28/29 Ocak 1921’de Suphilerin katli bir dönüm noktasıdır. Bu operasyonla Devlet, bir dönemeç almış, Türkiye’de solun 100 yılı aşan kaderi de genel hatlarıyla çizilmiştir. Mesele bugüne kadar pek çok cephesi ile gün yüzüne çıkarılmıştır. Türkiye sosyalist hareketinin sonraki hayatı, kadro yapısı ve düzenle ilişkileri bağlamında ise konu eksik ve sistemsiz tartışılmıştır.
Recep Peker, 1934’te “Bugünkü Sovyetler Birliği, Rus Çarlığı’nın yere serilmesinden sonra Menşevikleri yenerek meydana gelmiş bir devlettir,” tespitini nesnel bir sürecin içerisinde yapmaktaydı. Türkiye’de düzen, çeşitli evrelerinde yerli Menşeviklerle iş tutmakta, onları derlemekte ve önlerini açmaktaydı. Esasen Peker’in ve kurucu kadronun derdi, dışarıdan ziyade içerisiydi. Düzenin değişmemesi için Menşevizme ihtiyaç vardı.
28/29 Kanunusani’ye giden yolda pek çok işaret bugünden geriye tespit edilebilmektedir. Seyyare Yeni Dünya’nın seyri bu işaretlerin en belirginlerindendir. Gazete, Eskişehir’de Seyyare (gezgin/milis) kuvvetler komutanı Çerkes Ethem’in desteği ve 1920 Eylül’üne kadar sosyalistlerin kontrolünde kalmış olan İçişleri Bakanlığı’nın para yardımı neticesinde, “İslamî Bolşevik” şiarı ile Yeşil Ordu Cemiyeti’nin sesi olarak yola çıkar. Eylülden hemen önce Mustafa Kemal’in yürüttüğü operasyon kapsamında, Ankara’daki Sovyetler Birliği ile irtibatlı sosyalist bir grubun sol sekter bir ajan faaliyeti ile henüz Anadolu’daki duruma hâkim olamayan ve kuruluş kongresini gerçekleştirememiş Bakû grubuna bağlanması, bu bağlantının maddî bir güce dönüşememesi, içerideki yerli birliğin baltalanması, Yeşil Ordu’nun böylece ilk darbeyi yemesi ve araya nifak sokulması, eylül ayında Bakanlığın sosyalistlerin elinden alınması, ekimde Devlet eliyle Ankara’da resmî bir Menşevik partisi kurulması ve Çerkes’in bu partiye içerilmesi sürecinde gazete Ankara’ya taşınmıştır. Ankara Hükümeti’nin ikinci İçişleri Bakanı Hakkı Behiç ve gazeteci Arif Oruç, gazetenin öne çıkan isimleridir; Ankara Komünist (Menşevik) Partisi’ne girmeleri sağlanır. Bunlar ajan değildir; her devirde burjuvaziye çok yaramış, güdülmeye müsait, tarihsel uzlaşmacı sosyalist çizginin takipçileridir. Bu isimlerin 1940’lara uzanan siyasî tarihi, Türkiye’de düzen solunun, sağının ilişkilerinin ve taktiklerinin tarihine içkindir. Başka çalışmalarda detaylıca ele alınması şarttır.
8 Aralık 1920 tarihli Seyyare Yeni Dünya gazetesinin ön yüzü. Kaynak: Kuvvay-i Seyyare’den Kuvvay-i Milliye’ye Yeni Dünya (Seçmeler), Derleyen: Ali Ergin Güran, Katkı Yayınları, 1976, İstanbul.*
Gazetenin arka sayfası.
