Loading...

TÜSİAD Operasyonu: Hukuk, Demokrasi, Kurumlar, Sahte Bayraklar


2024’ten beri “kurumsal işleyiş, demokrasi, hukuk denetimi” gibi eski pilavları ısıtmak oldukça popüler. Bir türlü gelişmememizin, “orta gelir tuzağından” kurtulamamamızın sebepleri bunlarmış; liberal bir değnek sihri, meseleleri çözermiş gibi. Daron Acemoğlu bu laf salatasıyla Nobel Ödülü aldı. Sanki ABD’de Biden kendi yoz ve yolsuz ailesine af çıkarmamış, İngiltere terör listesinde yer alan kişilerden Suriye’de hükûmet kurmamış, “Batılı değer” vb. tanımayan Çin ekonomik başarı elde edemiyormuş gibi kurumsallaşmanın, kuralların, Batılı değerlerin önemi anlatılıp duruluyor.

Bir diğer sakız ise “tekno-feodalizm” adı altında çiğneniyor. Yunanistan’ın eski Maliye Bakanı Yanis Varoufakis’in kitabı ve makaleleri pop şarkıları misali pek trend bu günlerde. Emperyalist merkezlerle bir tür pazarlık ve blöf oyununu kaybeden ekibi temsil eden Varoufakis, büyük teknoloji şirketlerinin tekel ağlarına dikkat çektiği kitabını 2023’te yayımladı; bu tarihte Biden enkazı gözle görünür bir hâl alıyor, Trump’ın gelmekte olduğu seziliyor, teknoloji firmalarının tutumları giderek netleşiyordu. Twitter’ın el değiştirmesi, bugünkü ABD Başkan Yardımcısının da içinde olduğu liberal muhafazakâr ekibin Trump’a meyletmesi öncü işaretlerdi.

Bugün Türkiye’de Haluk Levent gibi iktisatçılar, Varoufakis’in tezlerini sureti haktan görünerek tekrarlamaya başladılar. “İklim adaleti, demokrasi, kurumsal işleyişe” karşı tekno-feodalizm tehlikesi varmış! Hâlbuki tekelleri iyice şişiren, pandemi şarlatanlığının verdiği imkânlarla süper kârlara boğan; onların toplum üzerindeki denetimlerini bürokrasiyle kol kola güçlendiren ne varsa altından “iklim adaleti, yeşil dönüşüm, kurumsal işleyiş” gibi ideolojik söylemler çıktı. “Tekno-feodalizm” var ise, bu gibi söylemelerin şemsiyesi altında gelişti; o vakit kimsenin rahatsızlık duyduğu yoktu.

Şimdi yaklaşan savaş ihtimali koşullarında kapitalizmin almakta olduğu yeni virajda, ABD’de iktidara yerleşmeye çalışan ve ağırlık merkezleri teknoloji yatırımlarında olan muhafazakâr liberal ekibin aşırı finansallaşmaya müdahale ettiği koşullarda, “tekno-feodalizm” adı altında ifade edilen itirazlar sahtedir. Peter Thiel, Elon Musk, JD Vance gibi isimlerde tecessüm eden bu ekip, tarihsel olarak devlet/sermaye mahsulüdürler. 2022’den itibaren Trump’a olan rezervlerini kaldırmaları ve birlikte iş tutmaya başlamaları, bu günkü  sahte eleştiri ortamını tetiklemiştir.

Son beş yılda Türkiye de farklı bir güzergâh izlemedi. TÜSİAD bileşenleri başta olmak üzere sermaye, devletin inayeti ile büyük kâr patlaması yakaladı. Pandemi döneminde aşırı parasal genişlemenin getirdiği enflasyon soygunu, alttan üste doğru şirket kasaların doldurdu. Bu süreçte işçi sınıfının itirazları da devlet eliyle gerek sert ve gerekse yumuşak yöntemlerle bastırıldı, TÜSİAD bu şekilde de rahatlatıldı. Misal, TÜSİAD’ın bir önceki Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan, Migros’un sahibidir. Migros pandemi döneminde fahiş fiyatlamalarla yıllık %200-300 civarında kârlar elde etti; işçilere sermayesinin %5’ini ödedi. Zam isteyen işçilerin karşısına önce polis çıktı, ardından, düzenden kaçanları toparlayıp devlete iade etmekle görevli şarkıcı Haluk Levent işçilerin yanlarına takıldı; direniş hâl yoluna konuldu.

