Tanrı benzeri bir gücün peşinde koşan etkili bir küresel fitne, insan olmanın ne anlama geldiğini değiştirmeye çalışıyor.
“İnsanlar, insan onurunu görmezden gelmeye başladıklarında, insan haklarını da görmezden gelmeye başlamaları uzun sürmeyecektir.”
[Gilbert K. Chesterton]
Dünyanın dört bir yanındaki hükümetler ve kurumlar, insanlık tarihinin gidişatını yalnızca birkaç kişinin yararına değiştirmek için yoğun bir çaba sarf etmektedir. Bu elitist fitnenin (entrikanın) başlıca hedeflerinden biri, insan olmanın ne anlama geldiğini değiştirmektir. Salgın hastalıkların ve aşıların tanımını çoktan değiştirdiler ve yakın zamanda kadın olmanın ne anlama geldiğini yeniden tanımladılar. Ancak bundan sonra hazırladıkları darbe, insanlığın kendisini yeniden tanımlamak!
Hollywood ve popüler kültür, bilim ve tıp alanındaki ilerlemelerle birlikte onlarca yıldır bizi, teknolojiye giderek daha fazla bağımlı olmanın gelecekteki mutluluk, refah ve sağlığın anahtarı olduğuna inanmaya hazırlıyor. Kehanete dayalı programlama yoluyla, insanlığın büyük bir kısmı bir gün hayatlarımızı iyileştirmenin bir yolu olarak teknolojiyle birleşeceğimizi kabul etmeye şartlandırıldı. Sıklıkla koklear implantların insanların daha iyi duymalarına ya da protez bacakların ampute kişilerin yeniden yürümelerine nasıl yardımcı olduğuna işaret ederek kendilerini haklı çıkarmaya çalışıyorlar. Ancak, sağlık ve refahın iyileştirilmesinin, insan ve makineyi birleştirerek insan sonrası bir çağı başlatma ana hedefinin sadece yan dalları olduğundan genellikle bahsetmezler.
İnsan Büyütme
Britanya Savunma Bakanlığı (MOD) ve Almanya Bundeswehr Savunma Planlama Ofisi’nin (BODP) ortak projesi olan Stratejik Çıkarımlar Projesi’nin İnsan Güçlendirme – Yeni Bir Paradigmanın Şafağı başlıklı raporunun idarî özetinde şu ifadeler yer alıyor:
“Kısmen insan kabiliyet ve davranışlarını doğrudan geliştirebildiği için, kısmen de insanlarla makineler arasında bağlayıcı bir unsur olduğundan dolayı insan güçlendirme giderek daha önemli olacaktır. Gelecekteki savaşlar, en ileri teknolojiye sahip olanlar tarafından değil, hem insanların hem de makinelerin benzersiz yeteneklerini en etkili şekilde bütünleştirebilenler tarafından kazanılacaktır...
İnsanı bir platform olarak düşünmek ve insanlarımızı bireysel düzeyde anlamak, başarılı insan güçlendirme için esastır. Sanayi Çağı savaşları insanları askerî birliklerin yeri doldurulabilir bileşenleri ya da platformları (araçlar, uçaklar ve gemiler) çalıştıracak malzemeler olarak görmüştür. Bu platformlar rutin olarak izlenmekte ve analiz edilmektedir ancak en kritik kabiliyetimiz olan insanı anlama becerimizin bu kadar az araştırılmış olması dikkate şayandır. İnsan güçlendirmesinin başarılı bir şekilde uygulanması, insanlarımızı ve onların yeteneklerini anlamaya yönelik daha sofistike bir yaklaşım gerektirmektedir. ‘İnsan platformunun’ temel unsurlarını –fiziksel, psikolojik ve sosyal– tanımlamak, çok disiplinli bir görüşmeyi mümkün kılmak için kavramsal bir temel sağlar.” (Vurgular eklenmiştir)
Gerçekten de, insanların sadece “platformlar”, “yeri doldurulabilir bileşenler” ve teknolojiyle başarılı bir şekilde birleşmek için sürekli olarak izlenmesi ve analiz edilmesi gereken “malzeme” şeklinde görüldüğü yeni bir paradigma gerçekliğimize girmektedir. Raporda ayrıca, geniş ölçekli insan güçlendirmesinin etik hususlarda uzlaşı sağlanmasını bekleyemeyeceği, ulusal çıkarlar, yeni tehditler ve teknolojik değişime ayak uydurmak için hızlandırılması gerektiği belirtilmektedir. Ayrıca, “değerlerimizi zedelemeden refah, güvenlik ve emniyeti desteklemek için insan güçlendirmenin kullanımını” en üst düzeye çıkarmak maksadıyla hükümet politikalarının etik ve kamuoyu görüşünün önüne geçmesi gerektiğini ileri sürmektedir.
