I.
Bilgi berekettir. Burjuvazi için ise, alınıp satılabilmesi, üzerinden kâr elde edilmesi, yani meta olması bir yana, güçtür. Üretimin tekelleşmesi bilginin de tekelleşmesini beraberinde getirmiştir. Mevcut üretim biçimi başka türlüsüne müsaade etmiyor, edemez. Birkaç yıl öncesine kadar her bahsi açıldığında “komplo teorisi” yaftası yapıştırılan fakat bugün neredeyse kimsenin inkâr edemeyeceği kadar ayan beyan ortada olan, dijital teknolojiler üzerinden işleyen gözetim ve denetim mekanizmalarının sol cenahı düşürdüğü duruma kısaca bakmaya çalışacağız. Bahsini açtığımız konu toplumun tüm kesimlerini kapsıyor olsa da bizi özel olarak ilgilendirdiğinden dolayı yazıyı sol üzerinden ve sol ile sınırlı tutmayı tercih ettik.
Batılı bir akademisyenin kitabından yola çıkıyoruz. Sayılara Yenik Düşmek[1] isimli çalışmadan ödünç aldığımız yankı odaları ve filtre balonları burada işimize yarayacak. Bunları kitaba bağlı kalmadan ve meselenin teknik boyutunu bir kenara bırakarak kullanacak ve sosyolojik açıdan yansımasına bakacağız.
II.
Mobil aygıtlar başta olmak üzere kullanılan tüm dijital teknolojiler gözetim ve denetim mekanizmasına bir şekilde eklemleniyor ve ana merkeze bilgi aktarımında bulunuyor. Bilgiler depolanıyor. Meselenin ticarî kısmı ön plânda tutuluyor olsa da biz asıl üzerinde durulması gerekenin fişlenme ve yönlendirme olduğu kanaatindeyiz. Sosyal medyanın burada çok daha önemli ve başat unsur olarak kendine yer buluyor olması sanıyoruz reddedilemeyecek bir gerçeklik. Sosyal medya uygulamaları ve tarayıcılarda kullanılan algoritmalar, aramaları kişiselleştiriyor. Bu kişiselleştirme, yalnızca görmek istediklerimizi görmemizle sonuçlanıyor. Bu durum bir süre sonra ister istemez alışkanlık hâline geliyor ve aslında biz, yalnızca kendi düşündüğümüz, bildiğimiz veya bildiğimizi zannettiğimiz olay ve olguları aynı şekilde tekrar tekrar alıyoruz. Ezbere dayalı hâle gelen bu pratik, düşünme-sorgulama-araştırma gibi süreçlerin tasfiyesi anlamına geliyor. Zihinler ele geçiriliyor, sömürgeleştiriliyor.
İnternetin evlere girmeye başlamasıyla birlikte sanal âlemde bir “blog furyası” oluşmuştu. Bu bloglardan birine tıklayanlar, orada blogun sahibi hakkında kısa bir bilgi metni, orada paylaşılan yazılar ve bir de tavsiye edilen diğer blogların adreslerini bulurdu. Ziyaret edilen blog eğer ki kişinin hoşuna gitmişse, daha fazlası için orada tavsiye edilen diğer bloglara da ulaşabilirdi. Ne var ki, tavsiye edilenlerin hemen tamamı benzer konularda benzer görüşlerin paylaşıldığı adreslerdi. Araştırmacı olduğu hissine kapılan insanlar, farkında olsa da olmasa da aslında aynı alanda gezinmekten başka bir şey yapmıyordu. Bu bloglar günümüzde revaçta değilmiş gibi gözükse de, bize göre yalnızca şekil değiştirmişlerdir.