Devletin sermayeye yardımı ve sermayeyle koordinasyonu salt Türkiye içinde değil, dış gelişmelerle de bağlantılı gelişti. Türkiye 2015’te Çin’in Tek Kuşak Tek Yol anlaşmasına dâhil olmuş, 2016’da eksenini ABD merkezli dünyadan Çin-Rusya-İngiltere hattına kaydırmak durumunda kalmıştı. 15 Temmuz darbe girişimi de Katar’ın ABD ve bölge müttefikleri tarafından abluka altına alınması da aynı yıla denk gelir. Türkiye’nin Katar topraklarında kurduğu Tarık Bin Ziyad Kışlası, ek kışlalar, 2017’den itibaren Katar Türk Birleşik Müşterek Kuvvet Komutanlığı’nın kurulması, savaş gemileri ve F-16’lar Katar’ı askerî müdahaleden korudu. Bu kalkan altında Katar, daha önce TÜSİAD mensubu Özyeğin’e aitken Yunan Ulusal Bankası’na satılmış olan Finans Bank’ı 2016’da satın alarak Türkiye piyasasına ciddi bir giriş yaptı. Artık adı Qatar’dan mülhem QNB Finans olan bankanın tepe yöneticisi 19 Şubat 2025’te yurt dışına çıkışı yasaklanan TÜSİAD YİK Başkanı Ömer Aras’tır; Aras’ın bir ayağı Katar’dadır. QNB Finans Bank, son yıllarda kâr yağmurundan nasibini alan bir diğer şirkettir.

2021 yılına gelindiğinde dünyada başka dengeler kurulacak, Çin genişlemesi yavaşlayacak, İngiltere Batı emperyalist blokunda Orta Doğu bağlamında güncel işlevler edinecek, Katar’a uygulanan abluka kaldırılacak, Türkiye ile İngiltere arasında ticarî anlaşma imzalanacak; 2022’yılından itibaren Türkiye daha dengeli bir eksene doğru hareket edecek, Rusya/Ukrayna savaşındaki ortacı pozisyonu bu eğilimini görünür kılacak, 2023 yılı itibariyle Mehmet Şimşek’te simgeleşen Batıcı bir ekip devlette etkin hâle gelecek, bu andan itibaren Erdoğan bir denge durumunu yönetmekle meşgul olacaktır.

Bu denge hâlinin gelgitleri arasında MHP’nin içeride ve Batı’da sıkıştırılması operasyonları, bu işlerde yer alan polis müdürlerinin önce tutuklanıp ardından bırakılmaları, “yeni doğan” davasıyla Sağlık Bakanı’nın ve dolayısıyla AKP’nin sıkıştırılması, Ali Koç’un girift ilişkileri, Öcalan açılımı, Suriye’de devletin devri gibi pek çok bıçak sırtı gerilimli gelişme yaşanacaktır. Bu kaygan momentte büyük Türk burjuvazisi, klasik refleksleriyle, TÜSİAD’ın vitrinine şirketi ilk 500’de bile yer almayan ihracatçı Orhan Turan ile Özyeğin’in eski personeli Ömer Aras’ı çıkaracak; Koç, Sabancı, Eczacıbaşı, Kaslowski gibi kişiler perdenin gerisine çekilecektir. Diğer yandan asıl büyük sermaye çekilip Orhan Turan sahneye çıkarıldığında, değerli TL’den şikâyet etmesi doğaldır; bir yerde komplikasyondur.

Türk Devleti 2016’dan beri giderek parçalı yapısını tamir eden, güçlenen ve fakat kapasitesinin sınırlarına dayanan bir vaziyette, içeride ve dışarıda gerilimli bir noktada bulunmaktadır. Mevcut görünür aktörleri ile TÜSİAD’ın “dövülmesi” kolaydır. TÜSİAD, devletten alacağını almış ve almaktadır; başka ittifaklar kovalama ihtimali de mevcuttur. Türk Devleti de başka sermaye kesimleri ile iş tutmayı deneyebilmektedir; Çin’in doğrudan yatırımları, Güney Doğu Asya ziyaretleri anlamlıdır. Dünya ölçeğinde, sıkışmış ABD’nin önüne çıkana bir tekme savurmasıyla benzerlikler vardır. Trump ağırlıklı olarak blöf yapmaktadır. Hem Türkiye’de hem de ABD’de kendine özgü yanları olan itişmeler yaşanmaktadır.

Bugün yaşananlar bir yanıyla gerçek sıkışmaları su yüzüne çıkarmakta, diğer yanıyla gösteri işlevi görmektedir. Dünya genelinde finans sermayesi baskılanır, kapitalizmin harareti düşürülür, savaş ihtimaline binaen tedbirler alınırken; Türkiye sürece kendisine özgü sorun ve kapasite sınırlarıyla birlikte dâhil olmaktadır. Türkiye’de siyasî ayağı İmamoğlu’nda cisimleşen finans sermayesinin hamleleri, buna karşı hamleler, perde arkasındaki ittifaklar ve beklentiler, bunların hepsi örtülü işlerdir; soruşturmalar, ön seçimler, sıkışan takvimler ise dışarıya yansıyan patlak noktalarıdır. ABD’de ve Türkiye’de kapitalizm ve devlet platformları sıkışıktır. Kavga kurumlar, kurallar ve hukuk ile despotluk arasında değil; sermaye kesimleri ve emperyalistler arasındadır. Süreci sahte bayraklara itibar etmeden kavramak gerekmektedir.

Gökçe Kutlu

20 Şubat 2025