Bu rapora yön veren güçlü askerî etki göz önünde bulundurulduğunda, hükümetin vicdan ya da rıza gözetmeksizin topluma insan güçlendirmesini dayatacak politikalar oluşturmasını savunmaları şaşırtıcı olmamalıdır. Ne de olsa, düzgün bir şekilde test edilmemiş, ancak dünyaya “güvenli ve etkili” olarak yutturulan mRNA “aşılarının” geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması için katalizör görevi gören Warp Speed Operasyonu adlı askerî bir girişimdi. Şu anda birçok ülkede COVID aşılarının uygulanmasını durdurmak için belgelenen ölüm, kanser, düşük, miyokardit ve çok sayıda diğer yan etkiyle sonuçlanan bu İdarî Emrin neden olduğu katliama tanıklık ediyoruz. Hükümetler ve ordular sorunları çözmek adına devreye girdiklerinde, sonuçlar genellikle hizmet ediyor gibi göründükleri insanlar için felâket oluyor.
Tanrı’nın İmgesi İnsanın Hayal Gücüne Karşı
Sorulması gereken soru, İnsan Artışı raporunun kimin değerlerini yansıttığıdır? Bu sorunun yanıtı, Dünya Ekonomik Forumu’nun üst düzey danışmanlarından Yuval Harari tarafından yapılan birçok açıklamada bulunabilir:
“Biz insanlar artık gizemli ruhlar olmadığımız fikrine alışmalıyız. Bizler artık hacklenebilir hayvanlarız.
İnsanların bir ruhu olduğu, özgür iradeye sahip oldukları ve içimde neler olup bittiğini kimsenin bilmediği, dolayısıyla seçimde ya da süpermarkette neyi seçersem seçeyim bunun benim özgür iradem olduğu fikri artık sona erdi.”
Bu videonun sonunda Harari, görüşlerini felsefe, bilgisayar bilimi ve biyolojinin birleşiminin oluşturduğunu belirtiyor. Ancak, ideolojisinin kaynağını gerçekten ortaya koyan belki de en yüzsüz ifadesidir:
“Tarih, insanlar tanrıları icat ettiğinde başladı ve insanlar tanrı olduğunda sona erecek.”
Transhümanizmin pek çok savunucusu gibi Harari de insanların teknolojik ilerleme yoluyla kendi ölümsüzlüklerini elde edebileceklerine inanıyor. O ve onun gibilerin birçoğunda Tanrı kompleksi vardır, ancak insanların ruhanî ya da doğaüstü herhangi bir şeyle bağlantısı olduğunu şiddetle reddeder.
Hatta daha fazla insanın insanî güçlenmeyi benimsemesi ve benimsemeyenlerin insandan aşağı görülmesiyle ortaya çıkabilecek büyük bir toplumsal bölünmeden bile bahsetmiştir. Bu ütopik fantezilerin hiçbiri yeni değil, ancak kontrol edilmezse, bu gündem son birkaç yılda gördüğümüz her şeyden çok daha tehlikeli olabilir.
Bireyler kendilerini ruhu olmayan rastgele doğa eylemleri olarak gördüklerinde, insan olmanın gerçekte ne anlama geldiğini yeniden tanımlamaları kolaylaşır ve hatta zorunlu hâle gelir. Ancak, kişi Tanrı’nın suretinde akıllıca yaratıldığına inandığında, insanlığını yeniden tanımlamasına gerek kalmaz, zira binlerce yıldır pek çok toplum bu temel üzerine inşa edilmiştir.
