Bugünkü Devlet Başkanı Şi Cinping, ÇKP’nin 2012’de gerçekleşen XVIII. Kongresi ile iktidara gelmiş, 2022’deki XX. Kongre ile tamamen ilâhlaştırılmıştır. Son Kongre’nin esası, Hindistan Komünist Partisi (Marksist-Leninist) Genel Sekreteri PJ James’in de vurguladığı üzere, Şi’nin her şeye gücü yeten yüce bir lider ve yirmi birinci yüzyılda Çin’in emperyalist bir süper güç olarak dönüşümünü sağlayacak tarihsel bir figür olarak kutsanmasıdır. Parti tüzüğündeki kilit bir değişiklikle birlikte Devlet Başkanı, Silâhlı Kuvvetlerin Başkomutanı ve Parti’nin en üst düzey lideri olan Şi’nin tüm direktif ve doktrinlerine uyulması zorunlu kılınmıştır. Deng’in takipçisi olan Şi’nin uyguladığı model, “Hem parti bürokratlarının hem de şirket milyarderlerinin birlikte karar almak için şirket yönetim kurulu odalarında oturmak zorunda olduğu, piyasanın uygun bir şekilde düzenlendiği devlet kapitalizminin hâkim kılındığı bir rejime tekabül etmektedir.”[1]
Lider olduktan sonra Şi, kendisinin başkanlık ettiği yeni yönetim organları oluşturmak suretiyle ekonomiden iç güvenliğe kadar birçok alanda yetkileri elinde toplamış; birçok alanda Politbüro Sabit Komitesi üyesi olan diğer 6 kişiden çok daha yetkili bir konuma sahip olmuş; reform döneminde oturtulmaya çalışılan uygulama gereği yönetimde “eşitler arasında birinci” değil, doğrudan birinci kişi konumuna gelmiştir.[2] Şi eliyle ülkedeki denetim mekanizması da değiştirilerek yerel gücün denetimi güçlenmiş, buna karşın zirvedeki/merkezî gücün denetimi ise zorlaşmıştır.[3] Zirvede olanlardan haberdar olunamasa da, zirvenin kontrolünde olan kesimler “yolsuzlukla mücadele” söylemiyle kontrol altına alınmaktadır. İçeriye dönük Parti içi mücadele ve dışarıya dönük imaj çalışması buradan tahkim edilmektedir.
Örnek vermek gerekirse: 2016 yılında, öncesinde Çin’deki Kamu Güvenlik Bakanlığı’nda bakan yardımcısı olan Meng Hongwei, Interpol başkanlığına seçilmiştir. İlk kez Çinli bir yetkilinin bu makama seçilmesi ÇHC açısından dış politikada hegemonik bir yükselişe; iç politikada ise “yolsuzlukla mücadele” imajını kuvvetlendirmeye yaramaktaydı. Ne ki, 2018 Ekim’inde ikâmet ettiği Fransa’nın Lyon kentinden kendi ülkesine seyahat eden Meng gizlice gözaltına alınmış (bu konudaki sicilin oldukça kabarık olduğu sır değildir), iki yıllık görev süresi daha olmasına rağmen Çinli yetkililer aracılığıyla gıyaben istifa ettirilmiş ve sonunda yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle 13 yıl hapse mahkûm edilmiştir. Bu esnada Lyon’da kalan eşi ve çocukları kendisinden hiçbir şekilde haber alamamıştır.[4] Bu konuda çok daha fazla örnek mevcuttur.
