Loading...

“İklim Sorunu” Üzerine Söyleşi


Ahmet Aşure: Sosyalizm.org’da iklim değişikliğiyle ilgili önemli bir yazı yayımlandı. Kanun taslağını paylaşmanız ve genel terimleri açıklamanız çok faydalı. Birkaç konuda yorumlarımı iletmek isterim.

Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) ile başlayacak olursak; ETS’ler, 90’larda yürürlüğe konan “Cap’n Trade” programlarının devamı. İşleyiş şöyle; devlet sera gazı üreten her şirketin emisyonlarına, sektöre ve şirketin boyutuna göre değişen bir sınır getiriyor. Şirketler sisteme kaydolduktan sonra emisyon hakları da ruhsatlanıyor. Arkasından şirketler, emisyon haklarını gene devletin kuracağı bir piyasada istedikleri gibi alıp satabiliyorlar. Seneler geçtikçe şirketlere verilen emisyon miktarları daraltılıyor ve birim sera gazının fiyatı artırılıyor. Böylece, sisteme dâhil şirketler yenilenebilir enerji kullanmaya teşvik ediliyorlar.

ETS’nin şu sorunları gözüme çarpıyor: ETS düzeneklerine dair en büyük sorun, emisyon miktarlarının şirketlerin kendilerince beyan ediliyor oluşu. Zaten sera gazı emisyonlarını başka türlü ölçmenin güvenilir bir yolu da yok. Kanada, Kaliforniya, Meksika, Birleşik Krallık, AB ve en yeni de Çin’de mevcut ETS. Bu düzeneklerin bir anlamı olması için, birim karbon fiyatının yüksek olması gerekiyor; fakat bu durum da ekonomik faaliyetleri daraltacak muhtemelen. 90’lardaki ETS düzenekleriyle ilgili ayrıntılı raporlar üretilmişti; sera gazı emisyonlarını azaltmadıkları açıkça gösterilmişti. Buna rağmen yaygınlaşıyorlar, gizemli bir olay bana göre. En ilginç vaka ise Çin; Çin’in emisyonlarını azaltmaya pek niyeti olmadığına göre neden kuruyor bu türden bir düzeneği?

Yasa tasarısı için ise şunlar dikkat çekici: Tasarıda ilginç olan, karbon piyasasını yönetme sorumluluğunun Borsa İstanbul AŞ’ye verilecek oluşu. ETS’lerden bazıları sahiden borsa gibi işliyor, karbonun fiyatı piyasanın dilediği gibi düşüp yükseliyor. Fakat bizde borsanın dahi hacmi çok dar. 10 TL/ton da çok düşük, neredeyse önemsiz bir maliyet. Avrupalıları aldatmayı mı deneyecekler acaba?

* * *

Deniz Kuzey: Öncelikle, çalışmaları kıymetli gördüğü ve üzerine emek harcadığı için Ahmet Aşure’ye teşekkür ederiz. Geçtiğimiz günlerde Sosyalizm.org’da yayımlanan yazısı da emek ürünü bir işti. Yorumları değerli, ben de bazı katkılar yapmak isterim.

İlginç olan, karbon piyasasını yönetme sorumluluğunun Borsa İstanbul AŞ’ye verilecek oluşu” gerçekten de burada sorunsallaştırılan nokta, çoğu kişinin dikkatinden kaçıyor, doğru noktaya parmak basılmış, ETS sisteminin yeni bir finansal araç yarattığını gözden kaçırmamak lâzım. Paranın giderek soyutlanarak, çeşitli malî araçlar üzerinden değerlerin alınıp satılması kapitalizmin sürekliliği, para çevriminin genişlemesi için şart. ETS üzerinden ihraç edilen tahviller, geniş anlamda parasal genişlemenin ve dolayısıyla finans sermayesinin sanayi sermayesi aleyhine inisiyatifinin artıran birer enstrüman aynı zamanda. Malum, bu konuda Sabancı Üniversitesi’nin ve çeşitli bankaların ciddi çalışmaları var.