Bugüne geldiğimizde şunu görüyoruz; burjuvazinin pek sevdiği bir varlık olarak “birey”, Twitter, Facebook ya da başka bir sosyal medya uygulamasından bir hesap açıyor. Bu hesabın sahibi olan bireyin ilk yaptığı iş, kendisine yakın olan diğer hesapları takip etmek oluyor. Misal, sol görüşlü bir kişi, hâliyle yine sol görüşlü hesapları takip ediyor. Sağ görüşlü bir kişi de aynı şekilde sağ görüşlü hesapları takip ediyor. Feminist, kendi gibi “kadın hakları savunucusu” olduğu iddia edilen hesapları takip ediyor. Burada balonlaşma oluyor. Birbirinden habersiz binlerce, milyonlarca balon var. Burası aynı zamanda yankı odası işlevini de görüyor. Balonun içinden birileri bağırıyor, söz-yazı balonun içinde yankılanıyor. Feminist bağırıyor, yalnızca feministler duyuyor. Liberal bağırıyor, yalnızca liberaller duyuyor. Buna çevreci, vegan, LGBT+ vb. aklınıza ne geliyorsa ekleyebilirsiniz. Ne de olsa yapay/soyut kimliklerden bol bir şey yok. Beğenileni kullanmak konusunda herkes özgür! Her kesim, her kimlik, kendine benzer olanlarla bir balona giriyor. Başta dediğimiz gibi, biz “solcu” olduğunu söyleyenlerle ilgileniyor, konuya giriyoruz.
III.
İddiamız odur ki, Türkiye’de herkes ama en başta sol toplam, var olduğu iddia edilen sol örgütler tarafından tecrit edilmiştir. Özellikle reformist örgütlere mensup olan bireyler, ki özellikle birey diyoruz, kendi örgütünün değişmeyen kutsal önderini temsil ettiği sanılan şefler tarafından tecrit edilmişlerdir. Denetim ve gözetim mekanizması, burjuvazinin yaptığını mumla arar hâle getirmiştir. Örgütler, devletle o denli içli-dışlıdır ki, devletin bürokratik ve askerî hiyerarşisini eksiğiyle-fazlasıyla, aidat topladığı insanlara karşı uygulamaya koymuştur. Devletin çizdiği sınırlar sola aynen aktarılmıştır. Resmî tarihin dışına çıkılmasının yasak oluşuna benzer biçimde, her bir sol tarikatın müridi, kendi örgüt risalelerini ezberlemekle ve bunun dışına çıkmamakla mükelleftir. Burada özellikle ajandası 2023 seçimi ile sınırlı olan reformist sol örgütler toplamından bahsettiğimizin altını çizelim. Dosta düşman, düşmana dost olmayalım. En önemlisi, “içimizdeki” düşmanı tanıyalım.
Yukarıda sosyal medyanın işlevini açıklamaya çalıştık. Solcu olduğunu söyleyenler kesinlikle bu durumdan muaf değillerdir. Sol Parti üyesi, kendi yoldaşlarını takip ediyor. Kendisi bunun bilincinde olsa da olmasa da, aslında sanal âlemde bir balona dâhil oluyor. TKP üyesi, kendi yoldaşlarıyla takipleşiyor. EMEP üyesi, kendi yoldaşlarıyla takipleşiyor. İsimler önemsiz. Önemli olan şu; sanal âlemde her örgütün kendine ait bir balonu mevcut. Örgüte ait hesaplar ve yoldaşlar takip ediliyor. Her bir balonda, yalnızca balondaşlar bulunduğundan, söylenen söz de yalnızca kendilerini bağlıyor, dışarı çıkmıyor, dışardakini içeri almıyor. Süngerli odada çığlık atmak kadar anlamsız olan bu süreç bir süre sonra kaçınılmaz olarak sürüleşme eğiliminin zuhur etmesi ve ardından da tabelasında “işçi, sol, komünist” yazan tarikatlardan geçilmez bir manzaranın ortaya çıkması ile sonuçlanıyor.