Esasen Şi Cinping, pek dillendirilmiyor ama çocukluğundan beri babasının sadık bir takipçisi olmayı sürdürmüştür. Babası Şi Zongşun, 1926’da Komünist Gençlik Birliği’ne, 1928’de ise ÇKP’ye katılmıştır. 1930’lu yılların gerilla liderlerinden biridir ve Uzun Yürüyüş’ün ardından önemli roller üstlenmiştir. 1940’ların sonlarında Kuzeybatı Askerî Bölgesi’ne (Lanzhou) bağlıydı ve 1950-54 yılları arasında bölgenin Siyasî Komiseri olmuştur. Deng ise Güneybatı Askerî Bölgesi’nin (Chengdu) Siyasî Komiseriydi ve her ikisinin de Tibet’in dinî liderleri Panchen Lama ve Dalay Lama ile sıkı ilişkileri bulunmaktaydı. 1989 Şubat’ında People’s Daily’de yer alan “Çin Komünist Partisi’nin Sadık ve İnançlı Dostu Panchen Lama’nın Anısına Derin Saygılar” başlıklı ölüm ilânında yazdığına göre, Nisan 1951’de, Panchen Lama henüz daha 13 yaşındayken Şi ile tanışmışlardır.[5]
1959 yılında o güne kadarki en genç başbakan yardımcısı olmuş ve 1962’deki tasfiyesine dek bu görevi sürdürmüştür. Parti’deki kapitalist yolculardan biri olması ve Mao’yu eleştiren bir kitabın yayımlanmasına verdiği destekten ötürü ev hapsine alınmışsa da, 1978 yılında itibarı iade edilmiş ve bir yıl sonra da Guangdong eyaletinin valisi olmuş, “Çin’de Neo-liberal Hâkimiyetin Tesis Edilmesi” başlıklı metinde aktarılan ilk “özel ekonomik bölge”nin de burada kurulmasını önermiş ve idaresini sağlamıştır. 1980 yılında, valilerden oluşan bir delegasyona liderlik ederek New York, Washington, Iowa, Colorado, Kaliforniya ve Hawaii’yi kapsayan bir ABD turuna çıkmıştır.
6 Şubat 2012 tarihli Wall Street Journal’da, bu gezi merceğe alınarak başkan olması beklenen Şi Cinping için “Armut dibine düşer” ifadesi kullanılmıştır.[6] Haberde aktarılana göre, Baba Şi’nin ABD turuna dair anekdotlar arasında “geleneksel” barbekü partisine katılarak domuz pirzolası yemek, San Francisco’da bale izlemek, Manhattan’ın üzerinde helikopter yolcuğu yapmak ve Kaliforniya’da bulunan devasa eğlence tesisi Disneyland’a gitmek de yer almaktaydı. Oğul Şi için kullanılan “armut dibine düşer” ifadesi ise 1985 yılındaki ABD ziyaretine bir gönderme yapıyor olsa da, izlenen kapitalist yola yapılan ideolojik ve kültürel bir vurgu olduğu şeklinde okunması gerektiği kanaatindeyiz. O tarihte Iowa’ya giden bir heyete liderlik eden Şi Cinping’in Harvard’da okuyan bir kızı, Britanya’da yaşayan eski bir eşi (Çin’in eski Britanya Büyükelçisi Ke Hua’nın kızı Ke Lingling) ve Kanada’da bir kız kardeşi olduğu bilgisi de verilmiştir. ÇKP liderliği yalnızca devletler arası ticarî ilişkiler üzerinden değil, kişisel aile bağları üzerinden de emperyalist merkezlere bağlı bulunmaktadır.
