüleri ayaklandıracak ve yıkılmış, parçalanmış her şeyi yeniden bir tümlüğe kavuşturacak gibidir. Fakat Cennet’ten bir fırtına kopup gelmektedir; meleğin kanatlarına çarpan rüzgâr öylesine şiddetlidir ki, melek artık kapatamaz olmuştur kanatlarını. Bu fırtına, karşı konulmaz bir biçimde meleği, arkasını döndüğü geleceğe doğru uçurmakta, önündeki döküntü ve moloz yığını ise yerden göklere kadar yükselmektedir. Bu fırtına, bizim ilerleme dediğimiz şeydir.
XII.
Tarihe gereksiniyoruz, fakat bilgi bahçesinde haylazca vakit geçiren bir çapulcu gibi değil.
–Nietzsche, Tarihin Kullanımı ve Kötüye Kullanımı Hakkında
Erkek ya da kadın tek kişi değil, fakat mücadele hâlindeki baskı altında yaşayan sınıfın kendisidir tarih bilgisini edinecek ve saklayıp birikimleyebilecek olan. Marx’ta bu sınıf, köleleştirilmiş en son sınıf olarak, ayaklar altına alınmış kuşaklar adına özgürleşme ereğini gerçekleştirecek ve mazlumun ahını alacak sınıf olarak görünmektedir. Spartakistler grubunda[2] bir ara canlanır gibi olan bu inanış, Sosyal Demokratların hep karşı koydukları bir inanış olmuştur. Otuz yıllık bir dönem içinde açıkça Blangui’nin (daha önceki yüzyılda adıyla bu düşünceyi çağrıştıran Blanqui’nin) adını unutturmak için ellerinden geleni yapmışlardır. Sosyal Demokrasi işçi sınıfına gelecek kuşakların kurtarıcılığı rolünü uygun görmüş; böylece, işçi sınıfının gücünü oluşturan en önemli öğeyi ondan koparıp bir yana atmıştır. İşçi sınıfının bu anlayışa göre eğitilmesi, onun hem geçmişe olan nefretini hem de fedakârlık ruhunu heder etmesine neden olmuştur. Çünkü bunların her ikisine de asıl güç kazandırabilecek olan, gelecekteki özgür kuşaklar (torunlar) imgesinden çok, köleliğe düşürülmüş bulunan geçmiş kuşakların (ataların) imgesidir.
Walter Benjamin
1940
[Kaynak: Walter Benjamin, Estetize Edilmiş Yaşam, Çeviren: Ünsal Oskay, İnkılâp Kitabevi, İstanbul 2015, s. 160-164]
Dipnotlar:
[1] “Uçmaya hazır kanatlarım, / Gerilere dönsem derim hep, / Zamansız zamanlarca beklersem böyle, / Hiç mi hiç, kalmaz ki şansım.”
[2] Alman Sosyalist Partisi’nin savaş yanlısı siyasetine muhalefet için Karl Liebknecht ve Rosa Lüksemburg tarafından kurulmuş, daha sonra Komünist Parti’ye katılmış olan Sol grup.