İdeolojilerin bu çatışması, dünya sahnesinde, iktidardakilerin kendi dünya görüşlerini geleneksel dinî inançlara, biyoloji ve doğayla ilgili bilimsel gerçeklere bağlı olanlara zorla dayatmasıyla devam etmektedir. İnsanlığı yeniden tanımlamaya yönelik bu çaba, bizi insanlıktan çıkarma ve ilâhî olandan koparma girişiminden başka bir şey değildir. Rastgele biyolojik devrelerden başka bir şey olmadığımızı kabul edersek, elitist fitnenin insan onurunu ya da insan haklarını savunması için hiçbir neden kalmaz (Tabii ki kendileri hariç).
İnsan Onurunu Yok Etmek
Harari’nin “hacklenebilir hayvanlar”dan başka bir şey olmadığımıza dair inancı, daha geniş bir hareket olan transhümanizm (ya da benim transDEhümanizasyon demeyi tercih ettiğim) ve etkili Humanity+ hareketinden kaynaklanıyor. Harari’nin ve bizi biyoteknolojiye doğru iten tüm hareketin itiraf ettiği şey, insanlığı beden, tin ve ruhtan oluşan ilâhî bir yaratım olarak değil, teknoloji tarafından iyileştirme veya zarar verme amacıyla manipüle edilebilecek basit bir hücre ve organlar bütünü olarak gördükleridir. Başka bir deyişle, insan ırkını “biyolojik hayvanlar” olarak tanımlamak, bu yüce efendilerin tanrıcılık oynamasına izin vermektedir. Aslında yaptıkları şey, başarısızlığa mahkûm ütopyalarına ulaşmak için çalışırken insan hayatını değersizleştirmek ve insan onurunu yok etmektir.
Başkan Joe Biden’ın biyoteknoloji, biyo-üretim ve biyoekonomiyi ilerleten son İdarî Emrinin de gösterdiği gibi, ABD hükümeti İnsan Güçlendirme raporunda ortaya konan önerileri alıp başkanlık kararnamesiyle kanun hâline getirmiştir. Kararname, ülkenin acilen genetik mühendisliği, yapay zekâ ve biyoteknolojiden kaynaklanan toplumsal gelişmeleri vurgulayacak şekilde hareket etmesini gerektiriyor.
“Biyoteknoloji ve biyo-üretimin toplumsal hedeflerimize ulaşmamıza yardımcı olması için ABD’nin temel bilimsel yeteneklere yatırım yapması gerekiyor. Hücreler için devre yazabilmek ve biyolojiyi yazılım yazıp bilgisayarları programladığımız gibi öngörülebilir bir şekilde programlayabilmek amacıyla genetik mühendisliği teknolojilerini ve tekniklerini geliştirmemiz; bilgi işlem araçları ve yapay zekâ da dâhil olmak üzere biyolojik verilerin gücünü ortaya çıkarmamız; yenilikçi teknolojilerin ve ürünlerin pazarlara daha hızlı ulaşabilmesi için ticarileştirmenin önündeki engelleri azaltırken artan ölçekli üretim bilimini ilerletmemiz gerekmektedir.”
Elbette insan haklarına saygı duymak ve insanlara, hayvanlara ya da çevreye kasıtlı olarak zarar vermemek gibi zırvalar da var ama bu boş laf salatasını anlamak için “plandemi” ve aşılama kampanyasının nasıl ele alındığına bakmanız yeterli.
Bu kararnamede yer alan hiçbir şeyin tartışılmak üzere kamusal alana getirilmediğini fark ettiniz mi? Ayrıca “biyolojiyi, yazılım yazdığımız ve bilgisayarları programladığımız şekilde programlama” kararında size hiç danışılmadığını da fark ettiniz mi? Giderek otoriterleşen hükümetlerimiz için sizin görüşlerinizin hiçbir önemi olmadığı hem İnsan Güçlendirme raporundan hem de Başkanlık İdarî Emirlerinden artık açıkça anlaşılmalıdır.
