Türkiye Süper Ligi 2025-2026 sezonu, kulüplerin, ülkenin ekonomik vaziyetine aldırmaksızın, yaz boyunca yaptıkları astronomik transfer harcamalarının ardından başladı. 10 yılı aşkın bir süredir ligde herhangi bir başarı elde edemeyen Fenerbahçe, sezonun başlangıç safhasında gerçekleştirilen seçimli genel kurul neticesinde başkan değişikliğine gitti. Eski başkan Ali Koç, muhaliflerinin çağrılarına uymayarak, seçimi sezon öncesi yapmak yerine, yaz boyunca ciddi harcamalar yaptıktan sonra, sezonun başlamasının ardından yaptı. Yapılan seçim neticesinde başkanlığı ufak bir farkla Steven Saadettin Saran’a kaptıran Koç, ciddi paralar harcandığı hâlde yıllardır süregelen başarısızlığa rağmen, kurduğu takımın, kendisi ve ekibi olmadan başarılı olamayacağının düşünüleceğini umarak seçimi kazanabileceğini varsayıyordu. Lâkin işler umduğu gibi gitmedi ve seçim sonucuyla beraber şahsî hayal kırıklıkları departmanını geliştirmiş oldu.
Fenerbahçe saha içinde ve idarî kısımlarda olup bitenler kadar, tribünlerinde olup bitenlerle de ilgiyi hak eden bir kulüp. Ezeli rakipleri Galatasaray’ın tribünlerine kıyasla bazı ayırt edici özelliklere sahip tribünleri var Fenerbahçe’nin. Öncelikle rekabet hâlinde oldukları Galatasaray tribünlerini ele alacak olursak, Galatasaray tribünleri, 2000’li yılların başında, Batılı tarzda bir taraftar hareketinin kendisini var etmesiyle, Fenerbahçe tribünlerinden bariz biçimde farklılaştı. Yıllar içerisinde Galatasaray tribünlerindeki farklı taraftar oluşumlarını paralize eden Ultraslan oluşumu, Galatasaray tribünlerin tek hâkimi hâline geldi. Bugünlerde, Galatasaray tribünlerinde başkaca oluşumların kendi adlarıyla hareket etmeleri hayal ürünü dahi olamayacak kadar imkânsızdır, denebilir. Ultraslan; pankart, tezahürat ve bir bütün olarak tribünlerin işleyişini örgütlenmiş hâlde idare etmektedir. Bu denli organize bir hareketin kulüp yönetimi katında da karşılığı bulunmak zorundadır. Majör taraftar oluşumlarının lider kadrolarının, fikri olarak siyasî yelpazenin sağına yakın durması, ilgili taraftar oluşumunda da mevcut olan bir özelliktir. Diğer taraftar grupları gibi, yoksul mahallelerine nüfuz etmiştir ve ciddi sayıda genci mobilize edebilecek kabiliyettedir. Bunun yanında koordinasyonu kuvvetli, üniversitelerde temsilciliklere sahip bir yapı olarak; yemek, yardımlaşma vesaire gibi organizasyonları gerçekleştirebilmektedir. Müesses nizamla sorunu olmayan, STK hüviyetine bürünmüş bir görünümü vardır.