Yeni Dünya’nın, 8 Kanunuevvel (Aralık) 1336 (1921) tarihli 71. sayısı “Seyyare” üst başlığı ile yayımlanır. İdarehanesi, Ankara Komünist Fırkası Merkez-i Umûmîsinde (Yeni Dünya) Matbaasıdır. Matbaası, Eskişehir’den Ankara’ya gazete ile birlikte taşınmıştır ki bu husus, parantez içinde gösterilmek, matbaanın asıl sahibi belirtilmek istenilmektedir. Gazete arkalı önlü tek yaprak olarak yayımlanmıştır. Bu tarihte resmî savaş tebliğleri ve Anadolu Ajansı tebligatları arka sayfadan, “Kuvvay-i Seyyare muhabirinin” cephe haberleri ise ön yüzde, en baştan, ortada verilmektedir. Bu vaziyet, ikili iktidar durumunun yansımasıdır. Eskişehir’den Batı Cephesi geneline Çerkes Ethem ve sosyalizan seyyare güçleri; Ankara, Trabzon, Erzurum ekseninde ise devleti/anti-komünist bir ittifak hâkimdir. 10 Eylül 1920’de Türkiye komünistleri Bakû’de birlik kongresini yaptığı için, Kemalist ekip tarafından üç gün sonra telaşla Meclis’e sunulan “Halkçılık Programı” anti-komünist ittifakta gerilime yol açmış, kısa süre sonra komünist ve sosyalizan güçlerin tasfiyesi konusunda uzlaşı sağlanınca gerilim azalmış (Bu gerilim Ali Şükrü’nün katli ile yeniden su yüzüne çıkacaktır) ve İngiliz yanlısı Hamit (Kapancı), İçişleri Bakanlığı sosyalistlerden anti-komünist ekibin eline geçer geçmez vekillikten istifa edip Ankara’dan ayrılarak önce Trabzon’a, sonra da Erzurum’a vali olmuş, kendi tabiri ile Suphilerin “tard olunmasını” tertiplemeye girişmiştir.
Bu kapsamda, esmekte olan Bolşevizm rüzgârına karşı koyamadığı görülen, “Halkçılık Programı”nı gerçek sanarak arka çıkan sol eğilimli Erzurum Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti, 20 Aralık’ta istifaya zorlanır ve aynı gün Muhafaza-ı Mukaddesat’ın kuruluş faaliyetleri başlar; Mustafa Suphi ve yoldaşları şehre yaklaşırken 16 Ocak 1921’de kuruluş belgeleri valiliğe teslim edilir veya ettirilir. Batı cephesinde ise Çerkes Ethem’in tasfiyesi yaklaşmaktadır. 29 Aralık tarihli Seyyare Yeni Dünya’nın 83. sayısında Ajans haberleri ön sayfaya taşınmıştır; Seyyare Kuvvetleri’nin saflarından bildiren muhabirden artık haber yoktur. Arka sayfada resmî bir beyanname yayımlanır. Mustafa Kemal imzası ile yayımlanan yazıda şöyle denmektedir:
“Hiçbir kimse hiçbir sebep ve suretle Hükümet-i Merkeziyenin malûmatı olmaksızın kuvvet toplamağa mezun değildir. Bu beyannamenin tebliği tarihinden evvel bu yolda teşebbüste bulunmuş olanlar varsa derhal kendilerini ve maksad-ı teşebbüslerini doğrudan doğruya bana bildireceklerdir. Aksi takdirde bu gibi müteşebbislerin asayiş-i dahili-i memleketi ihlâl ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetini izrâr ve ahal-i masume-i memleketi iğfal töhmetleriyle ithâm olunacaklarını beyan ve ilân eylerim.”
29 Aralık 1920 tarihli Seyyare Yeni Dünya gazetesinin arka yüzü.
1920 yılının sonunda Yeni Dünya artık Seyyare’ye ait değildir. Gazetenin “Seyyare” üst başlığı kalkmıştır. 31 Kanunuevvel (Aralık) 1920 tarihinde 85. sayılı nüsha yalnız “Yeni Dünya” başlığı ile basılmıştır. Yeni Dünya, o tarihte Bakû İştirakçileri’nin ve Sovyetler ile irtibatlı başka hareketlerin çıkardığı yayınların ismidir. Anadolu’ya özgü bir iddia giderek terk edilecek, diğer yandan ajan faaliyeti neticesinde komünistler arasına sokulan nifak netice verecektir.