Transhüman ve biyoteknoloji gündemlerinin yanı sıra, bizi insanlığımızdan soyutlamayı, insan ölümüne ve acısına karşı duyarsızlaştırmayı ve normalleştirme de dâhil olmak üzere nüfus azaltma ve boyun eğdirme için daha fazla gerekçe sağlamayı amaçlayan birçok girişim var:
*Yardımlı intihar ve insan neslinin tükenmesi çağrıları (ayrıca buraya, buraya, buraya bakınız),
*GDO'lar ve laboratuvarda yetiştirilen etler,
*Mikroçip ve Beyin Bilgisayar Arayüzleri (ayrıca buraya bakın),
*Pedofili (ayrıca buraya ve buraya bakın),
*Kişisel Karbon Takibi (ayrıca buraya, buraya, buraya, buraya bakın),
*İnsanların yerini alacak robotlar ve yapay zekâ,
*Transgenderizm (Sentetik Cinsiyet Kimlikleri) ve cinsiyet değiştirme ameliyatları,
*Şiddet ve kanunsuzluk,
*Sanal bebekler ve tasarım çocuklar.
Bu korkutucu, insanlıktan çıkarıcı gelişmelere ek olarak, büyük ölçüde COVID-19 gen terapisi enjeksiyonları nedeniyle aşırı ölümlerde bir artışa ve dünya çapında doğum oranlarında düşüşe tanık oluyoruz. Kaliforniya, 2027 yılından itibaren ölü insanları komposta ya da toprak için gübreye dönüştürmeyi yasal kılarak Washington eyaleti ve Colorado’ya katıldı. Fentanil gibi uyuşturucular şeker kılığına sokularak satılıyor ve kullanımından dolayı ölen ya da bağımlı duruma düşen çok sayıda yetişkin ve gencin yanı sıra masum çocukların hayatlarını da tehdit ediyor.
Tüm bunların ötesinde, Rusya ve Ukrayna arasında devam eden ve Kuzey Akım boru hattının yakın zamanda bombalanmasıyla yeni boyutlara tırmanma tehdidi taşıyan bir savaş var. Emekli Albay Richard Black, Kongre’ye hitaben kaleme aldığı açık mektupta bazı Demokrat ve Cumhuriyetçilerin Rusya’ya karşı nükleer saldırı çağrısında bulunarak karşılıklı güvenceli imhayı (MAD) garanti altına alma çılgınlığına dikkat çekti.
Hükümet liderleri tarafından siyasî muhaliflere, aykırı seslere ve hatta çocuklarının okulda ne öğrendiğinden endişe duyan annelere karşı nefret ve ayrımcılık durmaksızın körüklenirken, geleneksel değerlere, sağduyuya, insan haklarına ve onuruna yönelik topyekûn bir saldırıya tanık oluyoruz.
Gözetim Gündemi
Daha önce Bedenlerin İnterneti ile ilgili olarak yazdığım gibi, küresel teknokratları “insan bedenini izlemek, sağlık ve diğer kişisel bilgileri toplamak ve bu verileri İnternet üzerinden iletmek” amacıyla bizi teknolojiyle birleştirmeye iten insan bedeni, tini ve ruhuna yönelik genel bir saygısızlık var.
