TC’nin kurulduğu dönem ile bir önceki yüzyılda yaşanan burjuva devrimlerin şartları aynı mıdır?
19. yüzyılın Avrupa burjuva devrimlerinin merkezinde yer alan Fransız devrimleri de, TC gibi monarşiyi kaldıran rejimler kurmuşlardır. İlk bakışta görünen budur. Hakikat ise bir adım daha derinde yatmaktadır. 19.yy. burjuva devrimleri, Napolyon’un (onun nezdinde 1789 Fransız Devrimi modelinin) yenilgisi üzerine inşa edilmiş ve çeşitli biçimlerde uzatılmış Viyana Kongresi (1815) düzenine, yani monarşi ve temelde finans kesimine karşı yapılmıştır. Viyana düzeni, geleneksel yapıların çeşitli ittifaklarla sürdürülmesi; burjuvazinin kışkırttığı halkın taleplerinin değil, “klasik meşru rejimlerin meşru iradelerinin” dikkate alınarak radikal alt üst oluşların engellenmesi, bunun için basın, örgütlenme vb. özgürlüklerinin kısıtlanması, özetle eski dünya düzeninin devamı temelinde inşa edilmişti. Devrimlerin yapıldığı esnada kral ve dar ekibi, devlet idaresinde ve sermaye sınıfları arasındaki çekişmede gerçek bir aktördür; bu durum, burjuvaziyi yer yer radikal davranmaya itmiştir. Onu radikal davranmaya iten bir diğer olgu ise işçi sınıfının sahneye çıkmış olmasıdır; işçi sınıfı “yumuşak geçiş” yolunu kapatmıştır.[1]
Türkiye’de ise Cumhuriyet 20. yüzyılda; kapitalizmin emperyalizm aşamasında kurulmuştur. Bundan kısa süre önce emperyalizmin en zayıf halkası kopmuş ve Anadolu’nun yanı başında SSCB doğmuştur. Artık ayrım noktası Bolşevizm’dir. Bir adım geriye dönerek açıklamak faydalı olacaktır.
Cumhuriyet kurulmadan önce Türkiye’de burjuva devrimi yaşanmış mıdır?
TC’nin kuruluşundan 15 yıl önce İkinci Meşrutiyet ilân edilmiş, devamında II. Abdülhamid İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) tarafından tahttan indirilmiştir. II. Abdülhamid, şehzadeliği ve hükümdarlığı Avrupa’da yaşanan burjuva devrimleri gözlemleyerek ve önlemler alarak geçen amcası Abdülaziz’in (1830-1876) izinden giderek hüküm sürmüştür. Ülkenin özel şartlarına bağlı olarak, âdeta sündürülmüş Osmanlı’nın Viyana ideolojisi, 1908-09’da son bulmuştur. Bu tarihte tahttan indirilen II. Abdülhamid, Osmanlı’da devlet yönetimine fiilen etki eden son padişahtır. İTC’yi radikal davranmaya iten temel sebepler bunlardır. 1909 sonrası Saray göstermelik bir kurumdur. İTC, padişahı devirmekte, imparatorluk ideolojisinden ulus-devlet ideolojisine geçişte, ulus-devletin demografik ve iktisadî şartlarını hazırlamakta radikaldir ve köktencidir. Dolayısıyla bu bir burjuva devrimidir. Kısa süre sonra –Avrupalı örneklerinde olduğu gibi– İkinci Meşrutiyet rejimi de işçi haklarını, örgütlenme, toplanma ve basın özgürlüğünü, gizli oy-açık tasnif esaslı seçimleri, çok partili düzeni ortadan kaldırmıştır. Bu ikinci hamle de radikal ve köktencidir. 19.yy. devrimlerinin son halkalarından birisi 1908-1909’da Osmanlı topraklarında yaşanmıştır.
TBMM’nin 1 Kasım 1922’de kaldırdığını ilân ettiği monarşi, bu tarih itibariyle temsiliydi. 1922 yılı itibariyle kurtarılacak bir imparatorluk da kalmamıştı. Bu hamle pratikte İstanbul bürokrasinin Lozan görüşmelerine katılım sorununu çözen formalite işleminden ibarettir. Devrimci savaşım sonucunu doğuracak bir direnişle karşılaşmamıştır. İstanbul bürokrasisi, saltanat yanlısı Refet Paşa eliyle birkaç gün içerisinde tasfiye edilmiştir. 1924’te hilafetin kaldırılması için Mustafa Kemal’in ordu ve bürokrasi içerisinde yürüttüğü uzun görüşme trafiği yeterli olmuştur.[2]
Kemalist ekibin İTC’ye nazaran özgün vaziyeti nedir?
Cumhuriyet idaresi, temelde İTC politikalarını hız düşürerek, zamana yayarak ve ulus-devlet ölçeğine indirerek uygulamaya devam etmiştir. Ulusal bankacılık düzeninin inşası, gümrük politikası, ulusal pazarın yeniden tanzimi ve bu pazara Türk devleti ve burjuvazisinin tek başına hâkim olma mücadelesi, burjuvazinin şekillendirilmesi, azınlıkların ekonomik ve demografik olarak tasfiyesi aynı politik program dâhilinde sürmüştür.
Türkiye Cumhuriyeti’ne hâkim olan kadroların özgün meselesi Bolşevizm olmuştur. Köylü sınıfının ağırlıkta olduğu Rusya’da işçi sınıfının devrim yapmış olması ciddi bir tehdidi açığa çıkarmıştır. Devlete egemen olan yeni ekip, 1920-21 eşiğinde Bolşevik devrim ihtimalini önlemiş, bu mücadeleden çıkarılan dersler Cumhuriyet idaresine yön vermiştir. Bu ekibin yaptıkları, İTC’nin iktidar olduğu dönemin değil, kendi dönemlerinin şartlarına göre değerlendirilmelidir.