31 Aralık 1920 tarihli Yeni Dünya gazetesinin ön yüzü.
Hakkı Behiç, o günlerde, Mustafa Suphi önderliğinde sınır hattında ülkeye girmeyi bekleyen birliği “serserilikle” itham edip, kendi komünist partilerinin üyelik konusunda hassas davrandığından dem vurur. Suphi ise Bakû’deki parti bürosuna, 26 Ocak 1921’de Anadolu’dan gönderdiği muhtemel son yazısında Çerkes Ethem’i kınamakta ve münasebetlerinin olmadığını bildirmektedir.[1] Çerkes ise aynı gün Yunan kuvvetlerine iltica etmek zorunda kalacaktır. Aylar önce, Suphi’nin mektubunu Mustafa Kemal’e getiren, Anadolu’daki faaliyetleri kapsamında Ankara’daki grubu Yeşil Ordu’dan ayırmayı başaran, o tarihte (Ağustos 1920) henüz partileşememiş Bakû grubuna bağlayarak kuvvetten düşüren ve İslam ile sosyalizmin bağdaşmayacağı propagandasını yapan Süleyman Sami’ye verilen görev, çizilen strateji hedefe ulaşmıştır.[2]
Yeni Dünya, 2 Ocak 1921’de son bir refleks gösterip, Çerkes Ethem’e karşı girişilen askerî sevkiyata karşı, tren yolu işçilerini greve çağırmaya teşebbüs etse de gazete nüshalarına, Ankara Hükümeti’nin avucunun içindeki matbaasında el konur. Gazete bir süre kapalı kalır. Yeniden açıldığından ise artık tümüyle Ankara Hükümeti’nin çizgisinde bir gazete vardır. İngilizler ve diğer emperyalist devletler, ancak millî siyaset çerçevesinde eleştiriye tâbi tutulurlar; daha önce yayınlanan, Sovyetler’den gelen haber ve bildirilerden eser kalmaz. Mustafa Kemal’in 1 Aralık 1922’de, gücü kontrol etmesine yarayan Meclis Hükümeti sistemini değiştirmeye yönelik girişimlere karşı TBMM’de yaptığı konuşma ilk sayfadan haberleştirilmektedir. Haberin başlığında “hâkimiyetin sınırlandırılmasının reddedildiği” yazılıdır; bir yıl içerisinde ikili iktidar durumundan gelinen nokta budur. Bir eşik aşılmıştır. O konuşmada Mustafa Kemal, sosyoloji bilimine dayanarak (ilmi içtimaiye müstenit) hükümet biçimini savunur, “Efendiler, biz benzememekle ve benzetmemekle iftihar etmeliyiz. Çünkü, biz bize benziyoruz efendiler,” der.
2 Aralık 1921 tarihli Yeni Dünya gazetesinin ön yüzü.
Ulusal politikaya eklemlenmiş, halkla bağını temin eden İslam’a muhatap siyaset tarzı ve dilini terk etmiş, düzene karşı kurucu iddiayı yadsımış uzlaşmacı bir sol damar, devletin reorganize edildiği eşikte inşa edilmiş ve hayatını bugüne kadar sürdürmüştür. Mesele dünden çok bugünle ilgilidir. Düzen, ilk dakika gölünün üzerine yatarak bu günlere gelmiştir.
Erzurum’da Muhafaza-ı Mukaddesat’ın kurulmasından bir gün sonra Ankara’da Fevzi Paşa’ya şifreli iki telgraf ulaşır; bu telgraflar bir gün sonra Meclis’e sunulur. Dört gün sonra, 22 Ocak 1921’de Gizli Oturum açılır ve üçüncü celsenin başında telgraflar okunur. Diyarbekir İstiklâl Mahkemesi’ne üye seçilen ve Ankara’dan yola çıkıp Anadolu içlerini geçerek görev yerine ilerleyen; ilerlerken İslamî Komünist bir propaganda yapan Şeyh Servet, belli ki peşinde ajanlarla yol almaktadır. 15’lerin katline bir hafta vardır. Meclis’in gündeminde Bolşevizm ile İslam’ı ayırmak vardır; telaş hâkimdir. Zira Anadolu’da karşılık bulan bir siyaset filizlenmektedir.
“Bursa Mebusu ve Diyarbekir İstiklâl Mahkemesi âzası Şeyh Servet Efendi’nin komünizm propagandası yaptığına dair şifre telgraflar.”
Birinci Telgraf
“1. — Diyarıbekir istiklâl Mahkemesine tayin edilen Şeyh Servet Efendi Bolşevik propagandası yaparak gitmekte ve Sivas’ta bir de bu vadide vaazetmiştir.
2. — Burada Muallim Ruşen Zeki ve Dava Vekili Şakir Beyler Bolşevik propagandası yapmaktadırlar.
3. — Hususatı mezkûreyi fikrimce ehemmiyetli gördüğümden arzeylerim efendim.”
İkinci Telgraf
“1. — Ankara’da bulunan Bolşevik heyeti memleket dahilinde para mukabilinde tedarik ettiği Müslümanlar vasıtasiyle propaganda yaptırmaktadırlar.
2. — Türk komünist halk partilerinin memleketi inhidama götüreceği kanaat ve mütalâasında musırrım.
3. — Efkârı umumiye ve memleketin inkisama tahammülü kalmadığı merkezden uzaklaştıkça gayet parlak ve vazıh bir surette görülmektedir.
4. — Buna dair 15.1.1337 tarihli telgrafımı ehemmiyetle arzederim efendim.