20 Kasım 2012 tarihli soL gazetesinde yer alan değerlendirmesinde Korkut Boratav, bir Wikileaks iletisinden aktarımla, babasının tasfiye edildiği dönemde Şi Cinping’in “kızıldan daha kızıl” görünmeye özen gösterdiğini yazmıştır.[7]
Esasında Parti’deki kapitalist eğilimin mevcudiyeti bilinmekte, bu eğilim ile devrimci kadrolar arasındaki mücadele sürmekteydi. Kültür Devrimi’nin iki metninden biri olan 16 Mayıs 1966 tarihli Parti Kararnamesi’nde (diğeri 8 Ağustos 1966 tarihli), Parti’nin içine burjuvazinin sızdığı ve revizyonist bir kliğin eline geçtiği açıkça duyurulmuştur.[8] Zhang Chunqiao ise 28 Haziran 1976 tarihli konuşmasında Deng ve benzeri kişilerle esaslı bir mücadelenin önemini anlatmış ve bu kişilerin kızıl bayrakların ardına saklandıklarını vurgulamıştır:
“Dikkat etmemiz gereken bir diğer şey, sağcı rüzgârı püskürtme hareketimizde ortaya çıkan bir çeşit sol eğilim ve aşırı solcu düşünce akımının kendini göstermesidir. ‘Negatif bir eğilimi örtbas etmek için olumlu bir eğilim kullanmak’, bu taktik karşı devrimcilerin her zaman benimsediği bir şeydir. Devrimci durum yükselirken ve birilerinin plânları suya düşürürken böyleleri hayatta kalabilmek için kaçınılmaz olarak devrimci sloganlara başvururlar. Sağa gittiğinizde, daha da ileri doğru gidecekler ve sola gittiğinizde, mücadelenin genel yönüne müdahale etmek ve diğerlerinin işitme ve görme yeteneklerini karıştırmak için daha sola gideceklerdir.”[9]
Ülkemizdeki sayısız örnek üzerinden de tatbik edildiği üzere, bilinmektedir ki, bir düşüncenin savunuculuğuna en azgınca talip olanlar, o düşüncenin en azılı düşmanlarıdır. Kültür Devrimi’nin de teorisyenliğini yapan ve Parti içindeki kapitalist eğilimle mücadeleyi sürdüren Zhang Chunqiao, ilk tasfiye edilen kadrolardan biri olarak tutuklanır. Önce idam cezasına çarptırılsa da, sonradan cezası ömür boyu hapse çevrilir. 1998 yılında hapishaneden tahliye edilerek ev hapsine alınır. Aynı yıl öldüğüne dair söylemler yayılır fakat doğru olmadığı anlaşılır. 21 Aralık 2015’te geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdiği öğrenilmiştir.
Şi’ye gelince, belki de onun konumuyla ilgili söylenmesi gerekeni son Qing Hanedanı’nın önemli yazar ve düşünürlerinden biri, henüz daha 1915 tarihli bir metninde dile getirmiştir. Yazar, İmparatorun mutlak, üstün, aşkın ve sınırsız erkine inanmanın, Batı ülkelerindeki Tanrı inancının verdiği güvenlik duygusunun Çin’deki eşdeğeri olduğunu belirtmiştir:
“İmparatorun her şeye kadir olduğuna inanmak, ayrıca Çinlilerin kafasında devletin mutlak istikrar ve sürekliliğinin güvencesidir. Devletin bu istikrar ve sürekliliği toplumun sonsuza kadar ayakta kalacağının ve varlığını sürdüreceğinin güvencesidir.”[10]
İşçi/köylü yığınların dışındaki bürokrasi ise, İÖ II. yüzyıldan beri hemen herkesin katılabildiği sınavlarla belirlenmekteydi. Bu sınavlar, ana kaygısı etkili devlet yönetimi olan Konfüçyüsçü metinlerin bilgisine dairdi. Tüm bilinci ve davranışı bu resmî ideolojiyle biçimlenmiş, yaşamdaki temel gayenin devlet hizmetinden ibaret olduğu inancına sahip bürokratlar bu sayede ortaya çıkmaktadır ve bugünün ÇKP’si de bundan azade değildir.[11] Eğitim, Çinli bürokratların yaşamında önemli bir yer tutmaktadır. Bugün Çin’deki doktora programları kapsamında yapılan araştırmalar, Parti politikalarının düşünsel altyapılarını oluşturma çalışmalarına destek olacak konulara yönlendirilmektedir.[12]
