Elimizde tartışmasız iki olgu bulunmakta. İlki; sermaye ve emeğin inşası ve yeniden üretimi için zora ihtiyaç; ikincisi ise zorun kendisinin bir ekonomik güç olması. Bu olgular, güncel sorunların çözümlemesine girişmek için imkân temin etmektedir. Bir yandan, güncel sorunu tespit etmeksizin bir fayda göstermeleri mümkün görünmemekte, diğer yandan güncel sorunları tespit etmek fazlasıyla “huzur kaçırıcı” bir işi göze almayı gerektirmektedir.
Seçimler vasıtasıyla kolay zaferlerin peşinde koşan ana akım solun gerçek sorunlarla yüzleşmesi hâlinde yaşayacakları ilk duygu “huzursuzluk” olacaktır. Eğer gerçek sorunların kurmaca problemler kadar görünür kılınması başarılırsa, huzursuzluğun yerini öfkenin alacağını beklemek gerek. Zira öfkelenilen yer, sınıra tekabül eder. “Tayyip karşıtlığı”, onun karşısında kurtarıcı beklentisi, bu çerçevede İmamoğlu gibi unsurlara yüklenen misyonlar, “beşli çete” tekerlemeleri ciddi birer sınır çizgisi teşkil etmektedir. Bu civarlarda gezinen ana akım sol, mevcut söylem sınırlarını yeniden ve yeniden tahkim etmek zorundadır; aksi halde güvensiz bir mecraya girmek zorunda kalacaktır, ki bu vaziyet sınıfsal konumuna tezatlık teşkil etmektedir.
Geçtiğimiz günlerde, Sosyalizm.org’da Azime arkadaşımızın önemli bir yazısı yayımlandı. “Şehir Devlet: İstanbul” başlıklı çalışmada, kapitalizmin güncel eğilimleri doğrultusunda Türkiye’nin önemli şehirlerinin uluslararası sermayeyle girdiği güncel ve özerk ilişkiler ve İmamoğlu’nun bu dönüşümdeki rolü ele alındı. Bugün, “Tayyip’e rağmen hizmet finansmanı” olarak pazarlanan para transferlerinin altında, çok boyutlu bir entegrasyon ve sömürü gerçeğinin yattığı görülmektedir. Ülkemizin ulaşım ağlarının sermayenin yeni ihtiyaçlarına göre yapılandırılması, İstanbul-Antep-Manisa gibi belli şehirlerin belli projeler için seçilmesi, şehir şehir kredi bağımlılıklarının artırılması gibi başlıkların daha fazla irdelenmesi gerekmektedir. En temelde, olanı olurken kavramak gibi bir zorlukla sınanmaktayız.
Ele alınan sorunun ekonomi-politik bir sorun olduğu ve emperyalist sistemin işleyişine göre şekillendiği gözden kaçırılmamalıdır. Yeni finansman modelinde, şehir bazlı bölgesel ilişkiler, kapitalist sistemin merkez ülkelerindeki gelişmelerle doğrudan bağlantılı bir seyir izlemektedir. Artık Gaziantep’i, çevre illeri de kapsayacak OSB’ler ve Halep’le birlikte; İstanbul’u ise bütün bir Marmara ve Balkanlarla birlikte düşünmek zorundayız. Bu bütünlükler, salt iktisadî değil; aynı zamanda, bugünden, işleyişi ve sınırları belirsiz bir idari yapıyı da göstermektedir.
“Şehir Devlet: İstanbul” çalışması kendi içerisinde tutarlı bir tartışma başlatarak pek çok soruyu da beraberinde getirmiştir. Bizim bu yazıda ele alacağımız “şehir devletin zor aygıtının ne olabileceği” sorusu cevaplanmadan tutarlı bir çerçeveye ulaşmak mümkün olamaz. Zira sermayenin ve siyasal idarenin reorganizasyonu, zorunlu olarak güvenlik sorununun yeniden ele alınmasını gerektirecektir. Diğer yandan sermaye ve onun döngüsü olarak konuşmaya alıştığımız şeyin temelinde emeğin yarattığı değerin yattığını da akıldan çıkarmamak gerekmektedir. Dolayısıyla emeğin yeniden örgütlenmesi, yani nüfusun yeniden düzenlenmesi, işçi sınıfının yeni bir düzen ve disipline sokulması ancak zorun tatbiki ile mümkün olacaktır. Bu hakikati 1970’lerden bu yana, neoliberal çağda terör konsepti; pandemiden bu yana ise yeni gözetim düzeni altında idrak etmekteyiz.
Şehir Devletleri tartışmasında, zorun reorganizasyonuna vereceğimiz cevaplar bir sağlama imkânı da verecektir. En nihayetinde bizler, devlet ve sermayenin kapalı kapıları arkasında, pek çok ideolojik örtüyle bulanıklaştırılmış bir işleyişi kavramaya çalışmaktayız. Teorik kavrayış, ister istemez bu işte önemli bir araç teşkil etmektedir. Güvenlik aygıtının güncel durumu ve eğilimlerinin, şehir devlet teorisiyle uyumu ve uyumsuzluğu, şehir devlet teorisinin tutarlılığı ile ilgili sonuçları beraberinde getirecektir. Zira “şehir, devlet, emek ve sermaye”, tarihsel olarak güvenlik ve zorla şartlanmış olgulardır.
Bu çalışmada, 21. yy’da, belli bir coğrafyada meydana gelen gelişmeleri kavramayı temenni etmekteyiz. Dolayısıyla sorunu somut bir çerçeveye oturtarak devam etmek zorundayız. Tarihin günümüze taşıdığı, üniter ulus-devlet, bölünme riski, vergi toplama sorunu, ordu ve polis teşkilâtları ve bu kurumlara neoliberal çağda içkinleşen terör konseptini hesaba katarak ilerleyeceğiz.
–devam edecek–
Onur Şahinkaya
23 Ağustos 2024