Bu yeni otoriter paradigma, yakında bizi güvende tutma ve durumumuzu iyileştirme kisvesi altında mikroçip takılması ve dijital olarak takip edilmemiz için “fırsatlar” bombardımanına tutacak. Ancak, Carter yönetiminin eski Ulusal Güvenlik Danışmanı ve Trilateral Komisyon’un kurucularından merhum Zbigniew Brzezinski, küresel fitnenin insanlığa yönelik plânlarının gerçek amacını şu sözlerle ortaya koymuştur:
“Teknotronik çağ, daha kontrollü bir toplumun kademeli olarak ortaya çıkmasını içermektedir. Böyle bir toplum, geleneksel değerlerle sınırlandırılmamış seçkinlerin egemenliğinde olacaktır. Yakında her vatandaş üzerinde neredeyse sürekli gözetim uygulamak ve vatandaşla ilgili en kişisel bilgileri dahi içeren eksiksiz dosyaları güncel tutmak mümkün olacaktır. Bu dosyalar yetkililer tarafından anında geri alınabilecektir.” –Zbigniew Brzezinski, Between Two Ages: America’s Role in the Technetronic Era [“İki Çağ Arasında: Teknetronik Çağda Amerika’nın Rolü”]
Brzezinski, teknokratların gölgelerden çıkıp kitlesel gözetim ve teknolojik ilerleme yoluyla iktidarı ele geçirecekleri bir zamanı öngörmüştür. “Bedenlerin İnterneti: Verimli ve Güvenli Bir Kablosuz Kanal Olarak İnsan Vücudu” başlıklı makalenin ortaya koyduğu üzere, Brzezinski’nin öngördüğü “teknotronik” (ya da teknokratik) çağ, insan vücudunun kablosuz iletişim kanallarına (vücut kanalı iletişimi, BCC) bağlanarak Bluetooth, WiFi, 5G ve diğer yöntemler aracılığıyla sizi evde, işte, oyunda ve neredeyse her yerde, her koşulda izlemek suretiyle gerçekleştirilecektir. İstilacı teknoloji, hayatın görevlerini daha verimli ve rahat hâle getirmenin bir yolu olarak ortalama bir insana satılan mükemmel gözetim sistemine izin vermektedir.
Brzezinski’nin fikirlerini aktaran Harari, biyometrik gözetimin COVID-19’un bir pandemi olarak ilân edilmesinin başlıca nedenlerinden biri olduğunu, ancak bu ilânın baştan sona hileli olduğuna dair kanıtlar bulunduğunu vurgulamıştır.
Boş Durmak Bir Seçenek Değildir
“Bu, gezegenimizin tarihinde herhangi bir türün kendi iradesiyle gerçekleştirdiği eylemlerle hem kendisi hem de çok sayıda diğer tür için tehlike arz ettiği ilk andır.” –Bill Joy, Geleceğin Bize Neden İhtiyacı Yok?
Küçük ama etkili bir tarikat, insanlığı yeniden tanımlamak ve bununla birlikte insanlık tarihinin gidişatını daha da kötüleştirmekle tehdit ediyor. Hükümetlerin deneysel “aşıları” nasıl zorunlu kıldıklarına ve bir restoranda yemek yemek ya da toplu taşıma araçlarına binmek gibi günlük işleri yapmak için aşı pasaportları istediklerine çoktan tanık olduk. Teknokratik tiranların insanî güçlendirme ya da hükümet onaylı başka bir gündem adına bunu bize tekrar yapmasına izin veremeyiz.
“Tanrı, insanın Tanrı’yla bir olmasını amaçlamıştır. Biz de Tanrı’yla bir olacağız. Neredeyse Tanrı kadar bilgiye ve Tanrı kadar güce sahip olacağız. Klonlama ve DNA’nın yeniden programlanması Tanrı ile bir olma yolunda atılmış ilk ciddi adımdır.” –Richard Seed, Ulusal Halk Radyosu, 1998.
İnsanlığı değiştirmeye yönelik Dördüncü Sanayi Devrimi plânlarıyla fiziksel gelişim, refah ve uzun süreli mutlu yaşamlar vaat etseler de, gerçek plânın bizi insandan daha aşağı bir şeye dönüştürmek olduğunu bilin. Her birimiz Tanrı’nın suretinde yaratılmış bedenlere, ruhlara sahip eşsiz varlıklarız. Her birimiz, DNA’yı yeniden programlamanın ve en ileri teknolojinin asla eşleştiremeyeceği bir amaca, anlama ve saygınlığa sahibiz.
Bizi insan yapan şeyin ne olduğuna dair ideolojilerin çatışması gün geçtikçe büyüyor. Uyanık kalmak ve bu gündemle dişe diş mücadele etmek için bize katılın ve elinizden ne geliyorsa yapmaya ve söylemeye devam edin. Sessizliğimizi itaat olarak algılayacaklar, bu nedenle transDEhumanizasyon gündemlerini asla kabul etmeyeceğimizi ve buna uymayacağımızı açıkça belirtmeliyiz.
Jesse Smith
1 Ekim 2022