Şu soru çok kıymetli: “Ekonomik faaliyetleri daraltacak muhtemelen. 90’lardaki ETS düzenekleriyle ilgili ayrıntılı raporlar üretilmişti; sera gazı emisyonlarını azaltmadıkları açıkça gösterilmişti. Buna rağmen yaygınlaşıyorlar, gizemli bir olay bana göre. En ilginç vaka ise Çin; Çin’in emisyonlarını azaltmaya pek niyeti olmadığına göre neden kuruyor bu türden bir düzeneği?” Bu soru bizi ETS ve Karbon vergisinin bir diğer işlevini tartışmaya götürüyor. Çin pandemi döneminde kapanma mevzusunda da çok radikal davrandı, hatta tüm dünya açıldığında dahi pandemi bahanesi ile gemileri limanlara sokmadı ve çıkarmadı. Aşırı büyüme sorunu, buna karşın iç pazarın geliştirilerek içeride tüketimin teşvik edilmesi, Türkiye’den liman alınması ve yakın zamanda yapılan anlaşma ile elektrikli araç üretim kapasitesinin bir kısmının Türkiye’ye kaydırılması; öncesinde entegre yol, köprü ve hava alanlarının inşası önemli veriler. ETS ve Karbon vergisi, bir yanıyla da Çin’in ekonomik çevrimi kontrol edilebilir düzeye indirmesi ve yeni tedarik süreçleriyle ilgili. İpin bir diğer ucunu İngiltere tutuyor gibi.

* * *

Ahmet Aşure: Karbon vergisinden devam edecek olursak, bu tanım birçok anlamda kullanılıyor. En başta, emtiaların fiyatlarının üzerine sera gazı maliyetlerini de eklemek anlamına geliyordu, yani KDV türü bir dolaylı vergi olarak tasarlanmıştı. Böyle olursa, her bir emtianın fiyatını yükselteceği için tüketicileri de etkileyecektir. Karbon vergisinin yeni anlamı ise AB’nin 2026’da yürürlüğe koymayı tasarladığı karbon bazlı gümrük vergisi. Burada sadece ithal edilen emtiaların sera gazı maliyetleri, alelâde bir gümrük vergisinde olduğu gibi maliyetlerinin üzerine ekleniyor. Karbon bazlı gümrük vergisi de tüketiciler için kötü ama asıl amacı, Avrupa’daki üreticileri dış rekabete karşı korumak zaten. Ne kadar faydalı olacağı meçhul; karbon vergisi yürürlükte olsa dahi, Güney Amerika ve Asya’daki imalatçılar, ucuz emek sebebiyle gene de ucuza mâl edebilirler bana göre birçok ürünü. Zaten AB çoğunlukla gıda ve tekstil ürünleri ithal ediyor dışarıdan.

Türkiye’nin iklim yasalarını yürürlüğe koymaya hazırlanmasının birinci nedeni herhâlde AB’deki karbon vergisidir. Avrupalılar, ETS benzeri iklim programlarına sahip olan ülkelere ayrıcalık tanıyacaklarını söylüyorlardı. Zaten karbon vergisinin amacı, AB ile ticaret yapan ülkeleri “terbiye etmek”; Avrupa’nın iklim programlarına ya da benzerlerine dâhil edebilmek. Türkiye’nin dış ticaretinin yarısı Avrupa’yla. İthalat ve ihracat yapmayı sürdürmek istiyorsa, iklim programlarını ayağa kaldırmaya mecbur.

* * *

Deniz Kuzey: Ahmet arkadaşın dikkat çektiği üzere, Karbon vergisinin gerçekten de ikili bir yönü var; fiyatların artırılması olarak ifade ettiği hususun bir parça geniş çerçevesi, dolaylı vergilendirmenin yanı sıra enerji ve enerjinin etkilediği emtia fiyatları üzerinden şirket kârlarının artırılması vasıtasıyla sömürü oranlarının yukarı çekilerek emekçinin artık değerden geriye kalan ücretinin bir kez daha emilerek mülksüzleştirilmesinin (işçinin ücreti bazında her gün veya ay tekrar eden) ilk adımı olarak çizilebilir. Bu verginin bir diğer işlevi ise emperyalist merkezin rekabet olanakları ve dolayısıyla merkez ülkelerin emperyalist sistem içindeki yerini tahkimi ile ilgili. Zaten daha önce yayımladığımız bir yazıda değindiğimiz, karbon vergisinin yayılımında takip edilen kronolojik ve ülkesel sıra da bu hususu ortaya koyuyor. İşin bir yanında da kapitalizm için rekabette Rusya’ya karşı Batı ekonomik sisteminin kuşatması var; bunları o yazıda haritalarla göstermeye çalışmıştık. Gümrükler artıyor veya dolaylı olarak iç pazarlar daha çok korunmaya başlanıyor ise bu durum, dünya genelinde yükselen askerî gerilimden de ayrı düşünülemez.