Ahmet Cemil”[3]
Aynı gün Şeyh Servet, İslam ve Bolşevizm üzerine Meclis’te yapılan konuşmalardan kesitler[4]
VEHBİ EFENDİ (Konya)
“Şimdi ben soruyorum; bizi intihap edenler müslüman mıdır, değil midir? Müekkillerimiz müslüman olduğu halde o müslümanların dini ve hissi hilâfına ben, Komünistim diye meydana çıkmanın manasını bilemem ve müekkillerime karşı bu suretle meydana çıkan rüfekayı kiram buna karşı ne cevap verebilir? Bununla beraber beyefendiler, Şeyh Servet Efendi hakkında yalnız Musa Kâzım Efendi söyledi. Bir risale yapmış ve Allanın âyeti celilesini şöyle tefsir ediyor; Allahu azimmüşşan eşyayı insanlar için halk etmiştir. Binaenaleyh insanlar eşyadan mütesaviyen müteneffi olacaktır. Şu halde insanlardan birinin diğerinden daha ziyade eşyayı mevcudeden intifa etmesi meşru değildir, demiştir. Bakın efendiler, bu, Kuranı azimüşşanın manasını tahriftir. Eğer Müslüman ise Şeriatı İslâmiye onu tekfir eder. Efendileri biz ya müslümanız veya hıristiya-nız. Şüphe yok ki müslümanız. Şu halde, müslüman olduğumuz halde, böyle bir dinsizlik neşriyatını tervice ve dinsizlik namı altında bir fırka teşkiliyle meşgul olacak isek Yunan ile meşgul olmakta ne mana var? Beraber olurum, geçsin gitsin.”
BASRÎ BEY (Karesi)
“Şeyh Servet Efendi çıkmış, bolşeviklik ile müslümanlığı güya kendi kafasına göre mezç ederek, güya bolşevikliğin, müslümanlığın istediği bir şey olduğunu propaganda etmek istiyor. Buna, bu harekete karşı hiddetle mukabele değil, fikirle mukabele etmek lâzımdır. Mamafih Şeyh Servet Efendinin bulunduğu mevkide ika etmesi melhuz ve muhtemel olan sui tesirleri izale için buraya derhal çağırılması lâzımdır. Fakat bu çağırılmakla da mesele bitmiş olmaz. Meselâ Şeyh Servet Efendiye karşı ilmî bir surette müdafaa etmek lâzımdır. Bir risale neşretmiş, doğru eğri. Buna karşı bir risale ile mukabele ve müdafaada bulunmak lâzımdır ve bu yalnız umuru şeriyeye ait bir vazife de değildir. Efendiler Yahya Galip Beyefendi onun risalesine kim tenezzül eder buyuruyorlar. Evet ben de tenezzül etmem. Fakat Şeyh Servet bir çok müslümanları zehirlemiştir… Şu halde müslümanlığın esasatını meydana atmak ve takip edilecek hattı hareketi tayin etmek yalnız Türkiye'de yaşayan müslümanlara değil, Rusya'da bu hattı hareketler hakkında mufassal, müdellel ilmî risaleleri neşir ve tevzi etmek lâzımdır. Ta ki bu suretle 350 milyon müslümanı da bu dalâletlerden kurtarsın. Son vazifei diniyesini ifa etmiş olsun.”
HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum)
“Türkler Yeşil Ordu teşkil etmiş, o biri Kızıl Ordu. Müttefikan geliyorlar, bizi kurtaracaklar diye kulaklarımız doldu.. Belki de bizim kuvvei maneviyemizi tamir için söylenmiş sözlerdir. Şeyh Servet Efendinin burada bir kaç defa söylediği uzun nutukları hep alkışladık. Bundan bir ders almalıyız. Efendiler, bir ders almalıyız. Ben dahi alkışladım. Fakat o sırada Erzurum'dan aldığım malûmata nazaran anlamadığımız bir tufan geliyor, o tarafa doğru. Bu taraftaki akisler Âlemi İslâm geldi. Efendiler; Rusyada Bolşevizm, Komünizm, hakiki Marksizm. Buradan Hükümet bir heyet göndermişti. Onlar da gözleriyle görmüştü ki, istihsalât durmuş, ziraat durmuş, herkes aç kalmış, sağa sola saldıran bir kaç haydut bunlara Kızılordu diyorlardı. Şarktan da maalesef yanlış haberler geliyordu. Tav'an komünizme taraftar olmasına imkân olmamakla beraber,/Kâzım Paşa Hazretleri, vermiş oldukları telgraflarda ... Yani o kasdi değildir, ya bilmeyerek ... şu geldi böyle söyledi. Tabiî ben arkadaşlarla görüştüm. Memleketimiz daha ziyade yakın olmak dolayısiyle bu tufanı daha yakından görmek istedik. Hükümet nezdinde teşebbüste bulunduk. Müsaade aldık. Meclisi Âliden giderken yine yolda halk bilmeyerek, rüyada görmüş gibi, Bolşevikliğe âşık olmuş. Anadoluya geçerken soruyor, Bolşevik misin?.. Bolşevikler bizi kurtaracaktır … Şimdi Bolşeviklik İslâmiyet ile kabili telif midir, değil midir? Her meslek erbabının vicdanına havale ederiz. Memleketi bu felâketten nasıl kurtaracağımızı düşünelim, hep beraber çaresine bakalım.”