Belirtilmesi gerekiyor ki, bu Konfüçyüsçü metinler yolsuzluğa da zemin hazırlamaktadır çünkü bu öğretiye göre kişinin aile ve yakın çevresini yabancılara karşı ayrıcalıklı bir konuma koyması öğretilmektedir. Aile üyelerine özel muamele uygulayan yönetici sınıf bize göre ‘yolsuzluk’ yapmakta fakat bu olay oradaki kültürel çerçeveye göre kabul edilebilir olmanın da ötesinde, toplumca beklenen bir davranış olarak değerlendirilebilmektedir.[13] Bu yüzdendir ki, ÇKP’nin eski liderlerinin çocuklarından oluşan bir “prensler” grubunun varlığı problem olarak görülmemektedir. Birçoğu devlet yönetimi ve iş dünyasında önemli konumlarda olan bu kişiler kimilerine göre ayrı bir grup, kimilerine göre ise “seçkinler” grubunun bir parçasıdır.[14]
***
“Eşitsizliğin artması kısmen devlet gücünün kollarını kontrol eden bazı Çinlilerin (özellikle ÇKP üyelerinin) ‘zenginleşmesine’ izin veren bir elitin sonucuydu,” diyen Michael Roberts, ülke içi eşitsizliği aklamak için Brezilya, Rusya ve Hindistan gibi örneklerden hareket ederek Çin’deki en zengin %1’lik kesimin toplam servetin %31’ini aldığını (oldukça ‘insanî’ bir oran!), bu oranın Rusya’da %58, Brezilya’da %50, Hindistan’da %41 ve ABD’de %35 olduğunu aktarmaktadır. Çin’deki servet eşitsizliği G7 şeklinde tanımlanan başat kapitalist merkezlerden farklı olarak finansal varlıklardan ziyade mülkiyete odaklanmakta olup, ülkedeki konutların %90’ı özel sektöre aittir.[15] Türkiye kapitalizminin geldiği aşamada en can alıcı şekilde hissedilen mülksüzleştirme durumu, Çin’de “sosyalizm” olarak yutturulmaktadır! K-19 saldırısı vesilesiyle tüm dünyanın tanıma şerefine nail olduğu Klaus Schwab, “Hiçbir şeyiniz olmayacak ama mutlu olacaksınız,” derken[16], herhâlde bu ve benzeri sözlerden en fazla feyz alan ÇHC yöneticileri olsa gerek.
Başkan Şi, “Evler spekülasyon için değil, oturulmak için inşa edilir,” diyedursun, hükûmet mülkte kapitalist spekülasyona izin vererek tüm dairelerin %15’inin “yatırım” amacıyla sahiplenilmesine yol açmış; emlâk spekülasyonu devlet bankaları tarafından finanse edilen krediler ve aynı zamanda “gölge bankacılık” kuruluşları tarafından körüklenmiştir.
Yine Roberts’ın aktarımına göre, 2020 Aralık ayında gerçekleşen ÇKP Politbüro toplantısında alınan kararlar doğrultusunda, “Çin liderliğindeki finansal grup, finans sektörünü devlet kontrolünden ‘kurtarmak’ ve düzenlenmemiş sınır ötesi sermaye akışlarına izin vermek amacıyla yabancı yatırım bankalarının Çin’de ilk kez çoğunluk hissesine sahip olduğu şirketler kurmasına izin vermek için anlaşmaya varmıştı. Başka bir deyişle, Çin uluslararası finans kapitalin tam üyesi olmaya hazırlanıyordu. Yetkililer ayrıca ülkede kontrolsüz kripto para madenciliği ve operasyonlarına da izin veriyorlardı.”[17]
İktisadî nesnelliğin dayattığı biyolojik harp süreci olarak Kovid-19 kilitlenmesi şimdilik bu plânların önüne geçmiştir. Ekonomide devletin kontrolünde olan kısım ile giderek büyüyen özel sektör arasındaki çelişkilerin artması, karantina/kapanma uygulamaları, daha önce görülmemiş ölçekteki servet transferi ile artan eşitsizlik ve buna bağlı uygulanan zorbalık (militarizm), dışarıya yansıtılanın aksine toplumda öfkeyle karşılanmış; 1989’daki siyasî iklimi tecrübe etmiş olan devlet bürokrasisi benzer bir durumun yaşanmasını önlemek amacıyla “ortak refah” için bir program başlatarak tüketici elektroniği sektörüne ve medya devlerine yönelik sıkı önlemler yoluyla özel eğitim ve spekülatif mülkiyet gelişimine kısıtlamalar getirmek suretiyle halkın tepkisini törpülemiş, kripto para işlemlerine de şimdilik yasak getirmiştir. Bugün Şi Cinping eliyle “eşitsizliğin azaltılması”na dair söylemle birlikte milyarderler üzerinde uygulanan “baskı” politikasının nedeni budur. İddia edildiği gibi “komünist” yöneticilerin kapitalistlere karşı başlatmış olduğu bir mücadele kesinlikle söz konusu değildir.