Futbolun piyasalaşması süreci tribünleri de rantsal bir mekân olarak yeniden üretmiştir. Tribünler iktisadî ve sosyal bağlamda iktidar mücadelesine konu olan alanlar olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Fenerbahçe tribünleriyse, bu mücadelenin çetin bir biçimde yaşanıyor oluşuyla dikkati çekmektedir. Bugün hayatta olmayan Sefa Kalya ve ekibi tarafından kurulmuş olan GFB (Genç Fenerbahçeliler) kamuoyunda en bilindik Fenerbahçe taraftar oluşumudur. Lâkin Galatasaray tribünlerinin aksine, Fenerbahçe tribünleri tek bir ekibin sevk ve idaresine bırakılmamıştır. Bu da farklı siyasal formasyonlara, toplumsal yapının ‘karanlık’ sayılabilecek alanlarına mensup birçok grup ve kişinin tribünlerde etkinlik göstermesine olanak tanımıştır; bu durum, sadece Fenerbahçe tribünleriyle sınırlı olmayıp birçok kulübün stadyumlarında gözlenebilmektedir. Lâkin Fenerbahçe tribünleri, son zamanların “popüler” şahsiyetlerine ev sahipliği yapmış olmasından kaynaklı, daha çok göz önüne gelmektedir. Redkitler çetesinin lideri durumundaki Ferhat Mardin, Fenerbahçe tribünlerinin bir zamanlar en etkin isimleri arasındadır. Anadolu GFB isimli taraftar grubunun lideri İbrahim Gümüştekin’in adı daha önce kendisine gerçekleştirilen silâhlı saldırı olayıyla medyada duyulmuştur, yine medyada çıkan haberlere göre saldırıyı gerçekleştiren Redkitler çetesidir. Tribün rantı ve silâhlı çetelerin alan mücadelesinin girift hâlde yürüdüğü bir olaylar silsilesi kendisini göstermektedir. Mevcut GFB lideri Cem Gölbaşı yakın zamanda işlediği bazı suçlardan dolayı mahkemece cezalandırılmıştır. Sefa Kalya’nın ölümünün ardından Fenerbahçe tribünlerinde rant kavgasının ısındığına delalet eden birçok olay ve yorum bulunmaktadır.
Galatasaray tribünlerine kıyasla daha kaotik bir görünüme sahip olan Fenerbahçe tribünlerinde, kaotikliğin sağladığı avantajı kullanarak kurulmuş bazı “solcu” taraftar oluşumlarının varlığı da bilinmektedir. Bu yazının asıl konusu da tribünlerdeki “devrimci”, “sol” sıfatlı taraftar gruplarının faaliyetleri ve tribün “devrimciliğinin” sınıf savaşımıyla tanımlı devrimci mücadeleye zıt giden pozisyonudur. “Tribüncülük” gençliğin enerjisini ve bilincini sömüren bir virüsmüşçesine yayılmaktadır. Futbol takımları üzerinden yaşanan cepheleşmeler, özellikle genç nüfusu birbirine düşman ederek nifak tohumları ekmektedirler. İçinde bulunduğu gerçekliğe hapsolmuş gençlerin; aralayacak bir pencere, gedik açacakları bir duvar dahi bulamadıkları yankı odalarında sarıldıkları sefil, pespaye ortaklıkların adıdır tribüncülük faaliyeti. Fakirlik artacak, kâr oranları düşecek, emek sömürüsü genişleyecektir. Öfkenin odağını belirleme ihtiyacı, burjuvaziye kendisini dayatacaktır. Futbol fanatikliği, yoksulları burjuvazi karşısında uysallaştırmakta, birbirlerine karşıysa şahinleştirmektedir. Muhtelif sokak çeteleri futbol kulüplerinin atkılarının üzerine ünvanlarını bastırarak tribünlerde dolaşıma sokmakta ve bu şekilde çemberlerini genişletmeye çalışmaktadırlar. Bu alanın, silâhlı çete ve kontra örgütlenmelerine insan kaynağı olarak değerlendirildiği somut biçimde kanıtlanabilmektedir.
