7 Haziran’da Dünya gazetesi tarafından düzenlenen İklim Ekonomisi-Sürdürülebilirlik Finansmanı Zirvesi’ne biri devleti, diğeri uluslararası sermayeyi temsilen iki önemli isim katıldı.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in konuşmalarında ortaklaştıkları nokta, “İklim Kanunu”nun 2024 yılı içerisinde yürürlüğe konacak olmasıydı. Halktan gizlenen kanun taslağını daha önce ifşa etmiştik. Taslak metinde yer alan; Emisyon Ticaret Sistemi (ETS), Karbon Vergisi, şirket çalışma izinlerinin “yeşil dönüşüm hedeflerine” göre yeniden düzenleyebilmesi gibi hayati konulara dikkat çekmiştik.
Yılmaz’ın konuşmasında ETS vurgusu, Şimşek’in konuşmasında ise karbon vergisi öne çıktı. Bu iki “fiyatlandırma aracının” birkaç işlevi bulunuyor. Öncelikle, kolektif Batı emperyalizminin sınır çizgilerini belirlemek açısından işlevseller. Dünya üzerinde hüküm süren kapitalist gruplaşmaların Batı merkezli kanadını, bu merkeze yamanan post-Sovyetik ülkeleri, sisteme daha sıkı bağlanmak istenilen zayıf halkaları ETS ve karbon vergisi haritasından teşhis edebiliyoruz. Bu haritanın sınırlarının ötesinde Rusya, Çin, Suudi Arabistan gibi ülkeler yer alıyor. ABD de kukla oynatıcı rolüyle haritanın dışında kalıyor.
İklim krizinin işin bahanesi olduğu artık ayan beyan ortada. Mesele, Zirvenin adında da kendisini gösteren “Ekonomi ve Finansman.” Zaten kanun taslağı da ETS ve karbon vergisini birer fiyatlandırma aracı olarak getiriyor. Bu noktada yollar çatallanmak zorunda çünkü her yeni ekonomi politik girişim, mülkün el değiştirmesiyle birlikte iş görecektir. ETS, özcesi, bir işletmenin payına düşen varsayımsal karbon sınırını aşan salınımı için ödeme yaparak kota alması esasına dayanıyor. Bu sistemde, uluslararası piyasalarda ihraç da söz konusu. Sistemin alt yapısı inşa aşamasında; şu anda işletmelerin akredite şirketlerce denetlenmesi, salınımlarının kayıt altına alınması, kıstasların belirlenmesi sürecinden geçilmekte.
ETS’nin, Batılı örneklerdeki gibi çok sıkı uygulanması hâlinde pek çok sektörde kârlılık üzerinde ciddi etki yaratacağı görülüyor. Sahadan gelen güncel bilgiler, büyük sermaye dâhil olmak üzere, denetiminden kota kıstaslarına kadar, şimdiden pek çok yan yolların açıldığı ve “kılıfına uygun” işlerin yapıldığı yönünde. Türk burjuvazisinin ekonomik kapasitesi, yapısal bileşenleri bu vaziyeti zorunlu kılıyor. Türkiye sistemin dışında da kalamıyor, Avrupalı emperyalist merkezler kadar regüle de edemiyor. Batı’nın Türk devletine ve burjuvazisine yönelik zoraki tarihsel taviz zincirlerine, ETS mevzusunda bir halka daha takılacağa benziyor. Bu açıdan Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın ETS’yi öne çıkarması bir yere oturuyor.
Karbon vergisi ise daha ciddi bir görünüm arz ediyor. Bir kere, kapitalist işletmelerin ötesinde, verginin muhatabı, nefes alıp veren her bir insan. Zaten uzun süredir yapısal olarak dolaylı vergiler yoluyla günden güne mülksüzleştirilmeye alıştırılan toplumumuz için yeni bir dolaylı verginin kapıda beklediği açık. Öyle bir vergiden bahsediyoruz ki vergi değil, âdeta bir ceza; var olmanın cezası. Zaten fazlalık görülen toplumun geniş kesimleri, varsayımsal iklim sorunu karşısında suçlanıyor ve yine varsayımsal olarak saldıkları karbon miktarınca vergilendiriliyor. Mehmet Şimşek’in karbon vergisine yaptığı vurgu, işin ciddiyetine denk düşüyor; Batı konuşuyor, halkımıza boyun eğdirmek gündemdedir.
Şimşek’in bir diğer vurgusu ise “yapısal dönüşüm” ve Orta Vadeli Program üzerine oldu ki Zirvenin konseptine uygun düşmüştür. Reel ücretlerin ezilmesi, geçmişten günümüze “yapısal dönüşüm” teranesiyle yutturuldu; muhalefet bu işe bu söylemle dâhil edildi.
Karbon vergisinin uzun süredir uygulandığı ülkelerde yapılan incelemeler, sera gazı emisyonun azaltılmasında olumlu bir etkisinin olduğunu gösteremiyor. Dünya Bankası 2023 Karbon Fiyatlandırması Raporu, OECD 2023 Karbon Vergisi ve Emisyon Ticareti Raporu, Fransa Çevre ve Enerji Yönetimi Ajansı, 2023 İklim Değişikliği Gözlemleri Raporu bu yönde. ETS için de aynı sonuç geçerli. Bu araçlar, sera gazı emisyonunu etkilemiyorsa geriye sömürü oranlarının artırılması işlevi kalıyor.
Karbon vergisinde de ETS’de olduğu üzere, ülkesel kısıtların, uygulamaya belli oranda sınır çekeceği düşünülebilir. Son yerel seçimlerde, şiddetlenen sömürü oranlarının burjuva platformlarda yarattığı etkiyi gördük. Türkiye hâlâ, Batı’ya nazaran “taşların yerine oturmadığı”, her seçimde/dönemeçte insanların kaderlerini oyladıklarını düşündükleri bir zemin üzerinde duruyor. Ancak karbon vergisinde asıl önemli olan sömürü oranının nispi de olsa artacak olması. Haddin nereden çekileceğini somut durum belirleyecek.
Tam da bu noktada, direnişin politik çerçevesi belirginleşmeye başlıyor. Sömürü oranlarını düşürmeye gayret etmek işçi sınıfı açısından bir eğitim, nispi bir başarı, burjuvazi açısından ise teşhir işlevi görecektir ki önümüze koydukları safsatayı sınıfa anlatmak kolaydır, başarı şansı çoktur. Diğer yandan enternasyonal bir zemin de mevcuttur.
–devam edecek–
Deniz Kuzey
14 Haziran 2024