Bu öyle acınası bir hâl alıyor ki, misal, “Dayanışma Meclisi’nden TKP’ye ziyaret”[2] veya “Dayanışma Meclisi Küba Dostluk Derneği’ni ziyaret etti”[3] şeklinde haberler yapılabiliyor. Bu haberleri görenler, haber metinleri ve kullanılan fotoğraflara dahi baksa, aslında TKP’nin TKP’yi ziyaret ettiğini görebilir. Üstelik verdiğimiz ilk örnekte, “Dayanışma Meclisi” sekretaryasından bir isim aynı zamanda TKP’nin de Merkez Komite üyesidir. Fakat bunu dahi göremeyecek, burada bir tuhaflık olduğunu düşünemeyecek veya düşünse bile sesini çıkaramayacak kadrolar yetiştiriliyor. Örgüt risalelerinin dışına çıkmamak zihinsel tembelliğe, bu da zihinsel sömürgeciliğe varıyor. Dinci tarikatların müritleri aklını nasıl ki şeyhine teslim ediyorsa, sol tarikatlardaki yoldaşlar da aklını şeflerine emanet ediyor.
Sosyalist Güç Birliği diye bir şey kuruluyor. İttifak dedikleri bu şey, sol yayın organları tarafından pazarlanıyor.[4] Kimse bu ittifaktaki dört örgütten üçünün aynı örgütün kolları olduğunu umursamıyor. Bu bir aptallaştırma operasyonudur. Aynı zamanda bir illüzyondur. Tiyatrodur. Kültür merkezlerinde solculuk yapanlar, hayata ve devrime tiyatro gözüyle bakmaya mecburdurlar. Türkiye solu, bir tiyatro sahnesinde tecrit edilmiştir.
Bu tecrit, bu balonlaşma hâli öyle sıkıntılı bir vaziyet almıştır ki, sol toplam gerçeklik algısını tamamen yitirmiştir. İki yıldır tıp sanayiinin gönüllü kulluğunu üstlenen, zararları faydasından çok olan şirketlerin pazarlama müdürlüğüne soyunan sol örgütler, kefil oldukları şirketin yöneticisinden gelen itirafı[5] görmemiştir. Daha doğrusu, kendi balonlarına bu bilgiyi sızdırmamışlardır. Haberi yapılmamıştır. Balonda olmayan, onlar için yoktur. Bilim ve aydınlanma derken, metafiziğin en dip noktasına çakılıp kalmışlardır. Aşı konusunda her gün onlarca gönderi paylaşanlar, iki gün boyunca ağızlarını açmamışlardır. Ne yapacakları konusunda kara kara düşünürken yine burjuvazi imdatlarına yetişmiş, Bartın’ı madencilere mezar etmiş ve aşıyla süslenen sosyal medya vitrinleri ağlama duvarına çevrilmiştir.
Bu tiyatro sürdüğü müddetçe devrim hayalden ibaret kalacaktır. Bunun bir tiyatro olduğunun anlaşılması, örgüt şeflerinin korkulu rüyasıdır. Bu yüzden en ufak bir eleştiri dahi rakı sofralarındaki huzuru kaçırıyor, örgütü teyakkuz hâline sokuyor. Bu tiyatroya çomak sokmak, perdeyi kapatmak gerekiyor. O çomak sokulmalı, tecrit yarılmalı, balonlar patlatılmalıdır. Balonlar patlamadığı sürece içeride çıkan gürültünün, dökülen terin hiçbir anlamı yoktur.
Agop Efendi
19 Ekim 2022
Dipnotlar:
[1] David Sumpter, Sayılara Yenik Düşmek, Çeviren: Ümit Şenesen, Yordam Kitap, İstanbul 2022.
[2] “Dayanışma Meclisi’nden TKP’ye ziyaret: ‘Solda bağımsız bir odak oluşmalıdır’”, 05 Aralık 2021, soL.
[3] “Dayanışma Meclisi Küba Dostluk Derneği’ni ziyaret etti”, 13 Ocak 2022, soL.
[4] “Sosyalist Güç Birliği neden kuruldu?”, 24 Ağustos 2022, Tele1.
[5] “Pfizer yöneticisinden itiraf: Kovid-19 aşısının bulaşmayı engelleyip engellemediğini bilmiyorduk”, 12 Ekim 2022, Sputnik.