Bunu örtük bir şekilde de olsa kabul eden Marksist iktisatçı Michael Roberts’ın burada ele alınan makalesi Çin yanlısı bir dergide yer almaktadır. Sonuç kısmında ise tüm iktisadî ve askerî yayılmacılık görmezden gelinerek (“bırakın emperyalist bir ekonomi bir köşede dursun”) Çin’in kapitalist dahi olmadığı söylenmekte fakat sosyalist olmadığı da kabul edilmektedir. Kapitalizm ile sosyalizm arasındaki bir “geçiş ekonomisi” olduğu ve “muhtemelen sosyalizme doğru gidildiği” savunulmaktadır. Bu kıvrak orta yolculuğun ülkemizdeki muadili ise Korkut Boratav’dır. Her fırsatta Çin konusunda uzman olmadığını vurgulayan “hocaların hocası”, ne hikmetse bu konuda Duvar’dan BirGün’e, soL’dan Teori ve Politika’ya, konunun “bir bileni” olarak boy gösterebilmektedir.
Burak Ö.
Eylül 2024
Dipnotlar:
[1] PJ James, “20th Congress of CPC: Towards a Phase of Unbridled Bureaucratic State-Monopoly Dictatorship”, Ekim 2022, ICOR.
[2] Fatih Oktay, Çin ve Dünyanın Geleceği, İş Bankası Kültür Yayınları, 2. Basım, Şubat 2023, İstanbul, s. 111-112.
[3] Fatih Oktay, a.g.e., s. 110.
[4] “Chinese court jails former Interpol boss Meng Hongwei for 13 years over bribery charges”, 21 Ocak 2020, ABC.
[5] Şi Zhongxun, “Biyografi”, Chinese Leaders.
[6] Jeremy Page, “Like Father Like Son: Xi Jinping Not First in Family to Visit Iowa”, 6 Şubat 2012, WSJ.
[7] Korkut Boratav, “Şi Jinping ve diğerleri”, 20 Kasım 2012, Sol.
[8] Çağdaş Balcı, “Çin’in Devrim Tarihi: Aşamalar ve Olasılıklar”, Teori ve Politika, Sayı 85, Kış 2022, s. 268.
[9] Zhang Chunqiao, Seçme Makaleler, çev. Alkan Arslan, El Yayınları, Haziran 2019, İstanbul, s. 65.
[10] Ku Hung-Ming, Çin Halkının Zihniyeti, çev. Hanife Güven, Doğu Batı Yayınları, Ekim 2013, s. 67.
[11] Fatih Oktay, a.g.e., s. 49-50.
[12] Fatih Oktay, a.g.e., s. 93.
[13] Fatih Oktay, a.g.e., s. 239.
[14] Fatih Oktay, a.g.e., s. 108.
[15] Michael Roberts, “Çin: Sosyalist bir kalkınma modeli mi?”, Kuşak ve Yol Girişimi, 3(2), Bahar 2022, s. 35.
[16] Alex Gutentag, “Büyük Reset Gerçek”, 22 Mart 2022, İştirakî.
[17] Michael Roberts, a.g.m., s. 39.