Aynı gün Şeyh Servet, İslam ve Bolşevizm hakkında Meclis’e sunulan önergeler
“Riyaseti Celileye
Esasatı islâmiyeyi bütün safvetiyle halka tefhim eden ve bugünkü vatan müdafaasını bihakkın tasvir ve müdafaa eyleyen Sebilürreşat ceridei islâmiyesinin burada bir an evvel intişarı için Hükümetimizce müzahareti lâzimenin ifası zımnında Heyeti Vekileye havale buyurulmasını rica ederim.
22 Kânunusani 1337
Karesi Mebusu Mehmet Vehbi”
***
“Divanı Riyasete
Diyarıbekir İstiklâl Mahkemesine tayin edilen Şeyh Servet Efendi kendisine tevdi edilen salâhiyet haricinde ve gerek Millet Meclisinin ve gerek Heyeti Vekilenin müsaadesi hilâfında âlemi islâmda azîm bir fitne iras edeceği şüphesiz bulunan (bolşevik) fikri sakiminin intişarına kavlen ve fiilen çalıştığı tahakkuk etmekle mumaileyhin tahtelhıfz derhal celbiyle Ankara İstiklâl Mahkemesine tevdi edilmesini umum ehli menafiini vikayeten arz ve teklif eyleriz.
22 Kânunusani 1337
Hakkâri Mebusu Ergani Mebusu
Mehmet Tufan M. Emin
Yozgat Mebusu Mehmet Hulusi”
***
“Büyük Millet Meclisi Riyaseti Celilesine
Kisvei ilmiyei islâmiyeyi lâbis olduğu halde seri şerif ve aktarı ümmeti islâmiyeye muhalif ve nifakı müeddi propaganda ile beynelmüslimin tefrika ilgasına sebebiyet verdiği şayi olan Şeyh Servet Efendi hakkında tahkikatı lâzıma ifa buyurulmasını talep ederim.
22 Kânunusani 1337
İsparta Mebusu ibrahim”
***
“Riyaseti Celileye
Meclisimiz azayı kiramı müdafaai vatan ve istiklâle ait ahdi misakı haricinde ve ananatı diniyesi hilâfında bulunan her türlü fırka zihniyetiyle iştigal etmesi veçhen minelvücûh gayri caiz bulunduğundan bolşeviklik ve komünistlik namı altında teşekkül etmiş olan heyetlerde bulunan azayı kiramın derhal bu gibi heyetlerden çekilmelerini ve bir beyanname ile ahalii muhtefemeye neşir ve işaa etmelerini ve Şeyh Servet Efendiye gelince; libası şer'iden tecrid ile hakkında muamele şedide icrasını teklif eylerim.”
22 Kânunusani 1337
Kırşehri Mebusu Yahya Galip”
***
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Riyaseti Celilesine
Diyarıbekir istiklâl Mahkemesi âzasından Bursa Mebusu Şeyh Servet Efendinin Ankara'daki mevaizi mesbuka ve risalei malûmesi natık olduğu üzere takip ve istihdaf eylediği umde ve gayei siyasiye itibariyle bolşevizm cereyanının hadimi intişarı olduğu malûm bulunduğundan ve mamafih kanaati şahsiye ve zatiyesi olsa bile lâalettayin esasatı şer'iye ve diniyemize tevafuku bulunmayan akaid ve nazariyattan bihakkın mütedehhis ve mütevehhiş olan safdilân ahali indinde sıfatı telkiniyesini Meclisi Âliden ahz ve iktibas eylediği zan ve iştibahına ilmi yakın hâsıl olacağı ve şu hal muhiti mezkûrun müsellem ve aşikâr olan nezaket ve ehemmiyetiyle nakabili telif bulunduğu cihetle mumaileyhin mıntakai mezkûredeki vazifesinin nez'i veya ahar mahalle tahvili hususunu heyeti umumiyei muhteremeye arz ve teklif eyleriz.