Burada sorulması gereken en önemli sorular şunlardır: Devrimci siyaset ve sol, bu alanı örgütlemeli mi, yoksa bu alanı teşhir mi etmelidir? Sokak çetelerinin, sağ siyasetin mülk edindiği bir alanda kim, hangi akla hizmet; solculuk, devrimcilik adına faaliyet yürütmektedir? Bir kulübün adına faaliyet yürüten, adına faaliyet yürüttüğü kulübün çıkarlarını önceleyen bir taraftar grubu, kendisine devrimci derken devrimci görevlerin belirli bir futbol kulübünün çıkarlarıyla tanımlanamayacağını, hissedarları, yöneticileri burjuva sınıfına mensup yapılarla girilen çıkar ortaklıklarının sınıf işbirlikçiliği olduğunu, devrimci kelimesinin içini boşalttığını bilmemekte midir? Hangi gerekçeyle, devrimci sıfatıyla belirli bir kulübün hizmetine tahsis edilmiş yapılar örgütlenmektedir? Devrimci sıfatını bir kulüple özdeşleştirmeye kalkmak onun sınıfsal formasyonunu silikleştirmek, kimlik hâline getirmek değil midir? Örneğin “Devrimci Fenerbahçeliler” namlı oluşum, Ali Koç’un gidişini kutlarken, Steven Saadettin’in başkanlığını selâmlamakta, ona başkanlığı süresince uyması gereken bazı tavsiyeler vermektedir.[1] Halka arz edilmiş büyük şirketler olarak futbol kulüplerinin idaresine soyunan multi-zenginlerin oyuncaklaştırdığı bir spordan medet ummak da neyin nesidir? Bu zenginlerin akıl hocalığına soyunmak kendisine devrimci diyenlerin işi midir? Böyle bir meslek edinmek devrimciliğin hangi tanımıyla ilişkilidir?
Devrimci siyasetin yokluğunda meydana gelen boşluk, yoksullar içerisinde tribün tayfaları, silâhlı yapılanmalar gibi yeni türden örgütlenmelerin baş göstermesiyle sonuçlanmıştır. Hayatın boşluk tanımadığı gerçeği burada da görünür olmuştur. Bu rüzgâr tersine doğru estirilmek zorundadır. Bu rüzgârın tersine doğru estirilmediği herhangi bir konjonktürde ülkemizdeki yoksulların çıkarlarını odağına alan, burjuvaziye karşı sınıf savaşımını yükselten bir siyasetin örgütlenmesi olanaksızdır. Toplumsal yaşamda rüzgârı tersine doğru estirmek örgütlü bir irade sergilemekle mümkündür. Hangi sınıfın çıkarlarına hizmet ettiği çok açık olan futbol müessesesine mensup kulüplerin bayrağı altında örgütlenen “devrimciler” bu iradeyi sergilemekten imtina etmektedirler. Onların devrimciliği, bir kulübün çıkarlarına örgütlendikleri andan itibaren kadüktür. Sosyalizmin değil, sermaye düzeninin tayin ettiği yola revan olanlar, o yolda talan olmaya mahkûmdurlar. Tribünü cephe belleyenlerin; fabrikalara, tekstil atölyelerine, çağrı merkezi cehennemlerine dönecek yüzü bulunmamaktadır. Öyle bir akıl tutulmasıdır ki bu, “Fenersol” isimli oluşum, işçi sınıfının öncü rehberi, Marksizm ustalarından Engels’e Fenerbahçe forması giydirip utanmadan bunu paylaşacak kadar şirazesini kaydırmıştır. Profesyonelleşmiş sporun yarattığı tahribatı gidermenin yegâne yolu sporun amatörlüğünü savunmak, spor müsabakalarının fahiş fiyatlara seyredilebildiği ortamda işçi sınıfını spor seyretmeye değil, spor faaliyetlerine katılmaya teşvik etmek, profesyonel sporla mesafelendirmek olmalıyken, bu yönde en ufak bir çaba harcamadan, profesyonel sporun “paydaşı” hâline gelenler, işçi sınıfını, kendisine ait olmayan suni kavgalarda debelendirmektedir. Bu da onları olan bitenlerden burjuvazi kadar sorumlu yapmaktadır.
Emre Çayırova
4 Kasım 2025
Dipnot:
[1] Devrimci Fenerbahçeliler, “Fenerbahçe İradesi Kazandı: Sadettin Saran Yeni Başkanımız”, 21 Eylül 2025, X.