1934’te CHP örgütlerini yönetmekte olan Recep Peker’in üniversitede verdiği devrim tarihi derslerinde, “Bugünkü Sovyetler Birliği, Rus Çarlığı’nın yere serilmesinden sonra Menşevikleri yenerek meydana gelmiş bir devlettir,”[3] tespiti, yüksek bir sınıf bilincine işarettir. Çarlık ve diğer monarşiler, halklar üzerinde yüz yıllara varan ideolojik hegemonyaya sahip oldukları için halkın sosyalizme kaymasına engel olan temel yapılardandılar. Türkiye’de halkı devrimden uzak tutacak geleneksel ideolojinin taşıyıcısı olan monarşi tarihe karıştığına göre, Menşevik kadrolara şiddetle ihtiyaç vardır.
Menşevik hareket tarihseldir. Her devirde farklı adlarla zuhur etmiştir. Lenin, 20.yy. başında Menşeviklerin oynadıkları rol ile 1848 Devrimi’nde Blanc yanlılarının oynadıkları roldeki devamlılığa vurgu yapar.[4] Menşevizm en temelde radikal değişimlere, sınıf çatışmasına, alt üst oluşa ve neticede devrime karşıdır; burjuvaziden talep eder, aklınca ona yön verir. Menşevik tutumun yazılı anayasası yoktur, devrimci durum oluştuğunda ortaya çıkar.
Kemalist düzen Menşevik kanadı bulmuş, gerektiğinde imal etmiş ve bu kanattan hep faydalanmıştır. Düzenin kurulması ve devamında, üç kritik dönemeçte üç Menşevik kadro boy göstermiştir: 1920-21’de Hakkı Behiç nezdinde Resmî TKP, 1930’larda Şevket Süreyya nezdinde Kadro hareketi, 1946-47 eşiğinde Şefik Hüsnü önderliği. Bunlar çok büyük ihtimalle devlet ajanı değil, kendi çizgilerinde samimi Menşeviklerdir; devrime inanmamakta, devrim istememekte, işçi sınıfının kurtuluşunu uzlaşıda görmektedirler. Etkili oldukları devirde Bolşevik nüveye karşı burjuvaziye nefes olmuş, burjuvazinin Bolşevik saflara taarruzunu kolaylaştırmışlardır. Türkiyeli Menşeviklerin zaman zaman Kemalist kadronun dışına itilmiş eski saltanat yanlıları ile çeşitli örgütlerde yan yan gelmiş olmaları açıklayıcıdır.
Cumhuriyet’in kuruluşu burjuva devrimi midir, ilerici midir?
Cumhuriyet’in kuruluşu nesnel olarak sürekliliktir. Zaten önlerinde durmakta olan programı uygulamak için yola çıkan yeni kurucu kadronun karşısında, tarihin bu aşamasında gerici bir rejim kalmamıştır; devrim değildir. Bu program, 1917 Ekim’inden itibaren köylülüğün ağırlıkta olduğu ülkelerde sosyalist devrimi mümkün kılan Bolşevik programla kıyaslanmalıdır. “Ama Türkiye’ye uymaz” itirazı 1920-21 eşiğinde, Türkiyeli Menşeviklerle Mustafa Kemal’in müşterek tezidir. Her iki kesimin yayın organlarının temel uğraşı, bu tezin yanı sıra geniş halk kesimlerini sosyalizme bağlayacak İslamî Komünizm fikrinin reddine yöneliktir. Cumhuriyet, Türkiyeli Bolşeviklere ölümcül darbeler indirmiştir, bölge devrimi açısından gerici bir başlangıç olmuştur. Türkiyeli Menşevikler, tarihsel rolleri icabı zorunlu olarak, kuruluşu hep devrim ve ilerici bir adım olarak görmek istemişlerdir. Menşevizm bugün Türkiye siyasetinde muğlâk bir vaziyette yaşam sürmektedir, zira Bolşevizm hâlihazırda fikirden güce çıkamamıştır. Onlar bugün Cumhuriyet’in kuruluşu konusundaki tahlillerinden ayırt edilirler.
Onur Şahinkaya
19 Eylül 2022
Fotoğraf: Harbiye Nazırı, Genelkurmay Başkanı, Resmî TKP üyesi, Demokrat Parti üyesi, İnsan Hakları Derneği kurucusu, Sosyalist Parti liderliği için adı geçen saltanat yanlısı Fevzi Çakmak.
Dipnotlar:
[1] “Basamak basamak tırmanmak istedik, ama bütün bir merdiven üstünden atlamaya zorlandık.” Georges Renard, Le Republique de 1848 [1848 Cumhuriyeti], aktaran: SSCB Bilimler Akademisi, Uluslararası İşçi Sınıfı Hareketi Tarihi, Cilt 1, çev. Şükrü Alpagut, Yordam Kitap, İstanbul, 1. Baskı, 2021, s. 370.
[2] George S. Harris, “The Role Of The Military In Turkish Politic” [Türk Siyasetinde Ordunun Rolü], Middle East Journal, Cilt 19, Sayı 1 (Kış, 1965), s. 57.
[3] Recep Peker, İnkılâp Dersleri, Ulus Basımevi, Ankara, 1935, s. 43.
[4] Lenin, “Blancism”, Collected Works [Toplu Eserler], s. 34 vd., MIA. Türkçesi: Sosyalizm.