21 Kânunusani 1337 Siverek Mebusu Mardin Mebusu
Abdülgani Derviş
Siirt Mebusu Ergani Mebusu
Salih Rüştü
Ergani Mebusu Genç Mebusu
M. Emin Ali Haydar”
CELÂLETTİN ARİF BEY (Erzurum)
“Müsaade buyurunuz efendim, bir mebusun İstiklâl Mahkemesine tevdii için bir karar verilmesi lâzımdır. Nitekim Hacı Şükrü Bey hakkında da aynı esas mevzubahis olmuştur ve mesele de şubeye havale edilmiştir. Madem bu zat şimdi İstiklâl Mahkemesi ... buradan hakkında tahkikatı lâzımı ifa eder, şubeye havale ediniz. (Gürültüler)”
Aynı gün Şeyh Servet, İslam ve Bolşevizm hakkında Meclis’te alınan kararlar
REİS
“Takrir şunları ihtiva ediyor. Her takrir de Şeyh Servet Efendinin İstiklâl Mahkemesine tevdii yolunda, bazı takrirler de İstiklâl Mahkemesi âzalığı ref olunduktan sonra ve İstiklâl Mahkemesine tevdii için bir şubece hakkında tahkikat icrası... (Gürültüler) Müsaade buyurunuz, takrirlerin meali şu noktalara inhisar ediyor. (Gürültüler) Rica ederim dinleyiniz. Diğer bir takrir de sıfatı ilmiyeden tecridi, başka takrir de propaganda ile bu risaleyi iptal edecek, gazete ve risalelerde neşriyatta bulunmak üzere diyor.
Evvelâ reyi âlinize vazedeceğim. Şeyh Servet Efendinin İstiklâl Mahkemesi azalığından affını tecviz buyuranlar lütfen el kaldırsınlar... İstiklâl Mahkemesi azalığından affedilmiştir.”
***
“Erkânı Harbiyeden gelen ve okunan raporu vesaikten addedipte şubece takibat icrasım kabul edenler lütfen el kaldırsın. (Gürültüler)
Aksini reye vazediyorum : ...Şubeye havale edilmiştir.[5]
Diğer bir takrir de sıfatı mebusiyetinin üzerinden ref etmediğiniz bir arkadaşınızın mahfuzan gelmesi için kanunumuz muvafık değildir. Birinci şubeye gitmiştir evrak.
Sıfatı ilmiyeden tecridi Meşihata aittir.[6]”
***
1920 eşiğinde Devlet, Anadolu’da yerleşik sosyalist kadroları bölerek, halkın sırtını dayadığı İslamî söylem ile yeni dünyanın komünizm ideolojisini ayırarak ve sosyalist grupların kuvvetini fiilen tasfiye ederek Türkiye’de devrim ihtimalini engellemeyi başarmıştır. Bu andan itibaren sosyalist hareket, İstanbul’dan Ankara’ya uzlaşmacı kanatların etkisi altına girmiş ve bir daha çıkamamıştır. Tarihsel süreçte, dönem dönem (Haziran-Aralık 1946, 1969-1971 dönemleri gibi) bu etkiden çıkış eğilimi ortaya çıkmış; bir kısım özne irade göstermiştir ancak ana hat günümüze kadar korunmuştur. Bu belge serisinden muradımız, içinden geçilmiş ideolojik/politik sürecin başlangıcına dair işaretlere dikkat çekmektir.
Mustafa Kemal, Suphi TKP’si boğulmadan bir hafta önce Meclis kürsüsünden, “dinin gerekleriyle komünizmin uyuşmadığını” söylerken, o günlerde genel kabulü değil, oluşturmak istediği algıyı ifade ediyordu. Türkiye’de uzlaşmacı solun yapı taşlarını, bu topraklarda yaşayan halkla sosyalizm fikrinin; başka bir ifadeyle İslamî hayatla yeni dünya kavgasının yan yana gelmemesi, komünizmin Batılı bir dava olarak servis edilmesi ve böylelikle etkisizleşmesi, kadroların ve faaliyetin bu etkisiz zemine göre konumlanması ve mümkünse bunun resmen yapılması teşkil etmiştir. Bu bağlamda, aşağıda kuruluş gerekçelerini banisinin ağzından okuyacağınız ilk Resmî TKP (R-TKP), bir muvazaa partisi olmaktan fazlasıdır; sermaye’dir. Mustafa Kemal’in çaldığı maya tutmuş ve bu organizma yaşamını günümüze kadar sürdürmüştür. O, Türkçe ve Arapça Komünistlik yapmamak için kurulmuştur; öyle de devam etmiştir. Şûracılık ve İştirakçilik boğulmak istenilmiştir.
