Başıboş Köpek Tartışmasında Ortaya Çıkan İşaretler


Asgari ücretin giderek ortalama ücret hâlini aldığı bir gerçek. Özel sektörde çalışanların %70’i artık asgari ücret civarında gelir elde ediyor. 30 yıl önce toplumun sadece %40’ı bir başkasından ücret alarak hayatını sürdürüyordu; bugün bu oran yüzde %80’e dayanmış durumda. Toplum giderek işçileşirken, işçilerin alım gücü de günden güne düşmekte. Artık tasarruf yapmak, ele güne muhtaç olmamak için kenara bir miktar para ayırmak hayal olmuş durumda. İşçi sınıfı, elindeki avucundakini temel geçim maddelerini almaya harcamakta. Bu düzende esas olan, toplumun kapitaliste muhtaçlığıdır.

İşçi sınıfının bu durumu sayesinde, sermaye, temel geçim maddeleri başta olmak üzere, sattığı emtiayı pahalandırdıkça satışı düşmüyor, hatta kârı artıyor. Öyle ki geçen sene ocak-mayıs arasında sermayenin kârından alınan kurumlar vergisi bir önceki seneye göre %500 artış göstermişti. Pandemi döneminde sınırsız para basılmış, bu sayede yaratılan enflasyon işçiye hayat pahalılığı, patrona kâr ve devlete kâr payı olarak dönmüştü.[1] Bu sene de sermayenin kârları artmaya devam etmekte.

Üstüne üstlük, 2020 yılından bu yana yeni çalışma modelleri giderek piyasalara hâkim olmaktadır. Günübirlik işler, aplikasyon bazlı veya uzaktan çalışma yaygınlaşmaktadır. Hiçbir temel hakkı ve güvencesi olmayan işçiler ve kanun karşısında sorumsuz patronlar her geçen gün artmaktadır. Yeni çalışma biçimlerinde, önceden kısmen de olsa hak sahibi olan işçinin adı artık anılmaz; o artık paydaş/iş ortağıdır; güya kârı da zararı da kendisine aittir. Bu “paydaş” aslında ne işinde kullandığı araca gerçekten sahiptir –örneğin bir hafta hastalansa, işçi sayılmadığından dolayı rapor parası alamaz, elindeki motosikleti satmak zorunda kalır– ne de patrona karşı bir hakkı vardır. Âdeta yeni bir kölelik sistemi yaratılmaktadır.

Bir ülkede emek gücünün ezici çoğunluğu işçileşmiş ve asgari ücretle geçinir hâle gelmişse, en temel haklar işçilerin elinden alınıyorsa, siyaseten asgari ücretli işçinin vaziyeti esas alınır. Teferruatla uğraşılmaz. Sosyalistler asgari ücretlinin hâlini ve tavrını dikkate alarak siyaset yapar. Gerçek hayatta ortalama işçinin çıkaracağı iş üzerinden ürünün değeri belirlendiğinden, Marx, Kapital’de artı değer üretimini anlatırken teferruatla uğraşmadığını, ortalama işçiyi baz aldığını söyler. Sonra kapitalizmin değer yasasını bozan gayet insanî bir istisnayı not eder: Güney Amerika’da köleler (konuşan âletler), hayvana (yarı sesli âlet) ve âletlere karşı insan olduklarını kanıtlamak ve onlardan ayrışmak için hayvanlara ve âletlere karşı kaba davranırlar; onlara eziyet eder ve kırarlar. Bu nedenle kölelere at yerine sopaya dayanıklı katır, yeni saban yerine ise ilkel ama uzun ömürlü bir saban verilir. Neticede üretim sekteye uğrar, kârlılık azalır. Kırılan âletin, erken ölen katırın maliyeti ürüne yansıtılamaz. Dönemin tanıklıklarına da başvurulur. Kuzey Amerika için kabul edilemeyecek sahnelerdir bahsedilen.[2]

Perry Anderson’un vurguladığı üzere Marx, kölelikten bahsederken, tarihçi gibi antik köleliği irdelemez, kapitalist üretim tarzı içindeki köleliğin durumunu ortaya koyar. Kapital, Amerikan İç Savaşı’nı takiben, kölelik karşıtı tarafın zaferinden sonra yazılır. Biz bugün yeniden kapitalist üretim tarzı içinde kölelik koşullarını idrak ediyoruz. Bu sorunu hesaba katmaya mecburuz.