* * *

Ahmet Aşure: En önemlisi, yazıda da anlatmaya çalıştığım açık gerçek; tüm iklim programlarının başarılarının tek ölçüsü vardır; atmosferdeki sera gazı oranları. Bu oranlar artmaya devam ediyorlarsa programların hepsi başarısızdır. Bilmiyorum ilginizi çeker mi ama bu karmaşık olgunun iyi anlaşılması gereken bir tarafı da iklim değişikliğinin bugüne dek anlaşılmış temel kurallarıdır. Örneğin, yeryüzünün iklim düzeneğindeki gecikmeler sebebiyle, emisyonlar ile etkilerinin hissedilmeleri arasında uzun seneler bulunuyor. Bugün hissedilen etkiler belki kırk sene önceki emisyonların sonucu. Ayrıca Dünya’nın ikliminin ne süratte değişeceğini atmosferdeki toplam sera gazı oranı belirliyor. Dolayısıyla, emisyonlardaki düşüşlerin faydasını bugün yaşayanlar görmeyecekler muhtemelen; emisyonlardaki artış yavaşlasa dahi toplam miktar artmaya devam edeceğine göre, maliyet ile kazanç arasında geniş bir uçurum var demektir. Büyük maliyetlerle, insanların yaşamlarını yıkmak pahasına emisyonlar sınırlansa dahi gelecek nesil ya çok az şey kazanacak bu fedakârlıklardan ya da belki hiçbir hissedilir fark görmeyecekler. İklim düzeneğindeki insan etkisi, sera gazlarından başka aerosolleri da içeriyor. Petrol ile kömür tüketimi azaldıkça, atmosferdeki aerosol parçacıkları da seyreliyor bu da sıcaklıkların artmasını süratlendiriyor. İklim değişikliği tek bir formüle, emisyonlar ve sıcaklık artışlarına indirgenemeyecek, çapraşık bir olay, siyasî tarafı dışarıda bırakılsa dahi.

* * *

Deniz Kuzey: Büyük maliyetlerle, insanların yaşamlarını yıkmak pahasına emisyonlar sınırlansa dahi gelecek nesil ya çok az şey kazanacak bu fedakârlıklardan ya da belki hiçbir hissedilir fark görmeyecekler.” Buradaki vurgu aslında işin can damarı. Pandemi döneminde de sözde hayat kurtarma bahanesi ile, ne işe yaradığı savunanlar açısından dahi hâlâ tartışmalı olan kapanma önlemleri, çalışma yasakları ve aşı zorlamaları gündeme geldi; çok ciddi ekonomik yıkımlara neden oldu ancak sonuçta bugünkü yüksek enflasyon ve dolayısıyla yüksek kârlara (dolayısıyla yüksek kurumlar vergisi tahsilatı gibi yollarla devlet gelirlerine); yanı sıra gözetim sistemlerinin yaygınlaştırılmasına imkân verdi.

İklim değişiyor olabilir ve hatta bu değişim doğal seyrin dışında gelişiyor dahi olabilir; iklimle ilgili kabuller genel olarak modellemeler üzerine kurulu. Ancak bir kandırmaca ve bahane üretimi olduğu ortada, kapitalizm kendi yaşamsal ihtiyaçları çerçevesinde iklim sorununu ya “üretiyor” ya da “araçsallaştırıyor”; pek çok özne de bu sürece ya fonlar üzerinden ya içinde bulunduğu meslek ya gelir kapısı gereği ya da konu yeterince aydınlatılmadığından dolayı eklemleniyor. En nihayetin sorun çok boyutlu ve katmanlı. Her yönüyle etüt etmek gerekiyor.

11 Temmuz 2024