22 Ocak 1921 günü, Meclis’te Şeyh Servet nezdinde yürütülen tartışmalar; R-TKP’nin konumu anlaşılmaksızın eksik bir noktayı işaret eder. O tartışmalardaki ideolojik hat, politik cismini R-TKP’de ve kadrolarında bulur. Bu parti, bugün değişik isimler altında ve kollara ayrılmış vaziyette yaşamaktadır.
Devrimin önündeki esas engel, devlet ve sermayenin yanı sıra bugün de cari olan tarihsel Menşevizmdir. Bu hat idrak edilmeli; teorik, ideolojik ve politik olarak yere serilmelidir.
Tevfik Atmaca
19 Ocak 2024
Arapça ve Türkçe Komünistlik Tehlikesi Üzerine Mustafa Kemal’in TBMM Gizli Celse Nutku
Komünizmin memleketimiz için, milletimiz için, icabatı diniyemiz için gayri kabili kabul olduğunu anlatmak, yani efkârı umumiyei milleti tenvir etmek en nâfi bir çare görülmüştür. İşte Hükümet böyle bir çareye tevessülle iştigal etmekle beraber, şüphe yok ki, gelen cereyanlar zamandan evvel fiilen mazarrat tevlit edebilecek hale gelmemesi için dahi bir taraftan da tedabiri lâzimeyi ittihaz etmiştir. Hükümet tenvir ile bu cereyanın önüne geçmeyi düşündüğü sırada, aynı suretle düşünen birtakım kıymetli ahlâklı ve her noktai nazardan şayanı emniyet arkadaşlar bana müracaat etmişlerdir. Bu zevat bu noktai nazardan bu memleket ve milletin menafiine azamî ne suretle hizmet edebileceklerini düşünüyorlardı. İşte bu düşüncenin mahsulü olmak üzere Ankara'da Komünist Fırkası namı altında bir fırka teşekkül etti.
Bu fırkayı teşkil eden zevatın bence yakinen malûm olan zihniyetini kısaca izah etmek istiyorum ki sui tefehhümat zail olsun. Bu zevat bir defa hududu millî dahilindeki halkın istiklâlinin mahfuziyeti, yani bu milletin, gayei milliyesinin, istikbalinin temin ve istihsali için hadim olmak istiyorlar. Yine onlar da hepiniz gibi milletin refah ve saadeti hakikiyesini maddeten istihsal edebilmek için idare makinesinin ıslâhı ahvali içtimaiyemizde mümkün olduğu kadar milletin kabiliyeti hazmiyesi derecesi nispetinde terakkiyata mazhariyeti düşünen ihsanlardı. Binaenaleyh, bu fırkayı teşkil edenler Komünizmin ne olduğunu millete anlatmak ve bunun ne olduğunu bütün esasları, prensipleri bütün milletçe malûm olmadıkça olsa olsa onların içinden halkın kabiliyet ve istidadına mümkün olduğu kadar hadim olabileceklerini, kabiliyeti tatbikiyesi görüldüğü takdirde tatbik zihniyetinde idi. Fakat gayet mutaassıp oldukları nokta, o da, bu memleket içinde ve bu millet içinde her türlü inkılâbatı içtimaiyenin, muzır dahi olsa, her türlü inkılâbın sahibi hakikileri yine bu millet olmalıdır. Yine bu millet vekili olmalıdır ve çok mutaassıp oldukları bir nokta varsa, bu memleket içinde ecnebi ile hiçbir inkılâp vücuda gelmesine alet olanları tahkir ve terzil etmek idi. İşte bu işi niyatı hasene ile yapmak arzu eden arkadaşların teşebbüsü Hükümetçe muvafık görülmüş ve kendilerinin vukuu müracaatları üzerine resmen müsaade edilmiştir. Yalnız bu müsaadeyi yapmakla Hükümet bir şey düşündü. Evet, komünizm içtimaî bir meseledir. Bunun her türlü esasat ve hakayikini istenildiği gibi söylemekte beis yoktur. Yalnız maksadı te'şebbüsü belli olmayan, mahalli dahi istenildiği anda meçhul bulunan birtakım kimselerin komünizm namı altında, Bolşevizm namı altında teşkilât yapmasını katiyen menetmek istedik ve bu noktai nazardan Dahiliye Vekili bütün rüesayı