Yaşayan her toplum kendi çatlaklarını yine kendi bünyesinde gösterir. Seyyahların gözünde Osmanlı ve bilhassa Müslümanlar, sokaklarda köpeklerin çokluğu, rahatlığı, halkın onlara duyduğu sevgi ile Batı’dan ayırt edilirdi. Sokakta dolaşan ve beslenen köpek bu toplumun tarihinin ayrılmaz bir parçasıydı. Köpekler sokağın çöpçüsüydü, özellikle beslenmezdi, artıkları toplarlardı; “dört ayaklı belediye” yakıştırması yapılmıştır. Zamanımızda toplum hiç olmadığı kadar derin sınıfsal ayrımları tadıyor. Giderek kölelik koşullarına yaklaşan işçinin gözünde sokaktaki köpeğin sevilmesi ve beslenilmesi, geçmişin organik toplumunun doğal akışının bir parçası değil. O, kendisine hak görülmeyen muamelenin köpeğe gösterildiğini hissediyor; kendini ondan ayırmak istiyor. Başıboş köpeğin, şehirlik alanda yarattığı güvenlik riskine karşı toplumun giderek daralmış bir elit kesimi tarafından korumaya alınması, tarihsel olarak esas rolü topluma nüfus üretmek olan proleterin çocuklarının değersizliğini yüzüne vuruyor. Çocukların köpeklere kurban gitmesi karşısında küstahça dillendirilen “doğal seleksiyon” tezi, artık nüfusun kapitaliste fazla geldiğini açık ediyor. Burjuvazinin dilinin ucundaki dökülüyor, böyle anlamak gerek. Toplumu üreten proletarya, tarihsel rolünü terke zorlanıyor. Neticede derin çatlaklar oluşuyor.

Köleliğe öfke, bir yerde bu şekilde açığa çıkıyor. Toplumsal tarihimizde eşine az rastlanan köpeğe eziyet manzaraları açığa çıkıyor. Köpeğe eziyet, Hayırsızada’da birbirlerini parçalamaya terk edilmesi II. Mahmud devrindeki gibi modernleşen devletin işiydi, toplumun değil. Bugün şiddetlenen sokak köpeği tartışmasında, 19.yy’da ABD’nin güneyindeki kölelerin insanî dürtüleri, geliştirdikleri psikolojik tepkilerin bir benzeriyle karşı karşıyayız. Giderek çaresizleşen, birkaç on yıl içinde kendi hesabına çalışmaktan proleterleşmeye ve oradan köleleşmeye doğru düşen toplumun geniş kesimlerinin öfkesini hesaba katmalıyız.

Özellikle yaklaşan yerel seçimlerde toplumu muhatap alan bir siyasete yönelmenin derdinde olan öznenin başıboş köpek sorununu önüne alması gerekmektedir. Bu mesele sınıfa, kolektif hissiyata, toplumumuzun geçmişine ve bugününe dair türlü kapılar açacaktır. Yüzünü bu soruna dönmeyen, sırtını işçi sınıfına dönmüş demektir. Yüzünü döndüğü yerde burjuvazi vardır.

Burada konuştuğumuz sadece psikolojik bir paralellikten de ibaret değil. Kapitalizm yenilik olmadan, eskiyi sürekli çöpe atıp çevrimini büyütmeden yaşayabilecek bir sistem değil. Değer yasasının kendisi kârların azalması gibi paradokslar taşırken bir de onun verimsiz emekle zorlandığına giderek daha çok şâhit olacağız. Özetle bir kapı da kapitalizmin geleceğine açılmaktadır: Roma, fetih sınırlarına dayandığında köle tedariki doğal olarak durmuş, enflasyon baş göstermiş, dayanılan sınırlardan barbar akınları başlamıştı. Bu tarihe kadar yaygın köle emeği üzerinde yükselen, bu tür emeğin neredeyse hiçbir teknik ilerleme gösteremediği donup kalmış düzen yavaş yavaş çökmüştü. Bugün kapitalizm hiç olmadığı kadar bürokratikleşiyor. Sermaye ve devlet gücünün aşırı artması, kendi sonunu da yaklaştırıyor; aşırı güç aşırı regülasyon getiriyor. Yeni işler doğmadan boğuluyor. Piyasaya giriş şartları öyle ayarlanıyor ki ancak tekeller aradan sıyrılabiliyor. Yapay zekâ denen muhafazakâr düzen, olanın olduğu gibi kalmasını garantilemekten başka bir işe yaramıyor. Nihayetinde yaygınlaşan bir çeşit köle emeği, donmuş bir sistem ve emekte verimsizlik çöküşün zeminini hazırlıyor.

Başıboş köpek sorununda nerede durulduğu, gelecekte nerede durulacağı ile ilgili fikir veriyor. En başta da bugünden kimle yan yana durulduğu, kimin siyasetinin takip edildiği konusunda fikir veriyor. Bir eşikte bulunuyoruz.

Deniz Kuzey

9 Temmuz 2023

Dipnotlar:

[1] Deniz Kuzey, “Kâr Komplosu”, 20 Haziran 2022, Sosyalizm.org.

[2] Karl Marx, Kapital, 1. Cilt, Çeviren: Alaattin Bilgi, Sol Yayınları, 7. Baskı, Ankara, 2004, s. 197, dn. 16.

[3] Metin Menekşe, “Batılı Seyyahlar Gözünden Osmanlı İstanbul’unda ‘Köpekler’”, Social Sciences Studies Journal, ResearchGate.