memurini mülkiyeye dedi ki; Komünistim diyen Hükümetçe resmen programı görülmüş ve mevcudiyeti resmen tasdik edilmiş cemiyete intisap edebilir. Fakat kendi kendine teşekkül eden fırkanın Hükümete verdiği bir teminat vardı, ki o dahi her önüne geleni teşkilâta memur etmeyip, belki aklı başında mukaddesatı milliyeyi, icabatı diniyeyi şeraiti umumiyei millet ve devleti müdrik insanlar ancak bu gayei milliyeye sadık kalmak şartiyle tenviri efkâr edebilirlerdi ve ben eminim ki arkadaşlar, Rus bolşevizminin yapmış olduğu tahribatı bir çoklarımızdan daha iyi bilmektedirler. Hikmeti mevcudiyetlerinin kalmadığına kani oldukları dakikada bütün millete hitaben bizzat kendileri Komünizmin bu memleket içinde kabiliyeti tatbikiyesi olmadığını kendileri ifade ederler ve dağılırlar. Bu fırka bu suretle teşekkül ettikten sonra Halk îştirakiyyun Fırkası namı altında bir fırka Hükümete müracaat etmiş bulunuyordu. Bu fırka hakkında bir kelime daha ilâve etmek isterim. Türkiye Komünist Fırkası, yani Komünistliği ne Arapça, ne Türkçe yapmak istememiş olduklarını, yegâne gayelerinin halkı aldatmamak olduğunu, söylediğimiz şeylerin Komünistlik olduğunu anlasınlar, düşüncesiyle kurulmuştur. Onun için doğrudan doğruya Komünist kelimesini tekrar ediyoruz ki halkı aldatmış olmayalım diye. Binaenaleyh, Türkiye Komünist Fırkası bu suretle memlekette teşekkül ettiği sırada, Baku'da yine Türkiye Komünist Fırkası namiyle bir fırka vardı. Bu suretle, merkez kazası hariçte bulunan ve teşebbüsatı için talimatı hariçten alan bir fırkada reddedilmiş oldu.
Halk Iştirakiyyun Fırkasının sebep ve hikmeti teşekkülünü bilemem. Müteşebbisleri bunu izah edebilirler. Yalnız benim anladığıma göre Türkiye Komünist Fırkasının mahiyeti teşekkülü ile Halk Iştirakiyyun Fırkasının mahiyeti teşekkülü arasında fark vardır. Türkiye Komünist Fırkası, Türkiye için, Türkiye dahilinde çalışan bir fırka mahiyetinde tecelli ediyor. Halk Iştirakiyyun Fırkası, doğrudan doğruya komünizm mahiyetini gösterir bir fırkadır ve mevsuk malûmata göre burada bulunan Rus sefarethanesi ile dahi tamamen hali temasta bulunuyorlar. Bu hususta fazla bir şey söylemek istemiyorum.
Mustafa Kemal
[Kaynak: T.B.M.M. 22 Ocak 1921 tarihli Gizli Celse Zabıtları, Devre: 1, Cilt: 1, İçtima: 1, TBMM.]
*Kaynağı temin ederek bu çalışmaya vesile olan Alkın Deniz Yiğitoğlu’na teşekkür ederiz.
Dipnotlar:
[1] Emel Akal, Moskova-Ankara-Londra Üçgeninde İştirakiyuncular, Komünistler ve Paşa Hazretleri, İletişim Yayınları, 1 Baskı, 2013, İstanbul, s. 65.
[2] Süleyman Sami, Suphilerin katli öncesi heyetten Trabzon’da kolluk güçleri vasıtasıyla ayrılır; görevi burada bitmez, Enver Paşa’nın Kızıl Ordu ile çatışarak tasfiye edilmesine ve böylece Sovyetler’in Türkistan’da zayıflatılması girişimine ön ayak olur.
[3] Müdafaai Milliye Vekili Fevzi Paşa Tarafından, kendi ifadesiyle, “Diyarıbekir’e (P) teşkilâtına memuren” gönderilmiştir.
[4] Tutanaklarda yazıldığı gibi aktarılmıştır.
[5] Şey Servet, İstiklâl Mahkemesi üyesi iken, aynı celsede önce üyelikten alınmakta, devamında aynı mahkemede yargılanmak üzere hakkında Meclis soruşturması açılmaktadır.
[6] Şeyh Servet’in ilmiye sınıfından tecrit edilmesine yönelik teklifler hakkında bir karar verilememiş, konu din adamlarına havale edilerek gündemden düşürülmüştür.